Mart 2011

Basın Ambargosu

Yazar: 
Murat HASGÜN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
5 Mart 2010

Demokrasi'nin en önemli unsurlarından biri basındır.
Basının özgür olması, özgür bir demokrasi açısından son derece önemlidir.
 
Dünya'nın hiç bir gelişmiş demokrasisinde gazetecilerin, yazarların, profesörlerin ve bilim adamlarının bu kadar kolay gözaltına alınıp aylarca, yıllarca cezaevinde tutulduğunu görmüyoruz. Kaldı ki gözaltına alınan gazetecilerimizin elle tutulur somut bir suçları da yok. Tamamen gerekçesiz ve nedensiz şekilde içerdeler.
 
Ayrıca içeri alınanların muhalif olmaları da kuşkuyla yaklaşılması gereken bir durum…

Perşembenin Gelişi…

Kendileri son kullanım tarihleri bittiğinde buruşturulup ayakaltına fırlatılacağını bilenler, kendi kullandıklarını da son kullanım tarihi geçince buruşturup atmaktan çekinmeyecektir. Çok uzun zamandır geçmişlerini bildiğimiz için eleştirdiğimiz sözde liberal yazarlar, sıkı sıkıya sarıldıkları AKP ipinden ufak ufak çark etmeye başladılar.
 
İşte Mehmet Barlas, Akif Beki, Ahmet Altan, Taha Akyol, Ahmet Taşgetiren, Ahmet Kekeç, Ali Bayramoğlu, Hasan Cemal…
 
Bu saydığımız kerameti kendinden menkul liberaller Nedim Şener ve Ahmet Şık gözaltına alınınca ufaktan eleştiriye başladılar. Neden dersiniz? Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Soner Yalçın tutuklanırken def çalıp oynayanlar, kimi açık kimi dolaylı bu insanlara kir atanlar ne oldu da basın özgürlüğü, gazetecilik gibi kendilerini pek de ilgilendirmeyen şeylere dikkat eder oldular. Neden? Sıranın kendilerine geldiğini görmeye başladılar. Geminin su almaya başladığını görünce ufaktan terk etmenin yollarını aramaya başladılar. Bu ve benzeri sözde aydınlar kendilerinin liberal olduklarını iddia ederler. Tabii inanacak yeterince saf buldukları için. Oysa gerçek liberal bir yönetimde onlara o köşeleri kimsenin vermeyeceği açıktır. Bu gün ufaktan çark eden bu zevatı yarın, bu gün savunduğu fikirlerin tam karşıtı olan iktidarların yanında görebilirsiniz. Tıpkı bu gün olduğu gibi…

Yetti Artık!..

 
Büyük bir ihtimalle bilmiyorsunuzdur:
 
·        Hrant Dink’i öldürmekten sanık Ogün Samast 20 yıl hapis istemi ile yargılanıyor.
·        Hrant Dink cinayetini mercek altına alarak bu vahşetin dibini araştıran gazeteci Nedim Şener için ise, bu nedenle 17 yıl hapsi isteniyor…
 
Bir cinayetin katil zanlısına 20 yıl… O cinayet üzerine araştırma yürüten gazeteciye 17 yıl…

"Aydın Olmak"

 

Şubat 1933'te Bursa Ulucami'de toplanan 100 kadar irticacı camilerde Türkçe ezan okunmasına karşı bir ayaklanma girişiminde bulunurlar. Ayaklanma kısa sürede bastırılır. Atatürk Bursa'ya gider. Çekirge yolu üzerinde bulunan bir köşkte akşam yemeği yenildiği sırasında bir kişi Atatürk’e ayaklanmayla ilgili olarak şöyle diyecek olur: "Bursa gençliği olayı hemen bastıracaktı, fakat zabıta ve adliyeye olan güveninden ötürü..." Atatürk hemen konuşmakta olan kişinin sözünü keser ve aşağıdaki konuşmayı yapar:

Okur Temsilcisi Mart Ayı Mesajı ( 2011 )

Politika Dergisi’nin Değerli Okurları ve Yazarları;

Son zamanlarda görüldüğü üzere yazılı, görsel ve sanal yayın organları arasında tarafsız, eleştiriye açık yayınlar, etkinlikler duyurular yapan pek az yayın organı kalmıştır.

Politika Dergisi kuruluş amacıylada bu yönde ilerleme yolunda kararlılık göstermektedir. Okur Temsilciliği Bölümü'nün hizmetinize sunulma nedeni, Politika Dergisi hakkında görüşleriniz, eleştirileriniz, beklentileriniz ve önerilerinizi dile getirmenizi kolaylaştırmak ve ilgiyle dikkate alınmasını sağlamaktır.

