Yeni bir dünya kuruluyor ve Türkiye'nin bu dünyada alacağı yer, kimliği, kültürü, tarihi ve bunlara bağlı olarak geliştireceği stratejilerle belirlenecek. İşte bu nedenle de, Türkiye'nin gerek devlet, gerekse toplum olarak geçmişte olduğu gibi bugün de, tarihin kendisine yüklediği misyonu benimsemesi ve bu misyona uygun bir milli strateji geliştirmesi gerekiyor. Çünkü başta Balkanlar olmak üzere, Ortadoğu, Kafkaslar ve Orta Asya Türkiye'den çok şey bekliyor.
İnsanların büyük bölümünde, içinde bulundukları dönemde mevcut olan ülke sınırlarının hiç değişmeyeceği yönünde bir inanış vardır. Haritaya baktıklarında, gördükleri dünyanın hep öyle kalacağını sanırlar. Kendi ülkelerinin ya da komşu ülkelerin sınırlarının, sanki hiç değişmemek üzere belirlenmiş olduğunu düşünürler.Oysa dünya üzerindeki ülkelerin sınırları sık sık değişir. Bu sınır değişiklikleri ise, çoğunlukla dünyayı ya da en azından bir bölgeyi köklü bir biçimde etkileyen dönüm noktaları sonucunda olur. Bu dönüm noktalarının modern çağdaki en belirginleri, Napolyon Savaşları'nın ardından gelen Viyana Kongresi, ardından 1878'deki Berlin Anlaşması, sonra da I. Dünya Savaşı'ydı. Bütün bu dönüm noktalarında, özellikle de I. Dünya Savaşı'nda, dünyanın coğrafyası büyük ölçüde değişti. Çok uluslu imparatorluklar yıkıldı, yerlerine (çoğu yapay olan) ulus devletler kuruldu, özellikle de Ortadoğu ve Balkanlar'da yepyeni bir harita ortaya çıktı. İnsanların çoğu, bu savaş sonucunda oluşan haritayı da istikrarlı ve kalıcı bir harita sandılar, ancak bu harita da fazla uzun ömürlü olamadı ve II. Dünya Savaşı ile bir kez daha köklü bir değişime uğradı. II. Dünya Savaşı'nın ardından da Batı ve Doğu blokları sabit kaldı, ama 1960'larda Üçüncü Dünya'da gelişen dekolonizasyon dalgası, çoğu Afrika'da yer alan onlarca yeni devletin kurulmasını sağladı. Dünyanın siyasi haritası, radikal bir biçimde bir kez daha değişime uğradı.
Pek çok insan, sözünü ettiğimiz tüm bu dönüm noktalarında dünyanın artık "ideal" haritaya kavuştuğunu düşündü, ama her seferinde bunun ardından yeni bir dönüm noktası ve yeni bir revizyon geldi.
Türkiye'den beklenen rol
Bu tarihsel gelişim bize önemli bir gerçeği gösterir; Tarihin hiçbir döneminde dünyanın ideal ve kalıcı siyasi haritasının oluştuğunu öne sürmek ve böylece statükonun değişmeyeceğine hükmetmek mümkün, ya da en azından akılcı değildir.
Kuşkusuz stratejik açıdan önemli olan tek gelişme harita değişikliği de değildir. Ülkelerin sınırları sabit kalsa da, güçleri, etkileri ve rejimleri değişebilir ki, bu da yine dünyanın siyasi çehresinin büyük bir değişime uğraması anlamına gelir.
Dolayısıyla, bugün de içinde yaşadığımız dünyanın siyasi haritasının ve güç dengelerinin "ebedi" olduğunu düşünmek ve buna dayanarak durağan ve statükocu bir strateji belirlemek, bir ülke açısından önemli bir yanlış olur. Özellikle de dünya siyasal sisteminin değişime uğradığı, taşların yerinden oynadığı ve "dünyanın yeniden kurulduğu" büyük kırılma dönemlerine, her türlü olasılığı hesaplayan geniş bir vizyonla bakmak gerekir.
İçinde yaşadığımız dönem ise, tam da sözünü ettiğimiz türden bir kırılma dönemidir. Soğuk savaşın bitmesiyle birlikte taşlar yerinden oynamıştır ve 11 Eylül'den sonra da tekrar nasıl bir kompozisyonla çökecekleri belli değildir. Eğer bu taşların hareketlerine müdahalede bulunulmaz ve "nasıl olsa bir şekilde çökerler" diye düşünürseniz, o takdirde ortaya çıkan kompozisyon, büyük olasılıkla menfaatlerinize uygun olmayacaktır. Yani menfaatinize uygun bir düzenlemeyi, ancak taşların hareketlerine müdahalede bulunarak elde edebilirsiniz.
Türkiye'nin tarihsel mirası, Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu'da önemli bir hayat sahası oluşturmaktadır. Osmanlı'nın tek mirasçısı olan Türkiye, sözünü ettiğimiz kırılma döneminin en yoğun olarak yaşandığı bu bölgede, geçmişte olduğu gibi bugün de, tarihi mirasına sahip çıkarsa taşları yerinden oynatabilir. Türkiye'nin stratejik ufku, Osmanlı mirasına sahip çıkmasıyla orantılı olarak gelişecektir. Çünkü dünyanın yeni bir Osmanlı İmparatorluğu'na ihtiyacı vardır. 21. asır, bu mirasın tekrar ayağa kaldırılacağı "Türk-İslam Dünyası"nın asrı olacaktır.
Soğuk savaş döneminin ardından
Bundan 20 ya da 30 yıl önce, Türkiye için bir Balkan stratejisi’nden söz edilse, kuşkusuz bu pek anlamlı bir kavram olmazdı. Çünkü o zamanlar, Türkiye'nin uzun vadeli bir strateji geliştirmesi için ne gerekli ortam ne de imkan vardı. Dünya iki kutup arasındaki durağan bir çekişmeden ibaret olan soğuk savaş ile adeta dondurulmuştu.
Strateji belirlemede temel unsurlar olan tarih, kültür, demografi, ticaret, doğal kaynaklar gibi unsurlar, soğuk savaşın üzerlerine çektiği kalın bir perde ile gizlenmişlerdi. Dünyadaki devletlerin tümü ya Batı bloku içinde yer alıyor, ya Sovyetler Birliği ekseninde hareket ediyor, az bir bölümü de Bağlantısızlar bloku içinde yaşıyordu. Dolayısıyla bir ülkenin strateji belirlerken yapabileceği tek şey, bu dengeleri hesaplamak oluyordu.
