İçeriği Yazan: Fatih Köroğlu(Doğrulanmamış) Zaman: Paz, 14/03/2010 - 19:01
Kanımca Ankara ince bir strateji oynuyor ama buna tehlikeli bir kumar da diyebiliriz. Amaçları 3 başlıkta toplarsak:
Obama Başkan olduğunda, 24 Nisan açıklamasında “soy kırım” sözcüğünü kullanıp kullanmayacağı tartışma konusu olmuştu. Çünkü Obama, seçim kampanyasında oy toplarken Ermeni iddialarını destekleyeceğini söylemişti. Obama ilk 24 Nisan’ı “soy kırım” sözcüğünü kullanmadan atlattı, ancak TBMM’de yaptığı konuşmada da belirttiği gibi “fikirlerim değşmedi” dedi. Bu şu anlama geliyordu: ABD bu yıl Ermeni soykırımı tasarısını gündeme alacaktı. En azından böyle bir tehlike doğdu. Obama 24 nisan’da soykırım demeyerek Türkiye’ye Ermenistan’la ilişkileri geliştireceği bir yıl verdi. Ankara’nın Erivan’la yakınlaşması ve imzalanan ancak henüz meclisere taşınmayan protokoller bu yüzdendi. Ankara, bu kez durumun ciddi olduğunun farkında. Bu yüzden 24 Nisan’da bu tartışmayı yapacağına, komiteden karar çıkınca durumu krize çevirdi ki 24 Nisan öncesinde ABD’ye ciddi bir mesaj verebilmiş olsun. Bir nevi preemptive strike (Bush’un Irak’ta uyguladığı “tehlikeyi oluşmadan ortadan kaldırmak” stratejisi) gibi.
Ankara, Erivan’la yakınlaşma politikası çerçevesinde protokollere imza attı. Ancak, hem Azerbaycan’ı kaybetme tehlikesi hem de Erivan’ın Karabağ konusunda olumlu adım atmama konusunda diretmesi Türkiye’yi hem Azerbaycan gözüne hem de iç politikada zor durumda bıraktı. Türkiye bu yüzden daha sonra Erivan’la yakınlaşmanın gerçekleşmesi için Karabağ sorunu konusunda olumlu adım beklentisini ortaya koydu. Türkiye ABD’yle krizi derinleştiriyor. Açıklamalarına bunu da yansıtarak “Ermenistan’la yakınlaşma tehlikeye girecek” diyor. Böylece Ankara protokollerin altına imza atma konusunda zaman kazanıyor.
Ankara krizi tırmandırıyor. Çünkü bu güne kadar çok önemli konularda kendisine karşı koz olarak kullanılan Ermeni tasarısını tersine çevirerek koz haline getirmeyi planlıyor. Şöyle açalım: Türkiye ABD’yle ilişkilerinde, örneğin İran konusunda, bir anlaşmazlığa düştüğünde bundan sonra masaya “tasarıyı koyabileceğini” düşünüyor. Ters bir mantık gibi gelebilir, ancak işe yarayabilir.
Peki, bu gerilimin Türkiye’ye faturası olmaz mı? Olabilir... Zira ABD İsrail değil. Üstelik Türkiye’nin ABD ile ilişkileri üst düzeyde ve hayati öneme haiz. Ancak Türkiye, ABD’nin özellikle Ortadoğu’daki çıkarlarının Türkiye üzerinden geçtiği inancında. Ankara, ABD’nin Ermeni tasarısı için hem Türkiye’yi, hem de Türkiye üzerinden Ortadoğu’daki çıkarlarını kaybetmek istemediğini düşünüyor olabilir. Bu düşünce meseleleri doğru okumak anlamına da gelebilir, Türkiye’ye fazla bir önem atfetmek de... Türkiye’nin hesabında haklı olup olmadığını gelişmeler gösterecek.
Yorumlar
Kanımca Ankara ince bir
Kanımca Ankara ince bir strateji oynuyor ama buna tehlikeli bir kumar da diyebiliriz. Amaçları 3 başlıkta toplarsak:
Obama Başkan olduğunda, 24 Nisan açıklamasında “soy kırım” sözcüğünü kullanıp kullanmayacağı tartışma konusu olmuştu. Çünkü Obama, seçim kampanyasında oy toplarken Ermeni iddialarını destekleyeceğini söylemişti. Obama ilk 24 Nisan’ı “soy kırım” sözcüğünü kullanmadan atlattı, ancak TBMM’de yaptığı konuşmada da belirttiği gibi “fikirlerim değşmedi” dedi. Bu şu anlama geliyordu: ABD bu yıl Ermeni soykırımı tasarısını gündeme alacaktı. En azından böyle bir tehlike doğdu. Obama 24 nisan’da soykırım demeyerek Türkiye’ye Ermenistan’la ilişkileri geliştireceği bir yıl verdi. Ankara’nın Erivan’la yakınlaşması ve imzalanan ancak henüz meclisere taşınmayan protokoller bu yüzdendi. Ankara, bu kez durumun ciddi olduğunun farkında. Bu yüzden 24 Nisan’da bu tartışmayı yapacağına, komiteden karar çıkınca durumu krize çevirdi ki 24 Nisan öncesinde ABD’ye ciddi bir mesaj verebilmiş olsun. Bir nevi preemptive strike (Bush’un Irak’ta uyguladığı “tehlikeyi oluşmadan ortadan kaldırmak” stratejisi) gibi.
Ankara, Erivan’la yakınlaşma politikası çerçevesinde protokollere imza attı. Ancak, hem Azerbaycan’ı kaybetme tehlikesi hem de Erivan’ın Karabağ konusunda olumlu adım atmama konusunda diretmesi Türkiye’yi hem Azerbaycan gözüne hem de iç politikada zor durumda bıraktı. Türkiye bu yüzden daha sonra Erivan’la yakınlaşmanın gerçekleşmesi için Karabağ sorunu konusunda olumlu adım beklentisini ortaya koydu. Türkiye ABD’yle krizi derinleştiriyor. Açıklamalarına bunu da yansıtarak “Ermenistan’la yakınlaşma tehlikeye girecek” diyor. Böylece Ankara protokollerin altına imza atma konusunda zaman kazanıyor.
Ankara krizi tırmandırıyor. Çünkü bu güne kadar çok önemli konularda kendisine karşı koz olarak kullanılan Ermeni tasarısını tersine çevirerek koz haline getirmeyi planlıyor. Şöyle açalım: Türkiye ABD’yle ilişkilerinde, örneğin İran konusunda, bir anlaşmazlığa düştüğünde bundan sonra masaya “tasarıyı koyabileceğini” düşünüyor. Ters bir mantık gibi gelebilir, ancak işe yarayabilir.
Peki, bu gerilimin Türkiye’ye faturası olmaz mı? Olabilir... Zira ABD İsrail değil. Üstelik Türkiye’nin ABD ile ilişkileri üst düzeyde ve hayati öneme haiz. Ancak Türkiye, ABD’nin özellikle Ortadoğu’daki çıkarlarının Türkiye üzerinden geçtiği inancında. Ankara, ABD’nin Ermeni tasarısı için hem Türkiye’yi, hem de Türkiye üzerinden Ortadoğu’daki çıkarlarını kaybetmek istemediğini düşünüyor olabilir. Bu düşünce meseleleri doğru okumak anlamına da gelebilir, Türkiye’ye fazla bir önem atfetmek de... Türkiye’nin hesabında haklı olup olmadığını gelişmeler gösterecek.