Dış Siyasa

Pile'de Rumların Yanlış Uygulaması (2/2)

Pile köyündeki Türk toprakları üzerinde Kıbrıslı Türklerin açtıkları işletmelerin, özelliklede deniz kenarındaki araziler üzerinde kurulu Kıbrıslı Türk işletmelerin tümü vergisini Rum tarafına ödemekte. Ödedikleri bu vergilere karşı da maalesef hiç bir devlet yatırımı alamamaktalar Rumlar tarafından.

 

Rum Yönetimi Türklerden vergi alıyor ama Türklerin yaşadıkları yörelere on paralık yatırım yapmıyor, aynen Makarios hükümetinin yaptığı gibi…  Hatırlatalım; 1974 Mutlu Barış Harekatı sonrası KKTC sınırları içinde kalan Türk köylerinin hiç birinde elektrik, yol ve su yoktu. Rumlar 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti'ni siyasi oyunlarla ele geçirdikten sonra Türk köylerine ve kasabalarına tek bir kuruşluk yatırım yapmadı, Türklerden her tür dolaylı vergiyi toplamasına rağmen. Türk bölgesine yatırım, yol, su ve elektrik 1974 Mutlu Barış Harekatından sonra gerçekleşebildi.

Rumlar Eide'yi İşletmişler

BM Genel Sekreteri'nin Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide, geçen hafta içinde Cumhurbaşkanı Eroğlu ve Anastasiadis arasında bir görüşme yaptı. Bu görüşmeye BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide’nin yanısıra BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Lisa Buttenheim, Kıbrıslı Türk ve Rum müzakere heyetleri ile Müzakereciler Kudret Özersay ile Andreas Mavroyannis de katıldı. Yani ekip bayağı genişti.

 

Normal ve geleneksel bir uygulama olarak BM Genel Sekreteri'nin Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide, yapılan görüşmeden sonra yaptığı açıklamada,  bundan sonra atılacak adımlara ilişkin olarak anlaşmaya varıldığını belirtti.

Pile'de Rumların Yanlış Uygulaması (1/2)

Kıbrıs Rum Yönetimi batmanın eşiğinde.

Troyka'nın bütün gayretine rağmen iyiye giden bir şey olmadığı gibi, işaret de yok.

Zaten bu nedenle de Rum lider Anastasiadis softa şaşırtmasıyla dikkatleri başka bir yöne çekmeğe çalışıyor.

Troyka'nın baskısı, Kıbrıs Rum Yönetimini, aynen batmış Yahudi kuyumcu gibi eski defterleri karıştırtmaya başlattı ve nerden bir şeyler elde edebilirimin peşine düşürdü.

Bataktan kurtulmak için buldukları çözümlerden bir tanesi de "Pile'de yaşayan Kıbrıslı Türklerden elektrik parası tahsil etmek."

Tam tabirle bu çözüme "buyurun birde buradan yakın" demek gerekiyor.

Koruçam'da yaşayan Maronitler Kıbrıs Türk Elektrik Kurumuna (KIB-TEK) elektrik ücreti ödemiyorlar.

Anastasiadis'in Denizde Egemenlik İddiası

Rum lider Anastasiadis sözde Cumhurbaşkanı seçildikten 11 ay sonra "kerhen" oturduğu müzakere masasından nihayet aklınca bir bahane uydurdu ve kalktı. Bahanesi de "Türk Deniz Kuvvetlerine ait gemilerin Kıbrıs Rum tarafının tek taraflı ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölgesi'nde" seyir yapması.

 

Kıbrıs Rum tarafının Avrupa Parlamentosu'nda görev yapan 5 milletvekili de hemen ve toplu halde aynı şikayetlerini Avrupa Parlamentosu'na yazılı bildirdiler.

 

Ya bunlar kör cahil, ya da ben.

 

Bizim aramızdan bazıları da "Türkiye gemilerini çeksin, müzakereler başlasın" diyecek kadar konudan uzak, gözü kapalı ve söylemeye dilim varmıyor ama "Kayıtsız koşulsuz Rum destekçisi."  Bu kişiler gemiler çoğulunu kullanırlarken "kaç tane gemi varmış ve neredeymiş bunlar" diye sormaktan da kendimi alamıyorum.