Dahası, bir ülkenin ideolojik tercihi, özellikle sosyalist ülkelerde, o ülkenin tarihsel ve ulusal kimliğini gölgeliyor, dolayısıyla strateji kavramı tek boyutlu dar bir kalıba girmek zorunda kalıyordu. Ülkeler ya da halklar arasında yüzyıllardır var olan tüm kültürel, dini, etnik ve ulusal sürtüşme ya da dostluklar önemini yitirmişti. "Birinci Dünya" (Batı Bloku) ile "İkinci Dünya" (Doğu Bloku) arasındaki rekabet, yegane stratejik endişeydi.
Ancak 80'li yılların sonunda, soğuk savaş aniden bitiverdi. Önce Doğu Bloku'nun sosyalist rejimleri birer birer devrildiler. Bir süre sonra da Sovyetler Birliği tarihe karışıverdi.
Türkiye için yeni bir vizyon
Çok geçmeden önemli bir gerçek ortaya çıktı: Soğuk savaş, az önce sözünü ettiğimiz dini, etnik, kültürel ya da ulusal kimlikleri ortadan kaldırmamış, hatta biraz olsun bile zayıflatmamıştı. Sadece bu kimliklerin üzerine yarım asırlık bir perde çekmişti. Perde yırtılınca, her şey eskisi gibi ortaya çıktı. Bir başka deyişle, her şey aslına rücu etti.
Bunun Türkiye açısından anlamı ise, yepyeni bir stratejik ufuk oldu. Soğuk savaşın dar kalıplarının kırılması ile birlikte Türkiye'nin de önüne yeni bir vizyon açıldı. Bugün Türkiye, din, etnik kimlik ve kültür gibi kavramların çok önemli hale geldiği, tarihsel ittifak ve cepheleşmelerin yeniden uyandığı bir Balkanlar'da, Osmanlı İmparatorluğu'nun doğal mirasçısı olarak büyük bir inisiyatif sahibi.
Kısacası bir kez daha yeni bir dünya kuruluyor ve Türkiye'nin bu dünyada alacağı yer, kimliği, kültürü, tarihi ve bunlara bağlı olarak geliştireceği stratejilerle belirlenecek. İşte bu nedenle de, Türkiye'nin gerek devlet, gerekse toplum olarak, geçmişte olduğu gibi bugün de, tarihin kendisine yüklediği misyonu benimsemesi ve bu misyona uygun bir milli strateji geliştirmesi gerekiyor.
iletisim@PolitikaDergisi.com
Yorumlar
Mirasçı derken?
İnsanlara yıllarca şunu söyledim:
Milliyetçi Hareket emperyalizme daima taraf olmuş, yetmemiş, bir yandan da emperyalizme karşı ses yükselten sosyalist dinamiklerin karşısında durmaktan çekinmemiş, bu uğurda ölümüne mücade etmiştir. Emperyalizm jandarmalığına kendilerini ölesiye kaptırmışlardır.
Ne için?
Kim ne vadetmiştir de 17-18 yaşındaki çocuklar bile birer elleri silahlı satırlı, 'solcu' avına çıkmıştır?
Neyle kandırılmıştır bu çocuklar? Hangi hayale kapılmıştır?
Yazmış işte yazarımız yukarıda: YENİ OSMANLI!!!
Mustafa Kemal'in mirasçısı sanırdık biz bizi, Osmanlı'nın mirasçısıymışız!
Bir elli yıl sonra'da Haluk Kırcı'nın, Mehmet Ağar'ın, Apdullah Çatlı'nın, Ökkeş Kenger'in.... mirasçısı olursak şaşmayın!
Bizler Türk Millet'nin ve bu
Bizler Türk Millet'nin ve bu milletin koruyucularının mirasçılarıyız.Benim için Türk Devleti 1923'ten ibaret değil.Saydığınız isimlerden Ağca hiçbir zaman bu milletin evladı olmadı ve olmayacaktır da sizler istediiğiniz gibi yakıştırın biz kendimizi iyi biliyoruz.
Hiç Bir Şeyin Mirasçısı Değiliz...
1) "Türkiye'nin tarihsel mirası, Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu'da önemli bir hayat sahası oluşturmaktadır. Osmanlı'nın tek mirasçısı olan Türkiye, sözünü ettiğimiz kırılma döneminin en yoğun olarak yaşandığı bu bölgede, geçmişte olduğu gibi bugün de, tarihi mirasına sahip çıkarsa taşları yerinden oynatabilir. Türkiye'nin stratejik ufku, Osmanlı mirasına sahip çıkmasıyla orantılı olarak gelişecektir. Çünkü dünyanın yeni bir Osmanlı İmparatorluğu'na ihtiyacı vardır. 21. asır, bu mirasın tekrar ayağa kaldırılacağı "Türk-İslam Dünyası"nın asrı olacaktır."
Yazınızın dikkatimi çeken yerlerinden birisi. Şimdi sırayla gideceğim:
a. Osmanlı'nın tek mirasçısı neden sadece Türkiye? Madem Osmanlı o kadar büyük bir imparatorluktu, madem üç kıtaya serilmiş geniş bir alanı vardı ve madem onca egemenlik kurduğu milletlere hoşgörülü(!) bir yönetimi vardı da neden tek mirasçısı biz oluyoruz? Neden başka ülkeler iyi veya kötü aynı ırktan veya değil bunca sene egemenliğinde yaşamış o çok hoşgörülü Osmanlı'nın mirasçısı olmayı kabul etmediler? Hemen söyleyeyim:Çünkü Osmanlı'dan bize Duyunu Umumiye borçlarından ve sağda solda yaptırdığı ihtişamlı camilerden başka hiç bir şey bırakmadı. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda Osmanlıdan büyük bir kültür hazinesi devralmadı Hakan Bey, bunu iddia etmek tarihe karşı ve en önemlisi Türkiye Cumhuriyeti aydınlanmasına karşı büyük bir haksızlık olur. Geriye ne kaldı: Fabrikalar mı, kütüphaneler mi, üniversite ya da o standartlarda eğitim veren medreseler mi(!) zaten Osmanlı tüm bunlara dikkat etseydi yıkılmazdı öyle değil mi? Osmanlı'dan geriye kalan sadece borçları mı oldu? Tabiki hayır. Geri bıraktırılmış, borçtan, vergiden beli bükülmüş, eğitimsiz, dünyadan bir haber, kendi karnını zor doyuran bir halk kalmadı mı? Bunu en basit tarih bilgisine sahip birisi bile bilmektedir.
b. Türiye’nin stratejik ufkunun Osmanlı mirasına sahip çıkmasıyla doğru orantılı olarak gelişeceğini yazmışsınız. Bir milletin stratejisinde geçmişine sahip çıkmak belli bir oranda etkilidir ama her zaman bu bizi doğru verilere götürmez. Stratejileri içinde bulunduğun çağı yakalayarak ve gerektirdiğini yaparak takip edebilirsiniz ancak. Kurtuluş mücadelesinde Mustafa Kemal stratejilerini içinde bulunduğu durumları değerlendirmek kaydıyla geliştirdi. Ayrıca Dünya’nın yeni bir Osmanlı İmparatorluğu’na ihtiyacı olduğu kanısına nerden vardınız bilmem ama dünyanın artık hiçbir imparatorluğa ihtiyacı yoktur. İmparatorluklar tarihe gömüleli çok olmuştur ve hiçbir devletin bu gün toprak genşletme gibi bir kaygısı kalmamıştır. İmparatorluğa duyulan özlem ise tamamen hayalperestliktir.
