Politika Dergisi - Celal Şengör Mülakatı

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
PD Roportaj Ekibi: 
Nuran TALAY

 

 Prof. Dr. Celal ŞENGÖR kimdir?

 

  M. Celâl ŞENGÖR 24 Mart 1955’te İstanbul’da doğdu. 1973 yılında Robert Academy’yi bitirdi, 1978’de State University of New York at Albany’den jeolog olarak mezun oldu. 1979’da master, 1982’de de aynı üniversiteden doktora derecesi aldı. 1981’de İTÜ Maden Fakültesi, Genel Jeoloji kürsüsüne asistan oldu.

 

   1984 yılında Londra Jeoloji Cemiyeti’nin “Başkanlık Ödülü”nü, 1986’da TÜBİTAK’ın Bilim Ödülü’nü aldı. Aynı yıl İTÜ Maden Fakültesi Genel Jeoloji Anabilim Dalında doçent oldu. 1988’de Neuchâtel Üniversitesi Fen Fakültesi’nden şeref bilim doktoru (Docteur ès sciences honoris causa) pâyesi aldı. 1992 yılında İTÜ Maden Fakültesi Genel Jeoloji Anabilim Dalı’nda profesörlüğe yükseltildi. 1993 yılında Türkiye Bilimler Akademisi kurucu üyesi oldu, Akademi konseyine seçildi, aynı yıl TÜBİTAK Bilim Kurulu üyeliğine seçildi.

 

   1990 yılında Academia Europaea’ya ilk Türk üye olarak seçilen Celal ŞENGÖR, 86 ülkenin bilimler akademisi'ne üye. ŞENGÖR’ün yayınlanmış 1826 makalesi var. Bu makalelere 12658  atıf yapılmış. Yurtdışında birçok üniversitede bulunmuş olan Prof. ŞENGÖR birçok uluslararası ödülün de sahibi. ŞENGÖR ayrıca pek çok uluslararası dergide editör, yardımcı editör ve yayın kurulu üyeliği yapmıştır ve yapmaktadır.
 
   Nuran TALAY: Türkiye gündemi hızla değişiyor. Son dönemde hakkında en çok konuşulan konu “Kürt Açılımı”. Bu açılım hakkında siz ne düşünüyorsunuz?

 

Prof. Dr. Celal ŞENGÖR: Bunu nasıl algıladığınıza bağlı. Bu insanlar kim? Kürt kim?

 

   Geçmişe baktığımız zaman bu kimliğin çok yakın tarihte oluştuğunu görürsünüz. Dilleri ise karmakarışık, bir geçmişi yok. Yalnızca bir grup kendini Kürt olarak addediyor. Hepsi aynı düşüncede değil. Bu bilinç ile hareket eden çok küçük bir grup. Böyle bir grubun oluşması için bir ortam oluşturuldu. Evvela bu ortamı ortadan kaldırmak lazım! Bir ayrışmaya gitmek istemiyorsak bu sorunu çözmek lazım.

   Şimdi bunun tam tersini yapıyoruz Etkene destek veriyor yardımcı oluyoruz. Dolayısı ile buna yardımcı olursanız, bu küçük grubun yaratıcılarına ve gruba fayda sağlamış olursunuz. Korkunun ecele faydası yok ayrılırsınız, sonunda bu olur.

 

    “Kürt Açılımı”nda kontrol yitirilmiş durumda. Durumun ne olduğunu bilmiyorlar. Entelektüeller de işin farkında değil. Orada burada yazan köşe yazarları da farkında değil. Orada yaşayan halkın tümü değil, ayırma çığırtkanlığı yapan küçük bir grup; onu çözelim. AKP doğuda çok fazla oy aldı. Çünkü ilk defa onların dilini konuşan bir grup gördüler. Bir de bunu deneyelim diyenlerin sayesinde oy aldı.

