Atatürk’ün Modern Türk Milliyetçiliği Anlayışına Genel Bakış

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
VURAL GÜNDÜZ
Yazının Yazıldığı Tarih: 
16.08.2010

 

Milliyetçilik, ulusçuluk ve Fransızca nasyonalizm, dilimizde eş anlamda kullanılmaktadır. Milliyetçilik bir sosyal politika prensibi veya fikir akımı olarak, millet realitesinden hareket eder ve milli menfaati temin gayesi ile bir ülkü etrafında toplamayı ifade eder. Çağımızda milliyetçilik, insani bir gruba ve bir toplum bağlayan en kuvvetli bir bağdır. Milliyetçilik modern toplumun tarihi gelişmesinin bir ürünüdür.
Her milletin milliyetçilik anlayışı değişik ve farklı olduğundan, dünyada ne kadar milliyetçilik akımı varsa o kadar milliyetçilik anlayışı vardır.
Milliyetçilik sadece bir fikir akımı değildir, bir sosyal politika prensibi ve milletler arası politikanın da temel unsurudur. Modern anlamıyla milliyetçilik, sosyolojik ve psikolojik esaslara dayanır. Kan tahlili ile uğraşmaz, kafataslarının şekli ile ilgilenmez. Kan değil ruh arar. Üstün millet-aşağı millet nazariyesini reddeder kendi milletini diğer milletler üzerinde hukuk, hürriyet ve adalet esaslarına aykırı bir yolda tahakküm teşebbüslerini de fikirle, kalemle gereğinde silahlı mücadele ile reddeder. Modern milliyetçilik milletlere, saygı esasına dayanır, barışçıdır.

Modern milliyetçilik idealist bir nitelik taşır ve iyimserdir.
Modern milliyetçilik, sınıf, zümre ayrılığına, bir sınıfın veya zümrenin diğer sınıf veya zümreler üzerinde tahakküm kurmasına karşıdır.
Modern milliyetçiliğin en önemli özelliği bilime dayalı olması, bilimci olmasıdır.
Modern milliyetçiliğin bir diğer yönü de demokrasiye yer vermesi ve demokratik bir nitelik taşımasıdır.
Milliyetçilik; ırkçılık (rasizim), kozmopolitizm, mukaddesatçılık(ümmetçilik), şovenizm, totaliter milliyetçilik ve komünizm gibi akımlara karşıdır bu akımlarla milliyetçiliği bağdaştırmak mümkün değildir.
Milliyetçilik her şeyden önce insan şahsiyetine ve hürriyetine önem verir. Fransız İnkılâbı ile milliyetçilik ve liberalizm cereyanlarının birlikte gelişmesi bir tesadüf değildir. Şuurlu milliyetçilik insan şahsiyetine değer verdiği ve hürriyeti benimsediği için medeni ve insanı karakter taşır.
Milliyetçilik, millet gerçeğinden hareket eden bir fikir akımı ve çağımızın en geçerli bir sosyal politika prensibidir. Milliyetçilik, Türk İnkılâbının bir temel prensibi olduğu kadar, Türk milletinin kaderini tayin eden bir temel ilke, bir yüce ülkü, milleti huzur ve refaha yönelten bir bağdır.
Milliyetçilik, kişiyi, topluluğu bağlayan bağ olarak “Milliyet, vatandaşlık, milliyet duygusu” şeklinde de ifade edilmektedir. Ancak, milletle milliyetçilik arasında fark vardır. Milliyet, bir millete mensup olma, bir millete bağlı olma halidir. Milliyetçilik ise, bir millete mensup kişilerin, mensup oldukları millete karşı besledikleri bağlılık duygusu ve şuurudur. Kişinin mensup olduğu kitleye karşı duyduğu bağlılık hissi, millet duygusunu esasını, kökünü teşkil etmektedir.
Bu genel açıklamalar ışığında milliyetçiliğin Türk İnkılâbı’ndaki rolü ve Mustafa Kemal Atatürk’ün Osmanlı devrinde Türk milleti olma şuurunu kaybetmiş halk yığınlarını nasıl bir araya getirdiğine bakmak gerek.
