CHP ve Sarıgül

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

 

Kurultaylar Partisi diye nitelendirilen CHP, bir kurultayı daha geride bıraktı. Deniz Baykal’ın olağandışı istifasından sonra yaşanan gelişmelerin etkisiyle, o ilk başta sıcak gündemde imbat rüzgarı gibi esen Kılıçdaroğlu rüzgarı, CHP’nin iç yapısı ve havaların soğuması nedeniyle olsa gerek gücünü kaybetti. Her ne kadar, yeni yönetim yeni anlayış havasıyla iktidar hedeflense de, Türkiye’nin sosyal ve seçimlere 6 ay kala konjonktürel yapısı, bu hedefin gerçekleşmesini zorlaştırmaktadır.
Yaklaşık 50 milyon seçmenin oy kullanacağı seçimlerde, yüzde 70’i muhafazakar olarak tanımlanan bir toplumda, kutuplaşmanın had safha olduğu bir ortamda, 6 ay gibi kısa bir süre içerisinde çok fazla oy kaymalarını beklemek güçtür. Böyle bir tabloda, CHP’nin en iyi olasılıkla, kurulacak koalisyon hükümetinin ana partisi olmak zorunluluğu vardır.
Bunun yanı sıra, yeni parti yönetimi ve yeni bir anlayışla seçimlere katılacak bir partinin, kendini ifade edebilmesi için yeterli bir zaman yok. 2002 seçimlerine, yeni kurulan bir parti olarak giren AKP’nin, seçimlerden tek başına iktidar olarak çıkmasını sağlayan yan etkenlerin, kökleri Anadolu Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’ne dayanan bir partiye ya da yeni yönetimin ve Genel Başkan’ın, o yan etkenlerden, destek vermesini beklemesi, abesle iştigal olurdu herhalde...
Deniz Baykal’ın istifasından sonra, Mustafa Sarıgül, CHP’den ayrılmak zorunda bırakıldıktan sonra başlattığı hareketini, bir müddet bekledikten sonra durdurma kararı aldı. Bunun nedeni olarak da, CHP’de ki yeni yönetime ve yeni Genel Başkan’a bir şans vermek gerektiği olarak açıkladı. Uzun süre çok yoğun olarak yaptığı çalışmalar ve örgütlenmeler, o örgütlerin tepkisine rağmen durduruldu. Türk siyasi hayatında pek rastlanılmayacak bu davranış, genel olarak bakıldığında övgüye değerdi aslında. Ancak Mustafa Sarıgül, gerek kamuoyu gerek CHP tabanı ve hatta kendi tabanı tarafından bu davranışı ötürüyle, bırakın övgüyü ne bir teşekkür aldı, üstüne üstelik pek çok tepkiyle ve yeni komplo teorilerine maruz bırakıldı.
Kılıçdaroğlu'nun Genel Başkan olmasıyla birlikte, kamuoyu tarafından, ‘CHP rüzgarı arkasına aldı’ yorumları yapılmaya başlandı. Ancak bu rüzgar, çok uzun soluklu sürmedi. Kılıçdaroğlu ve medya tarafından, bunun nedeni olarak da, Parti Meclisi'nin ve MYK'nın kendine yakın isimlerden ve çalışma arkadaşlarından oluşmaması gösterildi. Ancak bu noktada, unutulan ve atlanılan bir şey vardı. Bu da, Kılıçdaroğlu'nu, o koltuğa getiren ve geniş halk kesimlerinin desteğini almasına sağlayan kimliği ve fotoğrafı idi. Belki bu kimlikle, CHP içerisinde siyaset yapmak mümkün değildi. Önce, referandum sürecinde bu kimlikten kopuş başladı ve sonrasında tamamen uzaklaşıldı ve kendi ekibini oluşturmak adına yeni bir kurultaya gidildi. Fakat Türk Halkının önem verdiği bu nokta, tıpkı Kasımpaşalı kimliğinde, geçmişte Çoban Sülo, Halkçı Ecevit örneklerinde olduğu gibi, Başbakanlığa giden yollardan birisiydi. Peki neydi bu kimlikleri Kılıçdaroğlu'nun?.. Sakin Güç ve Gandi Kemal... Bugün, halk nezdinde sempati ve ilgi kazandıran bu özelliklerini, koruduğunu söyleyebilir miyiz Kılıçdaroğlu'nun?
