Politika Dergisi - Mansur Yavaş Mülakatı

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
PD Roportaj Ekibi: 
Emrah ÖZDEMİR
Yardımcı Ekip: 
Attila Demir

   29 Mart 2009 yerel seçimlerinin üzerinden yaklaşık bir yıl geçti. Bu seçimde ülke genelinde CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP’li Mansur YAVAŞ, seçilememesine rağmen kazanandan daha fazla ilgi gören, gündemde olan isimlerdi, diye düşünüyorum. İşte bu isimlerden doğma büyüme kendi kentim olan Ankara’nın adayı Mansur Yavaş Bey ile mülakat yaptık bu sayımızda.

    Kendisine ait yeni hukuk bürosunda bizi konuk eden Mansur Yavaş, ekranlarda göründüğü gibi sakin, saygılı bir görüntü çizdi bize de. Seçim sürecinde kendisine mevcut başkan tarafından etik dışı propaganda yapılmasına rağmen, sonucu olgunlukla karşılıyordu Beypazarı mucizesinin mimarı. Ayrıca röportajda okurken göreceksiniz, rakip partili (CHP) Fethi Yaşar’ı içtenlikle övecek kadar da centilmen.

   Ankaralı olduğum için çok rahatlıkla söyleyebilirim ki gerçekten muhafazakâr seçmenler ve hatta birçok sosyal demokrat seçmen “bu kadar oy alacağını bilseydik, biz de ona oy verirdik” şeklinde konuşuyorlar Yavaş’ın hakkında. Elbette giden gitti, ama görünen o ki Melih Gökçek’i zor günler bekliyor…

    Mansur Yavaş’ın Özgeçmişi:

   1955 yılında dünyaya gelmiştir. İlk, orta, lise öğrenimini Beypazarı’nda yaptıktan sonra 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazanarak öğrenimine devam etmiştir.

   1983 yılında Fakülte’den mezun olan Mansur Yavaş, askeri savcı olarak tamamladığı askerlik sonrası Beypazarı’nda 13 yıl süresince serbest avukatlık yapmıştır. Siyasete olan ilgisi gençlik yıllarında başlayan Yavaş, 1989-1994 yıllarında Belediye Meclis üyeliği, 1994 yılında Belediye Başkan adayı olmuştur.

   18 Nisan 1999 seçimlerinde % 51 oy oranıyla 8 bin 500 oy alarak Belediye Başkanı olan Mansur Yavaş, beş yıl içerisinde yaptığı çalışmalarla Beypazarı’nı, Türkiye’nin en güzel on güzel ilçesinden biri yapmayı başarmıştır. Tarihi Beypazarı konaklarının restorasyonu ve binlerce yıllık Beypazarı tarihini koruma çalışmalarıyla “2001 Yılının En İyi Yerel Yöneticisi”, Türk Dil Kurumu tarafından anadilimiz Türkçenin korunması nedeniyle verilen onur ödülü, Doğa Savaşçıları’nın “Çevre Ödülü” adlı ödülleri almış, 24 Eylül 2004 tarihinde TÜSİAV tarafından “Yılın Belediye Başkanı” seçilmiştir.

 

   29 Mart 2009 yerel seçimlerinde MHP Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olarak seçime katılmış ve 2004’te Ankara’da yüzde 4,5 oy alan MHP’den seçime girip yüzde 27 oranında oy alarak dikkatleri üzerine çekmiştir.

* * *

 

   Emrah ÖZDEMİR (E.Ö): Sayın Yavaş; 29 Mart’taki yerel seçimlerin üzerinden yaklaşık bir yıl geçti. Türkiye’de seçimi kazanamamasına rağmen kamuoyu tarafından daha fazla konuşulan, hatta daha fazla itibar kazanan birkaç isimden birisiniz. Böyle bir konumdayken, daha sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Mansur YAVAŞ: Benim tarzım farklı. Türkiye’de genellikle şöyle oluyor: Bir seçim yapılıyor, seçimin ertesi günü hemen diyelim ki bir hükümet geldi, hemen tartışmalar başlıyor. Bazen hemen erken seçim isteniyor hemen. Yani seçimin akabinde oluyor bunlar. Gelişmiş demokratik ülkelere baktığınız zaman, bunların çoğunda seçim olduğundan itibaren kim seçimi kazanmışsa, artık bu tartışmalar rafa kaldırılıyor ve “halk madem seçmiş, bekleyelim, ona göre eleştirilerimizi yapalım” diye düşünülüyor.

