Nisan 2013

Rumlar Kıbrıs Lirasına Dönebilir mi ?

Güney Kıbrıs'ta birçok Rum, “ekonomik krizden kurtulmak amacı ile Troika'nın vereceği kredi karşılığında bize şart koştuğu korkunç yaptırımlardan kurtulmak için Euro Bölgesinden çıkalım, Euro'yu bir kenara bırakalım ve 2004 Yılında AB'ye girmeden evvel kullandığımız Kıbrıs Lirasına” geri dönelim diyor.

 

Çok değil iki ay evvelinin iktidar partisi, şimdilerinde ana muhalefet partisi konumunda olan AKEL,  kendi iktidar döneminde bile Troika ile anlaşmak istememekteydi.  Bu nedenle de bir evvelki Rum lider olan AKEL'in Ruhani başkanı Dimitris Hristofyas, Temmuz 2012'den itibaren çeşitli bahaneler ileri sürerek kredi karşılığı önüne konan  Memorandumu imzalamadı ve yeni seçilecek olan başkana bıraktı.

 

Şimdi ise AKEL'in görüşü, “derhal Euro'dan çıkılsın, Kıbrıs Lirasına geri dönülsün ve AB'nin kredi için şart koştuğu yaptırımlardan kurtulunsun!

Başbakanın İşi Zor…

Bizim gibi uydu ülkelerde başbakan olmak zor iştir. Bunun zorluğu bir öncekilere bakarak görülür görülmesine de, nedense emperyalizmin icracıları emir verdiler mi balıklama atlayacak çok olur. Mevcut yasalar adamın muhtar bile olmasına engel, ama zorluyor, herkes yardımcı oluyor. Bir de bakmışsın hooop başbakan oluvermiş. Eee tabii bu avanta kazançların bedeli olacak.

Bir defa itaat edeceksin. Başın efendilerinin önünde hep eğik duracak. Yoksa beyzbol sopası gösterilir. Hoş, bizim başbakan geldiği gelenek itibari ile birilerine biat etmeye yakın. Dolayısı ile bu o kadar problem değil. On yıllık icraat sonunda ülkenin demokrasiden hızla uzaklaşıp bir kişiye itaat rejimine doğru hızla gitmesi bu yüzden.

Cemaatin Havuzu

Yazar: 
Emre Erdik
Yazının Yazıldığı Tarih: 
Mart 2013

Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar ülkesi olamaz.” Mustafa Kemal

Timsahın Havuzuna Düşen Aydınlar  

Dostoyevski, 1800’lü yıllarda Rus dili açısından altın çağını yaşayan hayal gücünün yazıya aktarılması işinin; yani romancılığın en büyük isimlerinden biri. Haliyle ortaya koyduğu eserler kendi günü için olmasa bile kısa bir süre sonra Rusya’nın yaşadığı büyük kırılma ve devrimlerde öncü olmuştur. Bir Suç ve Ceza’nın çizdiği tablo bile -ki sosyalist bakış açısıyla bir eleştiri mevcut değildir- mutlak değişim gerektiğini göstermiş, Rusya 1905 ve 1917’de iki devrime tanıklık etmiştir.

Maddenin Evrimi ve Diyalektik (II)

Referans İçerik: 
Maddenin Evrimi ve Diyalektik (I)

Diyalektik materyalist felsefe de bir bilim dalı haline gelmiştir. Her bilim gibi felsefe de uğraştığı konularla ilgili kavramları, konu başlıkları olarak hiyerarşik bir yapıyla kategorize etmiştir. Madde, bilinç ve bilgi kavramları Diyalektik Materyalist felsefenin temel kategorileridir.

Geçen bölümde de değindiğimiz gibi, maddenin; sonsuzluğu, tükenmezliği, bütünselliği,  nesnelliği gibi temel özelliklerinin yanında ayrıca madde, ancak ve ancak zaman ve mekân içinde vardır. Zaman ve mekân dışında madde ve gerçeklik yoktur; bu şekilde madde ancak olsa olsa insan hayalinde soyut olarak düşünülebilir. Diğer bir deyişle; her maddi varlığın, olgu ve olayın, sürecin somut var oluş biçimi belli bir zamanda ve belli bir mekândadır.

