Silivri Fiyaskosundan Çıkarmamız Gereken Dersler

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
İrfan DEĞİRMENCİ
Yazının Yazıldığı Tarih: 
05/08/2013

Neredeyse çoğunluğumuz, Nutuk'u okumuş ve Kurtuluş Savaşımızın nasıl başladığını ve binbir güçlükle zaferle sonuçlandığını öğrenmiştir.
Açıkça ilan edilene kadar,büyük bir gizlilik içinde haberleşmeler,örgütlenmeler yapılmış; gizli toplantılarla önemli kararlar alınmıştı.

Gerekli gücü,inancı, imkanlar elverdiği kadar donamını ve halkın gücünü kazandıktan sonra, bütün düşman kuvvetlerini, sefil halde mağlubiyete uğratmıştık.

Bu destanın üzerine, şimdiki durumumuza bakalım.
Her türlü iletişim ve teknik donanımı sağlayabiliyoruz.
Güncel bilgiler, duyurular paylaşabiliyoruz.
Her yere ulaşabiliyoruz.

Siyonizm güdümünde ve gölgesindeki işbirlikçi hükümet, seyirci ve kapalı kapılar ardında destek olan muhalefet ve işgal edilmiş yargının baştattığı, yürüttüğü ve bu hale gelmesine neden olduğu uydurma davalarım sonucunda, nasıl bu kararlar alınabildi?
Nasıl etkisiz kalabildik?
1.000.000 kişi sloganıyla, ulaşım/iletişim bilgileri, yazılı ve görsel duyurularla ilan edilmesine rağmen, nasıl bu kadar az ve etkili olabildik?
Çıkan kararlar sonrasında, yeterli desteği bulamayan Vatan Severlerimize, yol kapatıp protesto etmekten başka seçenek bırakılmadı.

Kurtuluş Savaşımızdaki imkansızlıklara ve dahili/harici düşmanların gölgesi ve istihbaratı altındayken, en ufak bir kıvılcımın öldürülme nedeni olduğu halde, en hassas iletişim aracı olan Telgraflarla nasıl başarabildik de, şimdiki kıyaslanamayacak zenginlikte iletişim ağına rağmen etkisiz kalabildik ve bu kararların alınmasını engelleyemedik?

Öfke kontrolünün olmaması, bilgi kirliliği, çok seslilik olabilir mi acaba?

Mustafa Kemal, Vahdedin ile son görüşmesinde ''Kurtuluş Savaşını başlatıp, arkanda durup top mermilerini sarayına çeviren tüm donanmalar ile birlikte, bütün düşman kuvvetleri kovalayıp denize dökeceğim/mağlup edeceğim. Hilafeti kaldıracağım. Sende yurt dışına kaçmak zorunda kalacaksın.''
demedi.

Pekiyi biz neden '' Silivri yıkılacak. Tuksaklarımızı alacağız. Şu saatte şu kadar kişi toplanacağız. Otobüslerimiz şu noktalardan kalkacak. Amacımız bu. Planımız şu.'' diye açıkça duyurular yaparak, istihbarat çalışmalarına bile zahmet vermeden kendimizi engellettik?
Orada ikiyüzbin/dörtyüzbün/altıyüzbin kişi toplanabilseydi ve gerekli sağlam duruşumuzu gösterebilseydik, bu kararlar bu kadar kolay verilebilirmiydi? Belki evet belki hayır.

Önemli olan bizim sergilediğimiz eksik, hatalı ve yanlış davranışlardır.
Uzun zamandır taksimi işgal eden f-olis ordusu orada tüm donamım ve silahlarıyla konuşlanmış olmasına rağmen, çoğunluka ayaklarına gidip istediklerini verdik. Her defasında ya bize istedikleri kadar müsade ettiler, yada istediklerinde püskürttüler. Sonuçta; tamamımız bunların istediği yere çekilmedik ve akıllıca davrandık.

Ancak çok yanlışlıklar yaptık ve yapmaya devam ediyoruz. Ve bütün bunlar, işbirlikçi hükümete ve zalim ordusuna yarıyor. Dolayısıyla da, onları kullananlara..
Nerede nasıl davranacağımızı, öfkemizi kontrol edemediğimiz, sağ duyulu ve akıllı sesleri dinlemediğimiz, toplantılardan ortak çıkması gereken ''Aklın yolu bir'' dediğimiz kararları alamadığımız için gerekli yerde gizli, gerekli yerlerde açıkça ve cesurca hamleler yapmayı henüz öğrenemedik.
Bu nasıl olsun ki?
Bizler, kirli siyasetçiler gibi kurnaz ve sinsi değiliz.
Bizi öldürmek isteyenlere karşı aynı şekilde saldırmıyoruz.
En büyük eksikliğimiz, öfkemizin bizi ele geçirmesine izin veriyor ve çok seslilikten doğru kararları alamıyoruz.
Yapmamız gereken, Kurtuluş Savaşını örnek almak.
Kuvayı Milliye'nin nasıl oluştuğunu, mücadeleye nasıl başlayıp zafer elde ederek bitirdiğini Okumak ve uygulamak...

