Terör

Hoşgeldin Ortadoğu'nun Pis Bataklığı…

Şeytanın lanetli ortaklarının arkamızdan itmesi, onların içerdeki çirkin işbirlikçilerinin ekstra gayreti ile sonunda orta doğunun iğrenç bataklığına yuvarlandık. Bundan sonra artık debelenip duracağımız kesindir. Artık yukarı tükürsek bıyık aşağı tükürsek sakaldır.

Birilerinin isim bulamayıp sadece süreç dediği ne olduğunu halkın anlamadığı gidişat bizi durduk yerde bataklıkta boğuşmaya itiyor. Atatürk’ün ismini telaffuz etmekten korkanlar tabii ki onun neden bir çırpıda Musul ve Kerkük’ü almaya kalkmadığını anlayamazlar. Bunlar o kadar batmışlar ki, ABD denen emperyalizmin vurucu gücünün bile neden bu coğrafyada barınamadığını, ardına bakarak gittiğini, yeni kalleşlikleri için de neden Türkiye’yi taşeron kıldığını anlamaktan acizdirler.

Türkiye Kontrgerilla Üssü mü?

ABD’nin yeni askeri doktrini ile gerek gördüğü her ülkede uluslararası hukuku hiçe sayarak yapacağı özel operasyonlar kontrgerilla ile yürütülmektedir.
 
Post-Kontrgerilla Çağında Kontrgerilla başlıklı raporda; Soğuk Savaş döneminde özellikle sol güçlere karşı girişilen kontrgerilla faaliyetlerinin değerlendirmesi yapıldıktan sonra ABD'nin tekrar kontrgerilla faaliyetlerine ağırlık vermesi isteniyor. Dünya’nın her yerinde istikrarsızlığın artacağı, ABD'nin kendi çıkarlarını koruması için sürekli askeri operasyonlar düzenlemek zorunda olacağı belirtiliyor ve bunun için de kontrgerilla birliklerinin kullanılması gerektiği tavsiye ediliyor. ( 24 Oc. 2012, World Politics Review sitesi)
 

Reyhanlı’daki Vahşi Terörün Öğrettikleri

Reyhanlı’da olan terör olayı, tam bir profesyonel işi! Çünkü seçilen patlayıcının cinsi, miktarı, iki üç araçlar birlikte patlayıcı düzeneğinin ayarlanması, en yoğun kalabalığın toplandığı bir zamanda bombaların patlatılma anı ve terör olayının seçildiği gün vs. bütün bunlar; bu vahşi terörü, usta azmettiricilerinin organize ettiğine işaret ediyor. Bu işi, büyük ihtimalle İsrail’in MOSSAD’ı ve/veya ABD’nin CIA ajanları organize etmiş olabilirler.   

Bilindiği gibi bazı profesyonel ajanlar, çift yönlü çalışırlar. Yani aynı ajanlar hem dost denen ülke için, hem de düşman denen ülke için istihbarat toplarlar. İç İşleri Bakanımızın olayın faili olarak şüpheli saydıkları kişilerin Suriye'nin ajan örgütü olan "El Muhaberat" ile bağlantılı olduğunu açıklaması, insanın aklına bu doğrultuda bir düşünceyi getirmektedir.

Bu Tutmuş, Bu Pişirmiş...

Eski TBMM Başkanvekili Murat Sökmenoğlu, CHP’li milletvekillerinin sokulmadığı Suriyeli mültecilerin kaldığı Hatay’daki Apaydın kampının kontrolünün Türk makamlarında olmadığını belirterek, “Hatay ajan kaynıyor, sınır delik deşik, Suriye’de savaşmak üzere Hatay’a gelip sınırdan karşıya geçen Çeçenler bile var” dedi.

 

Amerikan New York Times gazetesi, CIA ajanlarının son birkaç haftadır Türkiye’nin güneyinden Suriyeli muhalif gruplara silah sevkiyatı yaptığını öne sürdü. Silahların finansmanının da Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’dan karşılandığı iddia edildi.

Suriyeli muhaliflerin silahlandırılması konusunda aktif rol oynamaktan kaçınan ABD’nin birkaç hafta önce bu tutumunu değiştirerek Türkiye üzerinden Esad rejimi karşıtlarına silah sağladığı öne sürüldü.

Reyhanlı Katliamı Kime Yarar?

11.5.2013 günü öğle saatlerinde on beş dakika ara ile infilak eden patlayıcılar Reyhanlıda 41 kişinin ölümü ve yüzü aşkın yaralıya sebep oldu. Ölenlere Allahtan rahmet, yaralılara acil şifa ve TÜRK milletine de sabır dileriz.

Bu adi katliam da dünyada gerçekleştirilen benzerleri gibi birilerinin hanesine artılar yazacak olaylara neden olacaktır. Tabii olarak çıkar bekleyenlerin uydurduğu birkaç kişinin üzerine yıkılarak gerçeklerin üzeri örtülecektir.

İşlerine geldiğinde olay sorumlularını asla bulmayanlar, faili meçhule bırakanlar, yine işlerine geldiğinde hemen bir suçlu buluveriyorlar. Bizim dedektif hükümet hemen faili buldu bile. Esad yapmış. Tabii bu iddialarına kendileri inanırlar mı bilemeyiz ama dünyada inanacak başkalarını bulmaları biraz zor olacaktır.

