Vicdanımızın Sesine Kulak Vermek

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Selvihan ÇİĞDEM

Ulus olarak duygusallığın ve öfke patlamalarının iç içe geçtiği günleri yaşıyoruz. Şehit cenazelerinin ardından gelen Van depremi doğusundan batısına tüm yurdu etkisi altına almış durumda. Tersi durum söz konusu bile olamaz. Olmamalı da. Fakat her gösterdiğimiz tepki “duyarlılık” mı yoksa boş “kuru gürültü” mü onu tartışmak gerektiği kanısındayım. Aşırı duygusallığı bir yana bırakıp akılcı bir biçimde olayları değerlendirmek en doğrusu olacaktır.

Tıpkı insanların olduğu gibi toplumların da psikolojisi vardır. Olaylar sıcakken toplumda da tansiyon yüksek olacağından yapılan tüm değerlendirmelerde sapmalar, kaymalar kaçınılmazdır. Üzerinden biraz süre geçince daha sağlıklı bakış açısı getirmek en doğrusu olacağı yerde yazılı ve görsel “medya” yemeği daha ocağın altını kapatmadan yarı pişmiş yarı çiğ yemeğe çalışıyor. Haliyle bu da toplumsal mideye dokunuyor. Medyanın yapay duygu pompalamasıyla halk da bir bocalama oluşuyor.

Irkçılık üzerinden yapılan ayrımcılık kadar ırkçılık üzerinden yapılan duygu sömürüsü ve sözüm ona kardeşlik gösterileri de bozulmuş bir toplum psikolojisini yansıtmakta. 24 şehit cenazesinin hemen ardından yapılan ırkçı söylemler deprem sonrasında nasıl oluyor da unutuluyor ve birden kardeş olduğumuz hatırlanıyor? Buna da inanılması bekleniyor. Evet, ırkçılık kötüdür hele hele genç yaşta toprağa düşmüş 24 askerin cenazesi üzerinden yapılıyorsa daha da kötüdür. Bu, zaten terör nedeniyle psikolojik sarsıntı yaşayan toplumu kendi içinde kutuplaşmaya götürür. Sonucunda ise terör dağdan iner ve asıl hedefine ulaşır; aramızda da çatışmalar çıkartarak parçalanmamıza neden olur.

Peki, gelelim madalyonun diğer yüzüne yani deprem sonrası yapmacık acıma duygularıyla birilerinin gözüne soka soka yapılan yardım kampanyalarına. Olay sonrası paylaşım sitelerinde en çok dikkatimi çeken “millet olduğumuzu hatırladık” sözü oldu. Dernekler, vakıflar, özel kurumlar, parti kuruluşları, okullar, bireysel olarak vatandaşlar adeta yardım için birbiriyle yarıştı. Koli koli erzaklar, giyilmedik eşyalar, battaniyeler, çocuklar için oyuncaklar… Akşam yapılan ortak yayında alt yazıyla yardım verenlerin isimleri ve yaptıkları yardım değerleri toplumun gözüne sokuldu. Yardım yapmayan veya yapamayanlar ayrımcı vatan hainleri ilan edildi. Bu şekilde millet olduğumuzu hatırladık(!)

“Millet olduğumuzu hatırladık” sözü oldukça düşündürücü. Hakaret gibi sanki. Demek ki unutmuştuk. Demek ki millet olduğumuzu hatırlamak için doğanın yerin altından bir el atması gerekiyor ki silkinip kendimize gelelim. Başka zaman birbirimizin boğazına çökerken yoksulluğu, çaresizliği, okula gidemeyen çocukları, tedavi göremeyen hastaları, barakalarda soğuktan donanları, evsiz barksız sokaklarda yatanları, fuhuş batağına sürüklenen kadınları, çocuk tacirlerinin elinde mağdur olan çocukları, töre cinayetlerine kurban gidenleri, berdeli, başlık parasıyla babası yaşında adamlara satılan ve çocuk yaşta çocuğu olan okutulmayan kızları, terörün kucağına itilen gençleri, sömürü düzenin altında ezilenleri hep unuttuk. Sonra tüm bunları görmezden gelen hükümet sorumlularını üçüncü kez seçtiğimizi de unuttuk. Ama bir depremle toplumsal hafızamız yerine geldi(!) Sizce de komik değil mi?

