“Vatandaş” Olma Bilinçsizliği ve İhbarın Önemi

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Burhan İŞCAN

BİLİNÇSİZLİK; “YAŞAMADAN, İDRAK ETMEDEN YAŞAMAMIŞ GİBİ ÖLMEK, HİÇİ YAŞAMAK BUNUN  ADI” Ben yiyemiyorum, buyurun siz yiyin demekle eşdeğerdir bu tavır. Kıymet bilmek için, değerin farkına varmak gerekir oysa. Farkında değilseniz o değerlerin, kıymetini beklemek zaten beyhudedir. Bu durumda da; ne çalanlar ne yaptığının farkındadır, ne de çaldıranlar neleri çaldırdıklarının. İşte yolsuzluk ekonomisi politikaları bunun için vardır. Çünkü; “ÖZGÜRLÜĞÜN EN BÜYÜK DÜŞMANI, HALİNDEN MEMNUN OLAN KÖLELERDİR.”

       Hemen hepimiz vatandaşlar olarak, vatandaşlık haklarımızdan mahrumiyette devleti suçlar ve onu güvensiz olarak addederiz.  Devlete güvensizliğimizi oluşturan sebepler yüzünden de çoklukla devleti yönetenleri suçlarız. Evet devleti yönetenlerin bu güvensizlikleri oluşturmada payı büyüktür. Ama esas pay, yönetenlere verilen tavizlerdedir.

       Bir insanın en büyük düşmanı yine kendisidir. İnsana kendi nefsinin verdiği zarardan daha büyüğünü hiç kimse ona veremez. İnsana düşmanlarının verdiği zarar, ancak onun buna müsaade ettiği nispetçedir. Son ilahi din İslam’ın manifestosu kötülüklerle savaşmayı-cihadı emreder. Bu emir paralelinde; “iyiliği emretmek ve kötülükten men etmek” vardır. İşte insanın kendi nefsi, ona cihad etmeyi zul olarak kabul ettirir. Bahanelerle bu emri savsaklar. Neticesinde de zulme prim verilmiş, müsaade edilmiş olunur.

       Nitekim yaratıcımız, insanlara gönderdiği son manifestosundaki Rahman Suresinde; “ben kainatı belli bir ölçüye dayalı dengeye bağlı düzen içinde yarattım; sakın bu dengeyi bozmayın.” İkazını yapmaktadır. Gerçekte de, adalet olarak kabul ettiğimiz bu ölçü dengesi bozulduğunda ağır gelen tarafın tahakkümü söz konusu olmaktadır.

       Bilindiği gibi, kabıyla beraber tartılan bir nesnenin kabının ağırlığına dara denir. Adalette dara; kötülüklere karşı hazır olan, kötülüğün derecesine göre de içi doldurulacak olan tedbir ve ihtiyatların tümü demektir. Bu durumda eğer dara mevcut değilse, peşinen diğer tarafın üstünlüğü kabul edilmiş, meydan boş bırakılmış demektir. Yani her kötülüğe karşı bir dengenin bulunmasıdır adaleti sağlayan. Adalet terazisinin bir kefesi kötülüğe karşı dolu olmalıdır her zaman.

       Her hangi bir ülke vatandaşı bireyin kazanımları-edinimleri iki türlüdür. Bunlardan birincisi yakının da bulunan kazanımlardır. Bunlar evi, eşyası, arabası, bankada parası v.s. dir.  İkincisi vatandaşlık sorumluluklarından dolayı kazanımları, haklarıdır. İnsan aceleci tabiatı dolayısıyla görmediği şeylere iman etmediği için; vatandaşlık haklarını da görmez ve bilincinde olmaz. Dolayısıyla bu haklarının korunması için diğerlerine yaptığı mücadeleyi vermez. Bunların, muhtevasını bilmediği varlıkların korunmasını hep devletten bekler. Tabiatıyla bu beklenti normal karşılanabilir, ancak; niteliğini ve niceliğini bilmediği varlığın korunmasını beklemek ve kendisine rücu etmesini istemek anormaldir.

       Vatandaş olmanın doğurduğu hakları (vatandaşın devletin varlıkları üzerindeki kendi payını) bunların nitelik ve niceliklerini bilmemek; bunların korunması ve kullanımında, istemekte  zayıflık demektir ki bu durum, bunların hırsızlığına müsaade etmek ve bu haklardan mahrum olmayı kabullenmek demektir.

