İçeriği Yazan: Mert ELEKÇİ Zaman: Per, 01/12/2011 - 22:02
Sn. Salman
Yazınız için tebrik ederim. Sorduğunuz sorulara elimden geldiğince, kendimce cevap vermeye çalışacağım.
66. Madde ile alakalı olarak:
Millet kimdir?
Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu ilk günden bu yana, subjektif millet anlayışını benimsemeye çalışan bir ulus- devlet olmuştur. Subjektif millet anlayışına göre, bir milleti millet yapan, herşeyden önce dini dili ırkı değil, bundan öte, aynı acıları çekmiş, ortak kadere sahip, birbirlerine bunlarla bağlı insan topluluğudur. Bu 1920'li yılların ünlü Fransız Modeli'dir. Türkiye de anayasalarında bu anlayışa sahip olmayı amaçlamıştır. Ancak, Fransızlar dahi kendilerini tanımlarlarken obejktif bir olgu olarak, 'ortak dil' vurgusundan kurtulamamışlar... Demek ki, bir ulus- devlet kendisini ne kadar subjektif değerlerle tanımlamaya çalışırsa çalışsın, ortak dil gibi objektif bir olguyu dışlayamıyor. Zaten bu olgunun dışlanabildiği ülkelerde, bir Halk-devlet anlayışı olduğunu görebiliyoruz. -isviçre gibi-
Şimdi yukarıdaki açıklamalar ışığında düşünecek olursak, Kürt siyasetçilerinin 66. madde ile sorunu nedir? 66. Maddenin birinci fıkrası, objektif olguların önünü kapatan bir madde gibi durmakta. Bu konuda ben de haklı olduğunuzu düşünmekteyim. Ancak, burada sorun bununla alakalı değil kanaatimce...
Bir Türk ırkı olarak, tamamen objektif değerlerden kendini tanımlayan bir topluluk varken, Aynı kavramın bir Subjektif millet tanımı içerisinde yer alması, Türkiye Cumhuriyeti dahilinde yaşayan insan topluluğunu tanımlarken önemli sıkıntılar yaratmakta. Ortada Türk ırkına has kültürel değerlere bu kadar fazla yollama yapılıp, Anadolu'da yaşayan diğer kültürlere has değerler yasaklamalara varan uygulamalarla dışlanırken, 66. maddenin sorumlu tutulması bana göre çok normal. Zira bu bahsettiğim insan topluluklarının problemi, Türkiye'de yaşayan insan topluluğunun nasıl tanımlandığı değil, ne olarak tanımlandığı- yani herkesin Türk ırkının bir parçası olarak tanımlandığı izlenimi-
İşte bu düşüncenin karşısında duranlar da, Devletin üniter yapısının tehlikeye gireceğini düşünmekteler. Kanaatimce burada önemli bir 'kavram kargaşası' na giriyoruz. Bu çok normal, çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti, üniter devlet yapısını kurulduğu günden beri, ulus-devlet olma özelliğinden temellendirmekte. ulus- devlet hakkındaki her endişe, devletin üniter yapısının tehlikede olduğu kanatini uyandırmakta. Üniter devlet yapısının değişmesinin bir problem yaratıp yaratmayacağı sorununa daha sonra değinebilirim. Ancak, biraz önce bahsettiğim kavram kargaşası, 66. madde sorununu kısır döngü haline getiriyor. Demeye çalıştığım şudur ki;
Ulus- Devlet'in yapısını önemli ölçüde bize aktarıyor olan 66. maddedeki Millet yollaması, sorunlu olmasından dolayı üniter devletle bağlantılı olarak algılanıyor. Burada da iki farklı kavram arasındaki-( üniter devlet- ulus devlet-) bağı kuran Türkiye Siyasi Tarihi, 'Millet' kavramını farklı yorumlamış yahut kurucu felsefesi bakımından buna yönlendirilmiş. Bence burada önemli bir hata var. Çünkü, Üniter Devlet olmanın sonucu, bir devletinin nasıl bir idareyle yönetildiğinden başka bir şey anlatmamaıdır bize. Millet tanımının devletin idaresi ile nasıl bir alakası olabilir? Bunun bence iyi sorgulanması gerekiyor. Zira kanaatimce, millet tanımı bize bir ülkede kültürlerin ve dillerin nasıl yaşadığı konusunda ancak bilgi verebilir. Bu şekilde, kültürlerini yaşayabilen insanlarla devlet arasında vatandaşlık bağı kurularak bu iki figürün birbirlerine bağlılığı tescillenir. Eğer ki siz, kendi kültürünüzün ve dilinizin tamamen dışlandığı bir ortamda, bu konuda devletinizee güvensizken, farklı bir ırkın ismi altında tanımlanmaya çalışıyorsanız bunu yadırgamanız normaldir. İşte, Türk ve Türkiyeli arasındaki fark da budur.