Ne yapsaydık, sırtımızı mı dönseydik depremzedelere diyenler vicdanlarını yaptıkları iki dirhem yardımla avutadursun bu konuda en güzel yanıtı geçenlerde izlediğim bir yayına konuşmacı olarak katılan Prof. Dr. Üstün Dökmen verdi. Van Depremi ardından değerlendirmelerde bulunan ve konuyu “ahlâk” çerçevesinde ele alan Dökmen, mucizelerden bahsetmememiz gerektiğini, mucizenin enkaz altından çıkarılan bebeğin değil 7,2 şiddetinde deprem olduktan sonra yıkılmadan ayakta kalacak olan binalar olduğunu söyledi. Film izler gibi depremi izleyen insanlarda bu görüntülerin artık doğal olarak yorumlandığını, kalıcı çözüme battaniye yardımıyla değil ahlâklı bireyler yetiştirmek ve ahlâklı iş yapmakla ulaşılacağını vurguladı.

Şimdi düşünelim bakalım Marmara ve Gölcük depremlerimden sonra kalıcı çözüm olarak neler düşündük? '99 depremi bize ne kadar ders oldu? Birinci dereceden fay hattı üzerinde bulunan ülkemizde depremde en az mal ve can kaybı için neler gerçekleştirdik ya da bunların takibinde bulunduk? Bırakın normal binaları sağlamlığına güvendiğimiz devlet dairelerinin yıkıldığını gördük Van’da. Devlete ait olduğu bilinen hastane, yeni doğan bakım ünitesi, yurt ve okullar yerle bir oldu. Peki, bunların sorumluları kimler? Deprem vergilerinden toplanan paraların nerelere harcandığı konusunda vicdan ve ahlâk muhasebesi yapan var mı? Millet olarak bir şehre ne kadar hastane yapıldığı konusundaki duyarlılığı adım başı dikilen camilere gösterdiğimiz kadar gösterseydik kaybımız daha az olurdu ne dersiniz?

Galiba çözüme önce kendi kendimizi kandırmamaktan başlamamız gerekiyor! Vicdanımız iki paket erzak ve bir battaniye ile sınırlı kalmamalı. Bilinçlenmek ve yapılan haksızlıklara karşı durmak için yalanlarımızın ardına sığınmayıp gerçeklerle yüzleşmeyi öğrenmeliyiz. Kalıcı çözümler getirmediğimiz halde hatalar yapmaya devam ederiz.

Selvihan ÇİĞDEM

iletisim@PolitikaDergisi.com

Yorumlar

Her Şeyi Devlet'ten Bekleme Sendromu

Hayatımız boyunca yaşam kalitemizi iyi şartlarda yaşarken yükseltmek isteriz her millet gibi. Ancak bizim ülkemizde yaşam şartlarının iyileşmesi bir yana,yaşamak bile güç hale geldi. Bunun nedenlerinden birisidir erzak paketine sevinmek,gelen çocuk yardımlarından medet ummak. Ucuz olsun,başımızı sokacak yerimiz olsun düşüncesiyle,kendimize mezar yaptık,mezar satın aldık. Sonrada gelen yardım kamyonlarının yolunu gözleyip,peşinden koşar olduk. Zekamızı kurnazlığa çevirerek, çadır bezlerini aşırı derece yüksek fiyattan satarak köşe dönme yolunda kullanmaya çevirdik. Birbirimizi ezerek yağmaladığımız yardım malzemelerini satarak zekamızı gösterdik. Devletten gelen yardım doğru yerlere ulaştıysa,mezar evlerden çıkıp,bir kaç metrelik çadırlara,bir tas çorbaya kavuşunca Devletimize teşekkür edecek kadar gözümüz açıldı. Böyle olunca yaşam kalitesini bırakalım,hayatta kalmayı başardıysak da, hayalerimizi,vicdansız sömürücü yöneticilerin yardımlarını bekleyerek kurmaya başladık. Bundan önce Gölcük depreminde aynısı yaşanmamışmıydı ? Sağlık bakanı ''çamur iyidir,zararlı değildir'' dememişmiydi ? Vali'yi arabasında sıcak ortamında yattığı,kendilerinin soğukta yaşadığı için eleştiren kız, tokatlanmamışmıydı ? Aklımızı, Devletin Millet için var olduğu gerçeği,yasak haklarımızı bilmek,yasal yollardan aramak,deprem afetini düşünerek konutlarımızı seçmek yönünde kullanmak için, bize vicdan gerekiyor. Bunuda Devletin bütün kalelerini zaptederek işgal eden,dahili ve harici bedbahtlar sağlayacak değilki. Onlar zaten çok çocuk,bilinçsiz toplum,erzak paketine şartlanmış kitleler,emir eri zenginler yaratmak istiyor.
Şehitlerimize gelince;onlar için zaten yeterince haykırdık. Pkk. bile az sayıda ölümle sonuçlanan saldırılardaki tepkisizliğinden olacak,kalabalık ve sık ölümlü saldırılardan ilgi görüyor artık. Çok acı,çok yazık.
Evet Vicdanımız olmalı. Birilerinin ellerini taşın altına sokması yeterli olmuyor.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.