Vali, Dedi... Ama Ne Dedi? Peki, Bizler Ne Dedik?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Tamer YAZAR
Yazının Yazıldığı Tarih: 
1/7/2013

Dünyada eşine az rastlanır derinlikte bir hoşgörüye sahip olan ilimizde…

Medeniyetler beşiği ilimizin gökkuşağı misali farklılıkları…

Barış ve kardeşliğimizin vazgeçilmez öğesi…

Hoşgörünün en nadide örneği…

Birlik ve beraberliğimizin ortak paydası…

Sevgi, barış ve hoşgörü iklimi…

 

Tüm bu kısa kısa alıntılar, Hatay Valisi tarafından yazılı olarak paylaşıldı Saint Pierre Bayramı kutlamasına dair…

Hani okudukça “cennet”ten yankılanan bir ilahinin fısıldaması gibi…

Ya da “kusursuzluğun” resmi gibi…

 

Sahi, içinde yaşadığımız kent adına Vali ile aynı fikirde miyiz?

Hani bu kadar mıyız?

Anlatıldığı kadar…

Resmedildiği kadar…

 

Değiliz… !!!

 

Tamamının inkârında da değiliz, ama değiliz… !!!

Bu kadar abartılar yumağı değiliz… !!!

Eldeki gerçeklerin farkındayız… !!!

O yüzden de, değiliz... !!!

 

Tekrar edelim o zaman, hani Hatay Valiliği tarafından “görev alanımız içinde değil” diye ifade edilen şu “utanç heykeli” noktasında durmaya devam ederken hele ki…

Çünkü, Antakya Balıkpazarı’nın olduğu kavşağın tam da orta yerine kondurulan ve bu kentin çok dinli ve çok inançlı yüzünü temsil eden heykelden sökülen dini semboller yerine konmadıkça, bizler o noktada durmaya devam edeceğiz…

 

Ama bu durumun inkârındakiler nerede durur, onu da kendilerine bırakalım…

 

Evet…

 

Resmi söylemin kendi içindeki bu açmazının çok ötesinde, Antakya’nın Batıayaz Köyü’nde, bir dönem yapımına başlanan ama türlü nedenlerle inşaatı sonlandırılamayan bir Ermeni Kilisesi’ndeydik Pazar günü…

Saint Pierre Bayramı nedeniyle, Sezgin Suna başkanlığındaki Antakya Polifonik Korosu’nun gençleri ve çocukları, her dinden ve her dilden şarkılar ve ilahiler mırıldandılar gelen misafirleri için…

Ve taş sütunlar arasına sıralanan sandalyelerde oturanlar, bu kentin çok kültürlülüğünde yankılanan notalara eşlik ettiler…

Bu kentin farklılığından damlayan çocukların ve gençlerin kelimelerinde yankılanan her bir ezgiyle, Türkiye oldular, BİZ oldular…

Farklılıkların zenginliğinde birbirlerine gülümsediler…

Türk olmaktan, Ermeni olmaktan, Rum olmaktan, Müslüman olmaktan, Hıristiyan olmaktan, Musevi olmaktan, Alevi kimliğinden ve inancın her kıyısından katılanlar, o gün orada var olan o güçten gurur duydular…

Anadolu’nun, ama “ana” kimliğinin çocukları olmanın da farkında olarak, her bir notayı sahiplendiler…

Her bir notada nefes alıp verirken, bu kentin ve bu ülkenin ortak nefes alanları olarak, o çocuklarla ve o gençlerle gurur duydular…

Birbirine sahip çıkan…

Birbirinin farkında olan…

Birbirinin kaderine ortak olan…

O kaderde ortak her acı ve mutluluğu göze alan her bir çocukla ve her bir gençle gurur duydular…

Ve o gururun Türkiye’sinde kocaman bir aile fotoğrafı oldular…

 

Evet…

 

Bu kentin resmi söylemleri ile gerçekleri arasında fark var mı diye soranlar için yazdık bugün.

Ama bu kelimelerin asıl sahipleri, bu kelimelere nefes veren ve Batıayaz Köyü’ndeki o eski Ermeni Kilisesi’nde bir araya gelenler oldu.

 

Bir araya gelemeyenler mi?

 

Onlar, bu kentin gerçekliğinin bir karşılığı olan bir Heykel’e sahip çıkamayanlar…

Sahip çıkamadığı kadar, sahiplenemeyenler…

Sahiplenemediği kadar, “konu görev alanımız dahilinde değil” diyenler…

Ve tüm bunları yaparken de, bu kentin bir arada yaşama kültürünü ve bu kültürü temsil eden o heykeli, ama o meydandan kaldırtma gücü bulabilenlere teslim edenler…

 

Tesliminize SAĞLIK…

Ama bizlerin ortaya koyduğu GÜCE de…

 

 

Tamer YAZAR

iletisim@politikadergisi.com

 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.