14 Aralık Operasyonu Nasıl Yorumlanmalıdır?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Geçtiğimiz 14 Aralık 2014 günü F. Gülen hareketine yakın olan Zaman gazetesi ve Samanyolu televizyonunda görevli ve sorumlu bazı kişiler hakkında soruşturma açıldı. Gazete ve TV ofis ve stüdyoları polisçe aranarak, bazı kişiler tutuklandı. Bu olay hem ülke içinde hem de dünyada büyük yankı yaptı.

Ana muhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, olayı demokrasiye karşı işlenmiş bir “darbe” olarak değerlendirirken; MHP’li sözcüler ise “İç Güvenlik” ile ilgili yeni yasa ile bu olay arasındaki zamanlamaya dikkat çektiler. İşçi Partililer soruşturmayı desteklerken diğer sol ve sosyalist çevreler genellikle bu soruşturmaya temkinli yaklaşmaktadırlar.

Bilindiği gibi, geçen sene 2013 yılı 17 ve 25 Aralık tarihlerinde AKP hükümetinin dört bakanının yakınları ile ilgili yolsuzluk suçlamalarıyla bağlantılı olarak yapılan operasyonlar sonrası R.T. Erdoğan; bir zamanlar kendisinin sıkı koalisyon ortağı olan F. Gülen hareketine “Paralel Yapı” adı altında savaş ilan etmişti. R.T. Erdoğan ve AKP hükümet çevreleri;  F. Gülen hareketini, Ergenekon, Balyoz, Şike davası vs. gibi düzmece siyasi davalara “kumpas” kurmakla suçlamaktadırlar. O zamanlar AKP iktidarı; yeni bir yargı paketiyle Özel Yetkili Mahkemeleri tamamen kaldırmış, dolayısı ile bu mahkemelerin mahkûm ettiği veya tutuklu olarak yargıladığı sanıklar, Anayasa Mahkemesinin “Hak İhlali” kararına da dayanarak uzun bir tutukluluk sürelerinden sonra serbest bırakılmışlardı.

Yargı tarafından takipsizlik kararı verilen  2013 yılı 17 ve 25 Aralık tarihlerindeki yolsuzluk soruşturmaları ve aynı zamanda kamuoyuna yayılan yolsuzluklarla ilgili “tape” ler AKP hükümetine indirilmiş siyasi darbeler olsalar da aslında bu hükümete en büyük darbeyi 2013 yılı Haziran “Gezi” direnişi indirmiştir. 2013 Mayıs sonu İstanbul Gezi Parkı olaylarıyla başlayan ve dalga dalga bütün yurda yayılan, nerdeyse iki ay süren ve yurt çapında 5-6 milyon vatandaşın katıldığı, son yıllarda dünyada dahi bir eşi ve benzeri görülmeyen bu muhteşem halk hareketi, RT Erdoğan ve AKP iktidarının kimyasını iyice bozmuştur.

AKP iktidarının siyasi etkisi altında olan yargı; “Gezi” hareketinden intikam almak ve bir daha aynısının yaşanmaması için şimdi Gezi direnişinde aktif rol oynayan Beşiktaş Spor kulübünün ünlü taraftar grubu “Çarşı” ya karşı dava açmıştır. İddia makamı, Çarşı’ ya karşı hükümeti yıkmaya teşebbüs, terör örgütü kurmak ve ona üye olmak suçlamasıyla dava açarak 35 taraftar hakkında ağırlaştırılmış hapis cezası talep etmektedir. Bu dava da gösteriyor ki AKP, Gezi direnişinden çok korkmuştur.

Yine bilindiği gibi, o dönemin Başbakanı RT Erdoğan ve AKP hükümeti,  bu muhteşem ve meşru halk hareketini korkunç bir polis şiddetiyle ancak bastırabilmiştir. AKP hükümeti, aradan geçen zaman içinde iktidarını yeniden sağlamlaştırarak 30 Mart yerel seçimlerinden yine en büyük parti olarak çıkmasını bilmiş; daha sonra bu senenin Ağustos ayında ilk defa doğrudan halk tarafından seçilen cumhurbaşkanlığı seçiminde de R.T. Erdoğan,  ilk turda cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir.