Mustafa Kemal Atatürk, milliyetçilik akımının bütün imparatorlukları, bu arada Osmanlı Devletini de ağır sarsıntılara uğrattığı, temellerini çatırdattığı bir dönemde dünyaya gelmiş, hayatının en önemli safhalarını, gelişen o olayları bizzat yaşayarak ve gözlemde bulunarak çok kuvvetli ve sağlam düşüncelerin sahibi olmuştur. Osmanlı Devleti’nin varlığını devam ettirmesi için düşünülen çarelerden hiç birine (İslamcılık, Osmanlıcılık, Pan-Türkizm gibi) iltifat etmemiş, Osmanlı hükümet adamlarının Türk milliyetçiliğine karşı olumsuz tavırlarını hiç tasvip etmemiştir. Türk milliyetçiliği kuvvetlenmelidir ki, kurtuluşumuz mümkün olabilsin. Türk milletinin başına gelenler, milliyetçilik duygusunun bir türlü aksiyon hareketi olamayışındandır. Mustafa Kemal, bu konuda şunları söylemektedir: “Biz milliyet fikirlerini tatbikte çok gecikmiş ve çok tembellik göstermiş bir milletiz. Bilirsiniz ki, milliyet nazariyesini, millet ülküsünü inhilâle çalışmakta olan nazariyelerin dünya üzerinde tatbik kabiliyetleri kalmamıştır. Bizim milletimiz, milliyetinden gaflet edişinin çok acı cezalarını gördü. Osmanlı Devleti dâhilindeki çeşitli kavimler hep millî akidelere sarılarak, milliyet ülküsünün kuvveti ile kendilerini kurtardılar. Biz ne olduğumuzu sopa ile içlerinden kovulunca anladık. Anladık ki, kabahatimiz kendimizi unutmaklığımızmış”.
Türk Ocakları, Türklük ülküsünün canlandırılması ve aksiyona geçirilmesi amacıyla kurulmuştu. Türklük akımının Türk milletine anlatılması, Türk kültürünün araştırılarak ortaya konulması ve milletin bundan haberdar edilmesi Türk Ocakları için çok önemli bir görevdi. Mustafa Kemal, bu münasebetle “Türk Ocakları, milletin harsı üzerine önemli tesirler yapmalıdır” diyordu.
Atatürkçülüğün en önemli ilkelerinden biri milliyetçiliktir. Bu ilke, Millî Mücadele'nin doğuşunda ve başarıya ulaşmasında başlıca rolü oynamıştır; zira yeni kurulan devlet, artık milletler topluluğuna değil, sadece Türk unsuruna dayanıyordu, bu sebeple ulus devletti, millî bir devletti. Milliyetçilik bugünkü birçok milleti esaretten kurtarıp kendi millî hâkimiyetine kavuşturmuştur. Türkiye de bu merhaleden geçmiş bulunmaktadır. Mustafa Kemal, “Yeni Türkiye Devleti cihana hâkim o kadir fikrin (milliyetçiliğin) Türkiye’de tecellisidir, tahakkukudur” demektir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük geleceği, şüphesiz ki, Türk gençliği olacaktır. Bu bakımdan Türk gençliğinin millî bir eğitimden geçirilmesi, milli duygularla donatılması gereklidir ki, Türk milleti ve onun büyük devleti bir daha tehlikenin girdabına düşmesin ve hiç bir milletin önünde eğilmesin. Bu Büyük millet, bir uçtan bir uca savrulmaktan, ezilmekten, hatta yok olmaktan, bağımsızlık savaşı sayesinde kurtuldu. Atatürk’ün önderliğinde, yalnız kurtuluşun değil, yükselişinde yolunu buldu.
Büyük önder, milli mücadeleyi iki temel üzerine kurulacaktı: “Türk milliyetçiliği ve millet egemenliği’’
Tam anlamıyla inançlı bir milliyetçi olan Atatürk, fikir ve devlet adamı olarak, acı günler yaşayan Türk milletini yeniden güven duygusuna kavuşturmuş; Osmanlı Devleti’nin çöküş dönemlerinde bir kısım yarı aydınların yüreğini kaplayan aşağılık duygusunu yok edip bütün millete Türk olmanın mutluluğunu ve gururunu duyurmuş; Türk milliyetçiliğini şahlandırmış ve doğru bir çizgiye yerleştirmiş olan önderdir.