       Yolsuzluk ekonomisi politikaları da işte bu bilinçsizlik üzerine kurulmuştur. Bu politikaların ana hedefi devlete olan güveni yok ederek, emperyalizmin parçala böl ve yönet politikasına işlerlik kazandırmaktır. Vatandaşlık sorumluluklarını ve bunlardan doğan hakları bilmeyen vatandaşlar topluluğu devlet oluşturamaz. Güvensizlik ortamında devlet oluşmaz. Güveni ihdas edecek devlet arayışları başlar.

       Otoriter devlet arayışlarına cevap bulmak için bu gün; manda, himaye ve bunlar için feodal devlet yapıları kavramları hayata geçirilmek üzere belleklere sunulmuştur.

Bunda maksat, artan dünya nüfusuna karşın; enerji ve besin kaynaklarının yönetiminin; küresel iktidar seçkinleri tekelleşmesi ile bir odakta toplanmasıdır. İşte yolsuzluk ekonomisi politikaları bu amaca hizmet eder. Ülkelerin zenginlikleri, yerel iktidar seçkinleri eliyle küresel iktidar seçkinlerinin emrine bırakılır.

       Yolsuzluk ekonomisi politikaları; “butlan hukuku” oluşturacak yasaları ve hukukcularını da türetir. Butlan var olmayan bir hakkın varmış gibi kabul görmesidir. Bu yasalarda maksat; kendi güç ve sorunları ile uğraş yüzünden, dayatmaları sessizce kabullenecek bireylerden oluşan ezilenler toplumu oluşturmaktır.

Örneğin, ülkemizde  borçlar yasası ve medeni kanuna göre reşitlik, olgunluk yaşı 18 dir. Ama ceza yasasında buna karşı olarak, rıza yaşı türetilmiştir, bu da 15 dir. Bu seks özgülüğü altında çocuk istismarlığına göz yummanın dik alasıdır.

       Bütün bunların sebebi vatandaşlık  haklarının ve onların korunmasının bilinçsizliğidir. Bu bilinçsizlik, ben bilmem ağam bilir bilinçsizliği parelelinde  hayat bulmuştur. Ülkemizde hemen herkes Müslüman olduğunu ve Allah’ı tanıdığını iddia eder. Ancak bu bilinçsizlik bunun böyle olmadığının kanıtıdır. Müslümanlığın manifestosu kitabın Maide Suresi 38. ayetinde Allah; “hırsızın elini kesin” emrini vermiştir. Emrin devamında, bunun; ibret alınarak caydırıcılığı oluşturmak için yapılması gerektiği üzerinde durulmuştur. Hırsızın elini kesmek demek ; hırsızın veya hırsızların bunu yaptığı ortamı yok etmek demektir. Bunun için gerçekten hırsızın da eli kesilecekse kesilir. Ama öncelik, hırsızlık ortamını yok etmektir.

“Balık baştan kokar”. Yolsuzluklar, usulsüzlükler ve rüşvet de hak hırsızlığıdır. Bunlar devletin güvenirsizliğinde yeşerip, devleti güvenirsiz yaptıkca olgunlaşırlar.

       Bu olumsuzluğun önüne geçilmesi, vatandaşın duyarlılığına bağlıdır. Bu duyarlılık, denetim hakkının bilincinde hareket etmek, kontrolü elde tutmak  demektir.  Denetim ülke yöneticilerinin ve yönetim politikalarının denetimi, sorgulanması ile başlar. Her vatandaş bu politikaları yargılacak, doğrusunu önerip yürürlüğe sokturacak yeteneklere ve muktedirliğe sahip olmalıdır. Bu olmadığı zaman, vatandaşlık haklarının kazanımından ve kullanılmasından  söz etmek yersizdir. Demokrasi bu yeteneklerin ve muktedirliğin sergilenmesine olanak tanır. Çünkü özgürlüklerin olmadığı yerlerde ruhlar ölü beyinlerin esaretindedir. Ölü beyinlerden de yapıcılık beklenemez.

       Mesela sağlıktaki yolsuzluklar sebebiyle neler kaybettiğinizin bilincinde misiniz?

