27 Mayıs 1960 İhtilali

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Türkiye; darbe, darbe teşebbüsleri, demokrasi, laiklik, batıcılık, Avrasyacılık, ulusalcılık, İslamcılık, çağdaşlık, Arapçılık, dincilik, ümmetcilik, Vahhabilik, Yeni Osmanlıcılık, sömürge, eyalet, Avrupacılık, Amerikancılık gibi konuların tartışıldığı bir ülke.
 
Başka bir ülkede bunlar yaşanıyor mu? Hayır. Peki ama neden Türkiye?
Çünkü Türkiye; bulunduğu jeopolitik ve jeostratejik konumu, Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu’nun merkezinde enerji havzalarının geçiş güzergâhında bir bölgedir.
 
Anadolu; yardımdadır, üç tarafı denizdir, bütün uygarlıkların beşiğidir. Ortadoğu kökenli dinlerin yerleşim yeridir. Hititler, Firikyalılar, Fenikeliler Troyalılar, İyonyalılar, Urartular Lidyalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Osmanlılar ülkesidir. Dolayısıyla dünyanın merkezidir.
 
Bu nedenle; 1920’lerde Osmanlıyı yıkıp kontrolü ele geçirdikleri Türkiye’yi, kimliksizleştirmek, Türk kimliğinden arındırmak, İslam inancını tersyüz etmek, tarihi altüst edip, kafa karıştırmakla yeniden batının tehdit unsuru haline gelmesini önlemek istemişlerdir.
 
Askeri darbeler de; bir nevi batı ekseninden kontrolünden çıkmak isteyen asker ve sivil kadrolara karşı masumane düşünce görüntüsü altında yapılan operasyonlardır.
 
Batı sivil ve askeri stratejistleri, İslamcı akımların güçlenmesi hakinde solla işbirliği yaparak darbe yapmış, sol güçlenince bu kez İslamcı milliyetçi unsurlarla darbe yapmıştır.
 
Milliyetçisi, solcusu, İslamcısı; kendi lehine olan darbeyi savunmuş, karşı olan darbeyi ise eleştirmiştir. Eleştirmektedir.
 
Yine;  hangi siyasi açıdan yapılırsa yapılsın her askeri darbe, ister sol ister sağ darbe olsun ABD ve Avrupa ülkelerince desteklenmiştir.
 
1000 yıllık Türkleri Orta Asya’ya sürme (şark meselesi) hayalleri olan son yüzyılda 100 proje yapan Avrupa ise ABD ise; siyasi, ekonomik kültürel amaçları için aydınları ve bağımsızlığın omurgası olan TSK ile oynamaya devam ediyor.
27 darbesi de bunlardan biridir.
 
ABD ve AB; Türkiye’nin yönetiminde etkinliklerini siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel alanda sinsince sürdürmüşlerdir.
 
Yıl 1939: ABD- Türkiye askeri anlaşma ve eğitim anlaşmaları yapılır. İkinci dünya savaşı sonrası çok partili yaşama geçilir. İlk çok partili seçim 1946 yılında yapılır. CHP kazanır.
 
21 Temmuz 1946 seçimlerinde DP yüzde 13 oy alır.
14 Mayıs 1950  seçimlerinde DP yüzde 52.67 oyla iktidar olur.
2 Mayıs 1954  seçimlerinde DP yüzde 57.61 oyla üçlenerek iktidarı sağlamlaştırır.
27 Ekim 1957 seçimlerinde DP yüzde 47.87 oyla iktidar sürdürür.
 
DP iktidar olunca; İnönü döneminde başlayan siyasal bağımlılığı, bir tehdit durumunda ve çağrı üzerine ABD’ye Türkiye’ye müdahale etme yetkisi verilmesine kadar götürür.
 
DP İktidarı, CHP ile başlayan Türkiye’yi ABD’ye eklemleme stratejisinin gereğini yapmaya başlar. Komuta kademesi ile birlikte 15 general ve 150 subay emekliye sevk edilir.
 
28 Mart 1949 tarihinde ABD ve Rusya’dan sonra Türkiye İsrail’i resmen tanır. İsrail Askeri Ataşeliğini; Washington, Paris ve Londra’dan sonra Ankara’da açar. İstihbarat anlaşması yapılır.
 
1951 yılında 5816 sayılı Atatürk’ü Koruma Kanununu çıkarılır.
1952 yılında NATO’ya üye olur.
1958 yılında dış borçlar ödenemez duruma gelir ve % 320 oranında bir devalüasyon yapılır.
1959 yılında Londra ve Zürih anlaşmaları imzalanarak Kıbrıs Cumhuriyeti kurulur 
1959 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu’na üye olmak için başvurur.
1960 yılında OECD’ye üye olur.
 
Türkiye; Fas, Tunus ve Cezayir’in bağımsızlığında, Batı’nın yanında yer alır.
Türkiye; Süveyş Kanalını millileştiren Mısır lideri Nasır’a karşı İngiltere’yi destekler.
 
Yoğun bir biçimde dış borç alınır.
Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu ve Petrol Kanununu çıkarılır.
 
DP muhalefeti susturmak için Tedbirler Kanunu’nu çıkarır.
 
