Değinmeler

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Hayri GÜNEL

1) İÇ SAVAŞ

Doğu Perinçek, ilk AKP hükümeti kurulurken, adeta kendini yırtmış ve o hükümet için “Bu bir iç savaş hükümetidir” demişti. Bense umarım haklı çıkmaz, diye geçirmiştim içimden. Son YAŞ boğazlaşması ve giderek yayılma eğilimi gösteren Türk-Kürt çatışması bize gösterdi ki, süreç galiba bu adamı haklı çıkaracak. AKP ve Recep Tayyip ülkeyi bölüyor. Hem de büyük bir olasılıkla bilinçli ve sistematik bir stratejiyi adım adım uygulayarak bölüyor. AKP ve Recep Tayyip’in nihai amacıyla ABD’nin BOP planı feci bir biçimde örtüşüyor. Bu aşamada olmak üzere yapılan pazarlık, birinin işine diğerinin karışmaması üzerinedir.

Ben, özerklik isteyen ve ikinci bir bayraktan daha söz eden Diyarbakır Belediye Başkanının hala neden belediye başkanı olduğu sorusunun cevabını bekliyorum.

2) BÜLENT ARINÇ

Adam sürekli konuşuyor. Hiç durmadan konuşuyor. Ve her ağzını açtığında bu ülkeye bir darbe daha indiriyor. Bunu düzenli bir sistematik içerisinde bilinçli olarak yapıyor.

Son olarak TSK’yı kastederek; “dünyanın hiçbir ülkesinde ordu memleketi yönetmeye kalkışmaz, kalkışırsa, otur oturduğun yere derler, biz de aynen bunu diyoruz işte” şeklinde bir açıklama daha yaptı. Kastettiği ordu Türkiye Cumhuriyeti ordusuydu. Aynı Arınç, bu ordunun bir daha kolay kolay darbe falan yapmayacağını en iyi bilenlerdendi. İşte tam da bu noktada, dedesi 1929 yılında şehit Teğmen Öğretmen Kubilay’ın kafasını Menemen’de bağ bıçağıyla kesen yobaz katilin bu torununa sormak gerekir; bu nasıl bir kin, bu nasıl bir nefret diye… O Bülent Arınç ki, katil dedesini kastederek, “aramızdaki kan bağı benim en büyük talihsizliğim” demişti bir zamanlar. Gerçekten öyle mi acaba?

Kubilay’ın kafasını gözünü bile kırpmadan bağ bıçağıyla kesen yobaz katilin torunu Bülent Arınç büyük bir ihtimalle yalan söylüyor.

3) “YAŞ” MI, KURU MU?

TSK ile bu kadar oynanmamalı, 50 yıllık hayatımın bana öğrettiklerinden biri de bu.

Hesapta, ordu içerisindeki antidemokratik unsurları temizliyor bu iktidar. Büyük bir ihtimalle, Recep Tayyip’in bile şaştığı bir işgüzarlıkla halka sürekli bu vurguyu pompalıyor bilumum ücretli yalamalar. Devlet kurumu TRT’den, iktidar yandaşı bütün bir medyaya kadar hepsinin dilinde bu var! Biz de salağız ya, yiyoruz (!).

İktidar son YAŞ boğazlaşmasıyla aslında birden fazla “kuş” vurmaya çalıştı, bütün mesele bu.

Birincisi, tıpkı, medya, üniversite, yargının önemli bir kısmı ve Anayasa Mahkemesi’nde olduğu gibi, Orduyu da kendi düşünce stratejisine uygun bir biçimde şekillendirmeye çalışıyor Recep Tayyip ve şürekası.

İkincisi, referandumu etkilemeye çalışıyor, ama bu hesabı bozan bir anamuhalefet partisi başkanı var bu takımın karşısında. Kılıçdaroğlu, devletin bütün olanaklarını kullanarak referandumdan “evet” oyu çıkarmaya çalışan Recep Tayyip ve takımını, işsizlik ve yoksulluk bindirmeleriyle sürekli bozuyor.

Üçüncüsü -ki en korkunç olanı da bu-, Orduyu sürekli karalama ve yıpratma kampanyasını bir an bile aksatmadan, bütün hızıyla sürdüren bütün bir yalamalar ordusu eliyle, bu kurumu halkın gözünde olabilecek en kötü pozisyona düşürmek için bu sözünü ettiğimiz de dahil olmak üzere her yolu deniyor, buradaki temel amaç, Cumhuriyete yönelik bütün gerici saldırıların önünde duracağı hiç şüphe götürmeyen ordunun elden geldiğince pasifleştirilmesi.

Bu arada, Recep Tayyip’in Orduya ve ülkenin geleceğine yönelik bu pervasızlığı ve dahi gözü dönmüşlüğü karşısında onurlu bir biçimde durup, birçok gerici planı verdiği istifa dilekçesiyle bir anda bozmayı başaran Jandarma Genel komutanı Atilla Işık’ı alkışlıyoruz.

Gerici yalama medyanın, baskıyla istifa etti iftiralarını NTV’ye yaptığı yazılı açıklamayla yalanlayan ve gerici cenahı tam anlamıyla köşeye sıkıştıran Işık, tariflere uyan bir “Cumhuriyet Subayı”dır.

Kısacası, Doğu Perinçek’in, yaklaşık 8 yıl önce sözünü ettiği iç savaş, şu anda bütün sıcaklığıyla Hükümet ve Ordu arasında sürüyor! Yok öyle bir şey diyenlere, polise ağır silahlar ithal etme serbestisi verecek olan yasayı bu hükümetin neden yürürlüğe sokmak istediğini sormak gerekecek.

