Bitmeyen Anayasa Tartışmaları

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Nihat ATAR

   Anayasalar, toplumlarda uyulması gereken ölçüt ve kurallar içinde en üst sırada yer alan, düzenlenmesi ve değiştirilmesi zor hukuk kuralları bütünlüğü olarak bilinir. Dünyada insan sevgisini, insancıllığı öne çıkaran felsefenin bir ürünüdür. Vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini, devlet otoritesi karşısında güvence altına alma düşüncesinden doğmuştur. Bir yandan vatandaşların hak ve özgürlüklerini teker teker belirlerken, öte yandan da devletin bu konudaki yetkilerini sayarak sınırlandırır. Böylece devlet yönetiminde keyfiliği önler, yönetim kurallarının devamlılığını sağlar. Anayasalar öncelikle toplumlarda insancıllığı geçerli kılmanın garantisidir. Bu nedenle anayasalar düzenlenirken, üzerinde değişiklikler veya anayasalarla ilgili “iyi” ya da “ideal” tartışması yapılırken, temel ölçüt olarak, insanın temel hak ve özgürlüklerinin ne ölçüde yer alabildiğine bakılmalıdır.<?xml:namespace prefix = o />

   Dünyada düzenlenen ilk anayasa, 1787’de düzenlenen ABD anayasasıdır. İlk Osmanlı anayasası 1876 tarihlidir. Osmanlı’dan sonra 1921, 1924, 1961 ve hala yürürlükte olan 1982 anayasaları düzenlenmiştir.

   Anayasalarla toplumları değiştirmek mümkün değildir. Ama köklü toplumsal değişimler ve gelişmeler, anayasalarda değişikliği zorunlu kılar. 1921 ve 1924 anayasaları toplumsal değişimlerin gerekli kıldığı anayasalardır. 1961 ve 1982 anayasaları ise, askeri darbe yönetimlerinin düzenlettiği anayasalardır.

   Şu anda ülkemizde tartışılan aslında anayasa değil, sistemdir. Anayasa değişikliği gibi gösterilmeye çalışan tartışmanın özündeki beklenti, sistem değişikliğidir. Değişikliği öneren AKP ile değişikliğe şartlı destekten yana olan DTP, gerçek amaçlarını açıkça söyleyememektedirler. AKP emperyalist mihrakların da desteğiyle, iktidarını sürdürebilmenin garantisini din devletinde aramaktadır. Yani onun asıl değiştirmek istediği şu andaki kurulu devlet sistemidir.

   Cumhurbaşkanlığından başlayarak tüm devlet kurumlarında egemenliğini sağlamaya çalışıyorlar. Önündeki en büyük engel olarak gördüğü anayasayı değiştirmek için bahane arayışı içindeler. Açıkça PKK’yı desteklemekte olan DTP de, adım adım hayallerindeki Kürt devletine ulaşmada anayasa değişikliğini kullanma hevesinde. İki ayrı illegal beklenti, şimdi siyasette işbirliği sergiliyor. Geride kalan muhalefet ise her zaman olduğu gibi, her öneriye ve söylenene şiddetle karşı çıkmakla meşgul.

   Darbe hükümetlerinin hazırlattığı, devlet otoritesini güçlendirmek adına hak ve özgürlüklerden ödün verildiği; devleti, insanı mutlu etmekle görevli saymak yerine; insanı, devleti ayakta tutacak yapı taşları olarak gören bir düşünce sisteminin oluşturduğu bu anayasayı, bu haliyle korumak adına sergilenen bu gayreti anlamak mümkün değil. Tek başına laikliği savunmakla, toplum ve toplumu oluşturan bireyleri mutlu etmeye çalışmak gaflettir. Laiklik, toplumu mutlu etmenin temel unsurlarından sadece birisidir. Hak ve özgürlüklerle, ekonomiyle, bilimsellikle, eğitimle, sağlıkla, sosyal güvenceyle, hukuk sistemiyle, güvenlikle, demokrasiyle bir araya geldiğinde ancak anlam kazanır.

   CHP’nin programında yer alan ilkeler arasındaki şu iki ilkeye bir bakalım:

   “Demokrasinin asıl öğesi; özgür insandır. Temel amaç bireyi özgürleştirmektir.”

