Politika Dergisi - Zafer Güler Mülakatı

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
PD Roportaj Ekibi: 
Bilgin TÜRK

 

[http://www.zaferguler.com/zafer.asp?sayfa=anasayfa adresinden eski milletvekilimiz ve yazar Zafer GÜLER’in özgeçmişini görebilirsiniz.]

 

   Bilgin TÜRK: DSP’den istifa ederek, bir süre bağımsız milletvekili olarak 2002 seçimlerine kadar siyasete devam ettiniz. Gerçi hâlâ dışarıdan da olsa siyasettin içerisindesiniz ama daha sonra CHP veya herhangi bir sol partiye geçmeyi düşündünüz mü? Bu soruyu gerçekten sormak istiyorum; 3 Kasım seçimlerinden sonra hayatınızda ne gibi değişiklikler yaşadınız ve halkımızda ‘milletvekilleri rahat yaşıyor’ düşüncesine karşı siz herhangi gibi bir sıkıntı çektiniz mi?

Zafer GÜLER: Parlamentoya İstanbul Milletvekili olarak seçildiğimde, Meclisin en genç vekillerindendim. Tecrübesizlik, bazı zamanlar bilgisizlik, duygusallık ve aklınıza gelebilecek tüm olumsuzlukları da beraberinde taşıyorsunuz. Herkese inanıyor, insanların konuştukları ile yaptıklarının farklı olduğunu kabul etmek istemiyorsunuz

   Bizim dönemimiz (21. Dönem) bence Cumhuriyet tarihinin en zor şartlarının ortaya çıktığı talihsizliklerle doludur. Küreselleşme ve ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin de uygulamaya konulduğu bir dönemdi. Depremler... Uluslararası sermaye gruplarının ülke üzerindeki baskısı... Devlet aygıtının mali yapısının geçmişten gelen çılgınca popülist politikalara alet edilerek artık baş edilemez bir noktaya gelmesi... Çözümlenememiş olan üretimsizlik, adaletsizlik, işsizlik, eşitsizlik gibi olumsuzlukların tahammül edilemez yükselişi, önlenemez bir duruma gelmişti. Tüm bu olumsuzlukları yaşarken bir de DSP içinde var olan birlik ve beraberlik; gerek içyapının gerekse dış baskıların etkisiyle (ki özellikle CHP’nin Meclis dışı kalmasından dolayı) dağılma sürecine girdi. Bu durum tıpkı ses dalgalarına dayanamayan bir bloğun ortadan kırılması gibi bir anda oluştu. Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan’ın partiden ayrılmasıyla bu kopuş hızlandı, aslında ne istifa edenler ne de yerinde kalanların daha önceden bir bloklaşması veya gruplaşması yoktu, her şey spontane gelişti.

   O dönem ben de DSP’den istifa ettim. Milletvekilliği süresince kendi menfaatlerini düşünen, fabrikasını daha büyütmek isteyen, petrol satış şirketleri vasıtasıyla sınır yollarından daha fazla Irak petrolü satmak isteyen, sendikalardan daha fazla yolunu bulmak isteyen bir sürü dürüst olmayan adamla yollarım kesişmişti. Bir süre sonra da bu adamlarla İsmail Cem’in daveti ile Yeni Türkiye Partisi’nin kurucuları içindeydim...

   Milletvekilliği son bulduğunda artık firmamı kapattığımdan dolayı yaklaşık 10 yıllık çalışmamın eseri olan dış müşterilerimi kaybetmiştim. Sermayem özel bazı nedenlerden dolayı da eriyip gitmişti. Zaten emekli olamamış eski vekiller için  “temsil tazminatını” 2001 yılında kaldırmıştık. İstanbul’a döndüğümde hayata sıfırdan başlamak zorundaydım. Bu, gerçekten zor oldu. İnsanların bakış açıları çok acımasız ve merhametsizdi. Herhangi bir gelirim olmadığı için, çok çeşitli işlerde çalışmak zorunda kaldım. Hatta bazen eski Milletvekili olduğumu sakladım. Toplum, medyanın da baskısıyla ve yalanlarıyla emekli olmamış eski vekillerin ömür boyu maaş aldığı yalanın topluma öyle lanse etmiş ki maaş almadığımı kimseye inandıramıyordum. Evime gelen insanlar benim milletvekilliği yaptığıma inanamıyordu... Başlangıçta emeklilik primlerini ödeyemedim, otomobilimi ve birkaç satılabilecek varlıkları nakde çevirmek zorunda kaldım. Bugünlere kadar tekrar başladığım yerden, yani sıfırdan başladım. Belki bugün eskisi gibi sıkıntı çekmiyorum; fakat vicdanen çok mutluyum, huzurluyum. En azından, toplumun bana verdiği görevi kendimi ve geleceğimi düşünmeden yerine getirirken çok içten ve karşılıksız davranmıştım.