 

   Bugün birçok köşe yazarı Kürtçe diyor. Kürtçe ne demek, Kürt ne demek, bilmiyorlar. Bir defa Kürt Açılımı hakkında yazmadan önce, Kürt kelimesinin ardında ifade edilen tarihi kültürü bilmek, ona göre hareket etmek lazım. Ben Kürt açılımın bu şekilde entelektüel bir alt yapıya sahip olmadığı inancındayım. Olmadığı için de sorunu küçük bir grup insanın, Türkiye’nin doğusunda yaşayan halkı, nüfusu yönlendirerek, Türkiye’den ayrı bir “birlik” haline getirme çalışmasıdır. Buna mani olmamız bu şartlar altında artık mümkün değildir.

 

   Sorunu entelektüel geçmişini bilmeden çözemezsiniz.

 

 
   Nuran TALAY: Toplumun bu konuda sessiz oluşunu neye bağlıyorsunuz?

 

  Prof. Dr. Celal ŞENGÖR: Toplum her şeyden habersiz. Toplum cahil. TV kanallarında gösterilen diziler çok kötü. Rol kabiliyeti olmayan birçok kişi boy gösteriyor. Aktör yok. Ben en son “O Şimdi Asker” filmini izledim eşimle. Çok güzeldi. Her Türk askerlik yapar. Herkesin iyi ya da kötü bir askerlik anısı vardır. Ve bu ruhu çok iyi yansıtmışlar ekrana. Bunu seyirciye hissettirmeyi başarmışlar. O filmle anılarımız yeniden canlandı. İzlediğinde insanı yeniden o günlere götürebiliyor. Şimdi de diyorlar ki “Nefes” de çok müthiş. Gitmek istiyorum mutlaka.

 

 
   Nuran TALAY: Evet ben de izleyeceğim mutlaka. Bir arkadaşım izlenimlerini paylaşmıştı; o sahneleri izlerken donup kaldığını, saatlerce ağladığını, hatta aynı sahneleri gerçekten askerliği sırasında yaşadığını söylemişti. Ve tüm gerçekliğe rağmen teröristlerin kahramanca karşılanmasına içerlediğini söylemişti.

 

Prof. Dr. Celal ŞENGÖR: İnanılmaz bir şey, bırak kahramanca karşılamayı, akıllardan silinmeyecek görüntülerdi. Biz kendi ordumuzu kahramanca karşılamayı geçtim, kendi ordumuza “tü-kaka” demeye başlayan “aptal” bir milletiz. Toplumda araştırma, sorgulama yok. Sunulanla yetinen bir millet.

 

   Osmanlı, Anadolu toplumunu taş devrinde tutmuş. Atatürk’ün devraldığı dönem korkunç bir dönemdi. Mesela Ahmet Haşim’in 1919’da Anadolu’nun halini anlattığı yazısına göre halkın durumu o günkü gibi tam bir fecaat. Duvardaki Atatürk resmine bakıp bakıp, ya sen nasıl başardın, diyorum. İnanılmaz…

 

 
   Nuran TALAY: Türkiye’de eğitim sistemini nasıl değerlendiriyorsunuz? Yabancı dille eğitim hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

Prof. Dr. Celal ŞENGÖR: Türkiye’de nitelikli eğitim veren üniversite yok. Adam gibi adam yetiştiren üç okul var. Bunlardan bir tanesi de Harp Okulu. Adam gibi adamdan neyi anlıyoruz? Dünya ile rekabet edebilecek donanımda bir kişiyi. Sizin üniversite mezununuz dünyada aynı konuda iyi bir okuldaki adamla aynı mı kabul ediliyor? Bizim Harp Okulu’nun mezunu aynı değerde kabul ediliyor. Hem de tek tek değil, tüm sınıf olarak. Herkes diyor ki; Türk subayı, dünyanın en iyi yetişmiş subaylarından biridir. Türk pilotu dediğiniz zaman dünyanın en iyi pilotudur. Hiç tartışması yok, muhteşemdirler. Bir “teknik üniversitede” veya ODTÜ’de bir sınıf olarak kaliteli adam yetiştiremiyoruz. Ne sınıfça kaliteli bir kütüphane, ne sınıfça kaliteli teknisyen var.

