Türkiye'nin Sosyolojik Yapısı ve Sorunları (I)

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, 84 yılından beri, PKK terör örgütünün, topraklarımızda sebebiyet verdiği terörizme maruz kalmaktayız. Devlet olarak, terör örgütü ile elden gelen imkânlar dâhilinde mücadele edildi/ediliyor da. Belki de şu ifadem, artık kafalara kakmak diye okunabilir; ama gerçekten de hassasiyeti çerçevesinde çok önemli.

PKK terör örgütü ile Kürt yurttaşlarımız, aynı kapsamda değerlendirilmemeli. Zaman zaman, internetten yayın yapan haber portallarında; zaman zaman da ulusal gazetelerin internetten yayın yapan web adreslerinde, habere veya köşeyazısının sonuna konmuş yorum yap, bölümlerinde (kutucuklarında), genelde Türk Milliyetçiliğinin aşırılaştırılmış biçimi olan şovanist yaklaşım-yorumlara rastlıyorum.

Genelde, gerçekleşmiş bir terör eyleminden sonra...
İnsanlarımızın, içlerindeki öfkeyi kusmak adına...
Klavyelerin tuşlarına asılarak...
Yaşanan terörden ötürü, belli bir etnik grubu, “genelleştirici” şekilde kapsam içine alan yorumları, gerçekten de beni, ilk okuduğumda fazlasıyla üzmekte.
Yaşanan terör olaylarından ve sonucunda ortaya çıkan üzücü ve dramatik tablodan, tüm Kürtleri “sorumlu” tutacak biçimde, “Hepsinin köküne kibrit çöpü... Hainler, bu ülkeden ne istiyorsunuz?... Bunların hepsinin üstüne yollayacaksın kimyasal silahları vb...

Gerçekten de düşündürücü bir zihniyet dökümü...
Belki, diyebiliriz, bunlar üç-beş lümpen gencin yazdığı, kaale alınmayacak cümleler. Eee, tamam da zaten tehlikeli olan da bu, ya bu gençler gibi düşünen insanların teşekkül ettiği kitle, bizlerin tahmininden fazla ise ne olacak?

Önümüze gelen Kürt kökenli vatandaşlarımızı, terör örgütünün yaptığı gibi, “yok” mu edeceğiz?
Terörizmin ülkemize yaptığı en büyük kötülüklerden biri de bu olsa gerek.
İnsanlarımızı, birbirinden ayrıştırmak.
Ötekileştirmek.
Yabancılaşmak.

Şimdiye kadar gerçekleşmemiş olması ülkemizin nasıl da birbirine bütünlükle ve birliktelikle bağlandığının delilidir; terörle mücadele ederken, terörizmin ülkemizde neden olduğu olumsuzlukları, en aza indirme yolunda savaşım verilirken, bir de yıllardır kapı komşuluğu yapılan, ağızlara pelesenk edilen kız alıp kız verilme realitesinin, gelenek-göreneklerin, içten içten başverecek düşmanlıkla, nefretle, kinle yerle yeksan olmaması...

Milliyet gazetesi yazarı HASAN CEMAL’in KÜRTLER kitabı, gerçekten de okunması, konuyla ilgilenenler açısından “faydalı” olabilecek bir eser. İnsanların, geçmiş dönemlerde yaşanan insanî dramlara, Sayın Cemal’in kitabında, kendi birinci ağızlarından dikkat çekmeleri, zamanının yetkili ve yüksek mercilerinde bulunan komutan, bürokrat, müsteşar gibi kişilerin; tekağızdan verdiği demeçler-açıklamalar-notlar; Sayın Cemal’in kendi kişisel edinimlerinden, gözlemlerinden, yaşadıklarından süzülerek gelen bir tarihsel perspektif...

Sayın Hasan CEMAL’İN kitabı, gerçekten de terör olaylarının, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde en civcivli olduğu süreçlerde, gazetesi adına gidip; kâh Türk Silahlı Kuvvetleri ile operasyonlarda bulunarak, kâh yörenin en yetkili askerî kişisiyle çıktığı inceleme-gezilerden, yöre halkının düşüncelerinden, yaşadıklarından, Irak’a; Irak’ın kuzeyine (biliyorsunuz, kamuoyunda Kuzey Irak tabiri epey bir tepki yaratmakta-lakin Sn. Cemal, Kuzey Irak deyimini kullanmakta.) yaptığı inceleme amaçlı gezilerde, bu bölgelerdeki Kürt özerk yöneticileri Barzanî ve Talabanî ile yaptığı görüşmelerden elde ettiği notların derlemesi, damıtılması, her şeyden önce, bir gazetecinin senelerin tecrübesi, ama daha çok “Kürt Sorunu” üzerine yoğunlaşması ve bu alanda senelere varan yazılar yazarak da düşünsel katkılar sağlanmasının da bir yekûnudur.

Bir haftadan beri, sözünü ettiğim kitabı; Sayın Cemal’in kitabı KÜRTLER’İ okumaktayım.
Kitapta; 60 ve 70’li yıllarda rüzgârı esen sol ideolojik hareketlerin, devrimcilik hayallerinin tavan yaptığı; kimi zaman illegal yollara saparak, devrim hayalinin neden olduğu kaotik ortamdan acılara neden olacak; ve yine izleri, özellikle şiddete, insanlık dışı muamelelere maruz kalan kişilerin dimağında yer ettiği izleri; uzun yıllar silinemeyecek 12 Eylül 1980 darbesi/ihtilali, demokrasiye ve meşru parlamenter rejime indirilen balyoz’un sebebiyet verdiği dramlar, kişilerin kendi ağızlarından dillendirilmekte.

Yaşadığımız olayları, merkezinde terörün varolduğu eylemleri gözlemlerken, yorumlarken, bizlerde verdiği acıları bir şekilde ifade ederken, Kürt vatandaşlarımızı, kesinlikle genelleyici tanımlamaların dışında tutmalıyız. Kitabı okuduğunuz da, görüyorsunuz ki, 1980 askerî cuntasının ve onun alt birimlerinin; masum, hiçbir günahı ve dahli olmayan Kürt vatandaşlarımızı, 80 cuntasının kurduğu işkence tezgâhlarından geçirdiği, burada; insanlara, anlatıldığında dahi havsalanızın alamayacağı, içinizin çekildiğini hissedeceğiniz insan hakkı ihlalinin çok çokkk üstünde muameleler yaptığını, hayretler içinde okuyup-tanıklık edeceksiniz.
Hassasiyete dikkat etmek durumundayız...

Erhan SALMAN

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.