Dünya

Beyazlar ve Zenciler

1950'li yılların son yarısında ve 1960'lı yılların başında Amerikan kültürünün, filmlerle ve şarkılarla, Amerikan ekonomisinin de otomobil ve çeşitli ev aletleri ile dünyayı istila ettiği dönemde Amerika Birleşik Devletleri tam bir rüya ülkesi görünümünü vermişti bana.

Rahmetlik babam Prof. Dr. Hakkı Atun'un İkinci Dünya savaşı sonrası iki kez burs alarak ABD'ye gitmesi ve orada akademik kariyer yapması, o yokluklar döneminde akla hayale bile gelemeyecek bir ücretle Squibb Firması’nınABD'deki merkezi araştırma laboratuvarında çalışma teklif etmesi, babamın daha ABD'ye ilk ayak bastığı hafta neredeyse bir takım elbise fiyatına ikinci el bir Studebaker marka otomobil satın aldığını söylemesi gerçekten de beni büyülemiş, ABD'yi gözümde her yönden mükemmel bir ülke konumuna yükseltmişti. Bunda ilkokulu okuduğum ve hocalarının bazılarının Amerikalı olduğu T.E.D. Ankara Koleji'nin de etkisi çok olmuştu. Okulun beyzbol takımına girmem de bu nedenleydi.    

Stratejiyi IŞID'dinimiz mi?

Yazar: 
SADULLAH BAKIRTAŞ
Yazının Yazıldığı Tarih: 
25.09.2014

Kaynayan ve kanayan Ortadoğu’da strateji savaşları aslında ABD’nin Irak işgaliyle başlamıştır. İzlenen yol, asker ve mühimmat lojistiği ve taktiği aslında kimsenin bilmediği yollarla ilerletiliyordu. Amerika’nın Ortadoğu’da savaşmaya askeri yeterlimiydi? Asker takviyesi nasıl gerçekleştirildi?  Kaçımız bilgi sahibi. İşte bunu konuşalım ama perdenin önünde ki sesi IŞİD’ diniz hepiniz; Ya arkası!

ABD Irak işgalinde kısa süreli bir taktikle çok da çatışma yaşamadan bölgeyi teslim almayı düşünüyordu. Ancak bir yıl bile olsa bölgede operasyon düzenleyecek askeri yoktu. Nasıl yoktu diyorsunuz şuan; Amerikan askeri iklimi Ortadoğu iklimi ile uyuşmuyordu. Uzun vadede bir operasyon yapabilmek iklimsel olarak zordu.

Rum Ekonomisi Batma Yolunda

Avrupa Birliği’nin, adaya ekonomiyi düzeltmek için gönderdiği Troyka'ya kahramanlar gibi karşı koyan ve yapılan tekliflerin birçoğunu da reddetmeyi marifet sayan Rum milletvekilleri, yaptıkları tribünlere yönelik gösterinin bedelini Rum halkına ödetmeye başladılar.

II. Dünya Savaşı’nın başında da İtalya'nın teslim olun çağrısına Mecliste kahramanca "OXI" deyip karşı koyunca, İtalya Yunanistan'ın bir ucundan girmiş, diğerinden de çıkmıştı. Kahramanlıkları sadece tribünleredir Yunanlıların ve Rumların.

Bugüne değin kazandıkları hiç bir savaş yoktur. 1821'de Mora'da isyan başlatıp, 1829'da Avrupa Devletlerinin ve Rusya'nın Osmanlı Devletine yaptığı baskılar sonucu bağımsızlığını ilan etmesi, sonradan da hiç bir mermi atmadan ve savaşmadan topraklarını Meriç nehrine kadar büyütebilmesi hep Avrupalı devletler sayesinde olmuştur.

Ukrayna Olayları ile “Kürt Sorunu” Arasında Bir Bağ Var mı?

Ukrayna’da geçen sene Kasım ayı sonundan itibaren demokratik olarak seçilmiş olan Yanukoviç’ e karşı şiddete dayanan isyan;  Mart ayı başında bir sivil darbe ile sonuçlandı. Darbeyle devlet Başkanı Yanukoviç, başkanlıktan azledildi ve hükümet parlamento tarafından düşürüldü. Eski muhalif lider i ulija Timoşko ise hapisten serbest bırakıldı.