   Her yerde eski milletvekili olduğum için haksızlığa uğradığımı düşünüyorum. Kadıköy Aile Mahkemesi’nde bile milletvekili olduğumu anlayan bayan hâkim tarafından hakarete ve tehdide uğradım. Boşanma dosyasını yaklaşık 6 yıl kaybettiler ve haksız yere benden eski maaşıma göre tespit edilmiş binlerce TL olan faiz ve birikmiş nafakaları Ağır Ceza Mahkemesine dava açıp hapis korkusuyla benden zorla tahsil ettiler. Kayıp dosya, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’na müracaat etmeme rağmen, bulunmadı. Bunda milletvekili olduğum için kasıtlı davrandılar. Toplum yediden yetmiş yediye milletvekillerinden nefret ediyor. O yüzden de ben milletvekilliği sayfasını hayatımdan sildim. Hiçbir yerde asla söylemiyorum. Sanırım, her gittiğim yerde yeni tanıştığım insanlarla olan arkadaşlıklarımda da söylemeyeceğim.

   Sonuç olarak, bu durum insan psikolojisinde ve tüm hayatında kara bir leke gibi duruyor. Ben Türkiye Cumhuriyeti’nde milletvekilliği yaptığım için utanmıyor; fakat bunu saklıyorum.

 

   Bilgin TÜRK: Bilindiği gibi, terörist başı Öcalan sizin döneminizde dönemin Başbakanı Ecevit’in dediği gibi, bize ABD elliyle teslim edildi. O zaman siz de yanlış hatırlamıyorsam, idamın kaldırılmasına karşı ‘kabul’ oy kullandınız. Daha sonraki dönemde bu oyunuzla ilgili olarak herhangi bir pişmanlık duydunuz mu? Son zamanlarda AKP ve MHP yandaşları ‘işte Öcalan’ı asmayan bunlar’ diye o zaman kabul oy kullanan vekillerimizin isimlerini vererek, onları suçlu gibi göstermeye çalışılıyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Zafer GÜLER: Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilmesinin en önemli nedenlerinden biri; merhum Ecevit’in Suriye ile ilgili aldığı radikal bir karardı.  ABD, bölgede Türkiye’nin Suriye’ye girip, kısa süreli bir çatışmanın bile inisiyatifini ortadan kaldırabileceğini göz önünde tutmuştu. Türk Genelkurmayı, Ecevit’in oluruyla bu işi gerçekleştirme arifesindeydi. Bunu engellemek için, o dönemde Arap ülkelerinden temsilciler ve aracılar geliyordu. Ülke 100 milyar dolardan fazla para kaybetmiş 30 bine yakın can vermişti. Yara kanıyordu. Bunun için de bu işin kökten halledilmesi gerekliliği üzerinde duruldu. ABD ve İngiltere, merhum Ecevit’in sabıkalı olduğunu düşünüyor ve Orta Doğu’da olası bir sıcak çatışmanın, Irak petrollerine sahip olmayı geciktireceğini hesaplamıştı. O yüzden de şartlı olarak Öcalan’ı Türkiye’ye teslim ettiler.

   Kenya dönüşü, eğer Türkiye, Öcalan’ı öldürmek isteseydi; denize atar, sorunu kökten çözerdi. Ancak bu mesele Öcalan’a indirgenecek kadar küçük bir olay değil. Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesi, yıllarca ülkenin diğer bölgeleri gibi cehalet ve feodal yapıdan kurtulamamıştır. Aşiretçilik, cemaatçilik, her türlü toplumsal istismara açık, eğitim seviyesi inanılmaz düşüktür. Afganistan veya Pakistan’ın bazı bölgelerine benzeyen bir yapıdadır. Bu bölge, ileriye dönük 20-30 yıl sonra çok uluslu sermayenin ve güçlerin kontrolüne girecektir.