Aydın Olmak Üzerine (II)

Referans İçerik: 
Aydın Üzerine

Türkiye’de mevcut konjonktürde “aydın olmak”, üzerine sayfalarca tezler yazılacak bir meseledir kanaatimce. Evet, bugün ise bahsettiğim bu tezleri yazmak oraya buraya bomba atmakla bir sayılmakta. Ama şunun bilincindeyiz ki, “aydın olmak” gerçek anlamda terörist olmaktan çok daha büyük bir hastalıktır. Bunun içindir ki atılan bombalar şu an için susmayacak gibi görünmektedir…
 
Türkiye’de yaratılmak istenen aydın-halk ilişkisini sanki merkez-çevre ilişkilerini inceler gibi gözlemliyorum. Bulgularımı paylaşmak için ise acele etmek istemedim. Yeri gelmişken yazımın ilk etabı olarak neden Bursa Nutku’nu paylaştığımı da açıklamak isterim…

Şen Ola Sandık, Şen Kıla

A.A. ne demek?

Anadolu Ajansı demek.
Türkiye halkına haber ulaştıran “kökü, temeli, eşkali ve nesebi” soru işaretleri ile dolu bir şirket.
 
Hepimiz, Türkiye’de olup bitenleri, çoğunlukla bu “ajans”ın ince ayarından geçtikten sonra öğreniyoruz; çiğneyip, yutup, hazmediyoruz…
Dünya’da ve Türkiye’de olup bitenler, bu “şirket”in “rahle-i tedrisi”nden geçtikten ve istenilen renge boyandıktan sonra bizlere ulaşıyor; yani ulaştırılıyor!..
İşte size A.A.’nın bir haberi:
     “Türk-İş’e bağlı sendikaların [ancak] yüzde 26’sı, Türkiye’de en yüksek karı elde eden 100 yabancı şirkette örgütlenme imkânı bulabilmiş durumda...”
 
Sendikal hakların en geniş düzeyde gerçekleşmiş olduğu Amerikan ve Avrupa kökenli yabancı sermayeli şirketler, Türkiye pazarına indiklerinde işte böyle bir tablonun yaratıcısı oluyorlar…
Türk işçisi Almanya’da örgütlü.

Yeni Bir Dünya Oluşuyor

Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerde yaşanan halk hareketleri ve iktidar değişiklikleri, bölgede yeni bir dünyanın oluşmakta olduğunun habercisi…

Bazı düşünürler buna “Domino” etkisi diyorlar.
Benzetme bence doğru.
Son birkaç ay içerisinde halk hareketlerinin yaşandığı ülkelerin birçok ortak yanları var.
Arap ülkeleri olmaları,
Halkın büyük çoğunluğunun ve özellikle de yöneticilerin Müslüman olmaları,
Asgari düzeyde bile insan haklarının bulunmaması,
Halkın ezici çoğunluğunun günde birkaç dolarla geçinebilecek yoksullukta olması,
Halkın eğitimin düzeyinin çok düşük olması,
Ülkenin zengin ama birkaç ailenin dışında halkın genelinin fakir olması,
Demokratik seçimle işbaşına gelen hükümetlerin bulunmaması,
Tek adam yönetimi,
Ordunun yöneticinin kontrolünde olması,
Siyasi imtiyazların bulunması,
Yolsuzluk ve rüşvetin diz boyu olması.
Bir başka benzerlikte tüm bu ülkelerin Akdeniz’e kıyılarının olması…
Akdeniz’e kıyısı bulunmak demek, Münhasır Ekonomik Bölgesi var demek.

Avukat, "Savcı" Öz'le Konuşmasını Açıkladı

Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan Ahmet Şık'ın avukatı Akın Atalay, Savcı Öz ile konuşmalarını anlattı.
 
İşte o konuşmanın ayrıntıları:
"...kimlerle ilgili yakalama ve arama istenildiğini bilmiyorum. Ahmet Bey'in de ismi var mı yok mu dikkat etmedim, emniyet bizden talep ediyor, biz de çoğu zaman olduğu gibi imzalayarak mahkemeye havale ediyoruz."
Dehşet verici bu sözler, Odatv baskınının ikinci dalgasında gözaltına alınan ve sorgusu tamamlandıktan sonra Metris Cezaevi'ne konulan gazeteci Ahmet Şık'ın avukatı Akın Atalay'ın, Ergenekon davasını yürüten Savcı Zekeriya Öz'le yaptığı konuşmada geçen diyaloglardan sadece biri. Ahmet Şık'ın avukatı Atalay, Savcı Öz ile yaptıkları ilginç konuşmadan bahsetti.
 
Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alındıktan sonra bugün sabaha karşı tutuklanan gazeteci Ahmet Şık'ın avukatı Akın Atalay, savcı Zekeriya Öz'ün yaptığı son açıklamaların, gözaltı sürecindeki tutum ve sözleriyle tamamen çeliştiğini belirterek, "Ergenekon artık, bir darbe teşebbüsü davası değildir" dedi ve müdahil avukatlığından çekildiğini açıkladı.

Hala Anla(ya)mayanlar İçin : "Köstebek" Emniyet'te

 

12 Haziran seçimlerine kadar, yine ve yeniden hırçınlaşacağı anlaşılan AKP’nin; elinde bulundurduğu savcılarla ve Fethullahçı istihbaratın hâkim olduğu Emniyet marifetiyle son tutuklamalar hâlâ Ergenekon’u anlamayanlar, anlamak istemeyenler için başlangıç niteliğinde.