Ankara’da 29 Mart seçimlerinden birkaç gün sonra biz teşekkürlerimizi belirttik, sonuçta halkın tercihidir, saygı duymak lazım; bir de benim şahsi kanaatim, her aday alamadığı oyun hesabını kendinden sorması lazım, vatandaştan değil. Belli bir müddet eleştiri getirmemeye çalıştık. O zaman şöyle bir görüntü ortaya çıkıyor: Seçimin hemen ertesinde mevcut seçileni eleştirdiğiniz zaman bir hazımsızlık var gibi de anlaşılıyor; ancak aldığınız oyların da bir sorumluluğu var. Yani size oy veren insanların da bir beklentisi var. Bunu dengeli bir biçimde götürmeye çalıştık şimdiye kadar. Zaman zaman gazetelere demeç vermek suretiyle, birtakım önemli açıklamalar yaptık. Her gün ortaya çıkıp her icraatı eleştirmek, bence hem yönetimi hem de kendinizi yıpratıyor. Onun için, çok önemli olaylar haricinde pek ortaya çıkmamaya çalıştık. Zaten evimizi taşıdık, büromuzu kurduk; yeni bir düzene geçme aşaması nedeniyle de bir yoğunluğumuz oldu. Bu meyanda seçimde bizi destekleyenlere teşekkür ziyaretlerimiz de olunca, çok yoğun bir şekilde gidiyor.

Ben seçimin ertesinde bir dahaki seçimlerde daha başarılı olmak için de çalışmalara başladım. Siyaset için ileriye yönelik planlar yapmak Türkiye’de zor işler; ancak aldığımız oyun sorumluluğu icabı, en azından “bir daha aday olabilirim” düşüncesiyle o halkın beklentisini ortada koymamak için çalışmalarıma devam ediyorum, ama önümüzdeki günler gösterecek ne olacağını.

 

   E.Ö: Yani milletvekilliği de olabilir mi?

Mansur YAVAŞ: Olabilir. Şöyle düşünüyorum: Benim hedefim Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı. Benim başarılı olabilmem için, eğer milletvekilliği yapmam gerekiyorsa, parti o şekilde takdir ederse olmayı düşünürüm; gerek yok, denirse, olmayı düşünmüyorum. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı, malûm, gerek bütçesi itibariyle gerek hizmetlerin görülmesi açısından önemli bir mevki.   Açıkçası, ben her zaman Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığını tercih ederim.

 

   E.Ö: Peki, yaklaşık bir yıl önceki seçim sürecine yeniden dönersek, -üzerinden zaman geçtiği için daha yansız değerlendirilebilir- sizden veya seçim atmosferinden kaynaklanan yanlışları, eksikleri değerlendirebilir misiniz?

   Mansur YAVAŞ: Ben zaten Ankara’da normal bir siyaset beklemiyordum. Aday olurken bunları göze alarak çıktık. Elektriklerin kesilmesi; Beypazarı ile ilgili olumsuz haberlerin yapılıp, bunların belediye araçlarıyla dağıtılması; belediye personelinin seçimlerde kullanılması gibi birçok şeyi, maalesef, gördük. Olmasını istemeyiz hiçbir zaman, ama Ankara’da siyaset böyle yapılıyor. İnsanlar bunu göre göre sesini çıkarmıyor. Bunun olağanlaşması çok kötü; yani insanların rakiplerini projelerini eleştirerek değil de kişiselleştirmeleri son derece kötü. Ben asla bu tuzağa düşmedim, düşmek de istemiyorum. Ancak; kendi açımızdan baktığımız zaman, eksiklerimizin hepsini tespit ettim ben kendimce. Bir daha aday olduğumuzda bu hataları tekrar etmemeye çalışacağız. Bunların başında; medyanın geç ilgi göstermesi nedeniyle halkın bizi çok geç tanıması. İnsanlar, seçim yaklaştıkça seçimi gündemlerine alıyorlar, üç ay önce de çıksanız da bakmıyorlar; ancak bir ay öncesinde kızışıyor. Dolayısı ile diğer adaylarla karşılaştırdığınız zaman, öyle bir dezavantajımız vardı. Şu anda da tam tersine, bir dahaki seçim için avantaj olacağını düşünüyorum. Özellikle seçimden sonra, herhangi bir şekilde kalabalık bir ortama girdiğimde AKP’lisi, CHP’lisi, yani oy vermeyeni de ilgi gösteriyor şu anda. Birçok insan “bu kadar oy alacağınızı bilseydik, biz de size oy verirdik.” gibi söylemlerle çok karşılaşıyorum ve bir yıl geçti, çok şükür bir tek olumsuz hadiseyle karşılaşmadım. Yani oy vermeseler de insanların bir sempatisi oldu. Onun haricinde detaya çok girmek istemiyorum ama madde madde ben eksikliklerimizi tespit ettim. Yani neyi eksik yaptık, nerede acele davrandık, ne olsaydı seçim daha farklı olabilirdi; bunların tespitlerini yaptık tabii. Ama bu hataları bir daha tekrar etmemek lazım.