Demokratik meşruiyetle seçilen Yanukoviç’ e karşı İsyanı başlatanlar; Ukrayna meclisinde % 10 milletvekilliği ile temsil edilen aşırı milliyetçi-faşist Swobada (Özgürlük) partisi, Almanya’da profesyonel bir boksör olan  Wladimir Kliçko’nun partisi Udar (Demokrasi için İttifak)  ve nihayet yolsuzluk nedeniyle hapis yatan ulija Timoşko'nun Ana Vatan Partisi nin ortaklığı idi. Faşist Swobada partisi, oldukça güçlü silahlı militanları olan ve bu militanların Çeçenistan ve Kosova’daki iç savaşlarda çarpıştığı alenen bilen bir partidir.

Kıbrıs Doğalgazı ve Çözüm

Rum lider Nikos Anastasiadis, geçmiş Rum devlet başkanlarından biraz farklı. 

"Tüm göçmenler geri dönecek", "Türk askeri adadın çıkacak", Türkiye'den gelenler geri gönderilecek" gibi geçmiş Rum devlet başkanlarının Rum halkına şirin görünmek için son 40 senedir söyledikleri hayali vaatlere ve yalanlara pek itibar etmiyor.

Ya bu tür konularda hiç konuşmuyor ya da doğruları endirekt olarak işittirmeyen çalışıyor, üzerine sorumluluk almadan…

Kıbrıslı Rum lider, 21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırısından sonra Kıbrıslı Türkleri yok sayıp yasadışı bir şekilde  gasp ettikleri, 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyetini, BM'nin 4 Mart 1964 tarih ve 186 sayılı yüz karası kararı ile bugüne değin ellerinde tutmanın artık çok bir faydasının kalmadığının nihayet farkına varmış durumda.

Diaspora Karşısında Türk Duruşu

Yazar: 
Halit DURUCAN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
05.02.2014

Türkiye’yi yöneten hükümetler, maalesef 1915 yılında ortaya atılan asılsız Ermeni iddialarını çürütecek diplomatik girişimlerde bulunmamıştır. Başta İngiltere olmak üzere pek çok Avrupa ülkesi, Wilson Prensipleri diye ortaya çıkan projelerle Türkiye’nin doğu ve güney doğu bölgelerinde Ermenistan, Kürdistan ve Karadeniz’de de bir Rum Devleti’ni kurmayı hayal etmişlerdi. Hiç şüphesiz, bu noktada Sevr Anlaşması büyük önem taşımaktadır ve bu sebeple; Damat Ferit Paşa’nın ‘Şark Kurnazlığı’ yapmasıyla Sevr Anlaşması’nın Osmanlı Meclisi’nden nasıl geçirildiğine de değinmekte fayda vardır.                                                                                                                          Osmanlı Meclisi’ne Padişah geldiğinde saygı gereği tüm vekiller ayağa kalkardı.

Almanya Niye Gelişmiş Ülke

Tren ulaşımı Almanya’da tam yüz sene evvel hayata geçirilmiş. Her yöne sık sık ve düzenli tren seferleri var. Yabancı olsun yerli olsun, Almanca bilsin veya bilmesin tüm yolcular için her tür kolaylık düşünülmüş.

Almanya’da yüz sene evvel tren taşımacılığına verilen tekel de son bulmak üzere. Bu yüz yıllık tekel nedeni ile şehirlerarası otobüs taşımacılığı yok. Doğal olarak otobüs terminali de yok. Var olan özel otobüsler sadece turistleri gezdirmek için kullanılıyor ve Türkiye’de 30 sene evvel kullanılanların modelinde. Ne internet var, ne koltukların arkasında ekran. Yolculuk esnasında film seyredip, müzik dinlemek olanağı yok. Otobüslerde muavin de yok. Bu nedenle de, ne çay, ne kahve, ne de su ve yiyecek ikramı var. Açıkçası hiçbir şey, hiçbir hizmet yok otobüslerde.