 

   Yabancı dil ile eğitimi ilk önceleri doğru bulmuştum. Hatta İstanbul Teknik Üniversitesi’nin değerli hocaları, yabancı dil ile eğitim olmaz, dediklerinde, hayır olur, demiştim. Hatta yabancı dil ile eğitim dahi verdim. Ancak gördüm ki öğrencilere ulaşamıyorum. Anlattıklarımız tam anlaşılmıyor. Sonra değerli hocalarımıza, siz haklıymışsınız, demiştim. Önce kendi kültürünü, dilini iyi öğrenecek ki öğrenci, öğretmenin ne anlattığını anlayabilsin. Yabancı dili öğrenmek uluslararası literatürleri takip etmek için mutlaka gerekli. Ama bugün yabancı dille eğitim verildiği halde kimse doğru düzgün yabancı dil konuşamıyor. Ve öğrenmesi gereken bilgileri de tam olarak kavrayamıyor. O yüzden Türkçe eğitimden yanayım.

 

 
   Nuran TALAY: ÜAK tarafından YÖK üyeliği için önerilmiştiniz, ancak halen sonuçlanmadı.

 

Prof. Dr. Celal ŞENGÖR: Bilmiyorum, Cumhurbaşkanı istemiyor herhalde. Çeşitli bahaneler sunuluyor. Bunlardan bir tanesi de aile şirketlerimin birinde sekreter hatası ile yönetici olarak gösterilmişim. ‘Aaa, sen tam gün çalışıyorsun bir şirkette’ dediler. Tüm gün şirkette çalıştığın görülüyor, dolayısı ile üniversiteden atılman lazım, dediler. İnceleme heyeti suçsuzluğuma karar verdi; ancak yanlışlıktan yani sekreter hatası ile yönetici olarak görüldüğümü bilmediğimden dolayı kınama cezası aldım. Bunun üzerine başkan bir mektup gönderdi. İncelemede suçsuz olduğun açık olsa da ben atılman gerektiğini düşünüyorum ve atılmanı isteyeceğim dedi. Bir türlü de yazmadı bu mektubu. Bunun üzerine ABD’den bir mektup geldi. Biliyorsunuz, ABD Ulusal Bilimler Akademisi üyesiyim. Nasıl davranıyorsunuz bilim adamlarınıza, diye mektup geldi. Hatta biz bundan 500 yıl önce aynı hatayı Galileo’ya da yaptık. Bunu önermiyoruz artık diye yazmışlar.

 

   O nedenle hakkımda bit türlü karar verilemiyor. Cumhurbaşkanı beni atamasa dünyaya ne diyecek, atasa kendi etrafındakilere ne diyecek? Beklemedeyiz...

 

   Nuran TALAY: “YÖK Başkanı için benim asistanım dahi olamaz” şeklindeki değerlendirmenizin nedeni nedir?

 

Prof. Dr. Celal ŞENGÖR: Evvela akademik geçmişine bakarım. Ve bir akademik geçmişi yok. O nedenle bu şekilde değerlendirdim.

 

 
   Nuran TALAY: (Bu arada) Sizce YÖK kaldırılmalı mı? Yoksa yeniden mi yapılanmalı?

 

Prof. Dr. Celal ŞENGÖR: Hayır asla. YÖK’ün kaldırılması söz konusu olamaz. YÖK’ün kaldırılması ile üniversitelerin düzeni, iletişimi bozulur. Başıboş kalır. Sistemde bir hata yok. İyi yönetebilen yöneticilere ihtiyaç var, o kadar.

 

 
   Nuran TALAY: YÖK başkanlığına Ergenekon tarafından önerildiğiniz, bu nedenle de evinizin arandığı söylenmişti.

 

Prof. Dr. Celal ŞENGÖR: Evet, duymuştum. Hatta savcıyı aradım ve şehir dışında olduğumu, gerekirse gelebileceğimi söyledim. Ancak böyle bir şey olmadı. Aranmadım.

 

 
   Nuran TALAY: Genç Mucitler adında bir programda jüri üyeliği yapmıştınız, o programa katılan genç yeteneklere ne oldu?

 

Prof. Dr. Celal ŞENGÖR: Evet çok güzel bir programdı. Çok iyi düşünülmüş projeler gördük. Yarışma sonunda ödül verildi. Ancak o genç çocuklara sahip çıkan bir kurum yok. Bu çok acı.

 

 
   Nuran TALAY: Chicago Üniversitesi tarafından 9 Ekim’de “Onur Doktorası” aldınız. Ülkemizde bilim adamlarımıza neden değer verilmiyor?