   İdamın kaldırılması meselesini, sadece Öcalan olayı ile ilişkilendirmek yanlış olur. 12 Eylül darbesinden beri uygulanmayan ve ertelenen bir ceza usulüydü. O dönemde ciddi anlamda terör ve iç çatışmaları tetikleyebileceği öngörülen bir gelişme olabilirdi. Türkiye, düşük yoğunlukla tamamıyla dışardan yönlendirilen bir terör dalgasıyla karşı karşıyaydı ve halen bu devam etmektedir. Burada terör gerçeği Batılıların elinde bir koz olarak tutulmaya devam edilecektir. Gerçek terör olayları henüz ülkede geniş çaplı olarak görülmüyor. Muhtelif bombalı eylemler yapılıyor, ancak gene de toplu ve dehşetli saldırılar olduğu söylenemez.  

 

   Bilgin TÜRK: Hepimiz biliyoruz ki sizin de bulunduğunuz dönemde terör gerçekten sıfıra indirildi. Buna karşı, son 6 yıldır yine terör en üst raddeye vardı. Sizce bunun sebepleri neler ve AKP, PKK karşında nasıl bir tablo çiziyor? AKP’nin doğudaki insanlarımızın sıkıntılarını Kürt sorunu gibi algılamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Zafer GÜLER: Çok uluslu sermaye ve güçler, şu anda Türk devletinin kolluk kuvvetlerindeki zaafları çok iyi kullanıyor. Bu zaaf, ülkenin üniter yapısının bozulmasıyla doğru orantılı. Türkiye’nin üniter devlet politikası artık değişiyor. Bu durum, bölgeye ABD ve İngiliz güçlerinin gelmesiyle daha da belirgin hâle geldi. Irak’ta artık bir Kürt devleti var. Bu devletin önümüzdeki 30 yıla kadar, bölgede daha da güçleneceği ve özellikle Türkiye’nin bu bölgesini kontrol altına alacağı kesinlik kazandı. Kürt devleti zenginleşirken, Türk devleti fakirleşecek; 30 yıl sonra çok daha farklı gelişmeler konuşulacak.  

 

   Bilgin TÜRK: AKP’nin teröre bu kadar pirim vermesine karşı, bugün CHP’yi nasıl buluyorsunuz ve sizce ana muhalefet, görevini ne kadar yerine getirebiliyor?

Zafer GÜLER: Artık ok yaydan çıktı. Bu gelişmeler- son 15 yılın tüm partileri gibi AKP’yi de CHP‘yi de aşacak hâle geldi. Ben AKP ile CHP’nin çok farklı politikalara sahip olduğuna inanmıyorum. Zaten pek farklı olmaları da beklenemez. İkisi de ABD’de var olan siyasi yapının birer kopyası niteliğinde. Böyle de olmak zorunda; çünkü artık Türkiye’nin kendi politikasını sürdürmesi veya geliştirmesi mümkün değildir. Çok uluslu güçlerle hareket etmek zorunluluğu, her geçen gün çok daha belirgin şekilde netleşmektedir. Diğer partiler ise artık marjinal hale getirildi. 

 

   Bilgin TÜRK: Bugün kuşkusuz ki Türk solu çok büyük bir açmaza girdi ve türban gibi, Kur’an kursları gibi açılımlara gidiyor. Siz eski bir milletvekilli olarak, bu açılımları nasıl değerlendiriyorsunuz? Biliyorsunuz, yerel seçimler yaklaşıyor. Herkesin kafasında ‘acaba AKP yine %40 oranlarında oy alır mı’ sorusu var. Sizce AKP bu seçimlerde ne yapacaktır ve ne kadar oy alabilir; yani %40 zorlar veya geçebilir mi? Eski İstanbul Milletvekilli olarak, sizce İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını kim alır?

Zafer GÜLER: Görünürde ayrı gibi gözüküp, aslında toplumda suni olarak yaratılmış laik ve anti-laik kesimlerin temsilciliğini yaptıklarını iddia ediyorlar. CHP işi biraz daha farklılaştırıp, cemaatlerin oylarını alma hesabı yapıyor. Halbuki hiçbir zaman cemaatler -ki bu ülkede yaklaşık 60-65 büyük cemaat vardır- kesinlikle ezeli düşmanları olan CHP’ye oy vermezler. Yerel yönetimlerde de tüm devlet mekanizmasını ve yerel yönetim havuzlarını kontrol altında tutan AKP gene kazanarak çıkacak.