Günümüzde devletler artık enerji imparatorlukları derdindelerdir. Bu da dünya haritasını sömüren devletler ve sömürülen devletler şeklinde çizmektedir. Sömüren devletler sınırlarını değiştirme kaygısı gütmeksizin sömürülen devletlerin üzerinden beslenmektedir. Sen eğer sömürülen bir ülkeysen bayrağının, marşının hatta sınırının olması bu gerçeği değiştirmez.
c. “21. asır, bu mirasın tekrar ayağa kaldırılacağı "Türk-İslam Dünyası"nın asrı olacaktır.” Türkiye Cumhuriyeti’ni bu sözünüzün dışında tutarak şunları söyleyebilirim: Her ne kadar ülkemizde yaşayanların çoğunluğu müslüman da olsa bu bizim bir din devleti olduğumuzu göstermez. Çünkü anayasanın değiştirilemez maddeleri arasında LAİK bir devlet olduğumuzu hatırlatmak isterim. Bizler şeriat yasalarına göre değil TC Anayasası Hukukuna göre yönetilmekteyiz. Din ise kişisel bir görüştür ve yaşayıp yaşamamak insanların vicdanlarına bırakılmıştır. Siz kimsenin adına devlet şekliyle ilgili hüküm verme hakkına sahip değilsiniz. Eğer laiklikle yönetilen bir ülkede tek bir kişi bile farklı bir inanca sahip olsa ya da inançsız dahi olsa onun hakkı da korunmak zorundadır. Siz İslam ülkesi diyerek bu kişinin kendi ülkesinde yaşama hakkını elinden alamazsınız. Ayrıca hiçbir ülkenin din ve devlet işlerini birlikte yürütmeye çalışarak ileri gittiğini tarih kaydetmemiştir. Osmanlı örneğini hiç boşuna vermeyin çünkü yayılmacı bir siyasetle toprak genişletmek ileri gitmek anlamını içermez.
Sırası gelmişken söyleyeyim zaten Türki Cumhuriyetlerle böyle bir birliktelik kuramazsınız çünkü onlar laikliğe bizden daha çok sahip çıkıyorlar.
2) “Bugün Türkiye, din, etnik kimlik ve kültür gibi kavramların çok önemli hale geldiği, tarihsel ittifak ve cepheleşmelerin yeniden uyandığı bir Balkanlar'da, Osmanlı İmparatorluğu'nun doğal mirasçısı olarak büyük bir inisiyatif sahibi.”
Yine dikkatimi çeken başka bir paragraf: Madem Osmanlı İmparatorluğu’nun doğal mirasçısı olarak Balkanlar’da büyük bir inisiyatif sahibiyiz de neden Bulgaristan bizimle ittifak yerine AB üyeliğini tercih etti. Ayrıca ülkemize Bulgaristan’dan göçenler oradaki Türklerin uğradığı kıyımı haykırmaktadır. Bu mudur orda Osmanlı saygınlığı merak konusu doğrusu.
3) “Dahası, bir ülkenin ideolojik tercihi, özellikle sosyalist ülkelerde, o ülkenin tarihsel ve ulusal kimliğini gölgeliyor, dolayısıyla strateji kavramı tek boyutlu dar bir kalıba girmek zorunda kalıyordu.”
Hiçbir sosyalist ülkede bu dediğiniz gerçekleşmemiştir. Eğer savundukları ideolojiler doğrultusundaki yönetim şekillerinden dolayı özbenliklerini yitirselerdi bugün Rus ve Çin adları altında milletler kalmazdı. Ama Osmanlı ne yaptı kendi içindeki Türkmenleri kılıçtan geçirip onlara yaşama hakkı tanımayarak; yabancılara, onları üst düzey yönetime getirecek kadar hoşgörüyle yaklaştı. Kendi ulusunu dışlarken yabancı uluslara kucak açtı. Burdan da kimin tarihsel ve ulusal kimliğini dışladığı ortaya çıkıyor.
4. “Bizler Türk Millet'nin ve bu milletin koruyucularının mirasçılarıyız. Benim için Türk Devleti 1923'ten ibaret değil.”
Osmanlı’nın Türk milletinin koruyuculuğunu yaptığını söylemek kusura bakmayın ama tarihten habersiz olmak demektir. Bunu “Kürt Açılımından Anlamayız, Yoksulluktan Haber Verin!” başlıklı yazımı bloğumdan okursanız daha iyi anlarsınız. Burada uzun uzun açıklamak istemiyorum.
Sizin için Türk Devleti 1923’ten ibaret olmayabilir Hakan Bey, ama bu ülkeyi seven ve “1923 Aydınlanması’nın” ışığında yol kateden ümmetten ulus bilincine erişmiş ülke insanı için bu kavram çok şey ifade diyor. Zaten Türk tarihinin 1923’ten başladığını iddia eden olmadı da bunu eleştirirken acaba neden Osmanlıyı, tarihlerinin başlangıcı olarak kuruldukları günü baz almalarından ve kendilerinden önceki Türk tarihini, belgelerini, unutturmaya çalışmalarından dolayı eleştirmiyorsunuz? Bu bir çelişki değil midir size göre? Türk tarihi Atatürk’ün Türk Tarih Kurumu’nu kurmasıyla araştırılmaya başlanmıştır. Ve bu günkü Osmanlı öncesine ait okutulan Türk tarihi de işte bu kurumun çalışmalarıyla gün ışığına kavuşmuştur.
Tarihten Ders Alınsaydı Tarih
Tarihten Ders Alınsaydı Tarih Tekerrür edermiy di. Ululararsı ilişkilerde Jeopolitik konumlama aynı olduğu için sorunla ve çatışmalar kesintisiz devam eder. tarih bilmek zaman içinde yolculuk atmektir. Hem geçmişe ışık tutar hemde geleceğe... Siz istemeseniz de olylar ve şartlar sizi o noktaya getirir. Ya yaşamak için var olmak için mücadle edeceksin ya da silinip gideceksin. Evet hangisini tercih edeceğeiz. Tarih bize bu coğrafyada kendini koruma ve başkalarını kollama görevi vermiş.. ufak adamı oynayamayız. Mutlaka büyük hatta en büyük adamı oynamak zorundayız.
