Bilim/Kuramsal

Altın Yakalı İşçiler

Sanayi devrimi, insanların yaşamlarını değiştirdiği gibi, üretim biçimini de değiştirmiştir. Nasıl ki, daha önce içpiyasa için üretim yapılıyorsa; endüstriyel üretimle birlikte global pazara dayalı üretim anlayışı yaygınlaşmaya başladı.

Hızlı kentleşme ve modernleşme, üretim ve ticaretin anlamını değiştirdi. Kapitalist ekonominin öne çıkan iki tip çalışan profili vardır. Bunlardan biri; üretimin fiziki mekânda bant sistemi üzerine dayandırıldığı, aşırı işbölümü ve uzmanlaşmanın nitelediği “mavi” yakalı işçiler. Diğeri ise, ofiste ya da büroda çalışan, “beyaz” yakalı işgörendir. Aslında, burada, beyaz yakalı da, işçi tanımlaması içindedir. Fakat, daha çok literatürde, beyaz yakalı işçi, yani bilgi işçisi olarak geçmektedir.

Bilimsel Sosyalizm ve Kemalizm (Atatürkçülük) (VIII)

Geçen bölümde; insanlık tarihinin emperyalizme karşı ilk başarılı ulusal kurtuluş ve bağımsızlık mücadelesini veren, demokrasisinin temellerini atan Türkiye’nin nasıl Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra adım adım yeniden emperyalizme bağımlı hale geldiğinin ve genç demokrasisinin çeşitli maceralardan sonra tamamen yozlaştırıldığının tarihçesine kısaca değinmiştik.

Bu tarihçeyi okuyan bir okuyucu, “Tarih bir tekerrür mü?” sorusunu haklı olarak sorabilir! Çünkü biz, ülkemizin cumhuriyet tarihine, ülkemizin emperyalizme olan bağımlılığı ile başladık; bağımsızlık mücadelesini başardığımız hal de sonunda bu tarihsel gelişimi, yine emperyalizme bağımlı bir duruma düştüğü tespiti ile noktaladık.

İnsanlığın Düşü: Üst İnsan (1)

Sizi konunun ana çerçevesini çizen transhümanizme götürmeden önce, hümanist felsefe üstüne göz attırmayı düşünüyorum. Bu konuda birkaç ayrıntıyı bilirsek transhümanizmi kavrayabiliriz.

 

Edebi ve felsefi bir düşünce akımı olarak 14. yüzyılda İtalya'dan diğer Avrupa ülkelerine yayılan bu kavram modern kültürün taşıyıcısı olarak tarihte yerini almıştır. Hümanizm insanı her şeyi ölçütü kabul eden ve onu konu edinen bir düşünce olmasının yanı sıra; özellikle Rönesans düşünürleri arasında insanı temel alan, onun kim olduğu ve evrendekini yerini müşahede eden bir eğilimdir. Bu bağlamda Klasik döneme ait ama Ortaçağ'da kaybolan "insan" ve "ruh" kavramlarını tekrar ele almıştır. Hümanist anlayış, Klasik dönem çalışmalarından elbette etkilenmiştir, fakat onu tekrar etmemiş; onu aşmıştır. Yani Ortaçağ hümanistleri aslında bulundukları çağın değerlerini reddedip, yeni arayışlar, yeni yorumlar içerisine girmişlerdir. Toplum tarafından "insan sevgisi" ifade edilmiş olsa bile, terimsel olarak içine sevgiyi almaz. Bu terim bilimsel ve felsefi bir bakış açısı sunar bize. İnsanı merkeze aldığı için bir fiilin değerlendirilmesi "insana göre" yapılmaktadır. Bu açıdan seküler bir yapısı olduğuna kanaat getirebiliriz. Bu noktada deist, ateist ve agnostik düşüncelerle ilişki içinde olsa bile, etik tabanlı bir felsefi görüş olduğu için bunlarla ilgilenmez.

Bilimsel Sosyalizm ve Kemalizm (Atatürkçülük) (VII)

Altı bölümdür sürdürdüğümüz bu yazı dizisinde Bilimsel Sosyalizmin ve Kemalizm’in içeriklerinin ne olduğunu, kısa tarihçelerini, ilkelerini, Bilimsel Sosyalizmle Kemalizm arasındaki ortak ve farklı olan yönlerin ne olduğunu, Türkiye’de Kemalist ideolojinin teori ve pratiğini, ona yapılan saldırıları vs. incelemeye çalıştık.

Bu bölümde ise ülkemizin temel ve güncel toplumsal sorunlarının çözümünde Bilimsel Sosyalizmin mi yoksa Atatürkçülük ideolojinin mi daha uygun olduğu konusunda tartışmak amacıyla cumhuriyet tarihimizin kısa bir analizini yapmaya çalışacağız.

Yukarıda adı geçen ideolojilerin ortak yönünün, her ikisinin de temel felsefesinin bilimsel olduğunu geçen bölümlerde ayrıntılarıyla açıklamıştık. Aralarındaki farkın ise genel anlamda inceleme konusu olan toplumun somut yapısına ve bu toplumun dünyadaki reel var olan toplumsal ilişkiler ağındaki pozisyonuna bağlı olduğuna değinmiştik.

