Tayyip, Zahid'i Almanya'ya Götür!

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Hayri GÜNEL

Almanya’nın şimdiye kadar gördüğü en büyük “Yardım Yolsuzluğu” olan “Deniz Feneri e.V Soygunu” üzerindeki perdeyi, 2006 yılında Berlin İslam Cemaati Başkanı ve IGMG (Milli Görüş İslam Toplumu e.V.) eski hukuk danışmanı Abdurrahim Vural, Almanya’nın çeşitli maliye dairelerine dernekle ilgili iddialar içeren şikâyet yazıları göndererek araladı. Vural, söz konusu şikayet dilekçelerinde, yardım paralarının kötüye kullanıldığını, vergi kaçakçılığı yapıldığını belirtmişti.

Aynı yıl Sema Tokgöz adına Berlin’den Frankfurt Main Maliye Dairesi’ne bir faks gönderildi ve faks yazısında aynı suçlamalar yinelendi.

Ardından, 20 Şubat 2007’de Frankfurt am Main Savcılığı’na, kimliği belirsiz bir şikâyet dilekçesi daha ulaştı. Dilekçeden, bu kişinin dernektekileri yakından tanıdığı anlaşılıyordu. Yazıda sanık Mehmet Gürhan’ın Deniz Feneri e.V organizasyonunun başındaki kişi olduğu vurgulanmıştı.

Öte yandan, 2002’den itibaren dernek yöneticilerinin karmaşıkmış gibi görünen para trafiği Alman makamlarınca inceleme altına alınmıştı bile.

“Bu iddialar üzerine soruşturma başlatıldı ve Nisan 2007’de Deniz Feneri Derneği e. V ve Kanal 7 TV Almanya Temsilciği’ne baskınlar yapıldı. Bilgisayarlar, dosyalar, belgeler, muhasebe kayıtları ve banka dekontları incelenmek üzere alındı. Savcılık o zaman yaptığı açıklamada yardım adı altında toplanan paraların amaç dışı kullanıldığını, çeşitli firma ve kişilere aktarıldığını söyledi. Şimdiki davanın sanıkları olan Deniz Feneri Derneği e.V’nin ve Kanal 7 INT’in Genel Müdürü Mehmet Gürhan, yardımcısı konumundaki Mehmet Taşkan ve Deniz Feneri e.V. ve Kanal 7 Int yayıncısı Euro 7 Fernseh GmbH’nın muhasebe ve mali müdürü Firdevsi Ermiş tutuklandı.” (Radikal Gazetesi)

Soruşturmanın başındaki ilgili Alman Savcılığının soygunla ilgili olarak hazırladığı iddianamede “Derneğin amacı ihtiyacı olanlara yardım toplamaktı. İnternette, gazetelerde, televizyonlarda (özellikle Kanal 7’de) reklamlar yapıldı ve insanlara hesap numaraları verilerek bağış istendi. İsteyen nakit isteyen havaleyle bağışını gönderebiliyordu. Beş yılda 41 milyon avro bağış toplandı. Ama paraların büyük kısmı gerçek amaç için kullanılmadı. Sanıklar hesaptan yüksek miktarda para çekiyordu. Bazı şirketlere ortak olunmuştu. Paraların bir bölümü kuryeler aracılığıyla Türkiye’ye gönderiliyordu. Yaklaşık 18 milyon avro bu yolla kullanıldı.” İddiaları yer aldı. Aynı iddianameye göre suç tarihi 2002 – 2007 yılları arasını kapsıyordu.

Tutuklamaların ardından başlayan süreç boyunca, “ilk duruşmadan itibaren sanıkların özellikle de Ermiş’in itirafları büyük yankı uyandırdı. Firdevsi Ermiş, paraların Deniz Feneri Derneği’nde toplandığını ve sonra diğer sanık Gürhan’ın talimatıyla Türkiye’ye aktarıldığını söyledi ve “Organik bağ olmasa da bütün kararlar Türkiye’ye bildiriliyor, onay alınıyordu” dedi. Diğer sanık Taşkan da Türkiye’deki bağlantılardan söz edip “Türkiye’dekiler isteselerdi her şeyin yasal çerçevede gerçekleşmesi için gerekli talimatları verebilirlerdi” diye konuştu.