 

   E.Ö: Kamuoyunun fazla bilmediği, size karşı yapılan hilekâr davranışlar yok mu?

Mansur YAVAŞ: Öyle değil de… Yapılan çok kanunsuz uygulamalar oldu; onlara müdahil olamadık. Örneğin, korsan pankartlar asıldı, bunlara derhal müdahale etmemiz lazımdı. Başka partilerin afişleri dururken geceleri -belediye zabıtasına verildi şimdi yetki- zabıta yasal afişlerimizi de ortadan kaldırdı. Partim tarafından parası ödenen billboardlar parçalandı. Seçim torbalarının belediye otobüsleriyle taşınması çok yanlış bir uygulama. Bilemiyorum; belediyenin bilgisayarları da seçim esnasında kullanıldı mı? Bu konuda da konuşulanlar var, ama elimde net bir şey yok. Örneğin, elektrikler kesildi. Ne seçim kurulundan, ne sorumlu bakandan “bu elektrikler neden -özellikle Mansur Yavaş ekrandayken- kesiliyor?” diye kimse merak edip üstüne gitmedi; ancak biz de müdahale edebilirdik, bunları Meclis’te bir soru önergesi ile sordurabilirdik. Yoğunluk içerisinde bunları yapamadık. Daha fazla organize olarak, bir dahaki seçimde yasal olmayan yolların kullanılmaması için elimizden geleni yapacağız.

 

   E.Ö: Seçimlerde Gökçek’in sizin seçmeninize yönelik “Sol gelecek, Karayalçın gelecek” tarzındaki antipropagandası sizin seçilmemenizde ne kadar etkili oldu? Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Mansur YAVAŞ: Sağ seçmeni yüzde 70 olan Ankara’da bu tabii ki çok etkili oldu. MHP tabanında ne kadar etkili oldu, bilmiyorum, ama seçimden önce yaptırdığımız ankette Melih Gökçek’e oy verecek seçmenlerin yüzde 36’sının tek gerekçesi vardı: Karayalçın seçilmesin! Bu ise Ankara genelinde yüzde 13 oy oranı demektir ki alacağı oy yüzde 25 olacaktı; çünkü Karayalçın’dan umudu kalmayanlardan da oy alabilecektim. Ben o korkuyu kırabilseydim en az yüzde 51 oy alacağıma inanıyorum.

 

   E.Ö: Şimdiye dönelim… 30 Mart sabahı siz Başkan olsaydınız, 1 yılda Ankara neler kazanırdı?

 