2009 yılında devletin vatandaşın sağlığına ayırdığı pay 36 milyar lira idi. (IMF nin bize ekonomimizin kurtulması için teklif ettiği borç ise 40 milyar dolardı.)  Bu payın sadece 16 milyar lirası gerçek karşılığını buldu. Diğer kısmı ise yolsuzlukların, rüşvetle hırsızlıkların ve usulsüz harcamaların kurbanı oldu.  Bunun sonucu olarak hükümetin sağlık politikası iflas etmeye başladı. Özel hastaneler, kendilerine tanınan rant kapısını iyi değerlendirdiler. Aç gözlülük ve tamah sonuçta kaynak kurumasına sebep oldu. Sonuçta her vatandaşa “katkı payı ödemek” zulü yüklendi.

       Devlete güven, şeffalık ortamının oluşması ile başlar. Yöneticilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması, hesap vermenin önünün açılması, siyasetten arındırılmış ve kontrolü yine siyasetten arındırılmış bir yapı-kurum tarafından(-örneğin senato, ikinci meclis) olan yargının oluşması istemekte samimiyete bağlıdır. Ki bu samimiyet vatandaşlık haklarının bilincinde olmaya bağlıdır.

        Yolsuzluklar, rüşvet ve usulsüzlüklerle savaşmanın en başarılı belirgin ayağı mutlaka İHBAR dır. Bu yüzden, yolsuzluk ekonomisi politikacıları, ihbar mekanizmasının oluşmasını istemezler ve önünü kesmek için ellerinden geleni ardına koymazlar.

       İhbar mekanizmasının çalışması yine bilinçli olamaya bağlıdır. Bu bilinçlenme, vatandaşın neleri kaybettiğini, hangi haklarından mahrum edilerek köleleştirilmeye mahkum olduğunun; bu mahkumiyetin sebeplerini idrak etmesi demektir. Geçmiş dönemlerde vergi kaçaklarını önlemek için KDV fişi toplamak gibi bir ihbar mekanizması oluşturulmuş ve başarı beklenmişti. Bu durum bilinçsizliği önlemediği için de, naylon fatura sahtekarlığı, nitelikli dolandırıcılığı ile kazanımın önünü açmıştı.

       Başka bir unsurda caydırıcı ve ıslah edici yasalardır. Bunun için Avrupa Birliği uyum çerçevesinde hazırlanıp 2006 yılında meclise sunulan ama o gün den bu güne meclis raflarında bekleyen “Yolsuzlukla Mücadele Kanun Tasarısı” mevcuttur.

Bu yasanın bekletilme sebepleri tasarının 9. ve 10. maddeleridir.

Yardım sağlayan kimselerin korunması

Madde 9– Bu Kanun kapsamındaki suçları ihbar edenler, suç ve delillerin ortaya çıkarılması ve suçluların yakalanması hususunda yardımda bulunan kimseler ve bunların yakınları hakkında 4422 sayılı Kanunun 7 nci maddesinde belirtilen koruma önlemleri uygulanır.

Savunma hakkı engellenmeksizin, mahkemeye bilgi verenlerin tanınmasını engelleyecek görünüş, ses, kıyafet değişikliği yöntemleri kullanılarak veya video ve ses bağlantısı veya diğer uygun araçlar dahil iletişim teknolojisinden yararlanılarak dinlenilmelerine mahkemece karar verilebilir.

İkramiye

Madde 10- Suçun önlenmesi, soruşturulması ve kovuşturulması ile görevli olanlar ve failler hariç, bu Kanun kapsamında yer alan suçların ve delillerin ortaya çıkarılması, faillerinin yakalanması ve kamu zararının giderilmesinde yardım sağlayan kişilere, esas ve usulleri yönetmelikle belirlenmek üzere, sağlanan yardım oranında, giderilen zararın yüzde biri kadar, İçişleri Bakanlığı bütçesinin ilgili tertibinden ikramiye verilir. Diğer kanunlarda da ikramiyenin öngörülmesi hâlinde kişinin lehine olan kanun hükümleri uygulanır.

İşte bu iki madde bu yasa tasarısının raflarda tozlanmasına sebep olmaktadır.

        Yukarıda da değindiğim gibi insan görnediği şeylere inanmaz. Vatandaşlık hak ve kazanımlarıda görünmeyen mefhumlardır. Bunların değeri, anlatılmakla ifade edilerek algılatılamaz. Bu değer ancak ve ancak hissettirilerek algılatılabilir. Bu da çoğunlukla yokluğunda aramakla olmaktadır. Oysa insan elindekinin değerini bilmelidir.