 

Prof. Dr. Celal ŞENGÖR: Nasıl davranacağımızı ve ne yapmamız gerektiğini bilmiyoruz da ondan…

 

 
   Nuran TALAY: Gündeme dair konuların arasında kendine yer bulamayan konumuz deprem. Deprem ülkemizin kaderi mi, gerçeği mi?

 

Prof. Dr. Celal ŞENGÖR: Tabii, “kader” deyince ne anladığınıza bağlı. Deprem, Türkiye olduğundan beri var. Bundan sonra da olacak. Türkiye’nin jeolojik yapısı gereği belirli aralıklarla, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde çeşitli büyüklüklerde depremler olmak mecburiyetinde; çünkü oynak bir yapısı var Türkiye’nin. Onun gereği de deprem kaçınılmaz.

 

 
   Nuran TALAY: Depremlerin, doğal afetlerin ilahi adalet olarak değerlendirmesi hakkında düşünceniz nedir?

 

Prof. Dr. Celal ŞENGÖR: Türkiye’nin jeolojik yapısı ortada. Ben bu açıdan değerlendiririm. Sosyolog değilim, doğa bilimciyim. Toplumun psikolojisini sosyologlar düşünmeli. Türkiye’nin yapısı gereği deprem kaçınılmaz.

 

 
   Nuran TALAY: Japonya’da 6,8 büyüklüğünde bir deprem oldu. Herhangi bir zarar olmadı.

 

Prof. Dr. Celal ŞENGÖR: Biliyorsunuz, Kobe’de deprem oldu. Epey bir zarar gördüler. Mesela Los Angeles’ta bir deprem oldu, birçok kişi öldü, başları ciddi derde girdi. Depremden korunabilmek için deprem nedir, nasıl olur, hangi sıklıkta olur, ne türlü olur, nerede olur; evvela bunları bilmek lazım. Bunları halkın anlaması lazım! Bunu bugün dünyanın her yerinde halka anlatmak çok zor! Çünkü dünyanın her yerinde insanlar giderek doğa bilimlerinden koptular. Bugün 19. yüzyılda olduğu gibi doğa bilimlerine merak, ne hikmetse, kalmadı insanlarda. 20. yüzyıl çok feci bir yüzyıl olarak geçti. Biliyorsunuz, insan hürriyetini kısıtlayan çeşitli rejimler ortaya çıktı. Sovyetler Birliği 70 sene bir toplumun dünya ile, bilim ile ilişkisi kesildi. Saçma sapan şeyler öğrendiler. Çin mesela, aynı şekilde 1980’e kadar başına gelenler… Almanya, İtalya kısa bir dönem benzer bir rejimin altında yaşadı. Balkanlar halen bu korkunç durumları yaşıyor. Dolayısı ile insanlık çok kötü bir dönemden geçti, halen de geçiyor. Bunun etkileri muazzam. Mesela Amerika’ya bakıyorsunuz, giderek şahlanan bir din Rönesans’ı var. Dinler, tekrar insanların kafasında yer etmeye başlıyor. Ben de anlamıyorum neden böyle olduğunu, ama Avrupa’da böyle bir gelişme var. Dolayısıyla biz doğa bilimlerinden büyük ölçüde koptuk, insanlık olarak. Tabii doğa bilimlerinden kopunca, depremi veya doğal afetlerin ne zaman geleceği, nasıl geleceği, neler olacağı konusunda halkı eğitmek zorlaşıyor. Örneğin; Hollywood’da bir fay basamağını gösterdiler, belli ki aktif fay. Ama bu aktif fayın üzerinde iki apartman bloğu var. Bir başka yanda koskoca apartmanda boydan boya çatlak var. Tüm bunlara karşın insanlar oturuyor. ABD’de böyle oluyorsa ortalama tahsil düzeyi düşük ülkemizde bunun çok daha beterini görüyorsunuz. Türkiye’de politikacılara bakıyorsunuz, bu konuda hiç bir şey anlatmıyor, yapmıyorlar.