Mansur YAVAŞ: Ben şunun sözünü vermiştim: İlk yapacağım ihale, zaten Gerede suyunun ihalesiydi. Ancak; yağışların normal seyrinde gittiği gerekçesiyle maalesef mevcut yönetim bununla ilgili hiçbir şey yapmamıştır. Birkaç gün önce gazetelerde ASKİ Genel Müdürü’nün “Ankara’nın iki yıllık suyu var” şeklinde bir demeci vardı. Ankara gibi büyük bir kentin, metropolün, başkentimizin böyle iki yıllık suya filan güvenme lüksü yok. Yarın da kuraklık olur; barajı yapayım dediğiniz zaman, baraj altı ayda bitecek bir proje değil. Kafamızda ikinci en önemli proje metroydu; yap – işlet – devret modeliyle metroyu başlatacaktık. Bu konuda da Sayın Başbakan’ın “hükümet olarak biz yapacağız” demesine rağmen, bir yıldır yapılmadığı gibi önümüzdeki yılın bütçesine de bu konuyla ilgili hiçbir ödenek konmadı. Ben hep iddia ediyorum; devlet de yapsa bizim cebimizden çıkacak. Hiç ısrarcı olmanın anlamı yok; yap – işlet – devret modeliyle bunu, hem daha kısa zamanda yapmak mümkün. Sonra -EGO’da görüyoruz- yaptığınız işletmelere zarar ediyoruz, diyorsunuz. Yarın metroyu yapsanız da hem büyük paraya mal olacak, hem zarar edeceksiniz. Bunu yapmadığınız zaman ne oluyor? Şu anki mevcut metronun bile günde 400 bin kişi taşıdığı söyleniyor. Öbür metroyu da tamamladığınız zaman, günlük 1-2 milyon kişi hemen ilk planda taşınacak. Bu ne demek; 150-200 bin aracın trafiğe girmemesi demek, bu kadar araç sahibinin benzin paralarının cebinde kalması demek, otopark sıkıntısının olmaması demek, mevcut trafiğin çok daha rahatlaması demek ve dolayısı ile alt-üst geçitleri yapmak zorunda kalmamanız demek. Bütün çağdaş ülkeler, bunu böyle çözmüş; mucize aramanın, yeni formüller icat etmenin hiçbir anlamı yok.

   Kaldı ki zarardan bahsediliyorlar. Toplu taşıma her yerde, gelişmiş ülkelerde de sübvanse ediliyor. Ben bunu San Francisco’da gördüm, raylı sistemi zarar ediyor. Niye zarar ediyorsunuz, diye sorduğumda; bu kamu hizmetidir, hem insanların araçlarıyla trafiğe çıkmamaları hem de arabası olmayan fakir insanların da ucuz taşınmaları için teşvik amacıyla biz bu zararlar karşılıyoruz, diyorlar. Bu konuda olumlu bir hadise duydum; benim Mamak – Sincan arası hatta Yenikent’e uzatarak, banliyöyü hafif raylı sisteme dönüştürmeyi düşünüyorduk. Bizim bu iddiamızı Ulaştırma Bakanlığı da proje olarak ele alıyor, bunun açıklamalarını duydum; son derece memnun oldum. Ulaşımla ilgili ilk yapacağımız şeylerden birisi, Keçiören Fatih Köprüsü’ne bir alternatif bulmaktı; Keçiören, yukarıdan aşağıya hâlâ zulüm çekiyor, verilen sözlerden hiçbirisi tutulmadı. Toplu taşımaya zam yapmayı bırakın; ben toplu taşıma ücretlerini ucuzlatacaktım. Kesinlikle biletler daha ucuz olacaktı.

 

   E.Ö: EGO’ya gelmişken, son dönemdeki ulaşım ve EGO’yla ilgili olayları da irdelersek…  