Halk Grevlerden Bıkmış

Sokakta, alışverişte, marketlerde, kahvelerde, çeşitli türdeki törenlerde ve yerlerde sohbet ettiğimiz insanımız sendikalardan ve sendikaların hiç bitmeyen grevlerinden bıkmış usanmış artık. Acı acı dile getiriyorlar şikayetlerini.

 

Neredeyse kamu görevlisi olmayan vatandaşların tümü "Eline güç geçiren sendika, yaptırımı olmayan Grev ve Referandum yasasının arkasına saklanıp, doymak bilmeyen egolarını tatmin etmek için sudan sebeplerle grev yapıyorlar, maaşlarını, emeklilik maaş primlerini ve emeklilik ikramiye yatırımlarını aksamasız ödeyen bizleri her seferinde mağdur edecek şekilde grev yapıyorlar, hayattan bezdiriyorlar" demekte, sanki de ağız birliği etmişçesine.

 

En çok kızdıkları, çekiştirdikleri ve arkalarından konuştukları da Elektrik Kurumu Sendikası (El-Sen), Hava Trafik Kontrolörleri Sendikası ve Öğretmenler Sendikası. Devlete de ver yansın ediyorlar, grevci ve açgözlü sendikacılara karşı vatandaşları koruyan her hangi bir yasa yapmadıkları için.

Anastasiadis ve Makarios

Rum Yönetimi başkanı Anastasiadis'in müzakerelerden çekilme kararını duyunca ve gerekçelerini de okuyunca ister istemez önce saatime, sonra da takvime baktım acaba hala 60'lı yıllarda mı yaşamaktayız da, ben, kendimi gelecekte sandığım rüyadan yeni mi uyandım diye.

 

1960 Kıbrıs Cumhuriyeti'nin ilk Rum Cumhurbaşkanı ve de aynı zamanda Rum Ortodoks Kilisesinin başı Başpiskopos Makarios da, 1959 Aralığında baba Klerides ile girdiği seçim yarışını kazandığında muzaffer bir komutan edası ile yaptığı açıklamada bol bol "çıkılan yolun Yunanistan'da son bulacağından" bahsetmişti. Net olmasa da "hedefinin "Enosis"i gerçekleştirmek olduğunu ima ediyordu, İngiliz sömürge döneminin son demlerinde.

 

Makarios bu sözleri ettiğinde,1959 yılının Şubat ayında Türkiye, Yunanistan, İngiltere, Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum tarafınca imzalanmış Zürih ve Londra Anlaşmalarının imzaları bile kurumamıştı daha.

IŞİD mi, Esad mı?

IŞİD mi, Esad mı?

 

Yan bahçemiz fena halde yanıyor.

Ortadoğu’daki huzursuzluk gittikçe büyümekte. Çatışmalar diz boyunu aştı, sorunlar içinden çıkılamaz hale geldi. Belli ki 1916 yılında Fransız ve İngiliz siyasi görüşmeciler tarafından belirlenen Sykes-Picot antlaşması ve İngiliz İstihbarat Teşkilatı mensubu Bayan GertrudeBell tarafından çizilen sınırlar da artık geçerliliğini yitirdi.  

 

Her etnik grup, her kabile kendi hükümranlığı içindeki toprakları kendisi yönetmek istediğinden, batılı güçler tarafından bir asır önce belirlenen sınırları takmıyor ve kabul etmiyor.

Dünün Şövalyeleri, Bugünün Tapınakçıları

Yazar: 
Koray KAMACI
Yazının Yazıldığı Tarih: 
05.10.2014

Dünün Şövalyeleri, Bugünün Tapınakçıları

     Evet, sevgili dostlar geçmişten beri gelen önemli bir teşkilat olan ‘’Tapınak Şövalyeleri’’ hakkında maalesef birçok kişi yanlış bilgiye sahiptir. Oysa araştırıldığında Tapınakçıların felsefesinden, kuruluş amacına ve bugün ise var olup olmadığına kadar birçok soru az da olsa bazı bilgilerin netleşmesini sağlamaktadır. Haçlı seferleri sırasında ortaya çıkan bu gizli teşkilatın adının da bir manidarlığı vardır. Mescid-i Aksa’da toplanıp yemin ettikleri için Tapınak Şövalyeleri adını almışlardır. Çünkü Mescid-i Aksa bir ibadet yeri yani onlara göre ‘’Tapınak’’ olduğu için bu isimle anılmışlardır. Da Vinci’nin kitabında Tapınak Şövalyelerinden ‘’Kutsal bilginin muhafızları’’ diye anılmaktadır.

