Diyalizm (1)

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Naile DUMAN

   Var mı, yok mu böyle bir kavram; hiç araştırmadım. İçinde bulunduğum ortamı, havayı ancak bu kelime ile kendimce tanımlayabilirim.  Diyaliz kelimesinin sonuna tek bir harf koymanın çok matah şey olmadığının bilinciyle…<?xml:namespace prefix = o />

   Diyaliz hastalarından haberdarsınızdır. En azından ben haberdar olduğunuzu düşünüyorum. Ancak öyle bir hastalık ve öyle bir sektör ki kendine has özellikleri detaylarda gizli ve ancak yaşadıkça, hastalarla bir soluk aldıkça her anının acısına da sevincine de tanık oluyorsunuz.

   Pek çoğumuz bir anne ile, baba ile, çocuk ile ya da eş ile yaşamakta zorlanırken, hastalık süresince bir makine ile yaşamak zorunda olmak! Hiç düşündünüz mü? Ya da yaşayanlarınız zaten var ve bana şöyle ukalaca küçük bir tebessüm atıyorlar ki, havada kaparım. Ne kadar alay etseler haklarıdır, biz o kendini sağlıklı ve hep sağlıklı kalacak sanan aptallarla. Ben de o aptallardan biriyim, ya da “diyaliz”(m)in diyalektiği ile yüzleşene kadar öyleydim.

   Aslında bu yüzleşme yıllar öncesine dayanır. Ancak uzayan mesafeler o en yakın dostunuzun çektiği acıları ancak başkalarının ağzından dinlemekle yetinmenize neden olur. Hep anladığınızı sanırsınız. Hiç anlamadığınızı anladığınızda ise içinizdeki o dinmez acının esiri olursunuz. Yıllar sizin için insanlardan bağımsız yaşamak adına mücadele ile geçerken ve siz her kazanımınızda zafer çığlıkları atarken, o en yakın arkadaşınız ya da o en yakınlarınızdaki diyaliz hastası dostlarınız bir makineye bağlı yaşamak adına verdikleri mücadeleyi kazanmanın sevincini tadarlar her seans sonrası… Siz ancak birebir tanık olduğunuzda anlarsınız.

   Ve sadece böbrekleri de değildir onları yarı yolda bırakan… Aslında böbreklerinin de bir suçu yoktur. Vücudun başka organlarının beceriksizliğinin bedelini öder böbrekler. Öyle ki artık “atamıyorum” diyerek haykırır içinizde ve siz şişersiniz sadece. Sonrası diyaliz süreci gerçeğidir. Vücudunuzun artıklardan, fazla sıvılardan arındırılması gerekir ki sağlıklı yaşayasınız, yaşayabilesiniz. Bu noktada da diyaliz gerçeği girer hayatınıza ve bu gerçeği sizden uzaklaştıracak asıl gerçek organ (böbrek) naklidir. Üstelik Türkiye’de kan bağışı için dahi yüz kere düşünen insanların, organ nakli konusundaki pasifliği zaten bilinmekte.

   Organ nakli demişken; organ bağışı o kadar basit ki! Ben anlatayım size süreci. Hatta kendi örneğimi anlatayım. İstanbul’da Cevahir önündesiniz. İki çadır görüyorsunuz. Bunlardan biri kan diğeri de organ bağışı için. Her ikisine girip “nasıl?” diye soruyorsunuz. Benim kadar çelimsiz değilseniz elbette kan bağışçısı olarak uygun donör kabul edilirsiniz. Ya da size “üzgünüz ancak fiziki yapınız kan donörü olmaya uygun değil” denilerek kibarca reddedilirsiniz. Yüzünüz düşmüş çadırdan çıkıp, ikinci çadıra yönelirsiniz. Organ bağışı! O ana kadar bir girişiminiz olmadığı aklınıza gelir. “Nasıl?” diye sorarsınız. Bu defa sadece yazılı beyanınızın yeterli olduğu söylenir ve bir forma yazılı olarak aktarırsınız. Bu bilgilerin özeti bir kartın üzerine yazılır ve size o kart teslim edilir. Ve siz diğer tüm ölümlüler gibi yaşarken, o an geldiğinde, sanki önceden beyin ölümünüz gerçekleşecek ve organlarınız canlılığını koruyacak düşüncesi ile organ bağışçısı adayı olursunuz. Adayısınızdır; çünkü halen yaşıyorsunuzdur. Ülkemizde ise hiçbir şeyin garantisi yok ama en çok da ölmenin. Nerede, ne zaman, nasıl sizi yakalayacağını gelin de öngörün bakalım! Pışşşıııık! Azrail’le dalga geçilemeyeceğini bu ülkede ziyadesiyle anladık. Ve bir insanken ben şimdi umuyorum beş ya da altı insan olarak iz bırakabilirim yeryüzünde, sanki hiç ölmemiş gibi. Korkulacak hiçbir şey yok! Satın aldığınız evleri, arabaları, hatta sahip olduğunuz çocukları dahi öte tarafa götüremeyeceğinizi hâlâ anlamadı iseniz, diyecek söz de yok. Ama Tanrı’nın organlarımızla işi olduğunu hiç sanmıyorum. Emaneten verildiler. Ve ben eminim ki Tanrı, yarattığı insan ile gurur duyuyordur. “Çok kullanımlı olduğunu anladılar organlarının, daha çözecekleri çok bilmece var, aferin iyi yoldalar” diyordur ve temiz ruhların dönüşünü bekliyordur. Kirli bir ruhla ölmenin, organsız ölmekten daha çok önemsendiği günler, dilerim çok yakındır!

   Diyordum ve işte bu organ bağışı meselesi yine getiriyordu bizi diyaliz(m)’e. Bağışlanmış böbreklerin kaç diyaliz hastasına umut olacağını bir düşünün, şimdi bir düşünün ya da üşenmeyin, iki kere düşünün. Siz düşünürken, ben bir sonraki ay devam edeceğim yazıya kaldığım yerden…

   Canınıza iyi bakın!

 

iletisim@PolitikaDergisi.com

 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.