   Toplumun yapısı belli. Toplum değişmiyor ve eğitim seviyesi, beklentiler ve siyasi etik anlayışı değişmeyen bir toplumda seçilen partiler asla da değişmez. Sonuçta bu partiler, bu toplumun oluşturduğu partilerdir. İstediğiniz kadar hırsızlık veya başka olumsuzlukları ortaya atın; gelişmemiş toplumlar haydutlarına ve hırsızlarına hayranlık duyar. Kaldı ki AKP de tüm diğer iktidar partileri gibi, yıpranıyor. Her gün başka yolsuzluk ve hırsızlık olayı ortaya çıkıyor. CHP de olsa, aynı durumu yaşar. CHP’de de birçok adam bu tip yolsuzlukların içinden geçip gelmiştir. Fırsatı verdiğinizde hiç de farklı davranacaklarını sanmıyorum.

   AKP İstanbul Büyükşehir Belediyesini kazanır. Seçim sadece sandıklara da sahip çıkmaktan geçer. Bu ülkede en elit meslek mensupları bile çok büyük yolsuzluklara karışmıştır. Sandık başkanlığı yapan ve seçim kurulu başkanlarına da hiçbir zaman güvenmedim. 1999 seçiminden sonra Bayrampaşa’da sandıkların başkanlığını yapan ağır ceza hâkimi büyük bir haksızlık yapmıştı. Bunu kendi gözümle görmüştüm. Düşünün bir ülkeyi; doktorları, hâkimleri, tüccarları, sendika başkanları, siyasetçileri boğazına kadar pisliğin ve hırsızlığın içinde... O ülkenin hangi seçiminden veya demokrasisinden bahsedebiliriz?

 

   Bilgin TÜRK: AKP, bildiğiniz gibi devletin parasıyla bugüne kadar kömür, pirinç, makarna gibi yardımlar dağıtıyordu. Bu seçimlerde çamaşır makinesi hatta çatal bıçak seti bile dağıtmaya başladı. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Zafer GÜLER: Daha önce ANAP, DYP, Fazilet Partisi böyle promosyonlar yapıyordu. Çok da başarılı oluyorlardı. Kimi anahtar veriyordu, kimi otomobil!.. Toplum böyle durumlara eğer prim veriyorsa; parası olanlar, seçmenlerin oyunu satın alabiliyorsa söylenecek söz yok. Bu durum toplumun bilinçlenmesi ile doğru orantılıdır. Halk katmanları siyasi gelişmeleri mideleri ve kalpleriyle takip ettiği müddetçe hiçbir değişiklik olmaz. Toplum, akıl toplumu olursa umut doğabilir. Seçmenler partileri akılları ve bilgileri ile tartmaya başladığında inançlar ve menfaatler geride plana itilir.

 

   Bilgin TÜRK: Dünyada büyük bir kriz fırtınası var; ama “Filistin Fatih”i Başbakanımız “kriz bizi teğet geçti” diyor. İşsizlik rakamlarına bakınca, milyonlar ifade ediliyor. Sizce kriz bizi teğet mi geçti; yoksa son zamanlarda çok seyredilen yemek programları gibi, akşam yemeğe mi kaldı?

Zafer GÜLER: Türkiye dünya ekonomisinin neresinde ki? Dünyada hatırı sayılır bir ihracatçı değil, üretici hiç değil. Bu kriz dünyanın önemli para satıcılarının tamamıyla tüketicileri hedef alan bir oyunu. Türkiye, zaten sürekli kriz içindeydi. Dışa bağımlı ve tamamıyla dışarıdan aldığı borçlarla dönen bir ekonomiden bahsediyoruz. Dünya üreticilerinin içine girdiği krizlerde daima pazar durumunda olan ülkeler kârlı çıkar. Emtia malları ucuzlar, satın almak daha kolay olur. Türkiye büyük bir pazar. Önemsiz olmayan bir ithalatçı. Türkiye’ye negatif etkisi ise, borç batağında olan bir ülkenin, borçlanma zorluğu çekerek, kendini döndürememesi olarak ortaya çıkacaktır. Tabii bu borçlanma, tüketicilere yönelik olduğunda bir sorun yok. Her gün bankalar cep telefonlarına ‘krediniz hazır; kefilsiz gelip alabilirsiniz’ mesajı çekiyor. Bu nasıl kriz? Gelişmiş ülkelerde bu durum aynı, sadece bunalım yaratıp insanların alın terine ve birikimlerine el koymak istiyorlar.     

 

   Bilgin TÜRK: Siz DSP milletvekilli görevinizi yaparken Dış İşleri Komisyonu üyeliği, Uluslararası Parlamenterler Birliği üyeliği yaptınız. Sizce AB yolunda AKP nasıl bir görüntü çiziyor veya çizebiliyor mu? AB üyeliğinde Türkiye nasıl bir yol izlemeli ve neler yapmalı?

