İçeriği Yazan: Edgar ŞAR Zaman: Cum, 26/08/2011 - 16:42
Saygıdeğer Gamze Hanım;
Yazınızın son paragrafına kadar bahsettiğiniz tarihsel olgular, kuşkusuz doğrudur. Bunlara itiraz etmek niyetinde değilim. Fakat size gayet samimi olarak özellikle son paragrafta belirttiğiniz sonuçlara katılmadığımı belirtmek isterim. Öyle ki söz konusu bulguya kadar ele aldığınız tarihsel süreçte, mevcut iktidarın dönemindeki Türkiye-Suriye ilişkilerini es geçmekle kalmamış, aynı zamanda uluslararası ilişkilerin değişmeye ve dinamik olmaya mecbur olan gelişmeler çerçevesinde ilerlediğini göz önünde bulundurmamış olduğunuzu düşünüyorum.
Türkiye'nin Suriye ve diğer komşularıyla yürüttüğü ilişkiler Davutoğlu başta olmak üzere bu iktidarın tüm dışişleri bakanları döneminde, sizin tüm yazınızda bahsettiğiniz tarihsel olgulara rağmen başka türlü yürütülmüştür. Bunun sebebi olarak maalesef Türkiye'nin bu dönemde uluslararası politikalarını belirlerken ulusal çıkarlarından önce sistemin devamını önemsemesi ve günümüzde güya liberal olarak düzenlenen uluslararası siyasetin aslında saf olarak böyle olmadığını farkedememesi/farketmezlikten gelmesi olarak almalıyız.
Suriye olan ilişkilerimize ilişkin son gelişmelere bakılırsa, aslında bunu hakikaten destekleyenlerin bile kendilerini haklı göstermek için sizin kullandığınız yolu kullanmadıkları açıktır. Öyle ki Türkiye Hariciyesi'nin hiçbir resmi kaynağı, "sabrımız taşıyor" söylemlerini geçmişteki olaylara bağlamamaktadır. Çünkü bunun tutarsız olacağının bilincindediler. Aksi takdirde yıllardır iktidarları boyunca yürüttükleri ilişkileri haklı ve masum çıkarma şanslarını tamamen kaybedeceklerini bilmektedirler.
Bu çerçevede, Ortadoğu'daki gelişmeleri bir bütün olarak düşündüğümüzde, sistemin kendini koruması adına yapılan bir takım kudretli faaliyetin farkına varmaktayız. Özellikle bu süreci Suriye'ye nispetle daha evvel yaşamış olan Mısır ve Libya'daki şu günlerde gerçekleşen gelişmeler bunu bir kez daha doğrulamaktadır. Aynı zamanda bu olayı bu ülkelerin herhangi birince yerinde incelersiniz, bu tezimin doğruluğunu görürsünüz.
Sonuç itibariyle, hükümetin yıllardır uluslararası politikalarını belirleme sistemini göz önünde bulundurduğumuzda ne onların "bizim iç meselemiz" demeleri, ne de sizin 20.yüzyıldaki Türkiye-Suriye ilişkilerinden verdiğiniz örnekler, hükümetin tutumlarını aklamamakta, haklı çıkarmamaktadır.
Yorumlar
Saygıdeğer Gamze
Saygıdeğer Gamze Hanım;
Yazınızın son paragrafına kadar bahsettiğiniz tarihsel olgular, kuşkusuz doğrudur. Bunlara itiraz etmek niyetinde değilim. Fakat size gayet samimi olarak özellikle son paragrafta belirttiğiniz sonuçlara katılmadığımı belirtmek isterim. Öyle ki söz konusu bulguya kadar ele aldığınız tarihsel süreçte, mevcut iktidarın dönemindeki Türkiye-Suriye ilişkilerini es geçmekle kalmamış, aynı zamanda uluslararası ilişkilerin değişmeye ve dinamik olmaya mecbur olan gelişmeler çerçevesinde ilerlediğini göz önünde bulundurmamış olduğunuzu düşünüyorum.
Türkiye'nin Suriye ve diğer komşularıyla yürüttüğü ilişkiler Davutoğlu başta olmak üzere bu iktidarın tüm dışişleri bakanları döneminde, sizin tüm yazınızda bahsettiğiniz tarihsel olgulara rağmen başka türlü yürütülmüştür. Bunun sebebi olarak maalesef Türkiye'nin bu dönemde uluslararası politikalarını belirlerken ulusal çıkarlarından önce sistemin devamını önemsemesi ve günümüzde güya liberal olarak düzenlenen uluslararası siyasetin aslında saf olarak böyle olmadığını farkedememesi/farketmezlikten gelmesi olarak almalıyız.
Suriye olan ilişkilerimize ilişkin son gelişmelere bakılırsa, aslında bunu hakikaten destekleyenlerin bile kendilerini haklı göstermek için sizin kullandığınız yolu kullanmadıkları açıktır. Öyle ki Türkiye Hariciyesi'nin hiçbir resmi kaynağı, "sabrımız taşıyor" söylemlerini geçmişteki olaylara bağlamamaktadır. Çünkü bunun tutarsız olacağının bilincindediler. Aksi takdirde yıllardır iktidarları boyunca yürüttükleri ilişkileri haklı ve masum çıkarma şanslarını tamamen kaybedeceklerini bilmektedirler.
Bu çerçevede, Ortadoğu'daki gelişmeleri bir bütün olarak düşündüğümüzde, sistemin kendini koruması adına yapılan bir takım kudretli faaliyetin farkına varmaktayız. Özellikle bu süreci Suriye'ye nispetle daha evvel yaşamış olan Mısır ve Libya'daki şu günlerde gerçekleşen gelişmeler bunu bir kez daha doğrulamaktadır. Aynı zamanda bu olayı bu ülkelerin herhangi birince yerinde incelersiniz, bu tezimin doğruluğunu görürsünüz.
Sonuç itibariyle, hükümetin yıllardır uluslararası politikalarını belirleme sistemini göz önünde bulundurduğumuzda ne onların "bizim iç meselemiz" demeleri, ne de sizin 20.yüzyıldaki Türkiye-Suriye ilişkilerinden verdiğiniz örnekler, hükümetin tutumlarını aklamamakta, haklı çıkarmamaktadır.
Saygılarımla