Kin, Nefret ve Öfke Fırtınası

Belli çevrelerce bilinçli bir şekilde toplumda; kin, nefret, öfke fırtınası yaşatılıyor.
 
Hiç bir ahlaki kural tanımaksızın, rencide edici, kırıcı, yaralayıcı ifadelerle, yıpratma, etkisizleştirme, itibarsızlaştırma ve saha dışına itme stratejisi uygulanmaktan kaçınılmıyor. Bilinçli ya da değil gerçekleştirilen bu çirkinlik kimin eseri diye sormak gerekir.
 
Toplumda artık herkes etnik köken, din mezhep araştırmasına yönelmiş durumdadır. Güvensizlik ayrışma hızla artıyor. Birlik ve beraberlik söylemleri ciddiye bile alınmıyor. Kamplaşma artıyor. Toplumda küllenmiş geçmişe ait ne varsa tartışma konusu ediliyor. İnsanlar şaşkınlık içindedir.  Ne adına bunlar yapılıyor, demokratikleşme ve özgürlük adına. Acaba gerçekten öyle mi?

Mustafa Kemal ve İstanbul' da 6 Ay...

Bizim "tatlısu liberallerinin" en sevdiği, zırt pırt " Mustafa Kemal o altı ay ne yaptı" diye sorduğu konudur bu. Neden severler ? Akıllarınca Mustafa Kemal'in o altı ay boyunca yaptıklarını onun aleyhine delil diye kullanacaklar. Buradan da Kazım Karabekir Paşa'nın dediklerine atlayacak, Karabekir Paşa bir Kurtuluş Savaşı başlatmıştı zaten, Mustafa Kemal'i Anadolu'ya çağırmasa, Mustafa Kemal Anadolu'ya geçmeyecekti, falana varacaklar. Araya da muhafazakârların eklediği, "Mustafa Kemal'i Anadolu'ya yurdu kurtarmak için padişah gönderdi" yi eklersen, Mustafa Kemal "eh işte istemeden Anadolu savaşına girdi" diyecekler....

Keşke Mustafa Kemal "Nutuk" unu 19 Mayıs 1919'dan başlatacağı yerde o altı aylık İstanbul yaşantısını da anlatsaydı. Yapmamıştır... Liberallerin bunca merak edeceğini bilse yapardı her hal...

Bizim liberallerin dediği doğrudur. Mustafa Kemal 16 Mayıs öncesi (Aralık 1918 / Mayıs 1919) 6 ay İstanbul'da kalmıştır. Dedikleri doğrudur, Bekirağa Bölüğü'nü ziyaret etmiştir. Şimdi askerlerin bir ara Silivri'yi ziyaret ettiği gibi... O İstanbul’dayken, Karabekir Paşa Erzurum' da kolordu ya da ordu komutanıdır. Ne mi yapmıştır bu 6 ay içinde İstanbul'da Mustafa Kemal ?

"GERİLLA" imiş!

BDP ve PKK cephesi dağdaki/şehirdeki teröristlerden söz ederken dikkat ederseniz hep "GERİLLA" der onlara...  BDP' de PKK' de kendisini sözde "sol" örgüt sayar ya; "gerilla" da "sol" literatür içinde epey sevimli algılanan bir sözcüktür. KÜBA, CHE / CASTRO/VİETNAM/ HO Şİ MİNH vs çağrıştırır sol düşünceye...

Benim Politika Dergisi'ninde yayımlanan "Gerillanın attığı kurşun düzenli orduya öksürüktür" yazımda da belirttiğim gibi gerilla savaşının (lafın trafiği gereği derim) "allahını" yaşamış R. Depray, A. Malraux "gerillacılığın düzenli ordu karşısında artık bittiğini" söylerlerken elbet "sol bir gerilla" hareketinden söz ediyorlardı.

Bu açıdan bakarsanız, PKK militanlarına "gerilla" demek, geçmişte yaşanmış sol gerilla hareketleri ve onların liderlerine yeminle derim ki "hakaret" etmektir.