Zafer GÜLER: Avrupa ülkelerinde, özellikle sosyal demokrat çevrelerde AKP’nin bir ABD eksenli parti olduğu düşüncesi hâkimdir. En azından bütün direktifleri ABD’ye yön verenlerden aldığı izlenimi var. Demokratların başa geçmesi demek de bu düşüncenin değişeceğini göstermiyor. Avrupalılar, AKP’yi ABD’nin getirdiği bir parti ve CHP’yi de ilelebet bir muhalefet partisi olarak toplumun önünü kesmek için dizayn edilmiş bir parti olarak görüyorlar. Sonuçta, AKP ve CHP’nin ABD güdümlü partiler olduğunu açıkça da dillendiriyorlar. Hatta CHP’nin bir sosyal demokrat parti olmadığını da her defasında vurguluyorlar. Kuruluş aşamasında, AKP’nin bir sosyal demokrat parti niteliği taşıyıp; sonradan şoven, milliyetçi ve din eksenli muhafazakar bir parti olduğunu söylemekteler. Maalesef, Türk medyası, ikiyüzlülüğünü ve aldatıcı politikasını burada da gösteriyor. Batı basını ve siyasetçilerinin söylemlerini yeteri kadar içe yansıtmıyor.

 

   Bilgin TÜRK: Siz Avrupa üzerine gerçekten çok deneyimli bir siyasetçiniz. Sizce Sayın Başbakan’ın, belki haklı bile olsa, Davos’taki Kasımpaşalı havasını doğru buluyor musunuz? Daha siyasi üslup içersinde diplomatik yollarla tepkisini dile getirebilir miydi? CHP’nin de dile getirdiği gibi, Irak’ta askerlerimize çuval geçirme olayında olsun, Kuzey Irak’a PKK operasyonunda olsun ve Washington’a gidebilmek için Tel-Aviv’le gitmeleri olsun; Sayın Başbakan, ABD karşısında dik duruş sergileyememişti. Bu olaylara bakınca, sizce niye, ne ana muhalefet ne de diğer muhalefet partileri çıkıp ‘işte dün kendini böyle küçük düşürürsen, bugün seni herkes hiçe sayar’ diyemedi de; özellikle dinci basında Davos Fatih’i veya Filistin Fatih’i gibi çizilen imajın altında ezildiler?

Zafer GÜLER: Burada AKP’nin iki büyük korkusu var: birincisi Saadet Partisi, ikincisi MHP. Bu iki partinin AKP’yi eritebileceği düşünülüyor. Başbakanın dünyanın önde gelen büyük sermaye güçlerinin organize ettiği bir forumda, sadece iç tribünlere yaptığı çıkışın, aslında ne diplomaside ne de uluslararası siyasette önemli bir yeri yoktur. Zaten simültane tercüme hataları olan bir toplantıda mesajlar karşı tarafa gitmedi. Tam aksine; yurtiçinde o üslubu anlayanlara yönlendirildi. Medya da bu hareketi çok daha iyi şekilde kullanarak görevini yaptı. Bu sadece içerde SP ve MHP yandaşlarının ve seçmenlerinin beklentilerini kırmak ve oy toplamak için yapılmış başarılı bir manevradır. Olay çok başarılı oldu ve MHP ve SP’ye dağılan oylar tekrar AKP’ye döndü. Bu, daha evvelki genel seçimlerde CHP’nin askerlere sahip çıkıyormuş gibi yaptığı dönemi anımsatıyor. Şu çok iyi bilinmelidir ki Türkiye ve İsrail, bu bölgede stratejik ortaktır ve ucu açık savunma ve işbirliği anlaşmalarını imzalamışlardır. Türk ordusu, büyük oranda özellikle Hava Kuvvetleri modernizasyonunda İsrail teknolojisini kullanmaktadır. Bundan vazgeçmesi mümkün değildir.

 

   Bilgin TÜRK: Tabii bu kadar kaosun arasında, 14 Mart 2009’da İstanbul’da Dünya Su Formu adıyla masumca görünen bir toplantı yapılacak. Kimsenin görmediği bu toplantıda Orta Doğu’nun “su sorunu” tartışılacak ve Dicle ile Fırat’ın; İsrail’in de aralarında bulunduğu uluslararası bir konsorsiyum tarafından yönetilmesi istenilecek. Bu da Erzurum’daki Palandöken Dağları’nın kontrolü demektir; çünkü su kaynağı orasıdır. Bu gözden kaçırılan toplantı için ne düşünüyorsunuz ve gerek muhalefet partileri gerekse sivil toplum olarak neler yapmalıyız?