Sayın Selvihan Çiğdem "Neden
Sayın Selvihan Çiğdem "Neden Osmanlının tek mirasçısı Türklerdir?"demişsiniz.Açıklama gereği duydum.Siz bütün insanlığı evrensl olarak alıp bir devletin içinde yaşaan azınlıkları hiçe sayıyorsunuz.Osmanlı kuruluduğunda İslam-Türk ahlakına göre yönetilmiştir.Osmanlı denince ilk önce İslam bayrağı sonra Türk bayrağı gelirdi.Biz Türkler sadece Osmanlının değil Orta Asyadan başlayan tarihimizden bugünekadar kurulan ni Türk milletinin miraçısıyız.Sorarım Osmanlının mirasçısı Osmanlıa karşı ayaklana Yunanlılar mı olacak,Osmanlını yaptığı herşeyi yıkıp yakmaya çalışan Sırplarmı olacak,Bizi iki üç kuruşa İngilizlere satan Araplarmı...Yüce Türk lideri Atatürkün de dediği gibi"Dil bir köprüdür,inanç bir köprüdür,tarih bir köprüdür".Ayrıca Osmanlı 700 yıl ayakta kalarak dünyaya hükmetmesinin nedenini dahalen ABD araştırmaktadır.Osmanlı arvişlerini Türk proföserlerinden daha Amerikan proföserleri incelemektedir.Sizin burda düştüğünüz yanılgı Genç Osmanlıların düşündüğü gibi Osmanlı devletini Osmanlı milleti olarak görmenizdir ama tarih yanlış düşünceleri saf dışı bıraktığı için bu düşüncede tarihin kaybolan sayfalarında yerini almıştır...Saygılarımla Semi Baybars KURT
Osmanlı Devleti asla
Osmanlı Devleti asla yayılmacı bir politika izlemedi aksine dünyaya her Türk Devleti’nin yaptığı gibi medeniyet ve hoşgörü götürdü. Osmanlı’nın tek mirasçısının neden Türkiye olduğunu anlamak için Osmanlı topraklarından bugüne kalan ülkenin Türkiye olduğunu bilmek yeterlidir.Türk Milleti hiçbir zaman devletine isyan etmedi ve dış güçlerin gazıyla ayrılıkçı hareketler sergilemedi.Şu anda dünyada Türk-İslam Devletlerine baktığımızda ağabeylik rolünü üstlenecek tek ülkenin Türkiye olduğunu rahatlıkla görebiliriz.Osmanlı’dan bize borçlar,tarihi yapılar kaldı demişsiniz buna gerçekten gülüyorum.Tüm dünyanın hayran kaldığı bir devlete sadece bu yakıştırmayı yapmak gerçekten çok garip.Madem o kadar olumsuz özelliği vardı da 624 sene nasıl dünyaya hükmetti hiçbir zaman emperyalist politikalar izlememesine rağmen nasıl içinde birçok milleti,inancı barındırdı.Bugünkü sistemde tek millet olmamıza,çok fazla farklılıkların olmamasına rağmen yıllardır bölünmemek için savaşıyoruz.Bu nasıl bir çelişkidir anlamış değilim.Kötü dediğiniz sistem dünyaya nam salmış kendi içinde müthiş bir istikrar örneği göstermiş ama sizin çok iyi dediğiniz sistemse parçalanma senaryolarıyla yıllardır kaos içinde.Osmanlıdan geriye pek fazla bilimsel bir mirasın kalmamasının en büyük nedeni I. Dünya Savaşında verdiğimiz kayıplardır.Bilim adamlarımız,aydınlarımız hep savaşlarda yok olmuştur.Bu da Osmanlının suçu değildir.Osmanlının bize bıraktığı en büyük miras bizim bugün gururla yad ettiğimiz tarihimizdir.Bizim devletimiz, ABD gibi torunlarına yoksul,çaresiz insanların kanlarıyla sulanmış toprakları,sömürgeyle,savaşla alınan petrollerin paralarını bırakmadı bize gururla yaşayacağımız bir tarih bıraktı,geriye bakıp ders almamız gereken işler yaptı.Benim Osmanlı mirasını yaşatmaktan kastım geçmişten ders çıkarılıp geleceğin çizilmesidir.Bugün kimse yeni bir imparatorluk kurulsun demiyor ancak her yönden başarılarla dolu tarihimizi incelemek ve strateji belirlerken tarihten faydalanmak her zaman yararlı olacaktır.Dünya medeniyeti Türk Devletlerinden öğrenmiştir bunun da en büyük aktörü Osman Devletidir.Tüm dünya Osmanlı tarihini inceleyerek 624 yıllık saltanatın sırrını çözmeye çalışırken ve bir şeyler kazanmak için mücadele ederken siz neden bu karşısınız anlamış değilim.Yeni bir Osmanlıya ihtiyaç vardır lafımı yanlış anladınız sanırım az önce de bahsettiğim gibi yeni bir devlet ya da imparatorluk kurulması değil Türkiye’nin Osmanlı’dan ders alarak stratejisini belirlemesi gerektiğidir.Bu da asla hayalperestlik değildir.Dünyanın sömürülen ve sömüren devlet olarak ikiye ayrılmasının nedeni ABD,Rusya,AB devletleri ve Çin’dir hiçbir zaman hiçbir Türk Devleti asla sömürgeci politikalar izlememiştir.Yıllarca sömürgeci politika izleyen Sovyetlere bile ülkemizden destek çıkarken Osmanlıya neden bu kadar karşı çıkılır hala çözemedim.Türkiye Cumhuriyeti bir din devleti değildir bunun aksini iddia etmiyorum zaten ancak hiç kimse bu ülkenin Türk-İslam ülkesi olduğu gerçeğini inkar edemez.İslamiyet’i kabul etmemiş vatandaşlarımız olabilir onların özgürlüğüne hiçbir müdahale söz konusu değil herkes istediği gibi yaşar dinini ancak Türk toplumu İslamiyet’i kabul etmiştir.Bu laikliğe aykırı bir durum değildir çünkü herkesin din ve vicdan özgürlüğü vardır.Hatta gayri Müslimler Müslümanlardan daha çok hoşgörü görmektedir.Öncelikle Türki Cumhuriyetler değil Türk Cumhuriyetleridir çünkü Türki benzer demektir onlar Türk benzeri değildir Türktür.Bir de bahsettiğiniz laik anlayışı Atatürk’ün laiklik anlayışıysa evet onlar bizden daha laik ama eğer bahsedilen yeni nesil Atatürkçü görünen kızılların laiklik anlayışıysa bizden laik ülke yok onu da söyleyim.” Bizler Türk Millet'nin ve bu milletin koruyucularının mirasçılarıyız” bu ifademi yanlış anlamışsınız ben bu cümleyi sizin Sevda hanımın yorumunun son kısmı için yazmıştım ancak Osmanlı Devleti saltanatı boyunca Türk-İslam’ın hoşgörüsünü yaymaya çalışmıştır.36 padişahın 33’ü evliyadır ve birçoğu Oğuz boyundandır .Siz böyle bir hükümdarlıkta Türk milletini islamiyeti soyutluyorsanız tarihi yeniden okumanız gerekmektedir bence.Benim için Türk tarihi sayılamayacak kadar eskiye dayanmaktadır ne 1923’ten ne 1299’tan başlar.Biz en büyük ve en güçlü devletimiz Osmanlı olduğu için onun üzerine konuşuyoruz.1923’te aydınlanma olmuştur evet Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük bir mücadele ve başarı örneği gösterdiği dönem yaşanmıştır ve 17. Türk Devleti kurulmuştur.Keşke Atatürk’ün ışığı bugüne kadar gelebilseydi keşke kimse O’nu kendi menfaatleri için kullanmasaydı keşke insanlar 20 yıl önce O’na karşı tavırlar sergileyip bugün ellerinde O’nun resmini kirletmeselerdi.Atatürk Türklüğe,İslam’a Türk Milletinin tarihine bugün Atatürkçü gezinen kesimden daha fazla sahip çıkmıştır bundan kimsenin şüphesi olmaz.
