Suriye: Yetim Kalmış Bir Devrim

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Uygar Aktaş
Yazının Yazıldığı Tarih: 
21.06.2012

Suriye’de yanı başımızda tarihin belki de en büyük trajedilerinden biri yaşanıyor. On altı aylık intifada zarfında katledilen insanların sayısı yirmi bine yaklaşmış durumda. Yüzlercesi işkence altında ölen bu insanların ikibini kadın bin ikiyüzü ise çocuk.

Üçyüz çocuk kanasçılar tarafından doğrudan hedef alınarak başlarından ve kalplerinden vurulmuş.

Arap Ligi raporuna göre tecavüze uğrayan kadın-kız sayısı binbeşyüz. Evli olanlara kocalarının, bekar olanlara ise baba veya kardeşlerinin gözleri önünde tecavüze edilmiş.

Homs, İdlib, Dera, Telbise, Resten gibi şehir ve ilçeler ağır tank ve top ateşi altında harabeye dönmüş vaziyette. Murakıblar Homs’un üçte birinin tamamen harab olduğunu ve hayalet şehir haline geldiğini naklediyorlar.

Tarihte emsaline nadir rastlanan bu zulme, bu tahribe ve katliama rağmen dünya hala duyarsız hala hareketsiz. Bütün beyanatlar, çözüm girişimleri göstermelik ve rejime zaman kazandırmaya yönelik.

Rejim önce Dera’da ardından sırayla Cisir Şuğur, Hama, Reml el-Cenubi, Deirezzor ve Bab-ı Amr’da geniş çaplı askeri operasyonlarla intifadayı baştırmaya çalıştı. Her operasyon öncesi bütün dünyaya krizin çözülme aşamasına geldiği ve tamamen bitireleceği mesajı verildi. Doğrusunu söylemek gerekirse Türkiye de dahil bütün dünya bu intifadanın bastırılacağını düşündü ve rejimin bütün bu askeri operasyolarına göz yumdu.

Bugüne kadar intifadanın yayıldığı şehirleri tek tek kuşatan ve bastırmaya çalışan Esed şimdi ise topyekün bir askeri hamle başlatmış vaziyette. Bütün şehirler kesif bir muhasara ve top ateşi altında  . Her gün ortalama 70-80 şehid haberi geliyor. Ama dünya yine kör yine sağır.

Rejimin kahredici askeri gücü yetmezmiş gibi bir de İranlıların yanında Mukteda Sadr’a, Hizb’e ve Emel’e bağlı Lübnan ve Iraklı unsurlar Suriye şehirlerinde zulmün ve katliamın bir parçası olmuş durumda. Dün Afganistan’da Ruslara ve Amerikalılara, Bosna’da Sırplara karşı savaşan ‘mücahidlere’ mukabil, bölge şiileri suriye müslümanlarına karşı ‘cihada’ koşuyorlar.

Bütün bunlara rağmen başta ABD olmak üzere bütün büyük güçler askeri bir müdahaleyi düşünmediklerini beyan ediyorlar. Halbuki biz ABD’nin Irak’a girmek için nasıl bahaneler uydurduğunu ve nasıl asılsız bir mektuba dayanarak işgale giriştiğini biliyoruz. Daha dün kendi başkanının ağzından Suriye’yi haydut devlet ilan eden ABD, ne hikmetse bu haydut devlete karşı bugün fazlasıyla human fazlasıyla tahammülkar.

Suriye intifadasıyla beraber hem batının hümanizma pozları hem de İran’ın direniş ekseni söylemi yer ile yeksan oluyor.

Böylesi bir puşt çemberine sıkışmış olan suriye müslümanları ise kimsesiz ve terkedilmiş. Bu yüzden meydanlarda ‘senden başka kimsemiz yok ya Allah’ nidaları yükseliyor.

Türkiye’de de durum aslında farklı değil. Suriye’de yaşanan olaylar ana haber bültenlerinde ancak sonlara doğru kendine yer bulabiliyor. Haber programları ise yok denecek kadar az.

Başbakan ‘yeni bir Hama’ya müsaade etmeyiz’ sözünü yutmuş görünüyor. Hükümet ise mesuliyeti BM Güvenlik Konseyi’ne atmış durumda. İnsanları Suriye halkının ızdırabından ziyade oradaki kürtlerin statüsünün ne olacağı ilgilendiriyor.

Kemalist, nusayri ve devşirme şiilerden müteşekkil besleme gazeteci ve yazarlar canla başla Esed rejiminin yanında durup örgütlü bir şekilde yalan ve tezviratlarla olayları çarpıtmaya çalışırken, Suriye halkını ve devrimi destekleyen gazeteci ve yazarlar ise – bir ikisi hariç- hala tedirgin ve ürkek. Yazılanlar ise adet yerini bulsun kabilinden.

Bölgeye olan aşinalıkları üç-beş günlük ziyaretleri geçmeyen ve kerametleri kendilerinden menkul ortadoğu-suriye uzmanları ise bir günü diğerini tutmayan ezber analizlerle meşgul. İşin insani ve vicdani tarafı ise her defasında ıskalanıyor.

En vahimi ise cemaatler. Belli ki bazıları hala ‘direniş masalının’ tesirinde, bazıları ise hükümetle ters düşmeme telaşında.

Filistin, Irak ve Afganistan’da camilere yapılan saldırılarda sokaklara dökülenler, bugün Homs, Hama, Dera ve İdlib’de vurulmadık camii kalmadığını nedense görmüyorlar.

Haşa “La ilahe illa Beşar” demediği için diri diri toprağa gömülen insanların görüntüleri de onları yerinden kıpırdatamıyor.

Vücuduna verilen elektrik yüzünden ayakları morarmış dört aylık bir bebeğin görüntüleri dahi onların vicdanını sızlatmamış.

Daha yakın zamanda Kutlu doğum haftasında törenlerle ve hutbelerle peygamber sevgisini izhar etmeye çalışanlar Suriye’de yaşanan zulme 16 ay boyunca sessiz kaldılar. Zulme karşı sessiz kalmayı, görmezden gelmeyi, hatta zulmün yanında durmayı iktiza eden bir peygamber sevgisi. Olmaz olsun.

Ve bu arada bir gazetenin yaptırdığı kamuoyu araştırmasında Türk halkının ekseriyetinin Suriye’ye müdahaleye karşı olduğu ortaya çıkıyor. Kimse şaşırmamıştır. Nede olsa ‘bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ sözünü icad eden bir memleketin çocuklarıyız.

Ama şu iyi bilinsin ki Hama’da Homs’da Dera’da muazzam bir cesaret ve yiğitlik destanı yazan o gençler bütün yetimliklerine ve terkedilmişliklerine rağmen zafere erecek ve başlarındaki firavundan mutlaka kurtulacaklardır.

Biz ise kendi utancımızla baş başa kalacağız.

 

Uygar AKTAŞ

iletisim@politikadergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.