Zafer GÜLER: Önümüzdeki 30 sene içinde, bu bölgede çok büyük değişikliklerin olacağı artık görülmekte. GAP gibi muazzam bir projeyi ve meydana gelecek üretimi, kesinlikle, büyük güçler Türkiye gibi bir ülkeye yedirmezler. Daha doğrusu, Irak halkı nasıl petrollerine sahip olamadıysa; bu toplum da kendi suyuna ve topraklarına kendi sahip olamayacaktır. Cumhuriyetin ilk yıllarından beri, bu topraklarda gerçekleştirilemeyen toprak reformu ve feodalitenin ortadan kaldırılamaması, zaten büyük bir felaketi peşinden sürükledi. İşsizlik, üretimsizlik ve daha feci olanı adaletsizlik bu bölge insanlarının makus kaderi gibi görülmeye başlandı. Aslında bu sorun, Türkiye’nin güneyinde de ortasında da en önemli sorundu. Eğer toprak reformu gerçekleşseydi; bugün bunları konuşmayacaktık. Bu ülkenin gerek üretim gerekse pazar potansiyeli, dünyaya hakim olan güçlerin kontrolünde olacağı kesindir. “Su”, potansiyel, en az petrol kadar hatta daha da önemlidir...

 

   Bilgin TÜRK: Dünya Su Formu isteklerine bakınca; sizce Sayın Başbakanın Davos’taki çıkışı ‘Davos’ta biz İsraillileri çok üzdük; hadi onlara sularımızın kontrolünü verelim’ diyerek büyük bir tehlikeyi hasıraltı etmek için yapılan bir tiyatro muydu?

 Zafer GÜLER: Su kontrolüne gelinceye kadar, tüm havacılık ve savunma sistemlerinin teknik alt yapısı ve kullanılması konusundaki bilgiler İsrail tarafından geliştirilmiştir. Türkiye ve İsrail, bölgede tam anlamıyla stratejik ortaktır. Hâl böyle olunca, geri dönülemez bir yola girilmiştir. Medya önünde olanlar sadece bir tiyatro sahnesinde, halkın gazı alınsın diye yapılan manevralardır. Türkiye’nin başka çıkış yolu yoktur; çünkü Avrupa’dan ve ABD’den çok pahalı olan silah alımını ve modernizasyonunu İsrailli şirketler çok daha ucuza yapabilmektedirler. Bunu da çok kolayca kredilendirebilmektedirler.

 

   Bilgin TÜRK: Bir dönem üyesi de olduğunuz DSP’nin onursal başkanı Rahşan Ecevit, 2006 yılında ‘İsrail, Yahudi kökenli Türkler yoluyla toprak alıyor’ diyerek İsraillilerin GAP’a olan ilgisine dikkat çekmeye çalışmıştı. Şimdiyse İsrail açık açık GAP’ın yönetimini istiyor. Sizce; niye bugüne kadar İsrail’e karşı herhangi bir önlem alınmadı? Güneydoğu bölgemizde MOSSAD ajanları kol geziyor. Orada bir ‘Güneydoğu'ya İsrail Modeli: Kürt Kibbutzları Kuruluyor’ sözlerine karşı Türkiye’de niye hiç bir şey yapılmadı?

Zafer GÜLER: Bölgede Türkiye ve İsrail ilişkileri son on beş yılda şekillenmiştir. İstihbarat ve savunma ile ilgili çok ciddi işbirliği var. Bu beraberlik, hükümetlerle sınırlı değildir. Hatta hükümetlerle sınırlı olsa; İsrail ve Siyonizm konusunda daha radikal ve sert olan bir siyasete sahip olan eski Başbakan Erbakan, bu imzaları atıp bu beraberliği başlatmazdı. İsrail, Türkiye’ye stratejik silah sağlayıcı ve büyük satıcıdır. Bu gerçek kolay kolay değişmeyecektir. Türkiye bu tercihini yıllar önce verdiği için artık geri dönülmez bir yola girmiştir. 