Milli uyanıştaki gecikmenin Türk milletine ne kadar pahalıya mal olduğunu Atatürk, 1923’te şu özlerle açıklıyordu:
‘’Bilirsiniz ki, milliyet görüşünü, millet ülküsünü dağılmaya çalışan teorinin dünya üzerinde uygulama kabiliyeti bulunamamıştır. Çünkü tarih, olaylar ve görünenler hep insanlar ve milletler arasında, hep milliyetin hâkim olduğunu göstermiştir ve milliyet prensibi aleyhindeki büyük ölçüde fiili tecrübelere rağmen yine milliyet hissinin öldürülemediği ve yine kuvvetle yaşadığı görülmektedir.
En çok bizim milletimiz, milliyetinden habersiz oluşunun çok acı ve cezalarını gördü. Osmanlı İmparatorluğu içerisindeki çeşitli kavimler hep milli inançlarına sarılarak, milliyet ülküsünün kuvvetiyle kendilerini kurtardılar. Biz ne olduğumuzu onlardan ayrı ve onlara yabancı bir millet olduğumuzu sopa ile içlerinden koyulunca anladık. Kuvvetimizin zayıflığa uğradığı anda bizi küçük gördüler. Anladık ki, kusurumuz kendimizi unutmaklığımızmış. Dünyanın bize saygı göstermesini istiyorsak öncelikle biz, kendi benliğimize ve milliyetimize bu saygıyı hissen, fikren, fiilen bütün çalışma ve hareketlerimizle gösterelim; bilelim ki milli benliğini bulmayan milletler başka milletlerin avıdır.
’’
Atatürk’ün Türk milliyetçiliği ile Türk vatanı arasındaki bağlantıyı unutulmaz sözlerle açıkladığı tarihi konuşmasından biri de, Başkomutan Meydan Savaşı’nın ikinci yıldönümünde, 30 Ağustos 1924’te, Dumlupınar’da yaptığı konuşmadır:
‘’…Bu kadar üzüntüler ve kötülükler geçirdikten sonra elbette Türk öğrenmiştir ki, vatanı yeniden yapmak ve orada mutlu ve hür yaşayabilmek için mutlaka egemenliğine sahip kalmak ve Cumhuriyet bayrağı altında bütün çocuklarını toplu ve dikkatli bulundurmak gereklidir. Efendiler, yüzyıllardan beri inleyen, fakat baskıcıların, aldatanların, bilgisizlerin oluşturdukları engellerle yürek parçalayan sesini milletin kulağına duyuramayan zavallı vatan bugün diyor ki; can kulağınızı, bağrında en derin üzüntüler duymuş annenizin samimî sözlerine sürekli açık bulundurunuz. Efendiler, Asya’da, Avrupa’da, Afrika’da hükmedici olma güç ve kabiliyetini göstermiş olan atalarımız, zamanında bu sesi duymaktan geri çevrilmemiş olsalardı; Türk topluluğunun, Türk idealinin, Türk çıkarlarının korunmuş ve çoğaltılmış olacağı anavatanı bugünkü parçalanmış şeklinde mi miras alırdık.
Efendiler, artık vatan imar istiyor, zenginlik ve refah istiyor. İlim ve hüner, yüksek medeniyet, hür düşünce ve hür zihniyet istiyor. Şeref, namus, istiklâl, gerçek varlık... Vatan bu isteklerini tamamen ve hızla yerine getirmek için kurallı ve gerçek bir şekilde çalışmayı emreder.
Efendiler! Yüzyıllardan beri Türkiye’yi yönetenler çok şeyler düşünmüşlerdir; fakat yalnız bir şeyi düşünmemişlerdir: Türkiye’yi. Bu düşüncesizlik yüzünden Türk vatanının, Türk milletinin uğradığı zararları ancak bir şekilde giderebiliriz: O da artık Türkiye’de Türkiye’den başka bir şey düşünmemek. Ancak bu düşünceyle hareket ederek her türlü kurtuluş ve mutluluk hedeflerine ulaşabiliriz.’’
Türk Milliyetçiliğinin, Türk İnkılâbındaki rolü ve yeri, haksız ve esarete karşı milletçe isyanın ortaya çıkması ve Türk milletinin kurtuluş savaşındaki şahlanması ile görülür. Milli kurtuluş savaşında milli tarih şuurunu idrak eden Türk milleti, zaferde başarının sırrını milli gayelere yöneltmekte bulmuştur.
Türk milliyetçiliğini Atatürk şöyle tarif eder: ’’Türk milliyetçiliği ilerleme ve gelişme yolunda ve milletlerarası ilgi ve anlaşmalarda bütün çağdaş milletlere paralel ve onlarla bir ahenkle yürümekle beraber, Türk sosyal hayatını özel seciyelerini başlı başına bağımsız benliğini korumaktır.’’