   Bu iki ilkenin, anayasaların, “vatandaşların temel hak ve özgürlerini, devlet otoritesi karşısında güvenceye alma” şeklindeki amacı ile ne kadar örtüştüğünün farkındasınızdır herhalde. İnsana verilmesi gereken önemi ifade eden bu iki çağdaş ilkenin, bu parti yetkilileri tarafından halk karşısında telaffuz edildiğine bu güne kadar hiç tanık olmadım. Bu ilkelerin varlığından programı okuyunca haberdar olabildim. Öteki ilkeler gibi çok iyi seçilmiş, o partinin geçmişine çok uygun, geleceğinde de çok gerekli olduğuna gönülden inandığım bu ilkeler, eğer vitrin oluşturulsun diye seçilip programa konulmadıysa, uygulama ve söylemlerde neden yer almadı? Beni bağışlasınlar lütfen, ya bu ilkeler CHP’ye göre değil, ya da bugünkü CHP kadrosu bu ilkelerin, bu toplum için gerekli olduğuna inanmıyor. Bu olasılıklardan hiçbirinin doğru olmasına da gönlüm yatmıyor doğrusu. 

   İktidar, iktidarını sürdürmek ve amaçlarını gerçekleştirmek için anayasa değişikliği istiyor. Modeli ‘İslam Devleti’. İnsanın ve halkının mutluluğunu, ”İslami yaşam, İslami kuralların yaşamın her alanında geçerli kılınması ve mutluluğun yaşam sonrasına bırakılması” olarak tanımlamaya çalışıyorlar. Özgür birey ve özgür toplumun yerine sadaka toplumu ikame etmeye çalışıyorlar. Dış desteğe sahipler. Bilimselliği, laikliği, demokrasiyi ve cumhuriyet kurumlarını tasfiye etmeye çalışıyorlar. Kürt Devleti kurma heveslilerinin insana bakışı da çok farklı değil. Onlar da emperyalist odaklardan ve uyuşturucu patronlarından destek alıyor. Bu değiştirme sırasında, anayasaya işlerini kolaylaştıracak maddeler konulması halinde, değişikliğe destek vaat ediyorlar. Bu ikili arasında bir işbirliği oluşması olasılığı göz ardı edilmemeli.

   Halkın çıkarları ve mutluluğu, devletin ve toplumun bütünlüğünün korunması, ekonomik ve siyasal bağımsızlığın sağlanması, bu ikilinin emelleriyle asla bağdaşmamaktadır. İnsancıl felsefe, özgür birey – özgür toplum, demokratik yönetim, bilimsellik ve üreticilik bizim hedefimizdir. Desteği dışarıda değil içerde, halkımızda arıyoruz. Bunun için Anayasamızın, bireylerin hak ve özgürlüklerini devlet otoritesine karşı güvenceye alacak biçimde yapılandırılmasını talep ediyoruz.

   Mevcut siyaset yapılanması ve bu yapının yarattığı siyaset kurumlarıyla, bu özlemlerimizi gerçekleştirmek kolay olmayacaktır. Uzun vadeli yatırımımız; öncelikle halkla diyalogun sağlanması, yeni kadrolar oluşturulması, demokratik yöntemleri kullanarak iktidara gelinmesi yönünde olmalıdır. Kalıcı halk iktidarları, bütün bu aşamalardan geçerek gelirler. Önce kendi çemberimizi aşmak zorundayız. Korkularımızdan, durağanlığımızdan kurtulmak zorundayız. Statükoyu korumaya çalışmak, insanın kendisini kendi yarattığı bir zindana hapsetmeye çalışmasıdır. İnsan kendini aşabildiği, yenileyebildiği sürece öteki canlılardan farklıdır.

   Çağın, demokrasinin gerisinde kalmış, Türk toplumunun demokratikleşmesinin önünü kapayan, insancıl düşünceyle örtüşmeyen, devletiyle toplumunu birleştirme görevini yerine getiremeyen, vatandaşlarının hak ve özgürlüklerini devlet otoritesine karşı güvenceye alamayan bu anayasanın değiştirilmesinden korkmaya gerek yoktur. Ancak yeni anayasanın düzenlenmesi sırasında, halkın tüm kesimlerinin düşünce ve taleplerinin yer alması ve insan hak ve özgürlüklerinin devlet otoritesi karşısında güvenceye alınması, insanın mutluluğunun öne çıkarılması konusunda katılım ve hassasiyet sağlanmalıdır. Aksi halde yeni AKP anayasasına kendimizi uyarlamak zorunda kalırız. O anayasadan yakınma hakkımız da kalmaz.

 

iletisim@PolitikaDergisi.com

 

 

 

[Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 15’te yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi öneririz. Sayı 15’i indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

   “Birey devlet vesayetinden çıkarılmalı, sistem baskısından kurtarılmalı.”

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.