Semi Baybars KURT Bey'e...
"Siz bütün insanlığı evrensl olarak alıp bir devletin içinde yaşaan azınlıkları hiçe sayıyorsunuz."
Yazımı dikkatle okursanız azınlıklardan yola çıkmıştım.
"Osmanlı kuruluduğunda İslam-Türk ahlakına göre yönetilmiştir."
Osmanlı ilk kurulduğunda Türk kültürü ile yönetilmekteydi. Zira şeyhülislam ilk divanlara katılamıyordu bile. Bu gelenek Fatihle birlikte başlamıştır.
"Osmanlı denince ilk önce İslam bayrağı sonra Türk bayrağı gelirdi."
Osmanlı zaten bu ümmetçilik anlayışından dolayı kaybetti. Belli bir dönem haricinde milliyetçi dahi olamamıştır zaten.
"Sorarım Osmanlının mirasçısı Osmanlıa karşı ayaklana Yunanlılar mı olacak,Osmanlını yaptığı herşeyi yıkıp yakmaya çalışan Sırplarmı olacak,Bizi iki üç kuruşa İngilizlere satan Araplarmı..."
Bu da Osmanlı'nın aslında hiç bir kesime örnek olamadığını gösterirken hala daha neden imparatorluk taslanmaktadır?
"Ayrıca Osmanlı 700 yıl ayakta kalarak dünyaya hükmetmesinin nedenini dahalen ABD araştırmaktadır."
Bu da yanlış bir tezdir. Osmanlı denge politikası uygulamaya başladığından beri yıkılmaya başlamıştır. Denge politikası ayakta kalmak için kendinden güçlü ülkelerle politik ilişkide bulunmaktır. Bu da artık Osmanlı'nın hükmetmediğini gösterir.
"Yüce Türk lideri Atatürkün de dediği gibi"Dil bir köprüdür,inanç bir köprüdür,tarih bir köprüdür".
Osmanlı kendi dilini bırakıp başka milletlerin dillerini kullanmışken ve bu gün Osmanlı Devletinde yazılmış metinleri günümüzde tercümesiz okuyamıyorsam ve de anlayamıyorsam bu nasıl bir köprüdür? Kendi tarihinden başka tarihi tanımıyorsa ve ben ondan önceki Türk tarihini Cumhuriyet yıllarında öğreniyorsam bu nasıl bir köprüdür? Ayrıca Atatürk bu sözlerini Osmanlı'dan önce yok sayılmış eski Türk medeniyetlerinin araştırılması için söylemiştir. Savunduğunuz düşünce ile uyuşmamaktadır.
"Sizin burda düştüğünüz yanılgı Genç Osmanlıların düşündüğü gibi Osmanlı devletini Osmanlı milleti olarak görmenizdir"
Ben Osmanlıyı hiç bir zaman millet olarak görmedim. Çok uluslu bir yapıya sahip olduğunu yazımda açıkça yazmasam da bu kolayca anlaşılabilmektedir. Ben ne Eski Osmanlı ne de Genç Osmanlı gibi düşünürüm.
Bilginize...
"Kötü dediğiniz sistem
"Kötü dediğiniz sistem dünyaya nam salmış kendi içinde müthiş bir istikrar örneği göstermiş ama sizin çok iyi dediğiniz sistemse parçalanma senaryolarıyla yıllardır kaos içinde."
Bunları Kemalist Türkiye Cumhuriyeti için söylediyseniz hiç üzerimize alınmayız. 6 yüz küsür yıl bir ülkenin ayakta kalması sonunda hazin bir şekilde yıkıldıysa benim için bir anlam ifade etmiyor. Bu benim görüşüm. Katılın veya katılmayın.
"Bir de bahsettiğiniz laik anlayışı Atatürk’ün laiklik anlayışıysa evet onlar bizden daha laik ama eğer bahsedilen yeni nesil Atatürkçü görünen kızılların laiklik anlayışıysa bizden laik ülke yok onu da söyleyim."
Neden her işinize gelmeyen şeye "kızıllar" damgası basıyorsunuz? Ben de bunu anlamış değilim. Bu gönderdiğim son ileti olacak, öyleki yazdıklarımdan tek kelime bile anlaşılmamış. Yazık! Durmak yok abiliğe devam...
Lafta Atatürkçü olmak Gerçekte değil
Bizde Atatürkçülük yapanlar yani Atatürk üzerinden laf üretenler dolu.. Atatürkçü iseniz Atatürk'ün bütün düşüncelerini benimsemelisiniz. Atatürk Bozkurtu paranın üzerine bastırmıştı. Ankara'da yapılan Atatürk heykelinin dört adet bozkut heykeli vardı bugün ikisini İnönü kaldırtmış. Atatürkçü olmak Tüm dünya Türklüğü ile ilgilenmek. Atatürkçü olmak Türk Milliyetçisi olmak. Atatürkçü olmak Halkçı, ulusalcı , tam bağımsızlıktan yana olmak. Atatürkçü olmak ithal idolijilere kapalı olmak... Atatürkçü olmak milli kimliğe sahip çıkmak... Atatürkçü olmak Türk tarihine sahip çıkmak.. Atatürkçü olmak Ergenokona. Manasa , Dedekorkuta sahip çıkmak...
Emperyalizmin stratejik oyunu!