Bu konu ile ilgisi bakımından Atatürk’ün bir telgrafını okuyalım:
27 /04/ 1933
Türk Talebe Birliği Kongresi Daimi Murahhaslarına
‘’Gençliğin çalışkan, hassas ve milliyetçi yetişmesi esas dileklerimizdendir. Gençlik her türlü faaliyetlerinde cumhuriyet kanunlarına ve cumhuriyet kuvvetlerinin usul ve kaidelerine riayetkâr bulunmağa da dikkatli olmalıdır. Cumhuriyet Hükümetinin milli meselelerde vazifesini bilir olduğuna ve kanunların ve adli kuvvetlerin adaletine emin olunuz’’
Reisicumhur
Mustafa Kemal Atatürk
Mustafa Kemal, Samsun’a çıktıktan üç gün sonra İstanbul’da sadaret makamına yazdığı rapor milli kurtuluş hareketimizin ilk fikri hazırlığının belgesidir. 22 Mayıs 1919 tarihli bu raporda Türklük’ün yabancı idaresine tahammülü olmadığını, İzmir’in Türklerce önemli vilayetlerinden biri olduğu, hiçbir yabancının memleketimizi işgaline razı olamayacağımızı askeri kuvvetlerle yapılan bu işgalin geçici olduğunu, ifade ettikten sonra, şu program cümleyi yazıyor: ’’Milli birlik (yekvücut) olup, hâkimiyet esasını ve Türk duygusunu hedef tutmuştur.’’ Mustafa Kemal bu resmi belgede Osmanlı hükümetine çok açık bir ifade ile kurtuluş hareketinin birliğe, milli egemenliğe ve Türk milliyetçiliği fikrine dayanacağını bildiriyordu.
28 Aralık 1919’da, Ankaralılara hitaben yaptığı konuşmada Lloyd George’ların, Clementceau’ların iftiralarına,’’Türklerin cetlerinin geldiği yere, Orta Asya’ya sürülmelidir’’ diyenlere cevap veren Mustafa Kemal Paşa, Türk’ün inkâr edilmek istenen medeni hasletlerini ve kabiliyetlerini dile getirir:
‘’Milletimizin yeteneksiz olmadığı tarihçe ve mantıkça ispat edilmiştir. Milletimiz küçük bir aşiretten anavatanda bağımsız bir devlet kurduktan başka Batı Dünyasına, düşman içine girdi. Bunu başaran bir millet elbette yüce siyasal ve yönetime ait niteliklere sahiptir. Böyle bir durum yalnız kılıç gücü ile var olamazdı.
Dünya bilmektedir ki, Osmanlı Devleti çok geniş olan ülkesinde bir sınırından diğer sınırına ordusunu olağanüstü hızla ve bütünüyle donanmış olarak naklederdi ve bu orduyu aylarca ve belki de yıllarca güzelce besler ve yönetirdi. Böyle bir hareket yalnız ordu teşkilatının değil, bütün yönetim şubelerinin olağanüstü mükemmelliğini ve kendilerinin kabiliyeti olduğunu gösterir. Milletimizin zalim olması meselesine gelince, bu da sadece iftiradan ibarettir.
Efendiler, hiçbir millet, milletimizden fazla yabancı unsurların inanç ve geleneklerine saygı göstermemiştir. Hatta denilebilir ki diğer dinlere, başkalarının dinine ve milliyetine saygı gösteren tek millet bizim milletimizdir. Fatih İstanbul’da bulduğu dinî ve millî teşkilatı olduğu gibi bıraktı. Rum Patriki, Bulgar Eksarhı ve Ermeni Kategigosu gibi Hıristiyan dini liderleri ayrıcalık sahibi oldu. Kendilerine her türlü serbestlik verildi. İstanbul’un fethinden beri, Müslüman olmayanlara sağlanan bu büyük ayrıcalıklar, milletimizin din ve siyasete göre dünyanın en hoşgörülü ve cömert bir milleti olduğunu ispatlayan en açık kanıttır.’’
Sakarya Savaşı öncesi (15 Temmuz 1921) Ankara’da milli eğitim bakanlığının girişimi ile bir ‘’Maarif Kongresi’’ toplanmıştır. Mustafa Kemal Atatürk bu kongrede verdiği nutukta özellikle milli eğitim programının milli seciyemiz ve tarihimizle mütenasip bir bütün olduğu üzerinde durmuştur.