Cumhurbaşkanı olan R.T. Erdoğan, yürürlükteki anayasaya rağmen fiili olarak yarı başkanlık sistemini uygulamaya koyulmuştur. Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan; özellikle çeşitli vesilelerle yaptığı konuşmalarıyla, muhalefeti eleştirmesiyle, adına “Çözüm” denen PKK ile olan AKP’nin ortaklık politikasına verdiği destekle ve nihayet kendisinin devlet içinde “Paralel Yapı” olarak adlandırdığı F. Gülen hareketine karşı açtığı mücadeleyle vs. doğrudan siyasete karışmaya devam etmektedir.

***

Bilindiği gibi AKP; Muhafazakâr İslamcı, Merkez Sağcı, Liberal Demokrat, Sosyal Demokrat ve F. Gülen vs. gibi siyasi hareketlerden oluşan bir koalisyon olarak iktidara gelmiş, güçlenmiş ve 12 yıldır da iktidarını sürdürmektedir.

R.T. Erdoğan liderliğinde AKP; kendi parti içinde oluşturduğu bu koalisyonunu, devlet ve toplumun bütün kilit ve güç noktalarını ele geçirdikten sonra yavaş yavaş bozarak bütün siyasi iktidar ve gücü tek elinde toplamaya başlamıştır. İlk önce bu iktidar koalisyonundan liberal demokratlar dışlanmış, sonra Sosyal Demokrat Bakan Ertuğrul Güney dışarda bırakılmış ve nihayet sıra F. Gülen hareketine gelmiştir.

11 yıldır F. Gülen hareketiyle her türlü meşru ve Türk Silahlı kuvvetlerinin mensuplarına ve ülkenin Atatürkçü yurtseverlerine karşı her türlü gayri meşru siyasi eylemleri, kumpasları birlikte düzenleyen AKP,  şimdi F. Gülen hareketine “Paralel Yapı” yaftası yapıştırarak onunla mücadeleye girmiştir. AKP hükümetinin F. Gülen hareketine karşı yönelik ilk icraatları, emniyet ve yargı içinde yuvalanmış olan bazı F. Gülen taraftarlarını geniş çaplı bir biçimde tasfiye etmek olmuştur. Ancak bu son 14 Aralık operasyonuyla iki eski ortak arasındaki mücadele iyice kızışmıştır.

***

14 Aralık operasyonu, nesnel olarak bir yargıya varmak için aslında üç açıdan değerlendirilmelidir:

  1. Siyasi olarak, bu eylem artık F. Gülen ile AKP arasındaki koalisyon ortaklığının kesin olarak bittiğinin ilanıdır.
  2. Hukuki olarak, siyaset, özellikle yürütme, yargıyı hala bir silah olarak kullanmaktadır. Tıpkı geçmişte TSK ve yurt severleri sindirmek ve ezmek için yargı,  nasıl gizli tanıklar düzmece ve sahte delililer yardımıyla bir silah olarak AKP ve F. Gülen’in taraftarı olduğu bilinen yargı mensupları üzerinden kullanılmış ise şimdi de durum pek farklı değildir. Sadece roller değişmiştir; o kadar!  Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan yargıya doğrudan talimat verir gibi çağrı yapıyor, tıpkı Ergenekon davası için “Ben bu davanın savcısıyım” dediği gibi. Yargı da bu isteğin gereğini yerine getiriyor! Bu da ülkemizde yargının ne zavallı bir duruma düştüğünün resmidir.
  3. Demokrasi açısından, operasyon kasıtlı olarak F. Gülen hareketinin medya mensuplarına yönelik olarak yürütülüyor. 14 Aralık soruşturmasında ilk etapta Zaman gazetesi ve Samanyolu TV’ nin yazarları, yöneticileri ve sorumluları hedef olarak seçiliyor. Bu da siyasi hesaplaşma açısından bir final olma özelliğini taşıyan ve ülkemizin siyasi geleceği açısından olağanüstü büyük bir önem kazanan önümüzdeki Haziran 2015 seçimleri öncesi AKP iktidarına muhalif bir kesimi susturmak, basın özgürlüğünü kısıtlamak anlamına geliyor.  Öte yandan 14 Aralık operasyonun ilk etapta F. Gülen hareketinin medya araçlarına yönelik olarak seçilmiş olmasının bir başka amacı daha olması kuvvetle muhtemeldir. Bu da yeni yasalaşan “İç Güvenlik” paketinde yer alan anayasaya ve hükümete yönelik suçları işleyenlere karşı ön görülen “mal varlıklarına el koyma” cezai yaptırımını bir tehdit olarak, demoklasın kılıcı gibi F. Gülen hareketinin başı üzerinde sallandırmak. Böylece F. Gülen örneğinde tüm AKP iktidarına muhalif olan çevrelere bir mesaj verilmek isteniyor. Bu mesaj; demokratik olmayan açıkça baskı,  şantaj ve tehdit içeren bir mesajdır!