Bir konuyu netleştirmek gerekir ki, 'Osmanlı' gerçekten büyük bir imparatorluktur. Dünya tarihinde ciddi bir yere sahiptir. Bunun tersini söylemek tarihi bilmemek demektir.
Ben şahsım adına Osmanlıyı küçümsemiyorum. Yok saymıyorum. İnkâr etmiyorum.
Tabi ki politikaları bakımından eleştirdiğim -anlayamadığım- çok yönleri vardır.
Hoşgörü ve zulüm onlarca yıl yan yana görülmüştür saltanatta! Kardeş katlinden-sürgünlerinden tutunda, yakılan Zerdüştlere kadar envai zulümde aynı saltanatın eseridir.
Kuyulara atılan, meydanlarda yakılan Aleviler, Ermeniler kadar talere edilmemiştir... Öte yandan Mustafa Kemal'de sonuçta bir Osmanlı askeridir. Kurmayları da piyadeleri de birer Osmanlı vatandaşı ve askeridir.
Ancak ülke emperyalistlerin eline düşmüşse, sömürüye boyun eğmiş, borç batağına saplanmışsa, işgal altındaysa, tüm yurt Avrupa'ya taksim edilmişse duygusal davranacak hal yoktur. Osmanlı adına savaşıp ülkeyi kurtarıp ardından Abdülhamit'in eline verip 'buyur İngilizlere satmaya devam et' diyecek halde yoktur. Sevr anlaşmasını imzalayan da aynı hayran olduğunuz saltanatın hükümetidir. Kapitülasyonları imzalayanda, Rönesans ve reforma 'gavur işi' diyen de... Mustafa Kemal'e İsmet İnönü'ye idam fermanı veren de...
Ne ise;
Diyeceğim odur ki, Osmanlı, zamanında iyidir hoştur(!) ancak bitip gitmiştir. Meydan boşken yayılmış bir noktaya gelmiş, ne zaman karşısında esaslı bir Avrupa var o dakika çuvallamış, yetmemiş memleketi satıp savmıştır.
***
Topkapı Sarayı insanı etkilemektedir evet ancak Anıt Kabir 'şok' etmektedir. Şaşırtmakta, sarsmakta, parçalamaktadır.
***
Anlayamadığım mesele -sanki geri gelecekmiş gibi- Osmanlının yolunu gözleme, özlemini çekme durumu ve Osmanlıya duyulan platonik aşk!
Daha yakın tarih olan Mustafa Kemal'i pas geçip 'ah Osmanlı vah Osmanlı' edebiyatı yapmak! Sanki biri Osmanlıya haksızlık etmiş gibi, sanki imparatorluğu yine kendi padişahları değilde uzaylılar gelip satmış gibi...
Osmanlı kendine yenilmiştir. Beceriksiz padişahlarına, onların zaaflarına, dar görüş ve yobazlığına ve hatta kusura bakmayın ki 'uçkuruna' yenilmiştir.
***
Emperyalist ülkeler komünizm dalgasına karşı Soğuk Savaş ile eşgüdümlü olarak geri kalmış ülkelerde antikomünist yapılanmalara girdi ve bunun için 'sağ' gençliği kullandı. Vaadi de açıktı.
'Siz faşizmi ve milliyetçiliği yayın, bizde Yeni Osmanlının temellerini atalım'. Pazarlık budur. O dönemin ateşli 'sağ' cephenin umudu buydu. Bu vaatle tavlandı ve kontrgerillanın, MİT'in maşası oldu. Hayatları söndü. Bir yalana hayale kandırıldı!
Kendilerine 'reis' dedirten sözde ideoloji neferleri görünmez adamlar ise padişahlar gibi dünyanın dört bir yanında saltanat sürdü, çoluk çocuğun, aydın okumuşun, fakirin garibanın kanından hazırlanmış kokteyllerle...
Not: İlk yorumumda o katilin adı geçmedi zaten, ötekilerin adı geçti.
Selvihan Çiğdem Hanım neden
Selvihan Çiğdem Hanım neden kızıllar damgası vurmuşsun demişsiniz söyleyim.68 de elinde orak çekiçle komünizm propagandası yapanlar bugün Atatürkçü oldu,80'de Erzurum'da Atatürk Üniversitesinde üzerinde Atatürk'ün komünizme karşı mücadeleyi anlattığı sözün yazdığı Atatürk büstünü yıkanlar bugün ADD başkanlığı yapıyor.Atatürk'ün 6 ilkesinden hepsine sahip çıkmadan Atatürkçü olunmaz.
Araştırma
Mustafa Kemal'in komünizm hakkında söylediği iddia edilen söz gerçek değildir.
Bakınız: Türk Tarih Kurumu Eski Başkanı Yusuf Halaçoğlu'nun bu konu üzerine konuşması
Bakınız: Falih Rıfkı Atay'In Anıları
Bakınız: Turgut Özakman - Milli Mücadele,Vahdettin ve Yalanlar
Bakınız: Atatürk'ün Bütün Eserleri (Kaynak Yayınları)
Bakınız: Mustafa Kemal'in Bolşeviklik ve Sosyalizm üzerine söylediği diğer sözleri...
Biraz araştıralım, her verileni hap gibi yutmayalım.
"YENİ OSMANLI" BİR İSRAİL PROJESİDİR
Evet "Yeni Osmanlı" söylemi İsrail'in strateji uzmanlarınca önümüze atılmış bir tuzak kavramdır. İşte belgesi.
İSRAEL A. SHAMİR:
Yahudi yazar İsrael A. Shamir ‘Türkiye ve Dünyada Yarın’ dergisi için kaleme aldığı "Ey Osmanlı Geri Dön!" adlı makalesinde insanlığın dünya barışı için Osmanlı imparatorluğuna ihtiyacı olduğunu söyledi. YENİŞAFAK – 07.09.2005
“Türkler, Slavlar, Araplar (ve küçük komşuları) [burada Barzani-Talabani Kürtleri kastediliyor-HY] güçlerini birleştirebilir, Konstantiniye'yi (İstanbul bu ismin farklı okunuşudur) ortak başkent ve imparatorluk hükümeti payitahtı yapabilir. Konstantiniye bizim [buradan İsrail’in de bu projeye ortak olduğu anlaşılıyor-HY] Brüksel, New York ve Pekin'e cevabımız olabilir.”
İŞBİRLİKÇİ KÜRTLER "YENİ OSMANLI" HAYALİNİ YAYMAKTADIRLAR
TALABANİ:
ABD’nin Irak’ı işgal etmesiyle cumhurbaşkanı olan, peşmerge başı Celal Talabani, Yener Süsoy’la yaptığı mülakatta şu sözleri söylemiştir.