 

  Din adı altında bir etkileme durumu söz konusu. Cehaletin üstüne çıkmak, ortamınız müsait değilse çok zor. Avrupa 1000 sene boyunca Ortaçağ seviyesinde yaşadı. İslam’a bakalım, 400 yıl boyunca muazzam yaşamışlar. Mesela Araplar her türlü şarta gelebilen insanlar. Bu tip adamlardan iyi asker olur. Bu adamlar birçok kültürle temasa geçmişler ve sünger gibi bu kültürleri kendilerine göre almışlar. Bu iyi dönemleri. Din, bu cemiyeti tekrar boğazlayana kadar sürdü.

 

   Mesela Rönesans, birkaç akıllı adamın işi! Tarihe ne kadar etki ediyor bu tip insanlar, müthiş. Tarih, insanların sırtında gider. Mesela Marksistler tarihin kendine göre kuralları var dese de böyle bir kural yok. Tarihi adam yaratır. Onun için adama yatırım yapacaksın. Çok mühim bu!

 

                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                           

 

   Nuran TALAY: Dünyada oluşan depremler birbirini tetikliyor mu?

 

Prof. Dr. Celal ŞENGÖR: Uzun zamana kadar böyle bir etkinin olmadığı düşünülüyordu. Fakat şimdi fikirler değişti. Depremlerin birbirini etkilediği, bunun iki şekilde olduğu ortaya çıktı. Birincisi; çok kısa zaman içinde bir yerde deprem olduğu zaman, derhal onun çevresinde birçok depremi tetiklediği de ortaya çıktı. 1999 depremi olduktan sonra ilginç bir çalışma gösterdi ki Yunanistan’da birden bire depremler arttı. Dolayısıyla tetikleme olayının olduğunu gösterdi.

 

   İkinci olarak; uzak mesafeler, uzak zaman aralıklarında meydana gelenler var. O da dünyanın birçok yerinde faylar tam kırılmanın sınırında duruyor. Bu yüzden böyle bir deprem olduğu zaman bu depremin yarattığı gerilmeler geniş alanlara yayılıyor ve bu geniş alanların su basıncını, kaya içindeki su basıncını değiştiriyor ve bu depremi tetikliyor. Tabii bu çok büyük mesafelerde olmuyor. Bir de hangi levha sınırı üzerinde olduğu önemli. Örneğin Pasifik’teki bir deprem Afrika’daki bir depremi tetiklemez.

 

 
   Nuran TALAY: İstanbul yağmura dahi teslim olan bir şehir? Deprem olunca ne olacak?

 

Prof. Dr. Celal ŞENGÖR: İstanbul her şeye teslim olur. İstanbul’un altyapısı akıllıca kurulmamış. 1950’den sonra bir patlama şehrine döndü. Birçok insan buraya geldi ve bu gelenler son derece cahil. İstanbul’da aklına geldikleri yere ev yaptılar. Ev de denemez, kulübe. Derenin sel yatağına adı üstünde taşkın ovası da deriz. Buraya gelir ev yaparsanız, gelir sizi vurur. Bu çok normal. İstanbul’un belli akılcı bir yapısı olmadığı için İstanbul’u etkileyen doğa olaylarından insanların etkilenmesi kaçınılmaz.

 

   Yağmurda bir yerden bir yere ulaşmak dahi çok zor. Deprem olduğunda bir felaket olacak tabii. Hastaneye ulaşamayacaksınız, ulaşsanız dahi sağlık personeli ulaşamamış olacak. Telefonlar çalışmayacak, yardımlar ulaşamayacak. Tüm bunları rasyonel düşünürsek bu tip durumlarda ne yapması gerektiğini bilen tek bir kurum var; o da TSK. Derhal sahra hastaneleri ile acil müdahalede bulunuyorlar. Ama bu sefer TSK buna yetişebilecek mi, bilemiyoruz. Çünkü çok büyük bir felaketten söz ediyoruz. TSK ile diyalog içinde olabilen yöneticiler de kalmadı. Asker ile konuşmaları da mümkün değil zaten. TSK 21. yüzyılda yaşıyor, yöneticiler ortaçağda.

 

 
  Nuran TALAY: Peki, “küresel ısınma”nın depremle bir ilişkisi var mı?