Mansur YAVAŞ: Eskiden ASKİ’ye 50 gün geç ödeme nedeniyle insanların cebinden 60-70 Lira fazla para alınıyordu, kademeli uygulama nedeniyle. Bu süre 30 güne çekilince, vatandaşın parası cebinde kalmaya başladı, ama suya hemen zam yapıldı; çünkü Ankara’nın altyapı harcamalarını Belediye, ASKİ’den karşılıyordu. Halbuki su ve ulaşım, bir kamu hizmetidir; bu hizmetlerin en ucuz şekilde verilmesi lazım. Hava, yemek gibi zorunlu ihtiyaç olan suyu fahiş fiyata verip, Belediye’yi buradan finanse ederseniz, bu uygun bir yaklaşım olmaz; çünkü Ankara halkı müşteri değil. Bunları kamu hizmeti olarak göreceksiniz; dolayısı ile ne sudan ne EGO’dan (ulaşım) aşırı kâr yapıp belediyeyi buradan sübvanse edemezsiniz. Benim duyumuma göre, bu rakamlarla, EGO’nun zarar etme imkanı hiç yok. EGO’nun doğalgaz bölümü özelleştirildiği için, Belediye’nin çoğu harcamasının EGO’ya fatura edildiğini duyuyorum. Tabii bunları şu anda tespit etme / kanıtlama imkanı yok. Yarın iş başına geldiğimizde, inşallah bunları ortaya çıkaracağız. Bu kadar yolcu taşıyarak EGO’nun zarar etme imkanı yok; burada kötü yönetim var. Kaldı ki “Mahkeme” bir karar vermiş, hükmü veren halk değil; mahkemeye kızıp halkı cezalandıramazsın. Tam tersine araç sayısını artırmanız lazım. Araç sayısını azaltıyor, hizmet vermeyen özel minibüslere hiçbir yaptırımda bulunmuyorsunuz. Halkın canı çıksın! Peki, halkın kabahati ne Allah aşkına? Böyle bir yönetim anlayışı olamaz. Ben şimdi bu soruyu –Sayın Başbakan’a da– soruyorum: Belediye zarar ederse kapıya mühür vurulur, deniyor; e, Sağlık Bakanlığı da zarar ediyor! Sağlıktaki harcamalarda 30 milyar açık var; o zaman ya zam yapalım ya da Bakanlığı kapatalım. Milli Eğitim Bakanlığı da sürekli yatırım yapıyor, kâr etmiyor; o zaman okulları da paralı yapalım veya okul yapmayalım bundan sonra, millet ne yaparsa yapsın! Milli Savunma Bakanlığı… Biz 74 Kıbrıs Harekâtı’ndan beri hiçbir büyük harbe girmediğimiz için büyük bir harcamamız yok. Aldığımız silahların hepsi boşa gidiyor; o zaman harcama yapmayalım. Yani bu gözle bakılmaz. Ulaşım, tam bir kamu hizmetidir. Zarar da edeceksin; ancak halkı ucuza taşıyacaksın. Ama; ben iyi bir yönetimle 2003 fiyatlarıyla dahi zarar edilmeyeceğini düşünüyorum. Bunların en büyük örnekleri; İzmir, Adana, İstanbul büyükşehir belediyeleri. Ankara hepsinden daha pahalı; Ankaralının suçu, kabahati ne? Suda ve ulaşımda çok büyük ucuzluk yapıp; metro, Fatih Köprüsü ve su ihaleleri ile işe başlayacaktım.

    Bunların yanında Hacıbayram, Ulus projelerini de hemen gündeme getirecektim. Hepsine aynı anda başlayacağım diye bir şey yok; Çıkrıkçılar Yokuşu, Hacıbayram, Altındağ, Kale çevresi için bir girişim yapılsaydı, bir senede çok farklı bir görüntü ortaya çıkardı. Adım gibi eminim ki ben bunu yapardım; ama öyle şeyler yapılıyor ki bugün… Stadyumun (19 Mayıs) hemen yanına kapalı spor salonu yapılıyor bir tane. Zaten trafik yoğun; şehirdeki en güzel –downtown denilen– tarih-kent dokusunu ortaya çıkarabileceğiniz, insanların nefes alabileceği yere gidip spor salonu yapıyorsunuz. Oraya gidip gelecek aracı, o trafiği düşünebiliyor musunuz? Gelecek yok ediliyor, tarih yok ediliyor Ankara’da; birinin buna muhakkak dur demesi gerekiyor.

 

   E.Ö: Bugün sizi desteklemeyenler olsa dahi “Beypazarı mucizesi”ni hemen herkes kabul ediyor. Sizin tarihe, kentlerin tarihî dokularına özel ilginiz var…

