Güncel

Suriye’ye Saldırmak Başbakana Ne Kazandırır?

Başlıktaki “başbakana” sözcüğünü bilerek kullandık. Zira artık Türkiye’de devlet otoritesi diye bir şeyin kalmadığını üzülerek ve endişe içinde görüyoruz. Her şey başbakanın iki dudağı arasından çıkacaklara bağlı. Benim bakanım, benim valim diye başlayan söylemleri demokrasinin olmazsa olmaz kurumları kabul ettiler ve tam bir biat içindeler. Arada bir itiraz edenler oluyorsa da, anında analarından doğduklarına pişman ediliyorlar. En kötüsü de bu antidemokratik işlemlere isyan etmesi gerekenler suskunluk içinde.

Bu itibarla, başbakanın tavırlarından onun yanlış bir şeylere imza atacağını düşünen komşu ülkelerde Türk halkını ayırarak başbakanı düşman ilan ettiler.

Başbakan’a Oy Vermeyeceğim 10 İnsani Sebep

Yazımın başlığına “Yolsuzluk Davalarından Aklansa Bile” ekleyecektim ama tabii ki dava açılıp açılmayacağı da meçhul. Bana kalırsa hiç dava açılmayacak bile. Çünkü yasalar öyle bir değiştirildi ki, savcılar öyle bir korkutuldu ki iddaname hazırlayacak babayiğit savcı çıkması çok zor. Bu durum bile nasıl bir hukuk devletinde yaşadığımızı, hukuku nasıl babalarının çiftliğine çevirdiklerini özetliyor.

Ne olursa olsun AKP’ye oy atacağım diyenlerin (tapanlar) arkasına saklandıkları, onlara göre haklı oldukları bazı icraatler de yok değil. Yiğidi öldürelim ama hakkını yemeyelim. Mesela yollar yapmış, Türkiye’yi ekonomik olarak büyütmüş, akeri vesayeti kaldırmış, artık şehit haberleri gelmiyormuş vs…

31 Mart... Yerel Seçim Sonrası…

Ülke olarak çok önemli bir dönemeçten geçiyoruz. Muhakkak ki 31 Mart'tan itibaren hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Özellikle batının sürekli yenilediği sosyal projelerinde küresel yaşamın yerinde sayması bile söz konusu değilken AKP iktidarının, özellikle onun başındaki yarı padişahın ülkeyi en az ikiyüz yıl geri götürme çabalarının da günün birinde duvara çarpacağı kesindi.

Her ne kadar batı kendi organize ettiği bu yerinde sayma projesinde Erdoğan’ın geri götürme çabalarına bir ölçüde de olsa destek verme adına toslayacağı duvarı sürekli geri çekmişse de artık sona gelinmiştir. Batının da duvarı çekebileceği yer kalmamıştır. Bu itibarla kendi başarısızlıklarını ortakları Erdoğan’a yıkarak özellikle kendi halklarından almakta oldukları tepkileri bir ölçüde de olsa yavaşlatma kararındalar.

Ukrayna Olayları ile “Kürt Sorunu” Arasında Bir Bağ Var mı?

Ukrayna’da geçen sene Kasım ayı sonundan itibaren demokratik olarak seçilmiş olan Yanukoviç’ e karşı şiddete dayanan isyan;  Mart ayı başında bir sivil darbe ile sonuçlandı. Darbeyle devlet Başkanı Yanukoviç, başkanlıktan azledildi ve hükümet parlamento tarafından düşürüldü. Eski muhalif lider i ulija Timoşko ise hapisten serbest bırakıldı.

Demokratik meşruiyetle seçilen Yanukoviç’ e karşı İsyanı başlatanlar; Ukrayna meclisinde % 10 milletvekilliği ile temsil edilen aşırı milliyetçi-faşist Swobada (Özgürlük) partisi, Almanya’da profesyonel bir boksör olan  Wladimir Kliçko’nun partisi Udar (Demokrasi için İttifak)  ve nihayet yolsuzluk nedeniyle hapis yatan ulija Timoşko'nun Ana Vatan Partisi nin ortaklığı idi. Faşist Swobada partisi, oldukça güçlü silahlı militanları olan ve bu militanların Çeçenistan ve Kosova’daki iç savaşlarda çarpıştığı alenen bilen bir partidir.

Medya ve Hapis Cezası

Düşünürler, filozoflar ve teorisyenler sanki de ağız birliği etmişçesine bir ülkede yönetim tarzının “Demokrasi” olarak tanımlanabilmesi için altı koşulun fiilen ve kısıtlanmadan bulunması gerektiğini söylerler. Bazıları da ikisini bir sepete koyup, koşulları beşe indirgerler.