Talimatları veren kişi olduğu söylenen Gürhan’sa sessizliğini bozmadı.” (Radikal)

“Sanık Ermiş, bütün işlerin başında, Türkiye’deki Kanal 7 yöneticileri Zekeriya Karaman, İsmail Karahan, Mustafa Çelik ve Harun Kapuyoldaş’ın olduğunu öne sürdü. Ermiş, RTÜK Başkanı Zahit Akman’ın da RTÜK Başkanlığı’na geldikten sonra Almanya’daki şirketlerde olan hisselerini resmen devrettiğini ancak fiilen ortaklığının devam ettiğini, zaman zaman da kuryelik yaptığını söyledi .(Kuryelik iddiaları iddianamede de yer alıyor.) Ayrıca bu isimlerin Deniz Feneri Derneği’nin ilişkide olduğu bazı firmaların yönetimlerinde yer aldıkları, Türkiye’ye getirilen paraların tekrar bu şirketlere aktarıldıkları iddia ediliyor. Ayrıca ‘Spenden AG’nin başındaki Mali Polis’ten Başkomiser Alexander Böhm’ün son duruşmada mahkemeye sunduğu raporda, Deniz Feneri Derneği’nden para aktarıldığı ifade edilen Türk firmaları arasında, Yeni Dünya İletişim, Atlas, Beyaz Limited’in isimleri de sıralandı.” (RADİKAL)
Deniz Feneri Derneği’ne yapılan baskında ele geçirilen belgeleri beş ay inceleyen soruşturma ekibinin başındaki Başkomiser Alexander Böhm, “Deniz Feneri e.V ve Kanal 7 Avrupa’nın emlak işleri Weiss (Beyaz) GmbH firması tarafından yürütülüyordu. Weiss, Türkçe’de ‘Ak veya beyaz’ anlamına geliyor. Ben burada bir imada bulunmak istemiyorum. Bu sadece tesadüf de olabilir. Türkiye ve Almanya’daki çalışmalar birbirlerine çok benziyor, birbirinin aynadan yansıması gibi. (…) Para trafiğiyle ilgili üç kaynağımız vardı. Bankadan çekilen nakit para, para kuryeleri ve alındı belgeleri. Muhasebeci Firdevsi Ermiş 12 kez teslim eden, bir kez de teslim alan olmuş. Ancak alındı belgelerinin büyük çoğunluğunun sahte olduğunu tespit ettik. Bütün paralar Zekeriya Karaman’a verilmiş. Örneğin 2005- 2006 yılları arasında toplam 755 bin avro doğrudan Zekeriya Karaman’a teslim edilmiş. Ermiş’in çektiği 1 milyon 150 bin avronun kime teslim edildiği belli değil. “ dedikten sonra asıl bombayı patlattı: “Bağışların yüzde 60’ının amaç dışı kullanıldığını Ermiş bizzat itiraf etti.”

“2007 yılında Alman makamları Türkiye Deniz Feneri Derneği Başkanı Engin Yılmaz’ın ifadesine başvurdu. Yılmaz da tamamen ayrı iki dernek olduklarını söyledi, ancak kendilerinin ulaşamadıkları yerlerde onların yardımlarını serbestçe dağıttıklarını, kendilerinin sadece fikren danışmanlık yaptıklarını öne sürdü. Yılmaz, düzenlediği bir basın toplantısında da Almanya’daki dernekten üç yılda toplam 6 milyon 940 bin avro bağış aldıklarını kabul etti. “ (RADİKAL)

Sürecin tam da bu aşamasında, “şu anda Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olan şahsın adı da” Deniz Feneri Soygunu soruşturmasına dahil oldu ve İddianamede “ilgili şahıs adı” şu ifadelerle kendine yer buldu:

