Türkiye'de Solun Kitapsızlığı Üzerine Konuşmalar

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Teknolojik gelişmenin karşısına dikilmek statükocuların bile yapabileceği iş değil. Buna karşın, klasik söylemle teknoloji yozlaştırır mantığını anlamak da mümkün değil. 2000’li yılların milenyum çağı olacağını söyleyen toplum mühendisleri; milenyumun hep iyi yanını masa başında pazarlamaya yönelmişken, götürülerini dillendirmekten ustalıkla kaçınmıştır.

Dünya’nın teknolojik ilerlemesi küresel bir söylem ile süregelmişken, bu kadar ilerleyen teknolojinin elektrik gibi geri bir icada muhtaç olması tekno tembelliğin somut belirtisidir. Alternatif enerji kaynaklarına dair yapılan çalışmalarda bile hala “elektriğin” kullanılır olması olağanüstü bir paradokstur.

Teknoloji şüphesiz ki ilerleyecek. Kimsenin bundan şüphesi yok ancak, bu teknoloji insanın hayatını kolaylaştırmak diye tembelliğin reklamını yapıyor buna kafayı takmış durumdayız.

Tekno-tembellik, bilgisayar çağıyla başlasa da, arka planında farklı bir tembellik türü daha mevcut: Yozlaşmak.

Türkiye’de bu tekno tembelliğe gidiş, kökünde liberallerin “daha güzel bir dünya” yalanında saklanmıştır. 24 Ocak kararlarını meşru hale getirmek için yapılan 12 Eylül askeri darbesi, bugünün kuşağının ciddi anlamda tembelleşmesine zemin hazırlamıştır.

Bir toplumun kültür seviyesi, aldığı eğitime ve paralelinde okuma çeşitliliğine bağlı bir denklemdir.

12 Eylül öncesi; okuma düzeyleri, okuma türleri, basılan toplatılan kitap sayısı genel hatlarıyla sol literatürün temel abeceleri iken, geldiğimiz noktada e-book saçmalığı ile dokunduğumuz kitapların tadını almaya çalışıyoruz. O da dokunmak istersek.

12 Eylül’ün en büyük darbesi, sol yapının zihin dünyasına indirilmiştir. Okudukları yasaklanmış, fikirleri yasaklanmış, düşündükleri yasaklanmış bir yapı, sistem eliyle yaratılmıştır. Çünkü baş düşman solculardır ve başlarının ezilmesi gerekir.

Solun yıllardır süren mücadelesi, 90’lı yıllarda eski tip solculuktan alternatif yollara doğru evrilmiş ve bu yılların sonunda “eski solcular” sıfatı, sözüm ona liberal partilerin saflarında yer bulan özgür(!) adamların bünyesinde toplanmıştır.

Sistem; solu müthiş bir cenderenin içine hapsetmiştir. Eskiden emperyalizmi ve NATO’yu nasıl yıkması gerektiği üzerine fikirler yürüten sol, yeni dönemde birden çok NATO, birden çok katliam, birden çok işkence üzerine kafa şişirmenin arasında Türkiye halkının tarımdan kente göçü arasında kavramları oturtamamanın sıkıntısını yaşamaya başlamıştır.

Gelişen bu sorunlar yumağı arasında, sol en temel ödevini okumayı unutmuş; sabit söylemlerle yeni düzeni açıklamaya girişmiştir. Tam da bu sırada patlak veren teknoloji evrimi, tekno-tembelliğe sebep olmuş solun kafasından Politzer’i çekmeyi başarmıştır.

Okuma engelli sol söylem, Türkiye şartlarında güne ayak uydurmuş; palyatif tedbirlerle solu koruma anlayışı içerisinde sıkışıp kalmıştır.

Dünya Marksistleri, Marks'ın arazisi üzerine kat çıkıp, konforlu binalar inşa ederken; Türkiye’de Marks hala vazgeçilmez atıf kaynağı haline getirilmiştir.

Dünya şartlarında Sol söylemin bu kadar yaygınlığına rağmen Türkiye’de hala %30’luk bir kitlenin ideolojisi olması solun muhafazakar kaldığının açık göstergesi olarak değerlendirilebilir.

Kitaplara yabancılaşan sol teori, kafadan solu tarif etme çabalarının içine girmiş; twitter ve facebook gibi sosyal paylaşım unsurları ile de iyice kitapsızlaşmıştır.

Bugün çeşitli kitap satış raitinglerine baktığımızda, gördüğümüz manzara aslında bizlerin katkısıyla hazırlanmış bir evreye işaret etmektedir. Muhafazakar cenahın kitaplarla iştigal etmesi, okuma düzeyinde ciddi artışların görülmesi ve yine akademide de muhafazakarlık çalışmalarının yaygınlığı bizler için ciddi tartışılıp çözümlemeye girişeceğimiz alanlar olarak karşımızda durmaktadır.

Diyet kitapları, kişisel gelişim diye pazarlanan biyografik emperyal mastürbasyon araçları, peşi sıra da muhafazakar yazarların romanları ve güncel sorunlara yönelik kişisel tahliller kitapları liste başı oluyorsa, şapkayı önümüze koyup düşünme zamanı hala gelmemiş midir?

Solun kitapsızlığı daha ne kadar sürebilir ki…

ilker.ekici@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.