Bir Şiir, Bir Hikaye, Bir Yudum İnsan...

Yazar: 
Gökhan YILMAZ

‘’İnsanca olsun isterim dostluk da, düşmanlık da.’’ diyor Ahmet Arif eşsiz güzelliklere sahip onlarca şiirinden birinde.

 

Onurdan, insaniyetten, haysiyetten, yüz kızartacak her tür hal ve hareketten, bizzat hakaretten, iffetten, cesaretten bahsediyor dizelerinde. Zıtlıkları şiirlerinde barındırabilen ender şairlerden kendisi.

Her şiirin, iştahla yaratılan bir ütopya olduğuna inananlardanım ben de.

Düşünsenize, okuduğunuz hangi şiir hayatınızda bire bir karşılık buluyor? Verilmek istenenlerin, ne kadarını alabiliyor, yaşam sınırlarınıza sığdırabiliyorsunuz?

Savunurken bir şeyi… Dostluğu, insani ilişkileri, dini duruşları, siyasi görüşleri… Ne kadar onurla, ne kadar ‘’birey’’ olarak, ne kadar şiir gibi savunuyorsunuz?

Böyle anlar azdır. Bir yaşama sığamayacak kadar sonsuz duygu yoğunluğunu yaşamış şairlerin, vermek istediklerini alan, alabilen kişi inanın bir elin parmağını geçmeyecek niceliktedir.

Kiminle Kim Arasında ve Hangi Koşullarla Barış?

AKP hükümetinin “Açılım” olarak başladığı, sonradan “Çözüm Süreci” olarak adlandırdığı terör örgütü etnik Kürtçü PKK ile müzakere ve uzlaşma politikası, geçen hafta seçilen “Akil” adamların göreve başlamasıyla yeni bir aşamaya girdi. “Akil” adamlar görevlerini “Barış” sloganı altında sürdürmeye çalışıyorlar.

Barış sözcüğü gerçekten de çok cazip bir kavram; ülkemizde ve bölgemizde milyonlarca insanın esenliği ve huzuru için özlem duyduğu büyük bir ihtiyaç! Nasıl olmasın ki Ortadoğu kan gölü olmuş durumda!

II. Dünya savaşından sonra Ortadoğu hiç huzur yüzü görmedi denebilir. 1947 de İsrail’in hiç yoktan Filistin topraklarında emperyalist devletlerin desteği ile devlet olarak kurulması, bu bölgedeki huzursuzluğun en büyük nedenlerinden birisidir. İsrail ile Arap ülkeleri arasında geniş çaplı en az 4-5 savaş olmuş, bu savaşlarda binlerce insan yaşamını kaybetmiş ve yaralanmıştır.

Polisteki Değişim

Bu yıl tam tabirle "akademik leyleği" havada gördüm. Ortalama her 10 günde bir, bir yerlerdeki konferans, sempozyum, toplantı veya çalıştaya konuşmacı olarak katılıyorum.

 

Mart ayı sonunda İstanbul'daki Rahmi Koç Müzesinde katıldığım bir toplantı beni hem konu hem de ortam olarak çok etkilemişti. Önümüzdeki haftalarda hayran kaldığım Rahmi Koç Müzesini anlatan bir yazı yazacağım. İstanbul'a gidince mutlaka görülmesi gereken yerlerden bir tanesi benim görüşüme göre. Yakın tarihimizin uçak, gemi, otomobil ve taşıma ile ilgili diğer alet ve makinelerinin büyük bir çoğunluğu orada. Geçmişten günümüze yürüyor insan müzeyi gezerken…

 

Nisan ayının daha ortasına gelmedik ama bu ay katıldığım 4. konferans oldu Ankara'daki "Kıbrıs Çalıştayı."  EkoAvrasya'nın (Avrasya Ekonomik İlişkiler Derneği) Keçiören Belediyesi ile birlikte düzenlediği mükemmel bir etkinlikti ve kalite çıtası da çok yukarılardaydı bu bilimsel toplantının.