 

Bu "Demokrasi" için olmazsa olmaz olarak tanımlanan koşullar her ne kadar hayatımızın ve yaşadığımız ülkenin koşulları içinde olağan görülse de, BM'ye kayıtlı 196 ülkenin büyük bir kısmında yok. Olmayınca, yaşanmadığı içinde bu ülkelerde yaşayan halklar tarafından pek de bilinmiyor. Getirilmek istendiğinde de müthiş bir direnç gösteriyorlar, son 23 yılda Irak'ta yaşananlar gibi.

Politika Dergisi - Ahmet Nuri Çoker Mülakatı

PD Roportaj Ekibi: 
İhsan SEFER

 

 

 

İhsan SEFER:  Öncelikle Politika Dergisi adına görüşme talebimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Ahmet Nuri Çoker kimdir, kendini nasıl tanıtır?

 

Ahmet Nuri ÇOKER: 1960 Ankara doğumluyum. Bahçelievler Deneme Lisesinde okudum.
ODTÜ’den 1984 te lisans diploması aldım. 2 sene Orta Anadolu Rafinerisinde ve 2 sene baraj projecisi olarak çalıştıktan sonra, 1989 ‘da ODTÜ Su Kaynakları Lab.’ından Yüksek Lisans Diploması aldım. Yurt içinde pek çok ilimizde ve yurt dışında Irak, Libya, Cibuti ve Riyad’ da mesleki çalışmalar yaptım.

 

İ.S. : Sizi Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olmaya iten etkenler neler?

A.N.Ç. : Siyasetle ilk temasım HEPAR ile 2013 yılında oldu. Türkiye’nin ve dolayısı ile Ankara’nın içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik sorun sarmalında vatanımız bir şeyler yapabilmek ve bunu, tüm yurtta gerçektende saygı duyulan, çağdaş ve güçlü bir lider ile yapmak
 ve nihayetinde bu günkü dünyada da sorunların kaynağı olan ülke ve fikirlere karşı Kurtuluş Savaşı  vermiş  ve kazanmış olan Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları, Türk milleti  ve Kurtuluş Savaşı Gazi’si rahmetli dedem Osman Nuri bey’ e olan borcumuzu bir nebze ödeyebilmek amacı  ile siyasete girmiş ve bu göreve talip olmuş bulunuyorum.

Politika Dergisi - (İrfan Şahinbaş Sahnesi) - Ali Hakan Beşen Mülakatı

PD Roportaj Ekibi: 
Fikretcan UYAR

Soğuk bir Salı sabahına Berkin’imizin ölüm haberiyle uyandım. Hep bir umutla gözünü açmasını beklediğimiz güzel kardeşimizi kaybetmiştik.16 kiloya düşen bedeni daha fazla dayanamamıştı.Tüyler ürperten,içimde derin sancılar oluşturan bir haberdi.İrfan Şahinbaş’a gitmek istemedim başta,ruh gibiydim.Fakat sonra onun o küçük bedeniyle nasıl direndiğini,bize nasıl bir direnç ruhu aşıladığını hatırlattım kendime.Ne olursa olsun,nerede olursa olsun haksızlıklara karşı direnmeliydik.

İrfan Şahinbaş Sahnesi’nde de bir haksızlık oluyordu.Ağaçlar inşaat şirketinin talimatıyla yerle bir ediliyor,orada yaşayan canlılar katlediliyordu.İrfan Şahinbaş’a ulaştığımda havada polis helikopterlerinin o sinir bozucu sesini işitiyordum.Kızılay’a gitmek isteyen ODTÜ öğrencilerine saldırıyorlardı.O gerginlikte oraya ulaştığımda kapıda güvenlik görevlerinin nazik tavrı yumuşattı biraz beni.Çok yardımcı oldular,birkaç prosedürden sonra da yıkımın yaşandığı alana ulaştım.

Orada değerli tiyatro sanatçısı Ali Hakan Beşen’le yıkım sürecini konuştuk.

Diktatör!

Medyada görüyor, duyuyoruz. Başbakan için diktatör diyenlerin sayısı hızla artıyor. Acaba başbakan gerçekten diktatör mü? Kendisine sorarsanız değil. Bir konuşmasında hakkında yazılanları ima ederek “eğer ben diktatör olsam siz bunları yazamazdınız”, diyor.

Bu ifade onun diktatör olup olmadığını anlatmıyor ama günümüzde değil de en az yüz yıl evvelinde yaşadığını kanıtlıyor. Her nefeste evrim yapılan hız dünyasında örneği hala bir zamanların diktatörleri olan Hitler ve Mussolini. Oysa ister istemez her şey gibi rejimler de evriliyor.

