Yükselen İslamcılık Vurgusuna Karşı Liberal Laiklik ve CHP

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Onur Aksoy
Yazının Yazıldığı Tarih: 
02.04.2012

1940’lı yılların sonları... 2. Dünya Savaşı sonrası Türkiye, savaşa girmemesine rağmen ekonomik açıdan etkilenmiş, yavaş yavaş soğuk savaş döneminin temelleri atılırken safını ABD’den yana belirlemişti. Ekonomik darboğazdan çıkmak adına ilk adımlar, ABD tarafından sadece iki ülkeye, Yunanistan ve Türkiye’ye verilen ve ‘’Komünizm Tehlikesini’’ bertaraf etmek amacı ile sağlanan Truman doktrini ile atılmıştı.

Bu yardımla açılan yarık, Marshall planı ile biraz daha büyüyecek ve ekonomik bağımsızlığa elveda denilen bu yolda bir adım daha atılmış olacaktı.

Tüm bu olayların eşliğinde artık "Tek Parti" içinde de çatlaklar oluşmaya başlamıştı. Parti içi muhalefet 1945 bütçe görüşmelerinde su yüzüne çıkmış, asıl kırılma ‘’Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’’ görüşülürken yaşanmıştı. Bunun üzerine, en sert tepkileri veren Aydın Milletvekili Adnan Menderes ve beraberindeki heyet partiden ihraç edildi ve kendi partilerini kurdu. 1946 yılında Demokrat Parti kurulmuş, bir yandan dönemin ekonomik sıkıntılarını, bir yanda da dini siyasi bir araç olarak kullanıp güçlü bir şekilde alternatif bir odak haline gelmişti.

Bu girişi ve süreci kısaca anlatmamın asıl nedeni ne Demokrat Parti, ne de Adnan Menderes’tir aslında. Asıl değineceğim konu, bu süreçte CHP iktidarının takındığı tavırdır. Bu bağlamda 17 Kasım 1947’de toplanan 7. Kongre bir kırılma noktası olmuştur. Çünkü bu tarihten itibaren ‘’Tek Parti’’ de modaya uyacak ve kendilerine, din tüccarları tarafından dile getirilen iddiaları boşa çıkarmak için! dinsel eğilimli politika rotası çizeceklerdir.

Süreç şu şekilde işleyecekti;

1948 (19 Şubat) TBMM, İlkokulların 4. ve 5. sınıflarına program dışı (isteğe bağlı) okutulmak üzere Din Bilgisi dersleri konulması kararı aldı.

1948 (30 Aralık) Maarif Vekilliği Milli Talim ve Terbiye Heyeti’nin 247 sayılı kararı ile 10 haftalık İmam ve Hatip Yetiştirme Kursları açıldı.

1949 (9 Mayıs) Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nin açılması TBMM’nce kabul edildi.

1949 10 ilde 10 ay süreli İmam-Hatip kursları açıldı.

1950 (4 Mart) "Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Reddine ve Türbedarlıklarla Birtakım Unvanların Meni ve İlgasına Dair olan 677 Sayılı Kanunun 1. Maddesine Bir Fıkra Eklenmesine Dair Kanun" kabul edilerek türbelerin yeniden açılması, yeniden türbedarlıklar kurulması yasa ile gerçekleştirildi.

1950 (23 Mart) 5634 sayılı “Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki 2800 Sayılı Kanunda Bazı Değişiklikler Yapılmasına Dair 3665 Sayılı Kanuna Ek Kanun” kabul edildi. Bu kanunla birlikte; Teşkilatın adı “Diyanet İşleri Başkanlığı” şeklinde değiştirildi. Camilerin ve cami görevlilerinin idaresi Diyanet’e iade edildi. Bütün vaizler maaşlı kadrolara geçirildi. Gezici vaizlik kadroları ihdas edildi. (TBMM TD, Dönem 8, C.XXV-I Toplantı 4, Bileşim 57, 1 Mart 1950, Oturum 1, S. 36 ve Türkiye’de Cumhuriyet Dönemi Din Eğitimi ve Öğretimi Kronolojisi (1923’den Günümüze) )

CHP, özellikle tek parti döneminin sonlarına doğru, propagandasında dinsel vurguya karşı liberalizmi öylesine öne çıkarmıştır ki, nerdeyse Atatürk devrimleri yeniden yorumlanıyordu. Bu vurgu, Demokrat Parti ve öteki muhaliflerin İslamcılık sesine karşı bir anlayışı temsil ediyordu sözüm ona. Yükselen İslamcılık vurgusunun karşısında liberal laiklik!. Ancak bunların hiçbiri yarar sağlayamayacak, 14 Mayıs 1950 seçimlerinden Demokrat Parti zafer ile ayrılırken CHP ağır bir darbe alacaktı. (Eğitim ile türbelerin, dinin ne gibi bir ilişki içinde olacağını o güne kadar anlamayanlar, bugün içinde bulunduğumuz dönemi, cemaat-biat kültürünü ve okullarıyla, yurtlarıyla, binlerce vakıf ve dernekleri ile Türkiye’nin, Cumhuriyet’in tavsiyesine girişmiş yapılanmayı yıllar sonra anlayacak ve tadacaktı.)

Şimdi gelelim en önemli kısma: Bu yaşanan süreci ele alın ve bugüne gelin. Ne fark görüyorsunuz? Ben göremiyorum…

O gün muhalefet uğruna dini siyasete alet ederek propaganda yapan Demokrat parti varsa, bugün de her alanda onun takipçisi olduğunu söyleyen bir AKP iktidarı var. Üstelik arkasında, o günlerde emeklemeye dahi gücü yetmezken bugün ülkede ‘’at koşturan’’ bir cemaat desteği ile.

O gün iktidar uğruna bu oyuna ortak olarak dini siyasallaştırmaya çalışan, laikliği yeniden yorumlayan bir CHP varsa, bugün de, laikliği bir tehlike içinde görmüyorum diyen, Tekke ve Zaviye’lerin tekrar açılması gerektiğini, cemaatleri yok sayamayacaklarını ve Fethullah Gülen’e saygıda kusur edemeyeceklerini söyleyen, "CHP'nin lider, yönetici kadrolarının yaşamlarında İslami kurallara ters düşecek bir şey yoktur" açıklamaları yapan bir CHP muhalefeti var.

Sorulması gereken bir diğer ve en önemli soru da şu: 1940’lı yılların sonunda olanlar tekrar yaşanır mı? CHP ne zaman üzerine sinmiş olan algılamayı kırmak için! dinsel manada tavizler verip, birilerine yaranmak üzere açılımlara kalksa sonu hep hüsran olmuşken, izlenilen bu program CHP’ye oy kazandırır mı?

Ya da şöyle sorayım, Amerikan karşıtlığını dengelemeyi amaçlayan CHP, tüm bunlara rağmen, Che Guevara pankartlı kongreler düzenlemek, Deniz Gezmiş parkı açmak ve 1 Mayıs’a 68 kuşağı afişleri ile katılmak gibi ‘’çok güzel hareketlerde’’ bulunarak, izlenen bu din eksenli politikaları da dengeleyebilir mi?

 

Onur AKSOY

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.