 Mansur YAVAŞ: Bu bir vicdani borçtur. En azından kendi tarihimize saygı açısından ve bir de gelecek kuşaklara bu tarihi aktarmanın başka çaresi yok. Ankara’da tarih mi var, deniyor; Ankara’da öyle bir tarih var ki, ama gören göz lazım. Dünyanın bütün başkentlerinde –özellikle gelişmiş ülkelerde– geçmişleri bizim kadar eski olmamasına rağmen, yüzyıllık bir yapıyı bile koruyorlar. Ben bunu birçok yerde gördüm; ama Ankara’da böyle bir çaba hiç yok. Sanki tarih yokmuş gibi… Dünyada başka başkent var mı turist gelmeyen? Sadece turizm için değil tabii. Siz kendi kültürünüzü koruduğunuz zaman, turizm bunun doğal sonucu olacak. Daha çok turizm daha çok istihdam, esnafın para kazanması demek. Ama siz bakkallar nasıl olsa yok olacak, başlarının çaresine baksınlar, derseniz; 100.000 esnafı daha belediye kapısından paket bekler hale getirirsiniz. Yani amacımız sadece kültür ve turizm değil, aynı zamanda yaşayan insanların onurlu bir şekilde para kazanacağı iş alanları açmaktır. Beypazarı’nın nüfusu 35.000, 400.000 turist geliyorsa; Ankara’nın nüfusu 4,5 milyonsa siz –tamam, benim dönemimde olmayabilir– 50-60 milyon turist hedeflemeniz lazım. 10 milyon, 20 milyon insan gelse, bunun Ankaralıya sağlayacağı istihdamı, işi düşünebiliyor musunuz? Böyle bir düşünce hiç olmadı Ankara’da!

 

   E.Ö: Partinizin Belediye Meclis Üyeleri var. Birlikte çalışmalarınızı sürdürüyor musunuz, hem denetleme hem proje sunma açısından?

 Mansur YAVAŞ: Malûm, bir proje sunup da sizin projenizin gerçekleşmesi diye bir hadisenin olması pek mümkün değil Ankara B. Belediyesi’nde. Bu da mevcut Başkan’ın yönetim tarzından kaynaklanıyor; ancak Belediye Meclis Üyelerimiz özellikle Büyükşehir Belediyesi’nin bütün çalışmalarını toparlayıp rapor halinde sunuyorlar bana her ay. İmarla ilgili neler olmuş, suya ne kadar zam yapılmış, Belediye’den ne kadar çıkmış vs. bütün kararlar düzenli bir şekilde rapor halinde bize geliyor.

 

    E.Ö: Peki, bu çalışmalarınıza halka nasıl duyurabiliyorsunuz?

 

Mansur YAVAŞ: Ancak medya yoluyla oluyor. Bir de dediğim gibi bir opsiyon da tanıdık; “Büyükşehir Belediyesi bu seçimden sonra eleştirileri duyar da yönetim anlayışında bir farklılık olur mu? En azından bazı projeleri değerlendirir mi?” diye bekledik açıkçası. Böyle bir şey artık görünmüyor…

 

   E.Ö: Artık daha etkin mi görüneceksiniz yani?

 Mansur YAVAŞ: Evet, bundan sonra daha etkin olacağız. Yapılan her şeyi gözetleyip doğruya doğru deyip yanlışa yanlış diyeceğiz ve neden hatalı olduğunu söyleyip nasıl olması gerektiğini ayrıntılı olarak medyada dile getireceğiz.

Benim Ankara’da yapmayı düşündüğüm projelerimden bir tanesi yardımlarla ilgilidir. Ankara’da 1.200.000 üzerinde aile bulunmaktadır. Bunlardan yaklaşık 400 bin aile yardım almaktadır. Bu yardımlar alanları memnun ettiği gibi yardım almayan ailelerden de bu konuda rahatsızlık duyanlar bulunmaktadır. Toplumsal dayanışmaya zarar vermektedir. Bunun da nedeni adil dağıtılmaması, doğalgazlı evlere kömür yardımı verilmesi gibi bir sürü iddiaların bulunmasıdır. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin ne dağıtırsa onu almak zorundasınız. Bunun yanlış olduğu fikrini ortaya koyduk. Ankaralıya “hemşehri kartı” çıkartmayı düşündük. İhtiyaç sahiplerine ihtiyacını belirleyip kimine 100 TL kimine 400 TL yükleyip mahalle bakkalından istediğini almasını düşündük. Aynı zamanda sağlık yardımından faydalandırıp ulaşım ve su ücretini daha ucuz hale getirerek ilave avantajlar da sağlayacaktık. Amacımız Ankara’da yaşayan herkesin onurlu ve insanca yaşamasını ve kendi ihtiyacını kendinin almasını istiyorduk.  Aynı zamanda bu sistemle mahalle esnafı ayakta kalacaktır. Mahalle esnafının ayakta kalmasını ben çok önemsiyorum. Mahalle esnafı ayakta kalmazsa emlak vergisi ödeyemeyecek, su parası ödeyemeyecek ve onlar da paket alır hale gelecekler. Yapılacak ufak bir düzenleme ile onlar da ayakta kalacak. Belki birçok bakkal yanında bir iki işçi çalıştırıyor, istihdam sağlıyor; siz bunların yok olmasını bekliyor ve Belediye’nin kapısına onların da gelmesini sağlıyorsunuz ve yanlış yapıyorsunuz.