Polis ağır harp silahlarını kime karşı kullanacak; maçlarda taşkınlık yapan taraftara karşı mı, gösteri yapan üniversite öğrencilerine mi, yoksa kendisine taş atan küçük çocuklara mı?

Kime karşı?

4) BEŞ SORU

Abdullah Öcalan 30 Temmuz 2010 günü avukatlarıyla yaptığı görüşmede, “beni sürekli oyalıyorlar, tam 7 yıldır biraz daha bekle deyip aldatıyorlar, ben 11 yıl bekledim, bir 11 yıl daha beklerim barış için gerekirse, ama bana söylediklerinin bir tekini bile tam 7 yıldır yerine getirmediler, şimdi referandum var, biraz daha bekle diyorlar, sonra önümüz seçim diyecekler, bende sabır bırakmadılar” demiş.

Buna göre;

a- Öcalan sürekli 7 yıl diyor, bu süre AKP’nin iktidar olduğu süredir, öyleyse Öcalan’a biraz daha bekle diyen bu hükümettir. İyi ama bu adama biraz daha bekle diyen (bu hükümet içinden) kim ya da kimlerdir?

b- Öcalan’ın -biraz daha sabret- diyerek bekletildiği konu nedir? Öcalan’a ne ya da neler için biraz daha sabret denmektedir?

c- Öcalan’la girilen bu tür ilişkilerden Meclisteki diğer partilerin ve bütün bir halkın bilgisi var mıdır?

d- Öcalan’a bir şey ya da bir şeyler mi vaat edilmiştir, ya da edilecektir? Bunun hazırlığı mı yapılmaktadır?

e- Öcalan’ın avukatlarının deklare ettiği bu açıklamalara şu ana kadar hükümet kanadından neden bir yalanlama gelmemiştir?

Bu sorular yanıtlanır mı sizce?

5) MEMUR OLMAK AYIP MI?

Recep Tayyip, kendisine “Recep Bey” diyen Kılıçdaroğlu’na bir karşılık olsun diye “Memur Kemal Efendi” diyor. Yani bütün bir AKP takımı düşünüp taşınıp karşılık diye bunu bulmuşlar. Bulmuşlar ama olmamış. Hem de hiç olmamış.

Her şeyden önce, Kılıçdaroğlu sadece Recep Bey diyor. Yani bu ismin önüne, ardına, sağına, soluna bir şey eklemiyor.

İkincisi, Kılıçdaroğlu’nun Recep Bey’ine karşılık Recep Tayyip de sözde karşı bir küçümseme atağına kalkıp, “memur” sıfatını, bu sözde küçümsemesinin aracı yapıyor ve bir çuval incir bir anda berbat oluyor.

Şimdi ben bu ülkedeki memurların yerinde olsam, sokağa dökülürdüm, memur olmak ayıp mı ya da bu koca devlet gemisini yüzdüren kim, diye.

Var mı öyle delikanlı memur? Galiba yok! Bu daha kötü!

Ama çok daha kötü, hatta trajikomik bir şey var, o memurların bir kısmı referandumda “evet” diyecek.

Haydi açın poponuzu ve gülün. Benden size izin!

6) DENİZ FENERİ NE OLDU, DENİZ FENERİ?..

Hiç ses seda yok. Zahid Akman yine ve hala RTÜK üyesi. Yine ve hala kimse ifadesini almadı, bilgisine başvurmadı. Ne olacak bu fenercilerin hali?

Sen kalk Endonezya’daki depremzedeler için Avrupa’da yardım topla, sonra al o paraları İstanbul’a gel, paranın bir kısmıyla İBB’nin elindeki derme çatma televizyon kanalını son derece modern bir TV kanalına dönüştür, bir kısmıyla bir başka TV kanalına destek çık, bir kısmını iki gazete çıkarmak için kullan, bu arada bir “gemicik” için peşinat öde ama o parayı bir daha asla yerine koyma, bütün bunlardan sonra kalan son kısmını da bir “parti”ye aktar.

Bir parada ancak bu kadar “bereket” (!?) olur, öyle değil mi?

Bitti mi sanıyorsunuz? Elbette ki hayır. Yeni Şafak’ı Avrupa’da tam 1 yıl boyunca yayınlayan şirketin sermayesi de Deniz Feneri’nden. Peki bu şirketin ortakları arasında tanıdık kimler var? Hepsi tanıdık! En tanıdık iki ismi hemen söyleyelim mi; Aykut Zahid Akman, Muzaffer Albayrak.

Bu Zahid Akman’ın Almanya sınırları içerisine neden bir türlü girmek istemediği şimdi açık değil mi?

Ne olacak “bu fener işi?”…

7) LALE MANSUR

Sosyalist olduğunu her fırsatta deklare edip durdu yıllar boyu. Ve yıllar boyu kadın hakları diye bas bas yırtındı. Sonra bir gün ne olduysa artık, kalktı ve “kadın erkek asla eşit değildir” diyen bir başbakanı ziyaret etti. Ziyaretin ardından da, o başbakanın açılımlarına ve bizzat başbakanın kendisine methiyeler düzen açıklamalarda bulundu medyaya.

Lale Mansur’u ben asla unutmayacağım. Siz de unutmayın. Hem de tıpkı benim gibi… Asla!

 

Hayri GÜNEL
iletisim@PolitikaDergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.