     Tapınak Şövalyeleri veya Mabet Şövalyeleri, resmî olarak iki yüzyıl boyunca faaliyette bulunmuşlardır. Fransız Soylusu Hugues de Payen tarafından 1119 civarında Kudüs'te Hıristiyan hacıları korumak için 9 şövalyeden oluşan bir grup kurdu. Katolik Kilisesi tarafından resmî olarak 1129 yılında tanınan tarikat kısa zamanda güçlenmiştir. En güçlü zamanlarında askerî varlıkları 20.000'i bulmuştur, fakat bunların sadece % 10'u tarikata bağlı şövalyelerdir. Tarikatın ömrü neredeyse Haçlı Seferleri'yle eş olmuştur. Beyaz renkteki eşyaları üzerindeki kırmızı haçlarıyla Tapınak Şövalyeleri zamanlarının en korkulan savaşçılarından olmuşlardır. Günümüzde de varlıklarını ve Sırlarını koruyarak amaçlarına devam etmektedirler. Tarikatın askerî kanadı savaşlarda ün kazanırken tarikata bağlı diğer gruplar Avrupa genelinde ve Topraklarda geniş ölçekte yapılanmışlardır. Kutsal Topraklarda ve Avrupa'da birçok mevzi inşa eden tarikat, bankacılık ve para transferinin ilkel bir formunu bularak Hıristiyan hacılara büyük kolaylıklar sağlamıştır. Haçlı Savaşları'nın ardından tarikata büyük borçları olan Fransa Kralı IV. Philippe'in kâfirlik ("Katolik olmayan" anlamında) ve eşcinsellik gibi suçlamalarla, Tapınak Şövalyeleri'nin ortadan kaldırılması için Papa V. Clemens'e yaptığı baskıların neticesinde 1312'de tarikat ortadan kaldırılıp tüm mal varlığına el koyulmuş ve Tapınakçılar cadı avında olduğu gibi yakılarak öldürülmüşlerdir. Son olarak 19 Mart 1314'te Jacques de Molay ve beraberindeki tarikat üyeleri kazığa bağlanarak yakılmak suretiyle idam edilmişlerdir.

BM'nin Kıbrıs Görüşü mü Değişiyor?

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon, 16 Kasım Salı günü, bizim içinde yer aldığımız saat dilimine göre gece vakitlerinde, New York'a göre de öğleden sonra yaptığı basın toplantısında, Kıbrıs konusunu iyi bilen acar bir gazetecinin sorusu ile Kıbrıs müzakerelerini yeni bir mecraya soktu.

Ban Ki Moon, dünyanın çeşitli yörelerinde çıkan savaşlar, terör saldırıları, barış girişimleri ve benzeri olaylar karşısında neler yapılacağı konusunda karar alabilen devletler üstü bir kurumun Genel Sekreteri ve çok deneyimli bir politikacı. Ağzından çıkanı kulakları kesinlikle duyar ve neyi ne zaman söylemesi gerektiğini de çok iyi bilir.

Rum Siyasiler Arasındaki Zıtlaşmalar

17 Eylül Çarşamba günü BM Genel Sekreteri’nin yeni Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide’nin de ilk kez katıldığı, Cumhurbaşkanı Eroğlu ile Rum lider Anastasiadis arasında yapılan görüşme sonrasında Rum tarafındaki siyasi partiler tarafından yapılan açıklamalar, güneyde kaynayan kazanı gözler önüne serdi.

Görgük ki, Rumlar zannedildiği gibi Kıbrıs Müzakereleri konusunda tek ağız, tek fikir ve tek vücut değiller. Her biri bir havadan çalıyor. Aralarında en istikrarlı gözüken Rum Ortodoks Kilisesi'nin başı olan Başpiskopos Hrisostomos II bile zaman zaman yalpalıyor. Kıbrıs Rum siyasi hayatının en eski ve aynı zamanda da dünya üzerindeki yegane komünist parti olan "Emekçi Halkın İlerici Partisi" (AKEL), Anastasiadis'in Türkiye'ye ve Kıbrıslı Türklere karşı yanlış bir siyaset izlediğini, bu siyasetin Kıbrıslı Rumları hiç bir yere götürmeyeceğini ve Kıbrıs sorununa ilişkin müzakerelerde başarılı olmak istiyorsa izlediği taktik değiştirmesi gerektiğini söylüyor.

İçeriği paylaş