    Bu uygulamayı Yenimahalle Belediyesi başlattı. Yenimahalle Belediye Başkanı’na sizin aracılığınız ile teşekkür etmek istiyorum. Kendilerini takdir ediyorum ve kendileri ile yakın zamanda görüşmek istiyorum. Uygulamanın nasıl gittiğini öğrenmek istiyorum. Ben de bazı önerilerde bulunmak istiyorum. Bunu parti politikası olarak özellikle büyük kentlerde MHP’nin kazandığı belediyelerde bu sistemi hayata geçirmeye çalışacağız, olgunlaştıracağız. İnsan onuruna en yakışır şekilde yardım etmeye çalışıyoruz.

    Seçim çalışmalarında da hep örnek verdiğim bir olayı anlatmak istiyorum. Beypazarı’nda yaşayan kültür müzemiz var. Tarihî ve çok zengin bir ailenin evi. Merdivenden çıktığınız zaman evin kapısı kapalı, ama evin kapısına gelmeden sağda bir dolap kapağı var mutfağa bakan. Onun içerisinde yemekleri koyuyorlar, dışarıdan ihtiyacı olanlar yemeği alıyor. Ne alan görüyor ne de veren alanı görüyor. Alan da mahcup olmuyor ve daha sonra boşunu getirip bırakıyor. Biz böyle bir ecdadın torunlarıyız. İnancımıza göre de göstere göstere yardım yapılmaz. İnsan onuru da hiçbir zaman kırılmaz. Dolayısı ile en güzel dayanışmanın bu şekilde sağlanacağını düşünüyoruz.

 

   E.Ö: Yardımlara yapılan eleştirilerde muhtarların da seçilme kaygısı bulunduğundan istenen belgeleri vermese oy alamayacağını düşünebiliyor birçoğu. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

 Mansur YAVAŞ: Haklısınız. Ben Belediye Başkanlığı yaptığım için bunu yaşadım. Muhtarlardan isim istediğimde bazı muhtarların sadece kendi yakınlarının isimleri verdiği yönünde şikayetler aldım. İstemeyi bilenler var, birkaç yerden yardım alabiliyor; utananlar ise hiçbir yerden bir şey isteyemiyor. Bu tespiti 5 kişilik komisyonlarla yapmayı planladık. Çok da çabuk tespit edilebilir zaten. Kaymakamlık Sosyal Dayanışma fonundan mükerrer yardım almaması için kaymakamlıktan, belediyeden birer yetkili, mahalle muhtarı, bir sosyal hizmet uzmanı ve o mahallede yaşayanlardan 2-3 sokağı yıllardır tanıyan ve herkesin itibar ettiği bir kişiyi katarak adil bir şekilde tespit etmeyi düşünüyoruz. Bugün herkesin aldığı geliri kamudaki veri paylaşım sistemi sayesinde tespit edebiliyorsunuz. Bu nedenle ailede kaç kişi çalışıyor, SGK’lı kaç kişi var bulabilirsiniz. Umarım Yenimahalle Belediyesi bu konuda başarılı olur. Bazı konularda benim düşündüklerimi daha da geliştirmişler, tabii bazı gördüğümüz eksiklikler de var.  Kredi kartlarından yapılan alışverişlere verilen bonuslar var yapılan alışverişlerle ilgili.  Belki ileride başka bankalar daha fazlasını verecek ve zaman içerisinde yük olmadan çarkı çevirir hale gelecekler.

 

   E.Ö: Mansur Bey, bize zaman ayırdığınız için teşekkür ediyor, başarılar diliyoruz.

 Mansur YAVAŞ: Ben teşekkür ediyorum.

 

iletisim@PolitikaDergisi.com
Emrah.Ozdemir@PolitikaDergisi.com

 

  

 

 

 [Bu röportaj, Politika Dergisi Sayı 21’de yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi salık veririz. Sayı 21’i indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.