Mustafa Kemal Atatürk Türklük üzerine bir konuşmasında şunları söylüyordu: ’’Yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihi bir vasfı da güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki milletimizin yüksek karakteri yorulmaz çalışkanlığını, fıtri zekâsını, ilme bağlılığını güzel sanatlara sevgisini ve milli birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü incelemelerle besleyerek inkişaf ettirmek milli ülkümüzdür.’’(1933)
Mustafa Kemal Atatürk, Türklüğü akıl hürriyeti içinde her türlü baskıları silkeler. Türklüğe bir ‘’yeniçağ’’ insanlığı karakteri vermek isteyen bir medeni milliyetçi idi.
Yakın arkadaşı gazeteci-yazar Falih Rıfkı Atay Mustafa Kemal’in Türk milletinin mensubu olmaktan duyduğu gururu şu şekilde yazıyordu:’’Ona hiç birimiz Frenk övgüsü yapmazdık. O kadar Türk gururlusu idi.’’
Mustafa Kemal Atatürk 21/22 Haziran 1919 tarihli Amasya genelgesinde ‘’Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır’’ yolundaki bildirisi milli bağımsızlık mücadelesinin esas prensibini ortaya koymuştur. Böylece milletin her ferdini, cins ve sınıf farkı olmaksızın, ortak bir görev ve sorumluluğa davet ediyordu.
Kurtuluş mücadelesinin sembolü Ankara, Türk milliyetçiliğini temsil ediyordu. Kurtuluş savaşının bütün sıfatları ve deyimleri de buna işaretti. Milli mücadele, milli istiklâl, milli hareket, milli zafer, hâkimiyet-i milliye ve büyük millet meclisi terimleri ile eksiksiz, katıksız, pürüzsüz tam bir milliyetçilik ifade edilmiştir.(Peyami safa)
En büyük Türk milliyetçisi Atatürk, konuşmalarında ve yazışmalarında Türk milletine olan sevgisini, inancını ve güvenini her fırsatta dile getirmiştir. Atatürk, Türk milletinin manevi gücüne ve meziyetine inanmış bir insandır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Onuncu Yıl Nutku, O’nun Türk milletine olan inancını, bağlılığını göstermesi bakımından bir fikir abidesi ve bir şaheserdir. Atatürk’ün Türk milletine inancı, güveni büyük davanın başarıya ulaşmasının sırrını teşkil etmiştir.
Milli birlik ve beraberlik duygusu ulusun bireylerini birbirine bağlar. Atatürk, kurtuluş savaşının başlangıcından itibaren milli devlet, milli güç, milli birlik ve beraberlik konularına büyük önem vermiştir. Kurtuluş Savaşı Atatürk önderliğinde, Türk ulusunun milli birlik ve beraberliğinin bir sonucudur. Yeni kurulan Türk Devleti’nin yaşamasında ve çağdaşlaşmasında, milli birlik ve beraberlik çerçevesinde gerçekleşmesi düşünülmüştür. Milli birlik ve beraberlik, bir ülkede siyasi, sosyal ve askeri gücün gelişmesinde büyük rol oynar. Milli birlik toplumsal dayanışmayı güçlendirir.
Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı vatanın bütünlüğünü ve milletin bağımsızlığını her şeyin üstünde tutar. Her ne sebeple olursa olsu, vatanın bölünmesine ve yatanın parçalanmasına karşıdır.
Atatürk’ün milliyetçilik anlayışında; milli eğitim, milli sınırlar, milli kültür, manevi değerler, Türklük şuuru, dil, tarih ve ülkü birliği milli birlik ve beraberliğimizi güçlendiren temel unsurlardır.
Atatürk’ün milliyetçilik ilkesi, birleştirici ve bütünleştiricidir. Türk milleti; bir bütün olarak, daha güçlüdür. Her biri kendi çıkarını düşünen ve birbirine güvenmeyen insanlardan oluşan toplumlar kolayca dağılır. Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın başından itibaren milletin birlik ve beraberlik içinde olmasını istemiştir.
Atatürk’ün milliyetçilik ilkesi, kendini aynı milletin üyeleri sayan kişilerin, o milleti yükseltme istekleridir. Atatürk’e göre milliyetçilik, bir vicdan, bir duygu işidir. Dini, mezhebi, dili ne olursa olsun, kendini Türk sayan Türk bilen ve Türk olarak yaşayan her insan Türk’tür.