Yorumlar
1982 Anayasası neden faşist bir anayasa?
Sn. Salman
Yazınız için tebrik ederim. Sorduğunuz sorulara elimden geldiğince, kendimce cevap vermeye çalışacağım.
66. Madde ile alakalı olarak:
Millet kimdir?
Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu ilk günden bu yana, subjektif millet anlayışını benimsemeye çalışan bir ulus- devlet olmuştur. Subjektif millet anlayışına göre, bir milleti millet yapan, herşeyden önce dini dili ırkı değil, bundan öte, aynı acıları çekmiş, ortak kadere sahip, birbirlerine bunlarla bağlı insan topluluğudur. Bu 1920'li yılların ünlü Fransız Modeli'dir. Türkiye de anayasalarında bu anlayışa sahip olmayı amaçlamıştır. Ancak, Fransızlar dahi kendilerini tanımlarlarken obejktif bir olgu olarak, 'ortak dil' vurgusundan kurtulamamışlar... Demek ki, bir ulus- devlet kendisini ne kadar subjektif değerlerle tanımlamaya çalışırsa çalışsın, ortak dil gibi objektif bir olguyu dışlayamıyor. Zaten bu olgunun dışlanabildiği ülkelerde, bir Halk-devlet anlayışı olduğunu görebiliyoruz. -isviçre gibi-
Şimdi yukarıdaki açıklamalar ışığında düşünecek olursak, Kürt siyasetçilerinin 66. madde ile sorunu nedir? 66. Maddenin birinci fıkrası, objektif olguların önünü kapatan bir madde gibi durmakta. Bu konuda ben de haklı olduğunuzu düşünmekteyim. Ancak, burada sorun bununla alakalı değil kanaatimce...
Bir Türk ırkı olarak, tamamen objektif değerlerden kendini tanımlayan bir topluluk varken, Aynı kavramın bir Subjektif millet tanımı içerisinde yer alması, Türkiye Cumhuriyeti dahilinde yaşayan insan topluluğunu tanımlarken önemli sıkıntılar yaratmakta. Ortada Türk ırkına has kültürel değerlere bu kadar fazla yollama yapılıp, Anadolu'da yaşayan diğer kültürlere has değerler yasaklamalara varan uygulamalarla dışlanırken, 66. maddenin sorumlu tutulması bana göre çok normal. Zira bu bahsettiğim insan topluluklarının problemi, Türkiye'de yaşayan insan topluluğunun nasıl tanımlandığı değil, ne olarak tanımlandığı- yani herkesin Türk ırkının bir parçası olarak tanımlandığı izlenimi-
İşte bu düşüncenin karşısında duranlar da, Devletin üniter yapısının tehlikeye gireceğini düşünmekteler. Kanaatimce burada önemli bir 'kavram kargaşası' na giriyoruz. Bu çok normal, çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti, üniter devlet yapısını kurulduğu günden beri, ulus-devlet olma özelliğinden temellendirmekte. ulus- devlet hakkındaki her endişe, devletin üniter yapısının tehlikede olduğu kanatini uyandırmakta. Üniter devlet yapısının değişmesinin bir problem yaratıp yaratmayacağı sorununa daha sonra değinebilirim. Ancak, biraz önce bahsettiğim kavram kargaşası, 66. madde sorununu kısır döngü haline getiriyor. Demeye çalıştığım şudur ki;
Ulus- Devlet'in yapısını önemli ölçüde bize aktarıyor olan 66. maddedeki Millet yollaması, sorunlu olmasından dolayı üniter devletle bağlantılı olarak algılanıyor. Burada da iki farklı kavram arasındaki-( üniter devlet- ulus devlet-) bağı kuran Türkiye Siyasi Tarihi, 'Millet' kavramını farklı yorumlamış yahut kurucu felsefesi bakımından buna yönlendirilmiş. Bence burada önemli bir hata var. Çünkü, Üniter Devlet olmanın sonucu, bir devletinin nasıl bir idareyle yönetildiğinden başka bir şey anlatmamaıdır bize. Millet tanımının devletin idaresi ile nasıl bir alakası olabilir? Bunun bence iyi sorgulanması gerekiyor. Zira kanaatimce, millet tanımı bize bir ülkede kültürlerin ve dillerin nasıl yaşadığı konusunda ancak bilgi verebilir. Bu şekilde, kültürlerini yaşayabilen insanlarla devlet arasında vatandaşlık bağı kurularak bu iki figürün birbirlerine bağlılığı tescillenir. Eğer ki siz, kendi kültürünüzün ve dilinizin tamamen dışlandığı bir ortamda, bu konuda devletinizee güvensizken, farklı bir ırkın ismi altında tanımlanmaya çalışıyorsanız bunu yadırgamanız normaldir. İşte, Türk ve Türkiyeli arasındaki fark da budur.
Umarım düşüncelerimi aktarabilmişimdir.
Saygılar...