 

   Bilgin TÜRK: Söz, dış gizli servislerden açılmışken; aslında en önemli konuya gelmek istiyorum. Özellikle bu konuyu sona bırakmak istedim; çünkü gerekten çok önemli bir konu olduğunu düşünüyorum. Son çıkardığınız kitaplarınızdan biri de “Alman Derin Devleti” kitabıydı. Benim de herkese şiddetle önerdiğim bir kitap ve mutlaka evlerinde bulundurulması gereken kitaplardan. Kitabınızda Alman gizli servislerinin ülkemizin üzerine oynadığı oyunlardan söz ediyorsunuz. Almanların ülkemiz üzerine politikaları, dünden bugüne nelerdir ve gizli servislerinin daha çok bizle ilgilenmesinin amacı nedir?

Zafer GÜLER: Çok uzun yıllardır, gizli servisler Türkiye ile ilgileniyor; sadece Türkiye ile değil, tüm enerji koridorlarında ve diğer komşu ülkelerde de faaliyetlerini sürdürüyorlar. Tabii Almanya da büyük bir güç, Almanların da boş durmaları mümkün değil. Türkiye bundan bir kaç yıl evvel, çok daha az ABD yanlı siyaset izlese de, AB ile ilişkileri daha umut vaat ediyordu. Son iktidarla artık tamamıyla ABD ekseninde bir siyaset izliyor. Almanya’nın bölgedeki siyaseti zayıfladı; Gürcistan, Irak ve Azerbaycan’dan çekilmek zorunda kaldı. Bunun nedeni de Türkiye’dir. Şimdi istihbaratı devam ettirmemesi mümkün değildir. Hâlen bölücü örgüt ve sempatizanlarıyla dirsek temasındadır. Bu o kadar barizdir ki Alman İstihbarat (BND)  Başkanı, Bağcılar’daki bombalı eylemden birkaç saat sonra “bu eylemde kullanılan bomba, PKK bombası değildir.” diyebilecek kadar bilgi akışını sağlayabilmektedirler.

 

   Bilgin TÜRK: Alman Gizli Servisi’nin Türkiye’de Alman Vakıfları kurduğundan bahsediyorsunuz kitabınızda. Bu vakıflardan birkaçının ismini verebilir misiniz ve bu vakıfların Türkiye’deki amaçları nelerdir?

Zafer GÜLER: Türkiye’de birçok şirket vakfı ve sivil toplum kuruşu olarak faaliyet gösteren Alman vakıfları vardır. Bunlardan başlıcaları; Konrad Adaneur, Friedrich Ebert, Henrich Böll, Fierich Nauman, Alman Protestan Klisesi, Alman Katolik Klisesi, Nikolas Klisesi, Goethe Enstitüsü, Aman Arkeoloji Enstitüsü, Wolksvagen Vakfı, Fritz Tyssen Vakfı... Bu vakıfların amaçları; Alman politikasını ve siyasetini Türkiye’de işler hâle getirmek ve etkinliğini artırmaktır. Alman devletinin politikası hangi yönde karar verirse, bu vakıflar da o yönde hareket ederler.

 

   Bilgin TÜRK: CHP’nin Friedrich Ebert Vakfı`ndan 2005’te para yardımı aldığı ortaya atıldı. Alman Dışişleri Bakanlığından Ebert`e, Ebert`ten de CHP’ye 85 bin avro yardım yapılmış. CHP’nin bu parayı nerelere veya nereye harcadığına dair herhangi bir bilginiz var mı ve ne amaçla o parayı almış veya vermiş olabilir?

Zafer GÜLER: Bu yardımın yapıldığına dair çok bariz bir delil yok. CHP daha önce de Friedrich Ebert Vakfı ile çalışmalarda bulunuyordu. Daha çok sosyal demokrasinin gelişmesi ve güçlenmesi adı altında bir iş birliği var. Sosyal Demokrasi Vakfı bu vakıfla fiili olarak işbirliğinde ve maalesef Sosyal Demokrasi Vakfı’nın da faaliyetleri çok belirgin ve açık değil.

 

   Bilgin TÜRK: Alman derin devletinin, katledilen Hablemitoğlu cinayetiyle ilişkisi olup olmadığına kitabınızda değinmiyorsunuz. Varsa, bu ilişkiyi Politika Dergisi okurlarıyla paylaşabilir misiniz?

Zafer GÜLER: Hablemitoğlu’nun katledilmesi ile birçok düşmanı rahat bir nefes aldı. Henüz Alman vakıfları ile olan çalışmaları son bulmamıştı. Bu konuda çalışmakta olan bazı araştırmacılar da bu olaydan sonra sindiler ve bir kenara çekildiler. Bu konu hakkında -savcılar ve hakimler dahil- hiç kimse konuşmadı ve sır perdesi aralanmadı.