 

Prof.Dr. Celal ŞENGÖR: Deprem ile doğrudan ilgisi yok; çünkü atmosfere empoze ettiği bir şey. Atmosferin depremi bir iki hal dışında etkilemesi söz konusu değil. Buz çağından, buzullar çağından giriyoruz. Biz insanlar olmasak da dünya ısınmaya başlayacaktı. Biz bu ısınmaya küçücük bir katkıda bulunuyoruz. Ama bu küçücük katkı atmosfere çok büyük bir etki yapıyor. Isınmanın neticesinde sular yükselebilir. Bangladeş’i su basacak, o kadar kişiyi nereye koyacaksınız? Sahil ovalarını su basacak. Bu insanları nereye yerleştireceksiniz, bunlarda sıkıntı görülebilir. Görülemez sıkıntı da; biz iklim olaylarını tahmin edebiliyoruz diyoruz, ancak eşik değerlerinin olduğu ortaya çıkıyor. Eşik değerlerini bulduğu zaman ısınma, bizim tahmin edemediğimiz atmosfer olayları karşılık veriyor.

 

 
   Nuran TALAY: Belediyelerin, depreme ilişkin somut çalışmalarının olmayışının nedeni nedir?

 

Prof. Dr. Celal ŞENGÖR: Çünkü kapasite yok. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde iyi niyetle yapılan çalışmalar var, ancak yetersiz. Tüm bunları tam anlamıyla yapacak entelektüel kapasite yok. Türkiye’de belediye başkanı, İstanbul’un haritasını çizelim bana iyi jeologlar lazım dese, yok. Neden yok derseniz, yetiştirememişiz.

 

 
   Nuran TALAY: İstanbul depremi Türkiye’nin bağımsızlığını tehlikeye atar mı, atarsa neden?

 

Prof. Dr. Celal ŞENGÖR: Evet atacağı kanaatindeyim. İstanbul depremi, Türkiye’nin sırtına çok büyük bir mali yük bindirecektir. Daha deprem olmadan zaten dünyaya el açar durumdayız. Şu anda 2010’da hazine piyasadan para toplamak zorunda, çünkü tahviller almış ve bu tahvilleri ödemek zorunda. Nereden alacak bu paraları, sizin cebinizden. Şu an Türkiye’nin kaynağı yok. Bunu karşıladığı zaman ekonomide çok durağan bir durum mevzu bahis! Dolayısıyla bunu karşılamak için İMF’ye gitmesi şart. Para alması gerekecek. Borç verecek birini bulacak. Yurt dışında adı İMF olur veya başka bir yer bulacak ve ülkeye mutlaka para getirmesi gerekecek. Türkiye vergi toplayamıyor. Mevduatı yok. İkisi de olmadığı için bir başkasının mevduatını kullanmamız lazım. Bu da yurtdışında bir yer. 50 milyar dolar daha içeri girmek demek. Altından kalkamayacağın bir mali yük, bu mali cephesi!

 

   İkinci yönü; İstanbul gibi bir şehir yıkıldığı zaman bir sürü kültür öğesi de yok olur veya zarar görür. Bunların hepsi bizim değil. Bizans’ın kalıntıları var, Roma’nın kalıntıları var. Şimdi bunları gelip tamir edin diyecek. Sizin elinizde İstanbul’u kültürel olarak restore edecek entelektüel birikim yok.

 

  E, ne yapacaksınız, mecburen bunu da dışarıdan alacaksınız. Dışarıdan adam gelecek diyecek ki; 1999 da deprem olduğunda para verdik ne yaptın parayı? Buna verebileceğimiz cevap yok. Gene veririz para ama bu sefer biz geliriz, belli ki siz yapamıyorsunuz diyecektir. ‘İşte gitti bağımsızlık’.

 

   Gayet basit aslında! Yani siz göbeğinizden bağlı olmak zorundasınız. 50 milyar içeri gireceğiz. 

 

 
    Nuran TALAY: Sorularım bu kadar. Vakit ayırdığınız için ve misafirperverliğiniz teşekkür ederim.

 

Prof. Dr. Celal ŞENGÖR: Ben de teşekkür ederim.

 

 
Nuran.Talay@PolitikaDergisi.com

 

  
 
 

* * *

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.