Kürtler Barış İstiyor

Süreç Sosyal Araştırmalar Derneği ve MEC Politik Danışmanlığın ortaklaşa düzenlediği "Barışın Dili: Mardin Sesleri Konferansı’nda batı yakası ne düşünüyor’u aktarmak ve doğu yakası ne düşünüyor’u dinlemek için 27-28 Nisan'da Mardin'deydim.
 
Süreç Derneği’nin yöntemi gereği ilk gün Çalıştay gerçekleşti. Hep olduğu gibi ilk günkü Çalıştay bölgenin kanaat önderleri kimliklerine, etnisitelerine, dillerine ve gelecekten beklentilerine dair sıkıntıları aktardılar. İlk günün gözlemcileri olarak bizler de bir grup akademisyen ve gazeteci olarak fikirlerimizi açıkladık. Bu toplantının Barış Süreci’nin başlamasına denk düşen bir zaman diliminde gerçekleşmesinden olsa gerek Mardin'den çok Kürt meselesinin doğuşu, gelişmesi, Barış Süreci ve Süreçten beklentiler konuşuldu. İkinci gün ise yine bazı Kürt kanaat önderleri ve BDP kanadı temsilcilerinden oluşan bir panel, sonrasında ise bir konferans düzenlendi.
İki günün biriktirdiği kişisel tespitlerimi şu şekilde sıralayabilirim:

PKK ve Ermeni Dönmeleri Kim?

Din, dil, ırk, renk, cins ayrımı olmaksızın bütün insanlar eşittir.
Her insan kendi kimliğini açıklamak ve o kimlikte yaşama hakkına ve özgürlüğüne sahiptir.
Ancak Türkiye’de kimlik sorunu, cumhuriyet döneminin en önemli sorunu olmuştur.
Büyük çoğunluk Türkler yanında diğer etnik unsurlar da kendi kimliklerini açıkça ifade etmişlerdir. Ancak sorun gerçek kimliklerini gizleyerek toplumsal barışı bozanlar olmuştur.
 
Ermeni sorunu ile PKK sorunu arasındaki ilişki kamuoyunda yeteri tartışılmamaktadır.
İlk saldırgan strateji, ilk defa 1905''de II. Abdülhamit''e yapılan bombalı saldırı ile başlamıştır.
 

Kan Donduran Açıklamalar…

Halk arasında bir söylem vardır. Kendilerini olayların akışına bırakanlar, olayları yönlendirecek yerde olayların bir parçası olanlar için.

“İpin ucu kaçtı” denir. Anlaşılan meclis artık ipin ucunu kaçırdı. Kendi içlerinde bile tutarsızlıklar, sert kamplaşmalar giderek büyüyor. 

Bakınız kültür bakanı ne diyor.

“Terör örgütü üyelerinin silah bırakarak yurt dışına çekilmesi tartışmalarına değinen Bakan Çelik, “Silahlı tehdit üretenler, ülke topraklarında yurt dışına çıkmaya kalktığı zaman siyasi irade, ‘bunlar silahlarını bırakıp yurt dışına çıktıkları taktirde bunlara dokunulmayacaktır’ deniliyorsa, bu çok basit bir şekilde bir düzenleme ile halledilir ve bu temin edilir. Dolayısıyla, meselenin başka yerlere çekilmesi, meselenin bir hukuk tartışmasına, bir rejim tartışmasına ya da güvenlik güçleriyle ilgili bir hukuki muhataplık tartışmasına dönüştürülmesi, bu süreçle ilgili üretilen provokasyonlardan bir tanesidir. Mesele nettir, silahlı unsurlar, silahlarını bırakıp yurt dışına çekilmeye başladıkları andan itibaren bunlara dokunulmayacaktır ve bunlar ülkeyi terk edeceklerdir. Hükümetin iradesi budur.”

Gerillanın Attığı Kurşun, Düzenli Orduya Öksürüktür de...

Yazı başlığındaki o "de" yi kurcalayacağız elbet de önce biraz eskiler...

1977-78 yıllarında, hani biraz da kafam iyiyken, ne zaman bizim 68 kuşağı ağabeylerimizin sözde Latin Amerika türü bir "gerilla savaşıyla devrim" düşleriyle, ya darağaçlarında, ya köy muhtarı evlerinde, ya da dağlarda öldürüldüklerini düşündükçe kalbimi inanılmaz bir sıkıntı basar, boğulacak gibi olurdum...

Yalandan Kim Ölmüş?!

Kuddusi Okkır öldü mesela. Sahi Ergenekon savcısı Kuddusi Okkır’a gıyabında kaç yıl istediğini söyledi mi acaba? Veya Kaşif Kozinoğlu’na… Türkan Saylan öldü mesela yalandan… Keşke yalancıktan ölmüş olsaydı… Behçet Okay var mesela, cesedinin üzerinde koskoca bir yalanla… Ali Tatar var… Yalanı gururuna yediremeyen…

İçeriği paylaş