         Hissettirmeyi çeşitli usullerde ve kademelerde yapmak mümkündür. Bunlardan biri de ihbarın ödüllendirilmesidir.  1905 sayılı yasa, cumhuriyet tarihimizin en eski yasalarından biridir. Bu yasa vergi kaçaklarının ihbarını ödüllendirmek içindir. Ödüllendirmenin, ödül avcılığına yol açması gibi saçma sapan bir bahaneyle göz ardı edilmesinde maksat, ödüllendirmenin önemindedir.

        Yolsuzluk ekonomisi politikaları butlan hukuku yasal boşluklardan teşkil olur. Bu yasal boşluklar; var olan yasayı işletmemekten, varlığına ihtiyaç duyulan yasayı yapmamaktan ya da yapılmış yasayı delmek için işletime geç koymaktan oluşur. 1905 sayılı yasa ve yolsuzlukla mücadel yasa tasarıları bunun en güzel örnekleridir. Başka örnekler de var tabi. Hazırlanmasından 10 sene sonra kanunlaşıp hala yürürlüğe girmeyen yeni borçlar yasası ve ticaret yasası gibi belirgin örnekler.

       Sağlıktaki yolsuzluklarla mücadelemde, hicret anlayışında ensarlığına müracaat ettiğim şahıslar ve kurumlarda oldu. Kişi ve kurumlar tek başına bir şey yapamazsın, azınlığın tahakkümü olmaz  diye mazeret ve bahaneler türetirken ben; firavuna karşı tek başına mücadele eden Musa’nın zaferinin şahitliğini yaşadım.

       Çok değil bundan birkaç yıl önce kalp ameliyatlarında kullanılan birkaç malzeme binlerce dolara devlete fatura edilmekteydi. Bu gün çok komik rakamlara fatura edilmekte. Bu zafer Allah’ın “BURHAN” ıdır. Enfeksiyon 26, Altın Omurga adlı operasyonların ihbarcısı olarak da; çalınan milyarlarca liranın devletin kasasına rücu etmesini sağladım. Halen süren yargılamalarda taraf katılan olarak da haklarımın takipcisiyim. Sağlıktaki yolsuzluklarda devlet denetleme kurumlarını eksik ve isteksiz davrandığının şahidi de oldum. Bunu harekete geçirmek için de gereğini yaptım. Mesela sağlıktaki yolsuzluklarda, bir sürü naylon faturanın usulsüz olarak devlete yöneltilerek haksız kazanç elde edilmesine karşılık; yapılan yargılamalarda sadece SGK nın taraf olması şaşırtıcıdır. Hani maliye, Maliye niye taraf olmaz? Kamunun zararı sadece bir kurumun zararı mı demektir?

        İşte bu soruların tek cevabı var, BİLİNÇSİZLİK; “YAŞAMADAN, İDRAK ETMEDEN YAŞAMAMIŞ GİBİ ÖLMEK, HİÇİ YAŞAMAK BUNUN  ADI” Ben yiyemiyorum, buyurun siz yiyin demekle eşdeğerdir bu tavır. Kıymet bilmek için, değerin farkına varmak gerekir oysa. Farkında değilseniz o değerlerin, kıymetini beklemek zaten beyhudedir. Bu durumda da; ne çalanlar ne yaptığının farkındadır, ne de çaldıranlar neleri çaldırdıklarının. İşte yolsuzluk ekonomisi politikaları bunun için vardır. Çünkü; “ÖZGÜRLÜĞÜN EN BÜYÜK DÜŞMANI, HALİNDEN MEMNUN OLAN KÖLELERDİR.”

1-ALTIN OMURGA OPERASYONU HABERLERİ

http://www.aktifhaber.com/35-beyin-cerrahi-hakkinda-tutuklama-380750h.htm

 

http://www.medimagazin.com.tr/hekim/hukuk-etik/tr-35-beyin-cerrahina-27-yila-kadar-hapis-2-17-32405.html

 

2-ENFEKSİYON 26 OPERASYONU HABERLERİ

http://www.medimagazin.com.tr/hekim/sgk/tr-enfeksiyon-26-operasyonu-suruyor-beyin-cerrahinin-evinde-400-bin-ytl-ele-gecirildi-2-18-18296.html

 

Burhan İŞCAN

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.