“İstanbul’u çok seviyorum. Ayrıca oranın bizim başkentimiz olarak kalmadığına da çok üzgünüm. Sadece ben değil, hiç kimse hoşlanmıyor bundan. Ne Kürtler ne Araplar. Bazen Arap kardeşlerime onu söylüyorum. Eğer İstanbul başkentimiz olarak kalsaydı, Filistin sorunu olmazdı.” HÜRRİYET / 04.09.2005
İŞBİRLİKÇİ AKP VE DIŞİŞLERİ BAKANI DAVUTOĞLU, BU HAYALİN UYGULAYICILARIDIR.
BİRDE "TÜRK MİLLİYETÇİSİ" GİBİ GÖRÜNMEYE ÇALIŞAN, ASLINDA FETTULAHÇI ÇETE TARAFINDAN YÖNLENDİRİLEN "TÜRK-İSLAM SENTEZİ" SAVUNUCULARI VARDIR.
En büyük Türk Milliyetçisi Mustafa Kemal Atatürk, kurduğu devletin adını "Türkiye" yani Türk Yurdu olarak belirlerken, Türk kimliğini silmeye çalışan Haçlı Seferinin "Türk-İslam Sentezi" maskesi takan işbirlikçileri, bizi Türk Yurdu adından vazgeçirmek için, "Yeni Osmanlı" hayalleriyle kandırmaktadırlar. Hemde ne kadar Türk kaldığı şüpheli Osmanlı hanedanının adıyla, bu koca Oğuz Türklerini kandırmaya çalışmaktadırlar.
Yazar Hakan Toğa "Türkiye'den Beklenen Rol" alt başlığını kullanarak, "Yeni Osmanlı" projesinin Türkiye'ye dışardan benimsetilmeye çalışıldığını da kabullenmiş olmaktadır.
Türkiye'nin önündeki stratejik görev: TÜRK BİRLİĞİ'Nİ KURMAKTIR
YENİ OSMANLI
YENİOSMANLI İSRAİL KAYNAKLI BİR PROJE OLDUĞUNA HEM FİKİRİM. ANCAK TÜRKİYE BAŞKA GÜÇLRİN TESİRİNDEN KALMADAN KENDİSİ YAPARSA KARŞI MI DURMAMIZ GEREKİR?.
Bence araştırma değil araştır..
Evren Bey Atatürk'ün komünizm tehlikesine dikkat çektiği birçok sözü ve demeci vardır bunların hepsini kaynaklarıyla burada yayınlayabilirim.Ben herhangi bir söz söylemedim yani hangi sözüne yalan dediniz anlamadım eğer komünizm hakkında söylediği sözlerin hepsi uydurmaca diyorsanız bence araştırma konusundaki uyarınızı dikkate almalısınız.Saygılar
Hodri Meydan
Mustafa Kemal'in Komünizm hakkındaki tüm sözlerini buraya yazın (ki Mustafa Kemal hiçbir zaman Komünist kelimesini kullanmadı,bunu da belirteyim Bolşevik derdi) hangisi doğru hangisi yanlış tek tek cevaplayayım, hem de kaynaklarıyla.
Sizin slogan haline getirdiğiniz bir söz vardı, "Komünizm gördüğü yerde ezilmelidir"... Bu sözün yalan olduğu, bunu yayınlayan ilk kaynağın resmi bir belge olmadığı ve diğer kaynakların da bu ilk kaynaktan alıntılanarak, olmayan bir sözün var gibi gösterildiği hem Türk Tarih Kurumu hem de Tarihçilerin büyük bölümü dile getirmiştir.
Neden mi araştırın diyorum?
İşte Mustafa Kemal'in Bolşevik üzerine söylediği bir söz:
Atatürk 3.Ordu Müfettişi imzasıyla, Erzurun Kolordu Komutanı Kazım Karabekir'e 23 Haziran 1919'da yolladığı şifreli telgrafta şunları yazar:
Bolşevizm anlayış ve ortaya çıkış şekli bir kez daha müzakere edilerek, bunun memleket için bir sakıncası olmayacağı düşünüldü. (Atatürk'ün Bütün Eserleri)
Kazım Karabekir ise anılarını anlattığı İstiklal Harbimiz isimli kitabında şunları söyler:
Mustafa Kemal ve arkadaşları Bolşeviklik yoluyla kurtulacağımız eğilimine daha İstanbul'da iken girmişlerdir. Amasya toplantısı yapmalarındaki amaçta "bu fikrin" olgun hale getirilmesi çabalarıdır.
Bu örneklerden onlarca değil yüzlerce verebilirim. Ayrıntılı bilgi: Mustafa Kemal'in Hakimiyet-i Milliye yazıları...
Atatürk İsteseydi Bolşeviz mi uygulardı
Atatürk devletçi kapatalist düzenden yana tavır aldığını İzmir İktisat komgeresindem dile getiriyor. Çarın devrilmesi sonucu ortaya çıkan yeni durumdan Ankara hükümeti yararlanmak istiyor. Fakat boşevik olmak istemiyor. Bu konuda yeşil ordu adında bir kitap var bulabilirseniz okunuyunuz. kurtuluş savaşı sırasında tüm anti emperyalist güçlerden Atatürk yararlanıyor. Osmanlının eleştirecek tabiki çok yönü var ben şahsen yerden yere vuranlara da onu hatasız ironi haline getirenlere de karşıyım. Osmanlı özellikle devşirme etkisine Fatih dönemi ile girdikten sonra kendini kuran Türk aşiretlerine ve kültürel milliyuetçiliğimiz olan Alevileğe karşı çok acımasız davranmıştır. Andolu nufusunun %20 sine denk gelecek bir nüfüsü yok eden Kuyucu Murat Paşa gibi devşirme terörü nedeniyle Alevi Türkmenlerin kendini korumak için kürtleşmesi ya da araplaşmasına sebep olmuş. Osmanlı kuruluş yıllarınada Alevi ve baktaşiliğe yakın dururken( Yeniçeri ocağaı kurulurken Bektaşı itikadına göre kurulmuştur) Fatih'in yönetimi devşirmelere vermesi ve Yavuzun Halife olmasıyla birlikte Türk olmak ile Müslüman olmak dengesini kaybederek Araplaşmaya kadar giden politikalrın uygulayıcısı haline geldiler. Türklüklerini unuttular taki Türkleri aşılayan Arnavut bostancıya Abdulhamit'in" bilesinki bende Türkem dediği rivayet edilir". Fakat dönemine göre çağadaşı devletlere göre daha adil uygulamaları da bulunmaktadır. Osmanlı hakim olduğu toplumların dini inançlarına bazı istisnalar hariç dokunmamıştır. Çağadaşı devletler din savaşı ve meshep savaşları nedeniyle bir birlerini amansızca öldürüyor du. Devletleri değerlendirirken