“02.02.05 tarihli ‘Empfangsbestitigung 2’ olarak nitelendirilen alındı belgesinde herhangi bir meblağ yazılı olmamasına rağmen Mehmet Gürhan, Firdevsi Ermiş’ten parayı, Türkiye Başbakanı’na, (2003 yılından bu yana Recep Tayyip Erdoğan) Doğu Asya’daki tsunamiden zarar görmüş, yardıma muhtaçlara dağıtması için vermek üzere aldığını tasdik etmiş. Bu konu, sanık Ermiş’ in yedinci kez ifadesi alınırken sorulmuş ve doğruluğu tasdik edilmiştir.”

Adı geçen ve şu anda başbakan olan “şahıs” iddiaları sert bir biçimde reddetmiş olsa da, iddianamede, sanık Firdevsi Ermiş’in ifadelerine dayandırılan bölümlerde, derneğin amacının AKP siyasetini desteklemek olduğu, şirket sahiplerinin Türkiye’deki iktidarla iç içe oldukları ibareleri yer aldı.

Şu anda Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olan “şahısın” adının, Almanya tarihinin bu en büyük “Yardım Soygunu” ile birlikte anılması ve iddianameye girmesi, Türk hükümetinin, ilgili Alman makamlarına ve hükümetine baskı sürecini de doğal olarak beraberinde getirdi. Bu süreç bir nebze de olsa işe yaradı. Davayla ilgili olarak yapılan son duruşmada, Sanık Gürhan’ın avukatı Jörg Haseneier, iddianamenin internet sitelerinde dolaştığını belirterek, mahkeme heyetine şikâyette bulundu. Haseneier, “Müvekkilimin sevgilisi yoktu. Bu kesinlikle yalan. Bilerek bu olayı gündeme getiriyorlar. Ayrıca Türkiye Başbakanı Erdoğan’ın, Gürhan’dan para aldığı öne sürülüyor. Erdoğan kuruş para almamıştır. Bu bir tercüme hatasından kaynaklanıyor olmalı” dedi. Mahkemeye Heyeti Başkanı Hâkim Jürgen Müller, Haseneir’e, “Siz burada Türkiye Başbakanı’nın müdafaasını yapmak zorunda değilsiniz. Yoksa sizi avukat olarak mı tuttu?”diye çıkıştı. Alman avukat bu çıkışa, “Yok öyle bir şey” yanıtını verdi. (Radikal)

Dava başlarken üç sanık da suçlarını itiraf etti. Mahkemeyle varılan uzlaşma uyarınca Gürhan, Taşkan ve Ermiş hüküm giyerek hapis cezası aldılar.

Bu arada “soygun”un “kuryesi” ve o dönem Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) başkanı olan ve halihazırda da aynı kurulun “Yönetim Kurulu üyesi” sıfatı devam eden Zahid Akman’ın Almanya resmi sınırları içerisine girdiğinde “tutuklanacağı” da karara bağlandı.

Zahid Akman ile ilgili olarak 22 Ekim 2008 tarihli meclis genel kurulunda bir konuşma yapan milletvekili İsa Gök, Akman’ın “Rehber Basın Yayın ve Organizasyon” adlı bir şirkete ortak olduğunu ve bu ortaklığı nedeniyle RTÜK üyelerine yasayla konulmuş olan “ticari faaliyet” yasağını deldiğini, yanı sıra da “Kanal 7”de de bir ortaklığının bulunduğunu, Almanya’da çalışan Türk vatandaşlarının kurduğu bir kooperatifi de –dolandırdığını- açıkladı. İsa Gök’ün bu açıklamalarının bütün belgeleri de elindeydi.
Bir dönem Kanal 7’de Ahmet Hakan ile birlikte ana haberleri sunan ve şu anda Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olan şahsın İmam Hatip Lisesinden okul arkadaşı olan ve kumara düşkünlüğüyle ünlenen Zahid Akman, Deniz Feneri e.V soygunuyla birlikte bir inkar süreci başlattıysa da, bunda hiçbir zaman başarılı olamadı. Baskılar karşısında ikinci kez RTÜK başkanlığına aday olamadı.

