İçimizdeki ABD - 1

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Gökhan Cebeci

20. yüzyılın ikinci yarısında şekil değiştiren emperyalizm, aynı zamanda el de değiştirmiş ve ABD’nin egemenliğine girmiştir. Güney Amerika ülkeleri başta olmak üzere, Türkiye’nin de yer aldığı bir çok devleti boyunduruk altına alan ABD, sivil işbirlikçileri ile amaçlarını gerçekleştirirken gerekirse askeri işbirlikçilerine yaptırdığı darbeleri de araç edinmekten kaçınmamıştır.

Zaten emperyalizmin bir ülkede başarıya ulaşabilmesi için olmazsa olmaz koşulu, Ulu Önder’in geçliğe hitabesinde sözünü ettiği ‘gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunan’ yerli işbirlikçilerin elde edilmesinden geçmektedir. Çünkü yerli işbirlikçi olmadan emperyalizmin tek başına bir ülkenin siyasetini, ekonomisini ve kurumlarını işgal edebilmesi olanaksızdır.

* * *

Bu yazıyı yazmamın ve de bu girişi yapmamın nedeni, geçtiğimiz günlerde okuduğum bir haberden kaynaklanmaktadır. 06.08.2012 tarihinde Takvim gazetesi yazarı Ergün Diler, insanın kanını donduran bir habere imza attı. Ne yazık ki basında ve kamuoyunda yeteri kadar ses getirmeyen bu haberin kahramanları, dönemin ABD Savunma bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz ve yine dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’ydu.

Habere konu olan olayın tarihi ise 16 Temmuz 2012… Habere göre, o dönemde Türkiye’ye gelen ve planladığı tüm kişiler ile Irak’ın işgalini konuşan Wolfowitz sadece Kıvrıkoğlu’ndan randevu alamamıştır. Dönemin başbakanı Bülent Ecevit’in, “En azından 2-3 dakika görüşün” ısrarı üzerine, istemeyerek de olsa Wolfowitz ile görüşmeyi kabul eden Kıvrıkoğlu’nun, ABD’li bakan yardımcısına verdiği yanıt ve takındığı tutum konu edeceğimiz olayların fitilinin ateşlenmesine neden olur.

Gerçekleşen buluşmada; Kıvrıkoğlu’nun, "Kerkük'ü de içine alan bir Kürt Devleti kurulması söz konusu olursa, doğrudan ve açıkça oraya, bölgeye gireceğimizi, müdahale edeceğimizi biliniz" sözüne karşılık neye uğradığını şaşıran (belki de uzun yıllardır böylesi bir karşı koyuş ile karşılaşmadığı için bu denli sinirlenen) Wolfowitz, "Ben, ABD Savunma Bakan Yardımcısıyım, benimle böyle konuşamazsınız" yanıtını verir. (Onları bu küstahlığa yıllardır alıştıranlar utansın.) Paşa’nın, "Ben de Türk ordusunun başıyım ve üstelik de Türkmen asıllıyım" cümlesi ise ipleri koparır.

1 Mart 2003’te (Genelkurmay Başkanlığı koltuğunda Hilmi Özkök var.) tezkerenin geçmemesi üzerine, "Türk Ordusu, siyasiler üzerinde gerekli baskıyı yapmamıştı. Tezkere'nin geçmemesinin arkasında da Kıvrıkoğlu'nun parmağı vardı." düşüncesinde olan Wolfowitz, 4 Temmuz 2003’te askerlerimizin kafasına çuval geçirilen olayın emrini veren kişi olur.

Ancak nefreti bir türlü dinmeyen Amerikalı, inanılmaz bir planı devreye sokmaya karar verir: Kıvrıkoğlu’na suikast! Wolfowitz’in metresinin boşboğazlığı ile Türk yetkililerce öğrenilen bu bilgi sonucu Kıvrıkoğlu’nun etrafında etten bir duvar örülür. (Genelkurmay Başkanlığı yapmış olan bir emekli general, kendi ülkesinde başka bir devletin suikastinden korunuyor!)

Wolfowitz’in ekibi, buraya dikkat, Ankara’daki dostlarına ‘Kıvrıkoğlu’nu ortadan kaldırın’ emrini verir ancak başarılı olunamaz. İki şüphelinin sınır dışı edildiği olaylar sonrası, yakalanan yerli işbirlikçilere ne olduğu ise hala bilinmemektedir.

* * *

Burada bir parantez açmak istiyorum. Konu, bir çok liberalimizin yemeklerde aynı masayı paylaştıkları hatta evine misafirliğe (!) gittikleri kadim dostları Wolfowitz olunca bir noktaya değinmek istedim. Emekli Orgeneral Tuncer Kılınç, 07.09.2012 tarihli Aydınlık gazetesine verdiği demeçte,1 Mart tezkeresi için ABD’nin, Wolfowitz aracılığı ile telkinlerde bulunduğunu söylerken, ABD’nin kendi çıkarlarına uygun olduğu zaman Türk ordusuna ‘siyasete müdahale edin’ dediğini belirtiyordu.

Türk ordusunu siyasete karışmak ile suçlayan anlı şanlı demokratlarımızın şu ana kadar bahsettiğimiz olaylarda görüldüğü üzere, ABD’nin, ‘siyasete müdahele et’ telkinleri ile, orduyu kolundan tutarak politikaya çekmek istemesi konusunda birkaç cümle de olsa söz söylemelerini bekledim.

Öyle ya, bir sivil Amerikan siyasetçinin ısrarla bir askeri yetkili ile görüşmek istemesini ayıplayacaklardır diye düşündüm. Ancak, kadim dostlarını - ve tabiî ki fikir babalarını - eleştirebilmelerinin eşyanın doğasına aykırı olduğunu anlamam fazla uzun sürmedi. Neyse, bu konu uzun ve tatsız bir konu, geçelim. Emperyalizm ve yerli işbirlikçiler konusuna devam edeceğiz.

 

Gökhan CEBECİ

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.