çağdaşlarına göre değerlendirmek daha akıllıca olur. Osmanlıca denen dilin Türkçeden kopuk ortaya çıkmış olması da bu gelişmeyi teyit eder niteliktedir.Osmanlıyı iyi ve kötü yönleri ile tarihsel bir havısa olarak ele alırsak sanırım daha iyi bir yaklaşım sergileyebiliriz. Türkiye Devleti Osmanlının yegane mirascısıdır. Çünkü devleti kuran güçtür. Bütün imparatorlukların kimliği kurucusuna göre tayin edilir. Zaten adı üzerinde çok sayıda ulustan oluşacak bir yapıdır. Ossssmanlının mirascısı olan Türkiye Eski osmanlı toprakları başta olmak üzere Türk dünyası ile de yakınen ilgilenmek zorundadır. Türkiyenin hinderlantı içinde sayılan yerler yer alır. her devlet hep aynı şekilde tarih boyunca yaşayamaz. kendilerine yeni hayat sahaları , yayılma alanları ararlar. bu alanlar coğtafi konum gereği o coğrafyada daha önce kurulmuş devletlerin devamı gibi olurlar. Bizansı (Doğu Roma)yıkan Osmanlılar kendilerini eski Doğu Romanın da hükümdarı yani devamı olarak görürlerdi. Osmanlı isteydi de emperyalist bir güç olamazdı. çünkü emperyalizm sanayi devrimi sonucunda yeni doğal kaynaklar elde etmek için sömürge edinme yarışıdır. Osmanlı sanayileşemediği için kendisi kapitilasyonlar nedeniyle yarı sömürge kunuma düştüğü için emperyal olması da mükün değildi. aTATÜRK VE ARKADAŞLARI OSMANLININ ZATEN İŞGAL EDİLMESİ SONUCU TARİH SAHNESİNDEN SİLİNDİĞİ BİLİNCİ İÇİNDE KURTULUŞ SAVAŞINI BAŞLATTILAR. BU SAVAŞ TA OSMANLI BAŞLANGIÇTA DESTEK OLSA DA SONRA KENDİ TAHTI ALEYHİNE OLAYLARIN SEYRETMEKTE OLDUĞUNU GÖRÜNCE KURTULUŞ SAVAŞININ EN BÜYÜK MUALİFİ HALİNE GELDİLER. ONLAR TAHTINI VE HALİFELİĞİNİ KURTARMA PEŞİNDE İDİLER. ATATÜRK VE ARKADAŞLARI VE KAURTULUŞ SAVAŞI YANLILARI İSE VATAN KURTARMA PEŞİNDE İDİLER.
Cevaben
Konumuz farklı olduğundan uzatmıyorum fakat, ben Atatürk Bolşevik demedim. Olmadığını da özellikle yorumumda yazacaktım yanlış anlamaya meyil vermesin diye.
Sadece komünizm hakkında söylediği iddia edilen sözlerin yalandan ibaret olduğunu ortaya koymaya çalıştım. Bunları söyleyen bir önder, bunları söyler mi baabından bir açıklama yaptım,onu belirteyim. Ben Mustafa Kemal'in tüm sözcüklerini ve neyi nerde nasıl kullandığını iyi bilen biri olduğumu düşünüyorum. O yüzden Mustafa Kemal elbette Bolşevik değildir, fakat en yakın müttefiki Lenin'dir ve Mustafa Kemal'de gençlik yıllarında "sosyalist'tir.(Bakınız:Not defterleri) Fakat Türkiye'de işçi sınıfı gelişmediğinden dolayı bu sistemi Türkiye'ye uygulayamadığını iddia edenler de vardır. (Örn:Attila İlhan)
Osman Bey,maalesef yazınızda bazı yanlış noktalar da var:
1) İzmir İktisat Kongresi, milli iktisat anlayışını içerir fakat devletçi-kapitalizm dönemin İzmir İktisat Kongresi'nden kopuktur. İzmir İktisat Kongresi'nde liberal-kapitalist kalkınma modeli benimsenmiştir. Devlet kapitalizmi-sosyalizmi (ki bana göre devlet kapitalizmi) yani devletçiliğin uygulanmasının temeli 1930 yılında ortaya çıkmıştır.
Onun dışında söylediklerinize katılıyorum. Sizi kastetmiyorum ama milliyetçiler de bir fikir var: Solcular,Osmanlı'ya küfreder. Yok böyle birşey.Sadece somut olarak doğrusuyla yanlışıyla eleştiririz. Tabulaştırmayız ve o döneme özlem duymayız.
Çünkü bizler ilericiyiz,tarihin diyalektiğine inanırız.
Saygılar
Devlet ağırlıklı liberal politika
devletin ekonomide ağırlıklı yer aldığı kapitalist politika olarak görebiliriz. tabiki karma ekonomi ama bir farkla , devletin %80 olarak ekonomiyi elinde tutoyorsa bu sisteme karma ekonomi de demek biraz zor olsa gerek diye o terimi kullandım.
konu nereden nereye çekilmiş
konu nereden nereye çekilmiş tebrikler yani.. makale herşeyi net olarak açıklamış, hiçbirşeyi başka yerlere çekmeye gerek yok, "Türkiye'nin gerek devlet, gerekse toplum olarak, geçmişte olduğu gibi bugün de, tarihin kendisine yüklediği misyonu benimsemesi ve bu misyona uygun bir milli strateji geliştirmesi gerekiyor."cümlesi gerekli mesajı vermiştir herkese.hakan toğa kardeşim senin de yüreğine sağlık..
Sn. Selvihan ÇİĞDEM e
Sn. Selvihan ÇİĞDEM e Hitaben:
Hanımefendi Osmanlı kurulurken sadece Türk kültürüyle yönetiliyordu demişsiniz.Bu ifade doğru değildir.Zira Osmanlı Devleti nin kuruluşuna baktığımızda,Osmanlı nın ŞEYH Edebali den çeyiz niyetine alınan topraklar ile kurulduğunu göreceksiniz.Sanırım sizin ŞEYH Edebali gibi yüce bir Türk- İslam büyüğünden haberiniz yok.Osmanlı Devleti tamamen TÜRK İSLAM kültürüne bağlı olarak yönetilen ilk ve de tek Türk devletidir.Osmanlının yaptığını dünyada uygulayabilmiş ve de uygalayabilecek potansiyeli olan tek devlet, yine Osmanlının mirasçısı olan Yüce Türkiye Cumhuriyetidir.Zaten Yüce Türk büyüğü Mustafa K. Atatürk de inkılaplarını bu amaç doğrultusunda yapmamış mıdır?Sizleri birazcık da olsa nacizane fikirlerimle aydınlattıysam ne mutlu bana.Saygılarımla S.Baybars KURT...
Yeni yorum gönder