13 Ocak 2010 tarihli Taraf gazetesinin teknoloji köşesini hazırlayan Kemalettin Bulamacı, ABD’nin Las Vegas kentinde düzenlenen teknoloji fuarlarını anlattığı yazısında, bu fuarlardan en dikkat çekeninin, Adult Entertainment Expo (Yetişkilere Eğlence Fuarı) olduğunu ve fuarın, Las Vegas’ta Consumer Elektronic Show (Tüketici Elektroniği Fuarı) ile aynı tarihlerde yan yana olan merkezlerde yapıldığını belirtti ve ardından bombayı patlattı: “fuar merkezlerinin hemen yanında kurulan kumarhanelerde Aykut Zahid Akman kumar masalarının başındaydı. “Kemaletin Bulamacı kumarhanede yarı çıplak porno yıldızlarıyla oyun oynayanlar arasında Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) eski Başkanı Zahid Akman’ın da olduğunu açıkladı. Deniz Feneri davasıyla sık sık gündeme gelen Zahid Akman’ın ABD’deki bu görüntüsü Taraf gazetesi yazarının gözünden kaçmamıştı.” (Odatv.com)

Asıl adı Aykut Akman iken, 25’li yaşlarında, kendi açıklamasına göre şeyh Mehmet Zahid Kotku’ya olan hayranlığı nedeniyle ismine Zahid kelimesini ekleterek Aykut Zahid Akman adını alan bu ilginç kişiliğin, hali hazırda RTÜK yönetim kurulu üyeliği devam etmektedir. (Merak edenler için : http://www.rtuk.org.tr/sayfalar/IcerikGoster.aspx?icerik_id=029da98b-740... )

Almanya tarihinin en büyük yardım soygununun hikayesi genel hatlarıyla böyledir. Sürecin başından sonuna kadar dikkat çeken bir sürü noktanın arasından,

-bu soygun organizasyonunda sadece 3 ismin hüküm giymiş olması,
- şu anda TC. Başbakanı olan şahsın da iddianamede adının bulunması,
- çoğu sahte olan belgelere dayanan karmaşık para trafiğinde kuryelik yaptığı ilgili Alman mahkemesince kanıtlanmış bulunan Zahid Akman’ın hala elini kolunu sallayarak dolaşmaya devam etmesi… Ve…
- AKP hükümetinin, özellikle de “başbakan”ın sürece dahil olmasıyla birlikte başlattığı olağanüstü baskı…

Öne çıkmıştır.

Deniz Feneri e.V soygunu Almanya’dan başlayan ve Türkiye’de son bulan bir büyük dolandırıcılık organizasyonunun adıdır. Yardım adı altında toplanan paralarla, o dönem İstanbul Büyükşehir Belediyesi televizyon kanalı yeniden yapılandırılarak ve “Kanal 7” ye dönüştürülmüş, paranın bir kısmı birtakım “kişisel hesaplar”a (!?) aktarılmış, ve sanık ifadelerine göre, “bazı gemicikler”in peşinatı olarak bile kullanılmış ama -bu peşinatlar- bir daha yerine konmamıştır.

Davanın iddianamesine, hükümlü ifadelerine ve bu söylediklerimize hala inanmayanlar varsa, onlar için yapılacak bir tek şey kalmaktadır geriye. Şu anda başbakan olan şahsın, Zahid Akman’ı Almanya’ya –gezmeye- götürmesini beklemek. Önerim budur!

Deniz Feneri olayını, Zahid Akman'ı ve Zekeriya Karaman'ı asla unutmayın.

Deniz Feneri Soygunu, Recep Tayip Erdoğan’ın “Ahlak Barometresi”dir, bunu da böyle bilin.

Hayri GÜNEL

politikadergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.