14 Aralık operasyonunu çok yönlü ele alıp yorumladıktan sonra, şimdi de 11 yıldır AKP ile birlikte ortak çalışan ve son zamanlarda AKP ile araları iyice açılan F. Gülen hareketinin siyasi önemine, konumuna ve işlevine bir göz atalım:

F. Gülen hareketi, ABD emperyalizminin dış dünyada istihbarat ve kumpas için görevli örgütü olan CIA’nin emperyalist ilişkileri için başta Ortadoğu’nun en önemli ülkesi olan Türkiye olmak üzere özellikle İslam ülkelerindeki uzun koludur. F. Gülen hareketi, bir emperyalist maşadır. Görevi, cemaat adına yetenekli ve zeki gençleri burs ve diğer eğitim olanaklarıyla avlayarak onları vicdanen borçlandırarak kendisine bağlamak ve böylece; onları eğitimlerinden sonra hâkim, savcı, emniyet müdürü, kaymakam, vali vs. gibi önemli makamlara getirerek İslam ülkelerinin ulus devletlerini CIA’nın denetimi altına almasını sağlamaktır.

***

AKP ile F. Gülen hareketinin arasına kara kedinin girmesinin iki temel nedeni vardır: birinci ve en önemli nedeni, ülkemizde bir buçuk yıl önceki halkımızın Haziran “Gezi” direnişidir.  İkinci neden ise Türkiye dışındadır; bu da emperyalizmin Büyük Ortadoğu Projesinin (BOP) Suriye ve Mısır’daki yenilgileridir.

Biri içerde diğeri dışarda bölgede oluşan bu iki siyasi gerçeklik, emperyalizm tarafından RT Erdoğan’a ve AKP iktidarına verilen BOP ’unun gerçekleştirilmesindeki rol ve görevlerin giderek önemsizleşmesine neden olmuşlardır.

Bilindiği gibi;  RTE, emperyalizm tarafından BOP’ un eş başkanı olarak tayin edilmiş ve RTE liderliğinde AKP yönetimindeki Türkiye de BOP’ta ve Arap Baharı hareketlerinde İslam ülkelerine örnek oluşturacak, bu ülkeleri emperyalist/kapitalist sisteme entegre edebilecek bir “Model Ülke” olarak belirlenmişti.

Ancak Suriye ve Mısır’daki yenilgilerden sonra, ABD emperyalizmi BOP ’un gerçekleştirilmesindeki planlarını ve stratejilerini değiştirdi. Bu yeni stratejide ABD emperyalizminin artık işi, AKP’ye ve RTE ’ne pek düşmüyor; çünkü emperyalizm bu görevi, CIA ve MOSSAD’ın gizli örgütlemesi ve bölgedeki Sünni Arap devletlerin finans ve silah desteği ile yaratılan IŞİD ’e, daha doğrusu IŞİD ile mücadele bahanesiyle milliyetçi Kürtlere devretmiş durumda.

Şanlı Gezi direnişi ve emperyalizmin bir taşeron hareketi olan siyasi İslam’ın Suriye ve Mısır’daki yenilgisi, bir emperyalist taşeronu olarak iktidara gelen RTE ’nın emperyalizmin gözünden düşmesine neden olmuş; bunun sonucunda CIA’nın uzantısı olan F. Gülen hareketi de ister istemez AKP iktidar koalisyonunu terk etmek zorunda kalmıştır. Üstelik RTE ve AKP iktidarı da ABD ve AB nezdinde uluslararası arenada oldukça yalnızlaştırılmıştır.

Kısaca, RTE ve AKP iktidarı, şimdi tam bir çıkmazdadır. Kendisini iktidara taşıyan güçlerle arası açılınca, şimdi tek çare olarak ülkede polis devletini, daha doğrusu faşizmi inşa ederek ayakta kalma çabası içindedir. Ancak bu çaba onu güçlü değil, daha da zayıflatmaktadır. Çünkü AKP’nin ayaklarının altındaki toplumsal zemin giderek küçülmekte, AKP hem içerde hem de dışarda kan kaybetmekte ve yalnızlaşmaktadır.

Önemli olan; muhalefetin,  ortaya çıkan kendisi için olumlu bu durumdan yeterince yararlanmasını bilmesidir!

Yaşasın tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye!

 

Mehmet ÇAĞIRICI

mehmet.cagirici@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.