 

İrfan DEĞİRMENCİ

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Hırsızın Hiç Mi Suçu Yok?

Anlıyorum; yazının amacı, biraz öz eleştiri! Ama kendimize de haksızlık yapmamız doğru değil!

İki gün önceden yürütmeden görevli olan İstanbul valisi Mutlu, doğrudan yargının işlevini üstlenerek, 5 Ağustos’taki “aleniyet” ilkesine aykırı olarak duruşmaya kimsenin alınmayacağına karar veriyor. Bu da yetmiyor, Silivri’ye seyahati yasaklıyor.

Cumartesi sabah erkenden şafak operasyonu ile İstanbul ve Ankara’da İşçi Partisinin, TGB’nin yönetici kadrolarının, Aydınlık gazetesi görevlilerin saatlerce evlerinde arama yapılıyor; arkasından hiç sebepsiz 23 kişi gözaltına alınıyorlar.

Pazar günü otobüs şirketlerine Silivri seferlerini iptal etmeleri için çeşitli biçimde baskılar yapılıyor. Sefere hazırlananlar engelleniyor! Silivri’ye hareket edenlerin yolları kesilip, otobüslerine el konuyor. Çeşitli bahanelerle ceza kesilip seferlerinden alı konuluyor. Hatta bazı otobüsler polislerce başka yerlere kaçırılıyorlar. Otobüs yolcularının kimlik kartı alınarak fişleniyorlar.

5 Ağustos’ta sabah erkenden Silivri’de polis ve jandarma birlikleriyle olağanüstü önlemler alınıyor. Çift kat bariyerler inşa ediliyor, TOMA’lar, akrepler pozisyon alıyorlar.

Bütün bunlar ancak faşist bir devlette olabilecek baskılardır. Devlet, adeta halkına karşı savaş düzenine girmiş;  terör estiriyor.

Sn. İrfan DEĞİRMENCİ, buradan ders çıkarmaya çalışırken ayrıca Silivri’deki koşullarla Taksim’deki koşulları da birbiriyle de karıştırıyor. Silivri’de mahkemenin bulunduğu hapishane nerdeyse dağın başında bulunuyor. Oraya ulaşılması da çok zor, toplanması da çok zor, Taksimde onlarca ara sokaklar var. Toplanması da çok kolay, dağılması da, kaçması da çok kolay! Onun için Silivri direnişi ile Taksim Gezi parkı direnişini birbiriyle kıyaslamak doğru değil.

Sayın İrfan DEĞİRMENCİ, ne kadar zorlarsa zorlasın bizim bu olaylardan kendimizin hatasıyla ilgili çıkartacak pek fazla dersimiz yoktur.

Silivri’ye seferber için yer ve zaman bildirmeyi duyurmayacaktı da başka ne yapılacaktı yani? Hangi otobüs, saat kaçta, nereden hareket ediyor diye kim nereden ve nasıl bilecekti? Polise çaktırmadan, Silivri’ye yüzbinleri toplayacak kadar mükemmel bir örgütlenme dünyanın neresinde var?

Kendimize haksızlık yapmayalım!

Bugün Silivri’den pek ala dersler çıkarabiliriz:

  1. AKP hükümeti, artık miadını doldurmuştur. Ve iktidarı kaybetmekten çok korkmaktadır. AKP, tıpkı karanlıkta mezarlıktan geçenler gibi ıslık çalmaktadır. Terörün ve uyguladığı şiddetin dozunu artırmaktadır.
  2. Mahkemenin ilan ettiği kararlar üç aşağı beş yukarı beklenen kararlardı. Hukuksuz ve kanunsuz bir mahkemeden başka sonuç zaten beklenmezdi!
  3. AKP’nin Balyoz, Ergenekon, Asker, Casusluk davası vs. gibi siyasi davalardan beklediği üç amaç var:
  • Muhalefeti sindirmek,
  • Orduyu zayıflatıp kendi kontrolü altına almak ve nihayet
  • Genel bir af ile Öcal ve PKK’lı diğer teröristleri serbest bırakabilmek için cumhuriyetçiler cephesinden takas yapabileceği ağır mahkûmlara sahip olmaktır!

Bu kararların halkımızın vicdanında hiçbir değeri yoktur! Ve zamanı gelince de bu kararların geçersizliği mutlaka uygulanacaktır. Bu tertibi yapanlar ise mutlaka bunun hesabını verecektir!

Sn. İrfan DEĞİRMENCİ bir noktada çok haklı! O da; Kurtuluş Savaşını örnek almamız, konusudur!

Kurtuluş savaşını kazanmamızın en önemli yönü ise, bir ulus olarak Mustafa Kemalin yolunda birleşmemizdir.

Bugün de ancak Atatürk’ün yolunda “Birleşe birleşe kazanacağız!”

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.