Buradaki milliyetçilikte temel harç manevidir, kültürdür. Atatürk kendisini Türk hisseden herkesi Türk olarak kabul etmiştir. ’’Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir ’’ diyerek önemli olanın ırk veya etnik köken birliği olmadığını, birlikte yaşamak arzusunun ve dayanışma duygusunun temel öğe olduğunu vurgulamıştır.’’Ne mutlu Türk’üm diyene!’’sözünün sırrı buradadır. ’’Ne mutlu Türk olana!’’ dememesi bilinçli bir tercihtir ve millet olgusuna yeni bir boyut kazandıracak anlayıştır. Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı anayasamızda da ’’Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.’’ şeklinde ifadesini bulmuştur.
Atatürk milliyetçiliğine göre, Türk vatandaşları her şeyden önce kendi milletinin varlığı ve mutluluğu için çalışacak, fakat başka milletlerin de huzur ve refahını düşünecektir. İşte Atatürkçü düşünce sisteminin "Yurtta barış, cihanda barış" ilkesi, milliyetçiliğimizin bu insancıl yönünü işaret etmektedir. Atatürk’e göre milliyetçilik bir ırkçılık değil, bir vicdan ve duygu işidir. İnsan haklarına ve hürriyete dayanan, kültürel değerlere kıymet veren bir sistemdir.
Atatürkçü düşünce, Türk milletini dil, kültür ve ülkü birliği ile birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu bir toplum olarak kabul etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na göre, Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür; çünkü bu kişiler aynı dili konuşmakta, aynı kültürü paylaşmakta, aynı ülküyü taşımaktadırlar. Bu anlayış içinde her bireyimizin amacı, Türk milletinin mutluluğu, birlik ve beraberliği için çalışmak, bu kutsal vatanı daha güzel, daha bayındır hale getirmektir. Bu nedenle millî sınırlarımız içinde, millî benliğimizi duyarak varlığımızı yükseltmeye çalışmak, Atatürk milliyetçiliğinin esasıdır.
Mustafa Kemal’in milliyetçilik alanı, Misak-ı Millî ile sınırlan tespit edilen Türkiye’dir. Bu sınırlar içindeki toprakların işlenmesi, mamur hale getirilmesi ve bu topraklar üzerinde yaşayan insanların refah ve saadetlerini yükseltmek yegâne amaçtır. “Biz haddini bilir kimseleriz. Gerçekleşmesine imkân olmayan emeller sahibi değiliz. Bugün esaret elemleri altında inleyen birçok dindaşlarımız vardır. Bunlar için de kendi çevrelerinde bağımsızlıkla memleketlerinin refah ve yükselmesine çalışmaları en büyük temennilerimizdendir
Vatanımız, Türk milletinin eski ve yüksek tarihî topraklarının derinliklerinde varlıklarını koruyan eserleri ile yaşadığı bugünkü sınırlarımız içindeki yurttur. Türk milleti için Türk vatanı çok önemlidir. Atatürk, sınırlarını en son Türk nesillerinin kanlarıyla yoğurup çizdiği bu Türk vatanında, vatan mefhumunu anlamlaştırdı. “Yurt toprağı, sana her şey feda olsun. Kutlu olan sensin, hepimiz senin için fedaiyiz. Fakat sen Türk milletini ebedî hayatta yaşatmak için feyizli kalacaksın. Türk toprağı, sen, seni seven Türk milletinin mezarı değilsin. Türk milleti için yaratıcılığını göster”
Kendi benliğimizi; Türklüğümüzü unutmadan akıl ve vicdan hürriyetleri yoluyla Türk milletini batı medeniyetleri arasına katmak, Atatürkçülüğün toplumda en iyi yansıması olacaktır.
Kaynaklar:
Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi (MEB) yıl 7 sayı:80 2006
Falih Rıfkı Atay: Atatürkçülük, Pozitif Yayınları, İstanbul,2006
Afet İnan: Türkiye Cumhuriyeti Devrim Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara,1977
Hamza Eroğlu: Türk İnkılâp Tarihi, Savaş Yayınları,Ankara,1990
Turhan Feyzioğlu,Atatürk ve Milliyetçilik,Atatürk Araştırma Merkezi,Ankara,1996
 
 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.