 

Bilgin TÜRK: 2007 yılında İsviçre’de "Kara para aklamak ve çete kurarak halkı dolandırmak" suçlamasıyla dava açılmıştı. O dönemde Alman televizyonlarında dönemin Sanayi Bakanı Ali Coşkun, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu gibi AKP’nin önde gelen isimlerinin Yimpaş ve Almanya’daki yeşil sermaye ile olan yakınlığı gösteriliyordu. Hatta bazı haberlerde Almanya’daki gurbetçilerimizi dolandırarak getirilen paraların bazılarının 2002 seçimlerinde AKP’nin seçim kampanyası için kullanıldığını söylüyorlardı. O dönemde biliyorsunuz; meclisimizde de Vakıflar Yasa Tasarısı görüşülüyordu ve AKP, Almanların baskılarıyla apar topar bu yasayı geçirmişti. Sizce Almanlar bu Vakıflar Yasası ile ne elde etmek istemişlerdi veya ne elde ettiler?

Zafer GÜLER: Bu istek daha çok AB müktesebatı içinde yer alan ve kendi içyapılarına zarar vermeyecek şekilde yapılanmış ülkelerin baskısıyla şekillendirildi. Türkiye’ye bu konuda baskı yapıldı. Şimdi sadece Alman Vakıflarının Türkiye’deki faaliyetleri değil, aynı zamanda çok eski vakıfların da hak sahibi olabileceği bir zemin yaratıldı.

 

   Bilgin TÜRK: Almanya’da yaşayan ve kendi kendine bir halk yaratmayı amaç edinmiş olan sözde bilim insanı diye geçen Wolfgang Feurstein’ın Türkiye ile ilgisi ve amacı nedir? Türkiye bugüne kadar Feurstein ve çalışmaları için neden herhangi bir karşı girişimde bulunmadı?

Zafer GÜLER: Türkiye, her zaman bu tip olayları çok fazla önemsemez. Genel politikası bu yöndedir. Türkiye üzerinde bu tip çalışma yapanları, sadece bu şahısla sınırlandırmak yanlış olur. Birçok enstitü ve üniversitede Türkiye’nin federatif bir cumhuriyet olması için çalışan bilim ve siyaset adamları vardır.

 

   Bilgin TÜRK: 3 Kasım 1996 yılında DHKP-C tarafından Merhum Özdemir Sabancı katledildi ve bütün Türkiye, o zamanlar bunu sadece bir terör olayı olarak gördü. Siz Alman Derin Devleti kitabınızda bu cinayetten de söz ediyorsunuz. Bildiğiniz gibi, Özdemir Sabancı Türkiye’de Japon Toyota firmasıyla çok büyük bir yatırım yapacaktı. Bu yatırım, kimlerin ve hangi grupların işine gelmiyordu. Ve Sabancı Center binasında çalışan ve diğer iki katilin binaya girmesini sağlayan Fehriye Erdal, 3 Kasım 1996'da meydana gelen “Susurluk kazası”nda ölen polis müdürü Hüseyin Kocadağ'ın tavassutuyla işe alınmıştı. Türk güvenlik güçlerinin ve Almanlarla Fransızların bu cinayette herhangi bir parmağı var mı? Kitabınızda Sakıp Sabancı’yla bu konuyu konuştuğunuzda Sakıp Sabancı “30 yıllımızı çaldılar” diyor. Sizce sadece Sabancıların mı 30 yılı çalındı; Türkiye’nin de bu cinayetle 30 yılı çalınmadı mı?

Zafer GÜLER: Ulus ötesi şirketler, Türkiye’de herhangi bir otomotiv yatırımının ve ülkenin üretici yapısının güçlenmesini istemezler. Japon sermayesinin Türkiye’ye getirilmesine karşı çıkan Batılı sermaye grupları, Özdemir Sabancı’nın katledilmesi ile tüm diğer yatırımcı ve işadamlarına gözdağı verdiler. Türkiye, onların kontrolünde ve denetiminde bir ülke olmalıdır. Milli sermaye sahipleri daha sonraki süreçte de tasfiye edildiler veya işbirliğine zorlandılar. Bu işbirliği, her zaman onların inisiyatifinde olduğu müddetçe devam etmektedir.

 

 iletisim@politikadergisi.com

 

 [Bu röportaj, Politika Dergisi Sayı 13’te yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi öneririz. Sayı 13’ü indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.