1950–1960 döneminin temel tartışma ve mücadele konusu, biçimsel özgürlüklerdi: Basın özgürlüğü, üniversite özerkliği, mahkemelerin bağımsızlığı gibi konular, örgütlü veya örgütsüz bütün muhalefetin ve bütün mihrakların sloganları haline gelmişti.
 
1945–1960 arası çok partili hayat; beklenen demokrasiyi değil halkın bölünmesini getirmişti. Camiler, kahveler ve mahalleler ayrılmıştı. Tam bir cepheleşme yaşanır.
 
DP lideri Menderes; ABD’ye teslimiyet politikasının ülkeyi iyi bir noktaya getirmediğini gördükten sonra Rusya ile ilişkileri geliştirmek üzere orayı ziyaret için gerekli randevuları alır, fakat ziyaretten 40 gün önce 27 Mayıs Darbesi gerçekleşir.
 
Günün Sözü: Tarih geçmişin aynası, bugünün habercisi yarının ise yol haritasıdır. 

 

Nurullah AYDIN

nurullah.aydin@politikadergisi.com

Yorumlar

27 Mayıs İlerici, Diğer Darbeler Gericidir!

Sayın nurullahaydın,

27 Mayıs 1960 İhtilali ile ilgili yazdığınız bu yazıda, 27 Mayıs'ı nerdeyse sadece iki cümle ile değerlendirmişsiniz. Birincisi, Batılıların Türkleri "Orta Asya’ya sürme" amacıyla "aydınlarımızla ve bağımsızlığın omurgası olan TSK ile oynamaları" ve ikincisi de zamanın Başbakanı olan DP lideri rahmetli Menderes'in Rusya ile işbirliğine girişmesidir.

Gerçi makalenizde ülkemizde yaşanan bütün darbeleri, "batı ekseninden kontrolünden çıkmak isteyen asker ve sivil kadrolara karşı" yapılan "operasyonlar" olarak tanımlamışsınız. Bu darbelerin azmettiricileri olarak ta "Batı stratejistleri, İslamcı akımların güçlenmesi hakinde solla işbirliği yaparak, sol güçlenince bu kez İslamcı milliyetçi unsurlarla darbe yapmıştır." ifadeleriyle Batılıları işaret etmişsiniz.  Ancak bu yargılar, kısmen gerçekleri ifade etseler de çok genel ve peşin yargılar! Ayrıca yazınız; 27 Mayıs’ı yorumlamaktan çok, Atatürk sonrası Türkiye'nin kısa bir siyasi kronolojik değerlendirmesi biçiminde olmuştur.

Bence, ülkemizde yapılmış olan darbelerin hepsini; bir tutmak, aynı kefeye koymak, hem tarihe haksızlık, hem de bir yanılgıdır.

27 Mayıs’ı, 12 Mart 1971 Muhtırası ’ndan ve özellikle de 12 Eylül 1980 askeri faşist darbeden mutlaka ayrı tutmak gerekir. Çünkü 12 Mart ve 12 Eylül, NATO’nun ideolojik etkisi altında kalan üst rütbeli subaylar tarafından gerçekleştirilmişken; 27 Mayıs, diğerlerinden farklı olarak, ordunun alt dereceli subaylarının ilerici ve Atatürkçü bir hareketidir. Evet, 27 Mayıs 1960 hareketi; şeklen bir darbedir; ancak içerik ve özü itibariyle toplumuza ve özellikle de siyasi yaşantımıza yaptığı demokratik ve sosyal kazanımlarla büyük devrimci bir hamledir.

27 Mayıs’ın; İşçi sınıfının ve gençliğin örgütlenmesine ve bilinçlenmesine, özellikle de sendikalaşma hareketine büyük katkıları olmuştur. 1961 Anayasa’sı 90 yıllık cumhuriyet tarihimizin en demokratik, en özgürlükçü anayasasıdır.

Bakınız; 27 Mayıs’ı yapan ve yöneten Milli Birlik Komitesi, ihtilal sonrası yayınladığı 6 numaralı Tebliğin ilk fıkrasında, darbenin amacını şu şekilde açıklamaktadır: “Türk Ordusu bir kere daha tarihi bir vazife karşısında bulunuyor. Bu vazife; dâhilde memleketi buhran ve felakete sürüklemek isteyen hırslı politikacıların elinden kurtarmaktır”.

Aynı şekilde 13 ve 32 numaralı Tebliğlerde de bu darbenin gerekçeleri şöyle sıralanmaktadır:

Biz vatandaşları birbirine düşürecek bir kardeş kavgasını önlemek için bu işe giriştik”. “Milli İnkılâp, hiçbir şahsın, hiçbir zümrenin lehine yapılmış bir hareket değildir. Muhterem halkımızın, köylü ve işçilerimizin demokrasiye kavuşması, hak ve hürriyetinin teminatı, iktisadi kalkınması, ana prensibimizdir. Vatandaşların hususi işlerinde ve her türlü çalışma yerlerinde, kardeşlik duyguları ve huzur içinde bulunmaları esastır.”

Tarihimizi doğru ve adil değerlendirmek; yaşadığımız zamanı daha iyi anlamak ve geleceğe yürürken önümüzü daha iyi görebilmek için vaz geçilmez bir görevdir!

Saygılarımla.

 

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.