Erkek Devletin Şiddet Öznesi: KADIN

Şiddet, bireyin tüm eklentilerin altında kendi bedenine yönelik öfkesinin dışavurumudur. Arno Gruen, şiddet üzerine ele aldığı İçimizdeki Yabancı kitabında bu olayı psikanalitik boyutla irdeler. Şiddet olgusu, toplumların diyalektik şekilde aktarabileceği bir sorun değildir. Çünkü şiddet, Habermasçı okumaya atıfla kamusal alanda toplumu aşkın, bireye içkin bir tavırdır. Şiddetin türevleri, bireysel gelişim evresine göre çeşitlenmektedir. Çocukken bir oyuncağa uygulanan şiddet, sırasıyla arkadaşa, ebeveyne, yabancıya ve güç ölçüsünde topluma yansıtılabilir.

Şiddetin yansıtılabilir olması, bireyin kendine yabancılaşmasının katsayısıyla orantılıdır. Sözel ve fiziksel şiddetin birey bilinçaltında inşa edildiği göz önüne alındığında ise yansıtılabilir şiddet, psikopatolojik bir durumdur. Hazzın, nefretle karşılaşması şiddetin inşasında kritik bir önem taşır. Haz almaksa, mahrumiyetin özgürleşme sınırını aşmakla gerçekleşir. Her halükarda bastırılmışlık duygusu ve bastırılmış dürtüler şiddeti birey merkezinden alarak ikinci veya üçüncü nesneye, özneye yönlendirmektedir. Hitler’in ve ondan bağımsız Nazi devrinin Auschwitz’de yaptığı da kendine duyduğu tarifsiz nefretin ötekine aktarılmasıdır.

Türkistan, Türk Dünyası ve Dünya Türkleri

Yazar: 
Hasan RAY
Yazının Yazıldığı Tarih: 
2/11/2013

“Türk Dünyası” kavramı daha çok kültürel (dil, aidiyet gibi)  bir birlikteliği ifade eder. “Türkistan” kavramının aksine daha kapsayıcı ve coğrafyadan öte bir birlikteliği vadeder.  Coğrafi olarak da “Orta Asya” kastedilir oysaki “Türk Dünyası” sınırlara hapsedilebilecek bir kavram değildir.

“Türkistan” , Orta Asya'da batıda Hazar Denizi ve Aşağı Volga'dan başlamak üzere doğuda Moğolistan'daki Altay Dağlarına, güneyde Kopet - Hindukuş - Kuenlun dağlarına, kuzeyde Aral ve Balkaş göllerinin ötesinde Kırgız kadar uzanan yüzölçümü 6 milyon km²'den geniş coğrafi ve tarihi bölge. [1] “Türk Dünyası” diyebileceğimiz sınırları net bir yer yoktur. Ancak kalıplaşmış bir ifade vardır ki o da “Adriyatikten Çin Seddine Kadar Türk Dünyası”dır.

İslam mı, Siyasal İslam mı?

Yazar: 
Halit DURUCAN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
1410.2013

Cenab-ı Allah (c.c) insanları yaratılmışların en şereflisi olarak yaratmış ve meleklere de insanlara secde (Adem’e) etmelerini buyurmuştu. Melekler taifesinden olan iblisler, Yüce Yaratıcı’nın emrine muhalefet edip, secde etmemiş; Cenab-ı Allah’ta onları lanetleyip cennetten kovmuştu.

Yüce Allah’ın (c.c) Eşref-i Mahlukat olarak yarattığı şu insanlara baktığımızda insan olduğumuzdan utanıyoruz. Zira Yüce Allah (c.c) yoldan çıkan insanları zelil ve hüsrana uğrayanlar olarak bildirir ve onları aşağıların aşağısına indirdiğini belirtir: “Biz insanı en güzel biçimde yarattık; sonra çevirdik aşağıların aşağısına attık” (Tin Suresi: 4-5)

Yüce Allah (c.c) Maide Suresi’nin üçüncü ayetinde şöyle buyuruyor: “…Sizin için din olarak İslam’ı seçtim” Yaratıcı; yarattığı kullarının nelerden hoşlanacağını, nelerden nefret edeceğini ve nelerle ıslah olacağını çok iyi bilir. Bu sebeple; Kur’an-ı Kerim’de insan fıtratına uymayan hiçbir emir ve yasak yoktur.

İçeriği paylaş