O halde ülkemiz Türkiye’deki yaşanan köklü ve güncel toplumsal sorunların çözümünde hangi teorik yapının en uygun olduğunun başarılı bir biçimde tespitini yapabilmenin yöntemi, nesnel olarak; ülkemizin reel dünya toplumsal sistemi içindeki pozisyonunu saptamak ve ülkemizin ekonomik, sosyal ve siyasi durumunu ve yapısını analiz etmek olacaktır. Çünkü her iki ideolojinin ortak temeli bilim olduğuna göre, her bilimsel çalışma ve araştırma da doğal olarak somut verilerden ve gerçeklerden hareket edilerek doğru bir sonuca ulaşılacaktır. Elbette bu konu, ayrıntılı ele alındığında, yüzlerce sayfalık bir kitabı kapsayacak geniş bir konudur. Ancak biz burada, ülkemizin cumhuriyet tarihçesini ve ülkemizin son dönem toplumsal durumunu öz ve kısa olarak değerlendirmeye çalışacağız.

Bilimsel Sosyalizm ve Kemalizm (Atatürkçülük) (VI)

Kemalizm bağlamında ülkemizde yapılan siyasi tartışmalarda; Kemalizm’le eş anlam taşıyan Atatürkçülük kavramı da sık sık kullanılmaktadır. Ancak bu tartışmalarda kimileri, ısrarla Kemalizm’in Atatürkçülük ’ten farklı olduğunu iddia etmektedirler. Sanırım; bu konuyla ilgili birkaç söz söylemek, yararlı olacaktır.

Yurt dışında daha çok kullanılan Kemalizm kavramı, Mustafa Kemal Atatürk’ün en çok bilinen ikinci ismi olan Kemal referans verilerek türetilmiş bir kavramdır. Kemalizm terimi Türkiye’de 1930 yıllarından itibaren kullanılmıştır.1934 yılında İç İşleri Bakanlığının Türkiye Cumhuriyetini bütün dünyaya tanıtmak üzere yayınladığı Fransızca dergisi “La Turquie Kemaliste” (Kemalist Türkiye) başlığı altında yayınlanmıştır.

Kemalist fikirler, 1927 yılında CHP programına yazılan; Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık ve Laiklik ilkelerine, 1931 yılında Devletçilik ve İnkılapçılık ilkeleri de eklenerek “Altı Ok” adı altında metinleştirilmiştir.

1934 yılında yürürlüğe giren özel bir yasa ile TBMM, Mustafa Kemal’e Atatürk soyadını vermiştir. Mustafa Kemal’in Atatürk soyadını almasından bir sene sonra, onun siyasi ve toplumsal düşünceleri sistemleştirilerek ilkesel metin halinde formüle edilmiş; daha sonra bu ilkeler 1935 yılında, CHP’nin IV. Kurultayı’nda "Kâmâlizm" başlığı altında parti programına da kaydedilmiştir.

Narsizm ve Toplumsal Arayış

İnsanlar arası güvensizlik kuşku artmış, kin nefret ve öfke dalgaları toplumun hemen her kesiminde yayılmış durumdadır.
 
Toplum da denge bozulmuş, insanlar şaşkındır. Bugününden endişeli, yarınlarından emin değildir. Milli ve manevi değerler altüst edilmiş durumdadır.
 
Toplumda; doğal olarak farklılıklar vardır, olacaktır. Bu toplumun zenginliğidir. Ancak bir görüş bir kimlik bir anlayışın despotik olarak egemen kılınması toplum dengesini bozar.
 
Küçük farklılıklar narsizminin toplumlarda Grup Narsizmi olarak tezahür ettiğini ilk tespit eden de Eric Fromm'dur.

Bilimsel Sosyalizm ve Kemalizm (Atatürkçülük) (V)

Kemalizm, emperyalist çağın ulusal kurtuluş hareketidir. Ulusal kurtuluşun programı, sosyalist programdan farklıdır. Sosyalist hareketin temelinde ve hedefinde, bütünüyle bir sömürü düzeni olan kapitalizmi aşmak varken; ulusal kurtuluş hareketinin temelinde ve hedefinde, emperyalizm ile ona bağımlı olan “çevre” ülkeler arasındaki çelişkili ilişkiyi aşmak, bağımsızlaşmak vardır. Bazı nesnel ve öznel koşullara bağlı olarak ulusal kurtuluş hareketi, sosyalizmin bir anlamda ön aşamasıdır.

Emperyalizmle olan çelişkili ilişkiden bağımlı olan ulusun, kendisini kurtarması gerekir. Çünkü bu ilişkide çelişkiye neden olan; egoist emperyalist güçlerin, kendisine bağımlı, geri kalmış veya gelişmekte olan ülkeleri sömürmesi ve onların gelişimlerini engellemeye çalışmasıdır. Dolayısı ile bu ilişki emperyalistlerin çıkarına; mağdur ve mazlum ulusların aleyhinedir. O halde; mağdur olanın, mazlum olanın, bağımlı olanın, kendisini bu sömürü ilişkisinden kurtarması gerekir.