Kemal Kılıçdaroğlu'nu, referandum öncesinde ki, kavgacı tutum, referandum gündemi dışında ki konularda ki polemikler ve CHP'nin iç meseleleri, bu kimliğinden çok farklı noktaya getirdi. Bir nevi varlığının sebebi olan özellikler, gerek bu sebepler gerek bilinçli olarak belli çevreler tarafından yok edildi. Bu durumun da, Kemal Kılıçdaroğlu’nun işini, geçmişte Deniz Baykal'a yapıştırılan yaftalar gibi zorlaştırması kaçınılmazdır. Yaşanılan en ufak başarısızlıkta da, -ki mevcut oyları korumak başarı olarak görülmeyecektir- Deniz Baykal’ın gönderilmesine sebep olan dış etkenlerin müdahalesi için yeni bir fırsat doğacaktır.
Burada devreye komplo teorileri girmektedir. Yukarıda bahsettiğim gibi, Sarıgül'ün davranışına, teveccüh gösterilmemesinin nedenlerinden birisi de, CHP tabanı içerisinde, Sarıgül'ün Amerika tarafından desteklendiği düşüncesi ve kaygısıdır. Deniz Baykal'a yapılan komplonun arkasında da, hangi çevrelerin olduğu az çok tahmin edilebilmektedir. Her ne kadar, Deniz Baykal okyanus ötesine mesaj vermiş olsa da.(1) Ancak bu şekilde tasfiye edilebilecek bir kişi olan Deniz Baykal, Önder Sav ve ekibi, yapılan kurultayla birlikte tamamen tasfiye olmuşlardır. Bundan sonraki süreçte, bu tasfiye sürecini başlatanlar, buldukları her fırsatta, kendi emellerini gerçekleştirmenin yollarını hazırlamaya devam edeceklerdir. Komplo teorileri açısından bakarsak, bu emellerin gerçekleştirilmesi adına hazırda bekletilmek için Mustafa Sarıgül ve hareketi durdurulmuştur. İlk fırsatta da, CHP'nin başına getirilecektir.
Diğer açıdan bakarsak, Mustafa Sarıgül'ün Türk siyasi hayatında, hayatı boyunca sol çizgiden sapmamış birisi ve solu bölmemek adına ender rastlanan bu yaklaşımı, övgüye değerdir. Mustafa Sarıgül'ün bekle ve gör taktiği karşısında, somut adımlar atılmazsa, Sarıgül'ün tekrar bir oluşum ve örgütlenme çalışmasına gireceği aşikardır. Bu kurultaylar sürecinde, Mustafa Sarıgül'ün değerlendirilmemesi, seçim çalışmalarında faydalanılmaması anlamına gelmemelidir. Kılıçdaroğlu'nu Genel Başkan yapan, halkçı fotoğrafına en uygun portre olan Sarıgül'ün, siyasi çalışmalarından ve örgütlenmelerinden, seçimlerde 1. parti olmak isteniyorsa faydalanılmalıdır. Kılıçdaroğlu, seçimlere 6 ay kalan süreyi programlamanın yanısıra, Genel Başkanlık koltuğuna oturduğu geçmiş 6 aylık süreci de çok iyi analiz etmelidir. Bu komplo teorileri doğru ya da yanlış, her durumda kazanan Mustafa Sarıgül olacaktır.
(1) Deniz Baykal’ın istifa mesajında, okyanus ötesine verdiği şaşırtıcı ve koruyucu mesajın nedeni olarak da, kasetlerin devamının gelmesini engellemek için olduğu iddia edilmektedir.

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.