Eski diktatörler, yanlarındaki bir avuç yönetici ve polisle ülkede astığını asıyor, kestiğini kesiyordu. Bu gün durum pek de öyle değil. Diktatörün rejimini sürdürebilmesi için kendini destekleyen veya susup görmezden gelen halk kitlesine ihtiyacı var. Bu kitle ne kadar büyük olursa diktatör o kadar sakin oluyor. Taraftar sayısı azaldıkça hele hele birileri diktatörün tatlı işlerine çomak soktukça asabileşiyor, asıp kesiyor. Tabii ki bu asıp kesme işini uluslar arası ilişkilerden dolayı bazı kılıflara sokmaya çabalıyor. Genellikle bu işi polis müdahalelerine, çatışmalara monte etmeye çabalıyor.

Geleceğimiz ve Türkiye

Yazar: 
Bayraktar BAYRAK
Yazının Yazıldığı Tarih: 
10 Mart 2014

28 Şubat kelimenin tam anlamıyla bir faciaydı. Yıllarca ülkemiz üstünde çalışmış ve biz Türk Milletini analiz etmiş olan toplum mühendisleri, " yumuşak karnımızdan" yani " İslam" üzerinden fitili yaktılar. Demokrasiyle gelen RP-DYP koalisyonunun kurulmasının ardından bu dönemde yaşanan bazı olaylar 28 Şubat sürecini ülkemize yaşatmıştır. Erbakan'ın Kaddafi'nin çadırında sarf ettiği sözler, Ankara'da "şeriat isteriz" diye bağıran aczmendiler, Erbakan'ın başbakanlık konutunda tarikat liderlerine verdiği yemek ve daha bunun gibi laik bir devletin kaldıramayacağı olaylar 28 Şubat’ı kaçınılmaz hale getirmişti. 

   

28 Şubat o şartlar altında gerekliydi. Çünkü bu laik devlet kolay kurulmadı. Esas sorun bu değil zaten, esas sorun 28 Şubat'ın halka tam olarak anlatılamaması.Refah Partililer kendi açılarından bunu çok iyi anlattılar halka. Türkiye'nin her köşesinde inanılmaz bir kara propaganda yaptılar. "Dinsizler" dediler, "bunlar İslam düşmanı" dediler, "başörtülü bacılarımızı okullara almıyorlar" dediler, "bunun sorumlusu Atatürk'tür, İnönü'dür" dediler, "bunlar zamanında cami kapattılar, kuran-ı kerim yaktılar, bizi dinsiz yapmaya çalıştılar" dediler. Ve Türkiye'yi karpuz gibi ikiye bölerek, telafisi çok zor bir sürece sokmayı başardılar. Neticesinde de bin yıl süreceği iddia edilen 28 Şubat, beş yıl sonra 2002 seçimlerinde AKP'nin tek başına iktidar olmasıyla son buldu. AKP'nin tek başına iktidar olmasının  önemli sebepleri arasında tabiki Şubat 2001 krizi var; ama altında yatan en önemli etken dindir.

Çekmeköy Mimar Sinan Mahallesi Tüm Muhtar Adayları ve Aday Yadigar Aslan Farkı

Mimar Sinan Mahallesi Muhtarı olmak isteyen 8 aday var. Hepsini yakından takip ediyorum. İşin beni ilgilendiren tarafı şov ve laf değil, adayların projelerine ve İhtiyar Heyeti’ne bakıyorum. Yadigar Aslan hariç hiç birinin broşürde, afişte ve diğer yazılı hiç bir tanıtım materyalinde tek bir projesi ve iş görecek bir ihtiyar heyeti yok.

 

Dün (8 Mart 2014) Cumartesi, Mimar Sinan Mahallesi Muhtar Adayı Yadigar Aslan’ın Ulubatlı Hasan Caddesi Köşk Sokak No 1’deki “Muhtarlık İletişim Ofisi” açılışındaydım, davet etmişler, icabet ettik. Neredeyse tüm Mahalle oradaydı, hayran kaldım dayanışmaya. Yanı sıra Çekmeköy Hedefimiz Gelişim Grubu (HGG) tüm Üyeleri, Kadıköy Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanı Serap Ören, Genel Sekreter Nesil Özen, Meclis Üyesi Esin Tekbaş, Kadın Partisi Girişimi Başkanı Benal Yazgan, Kadın Adayları Destekleme Derneği Denetleme Kurulu Üyesi Fatma Aytaç, Mehmet Akif Mahallesi Muhtar Adayı Hasan Çelik, Çekmeköy Kızılay Şubesi temsilcileri de Yadigar’ı yalnız bırakmamışlardı. Bir sürü de tebrik mesajı gelmişti, hepsi okundu. Nefes almak için sık sık dışarıya attım kendimi, salon hınca hınçtı. Yadigar’ın “Hoşgeldiniz” konuşması iki temel hususa vurgu yaptı; 1. Muhtar seçildiğinde hayata geçireceği projeler ve 2. Muhtar İhtiyar Heyeti. Açılış bittikten sonra konuşma metnini istedim ve Yadigar Aslan’ın Projeleri, Muhtarlık Heyeti ile ilgili şu ifadelere rastladım. 

İçeriği paylaş