Bilimsel Sosyalizm ve Kemalizm (Atatürkçülük) (IV)

Geçen bölümlerde; Bilimsel Sosyalizm ve Kemalizm kavramlarının, birer ideolojiyi temsil ettiklerinden, her iki ideolojinin ortak yönün bilimsel olduğundan bahsetmiştik. Ayrıca bu iki bilimsel ideolojinin uygulama alanlarının farklı olduğunu yazmıştık. Bilimsel Sosyalizm, gelişmiş, sanayileşmiş ve demokratikleşmiş kapitalist ülkelerin bir sonraki aşaması olan sosyalizmin teorik öngörülerini ve ilkelerini incelerken; Kemalizm ise emperyalizme bağımlı, az gelişmiş veya gelişmekte olan, henüz kapitalizm anlamında uluslaşma ve sınıflaşma sürecini tam olarak tamamlayamamış, demokrasisi olgunlaşmamış ülkelerin bağımsızlık, özgürlük, uluslaşma ve demokratikleşme teorisi olduğuna dikkat çekmiştik.

Bu bölümde Bilimsel Sosyalizm kavramının ortaya çıkışının kısa bir tarihçesine, içerdiği; kapitalizmle ilgili genel anlamdaki ekonomik, sosyal ve siyasi analiz ve değerlendirmelerine ve sosyalist topluma geçiş ve sosyalimin kuruluşuyla ilgili temel teorik öngörülerine ve ilkelerine kısa bir göz atacağız.

Bilimsel Sosyalizm ve Kemalizm (Atatürkçülük) (III)

Dünya toplumsal gelişim sürecinin analizinde, geçen bölümü; 1980 yılları sonuna doğru ilerici güçlerin lehine olan toplumsal güç dengesinin, SSCB ve Doğu Avrupa’daki reel sosyalist ülkelerin bunalıma girmeleriyle ve emperyalizmin de aynı dönemde neoliberal ekonomi politika ile ilericiliğe karşı küresel saldırıya geçmesiyle köklü bir değişime uğradığı noktasında kapatmıştık.

20. yüzyıla iki büyük devrim damgasını vurmuştur. Birincisi, Rusya’daki 1917 Ekim Sosyalist Devrimidirikincisi, Türkiye’deki 1923 Ulusal Bağımsızlık Devrimidir!

Ne var ki Türkiye’deki Kemalist Milli Kurtuluş Devrimi, ABD emperyalizminin kontrolündeki 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesiyle çok ağır bir darbe yemiştir. Atatürkçü devrime emperyalizmin indirdiği bu darbeden 11 yıl sonra da tarihin ilk sosyalist işçi devriminin vatanı olan SSCB’de ve onun müttefikleri olan Varşova Paktı ülkelerindeki reel sosyalist sistem de çökmüştür. 20.yüzyılın son çeyreğinde cereyan eden bu iki karşı devrim nitelikli hareketle, ilerici güçlerin lehine, emperyalizmin aleyhine gelişen dünya güçler dengesi tersine dönmüştür.

Küreselleşme Sürecinde Yurttaşlık, İnsan Hakları ve Eşitlik

Eşitlik, aydınlanma çağının söylemi olan özgürlük, eşitlik ve kardeşlik üçlemesinden birisidir. Genelde eşit­lik ile özgürlük bir arada kullanıl­maktadır. Sosyal alanda bireyler arasında haklar bakımından ayrım gözetilmemesini isteyen ilkedir. Sadece yasalar önünde, yasalarla çerçevelenmiş bir eşitlik değil, aynı zamanda kişilerin diğer kişilerle, insan topluluğu ile ilgili tasarımındaki eşitliğe dayandığında bu ilke gerçekleşir. Yani toplum kendini eşit vatandaşlar olarak düşündüğü zaman eşitlik dinamik hal alır. Bu bağlamda eşitlik, insanların kendilerini kanuni haklar itibariyle eşit kabul etmeleridir. Demokratik bir toplumun üstünde yükseldiği bir ilkedir bu. Eşitlik bir değer yargısıdır. Eşitlik ideali demokrasilerde bireyciliğin değerlerine sıkı sıkıya bağlıdır. İnsanların zihninde değerler hiyerarşisi mutlaka olacaktır. Bu hiyerarşinin ilerisinde toplumdaki insanların dini kimlikleriyle, statüleriyle, etnik kökenleriyle ya da sosyal grupları dolayısıyla kendilerine siyasal, sosyal ve hukuki alanda bir mutlak üstünlük yüklememe ilkesi, temel bir ilkedir. Ancak toplumlar bu ilkenin gösterdiği hedefe tam manasıyla ulaşmış değildir. Siyasal mücadelelerde yön veren ilkelerden birisi eşitlik ilkesi olduğu zaman demokrasi dinamik bir hal kazanmaktadır.

İçeriği paylaş