Ulus Devletler ve Türkiye - 3

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Gökhan Cebeci

Ülkesine, halkına güven eksikliği olan insanlar, kamu varlıklarının satılması konusunda ısrarcı oluyorlar. Telekom, Tüpraş, Tekel gibi ülke ekonomisinin lokomotif şirketlerinin kar ediyor olmalarını bile önemsemeyerek elden çıkarılmasını alkışladılar, alkışlıyorlar.

Devlet elini ayağını çeksin, ulusal hiçbir şey kalmasın istiyorlar. Hatta bu şirketlerin Türklere değil yabancılara satılması konusunda da ağız birliği ediyorlar.

Oysa, “Ülkenin çok önemli hayati şirketlerinin, büyük kamusal yararı olacak stratejik şirketlerinin ulusal kalması gerekir.

Devlet veya siyasi iktidarlar, her şeyi piyasaya, piyasanın karar mekanizmasına ve vicdanına bırakamazlar. Çünkü piyasa ‘kazanç’ amaçlı çalışır. İşsizliği gidermek gibi bir mantığı yoktur. Örneğin kalkınamamış bölgeleri kalkındırmak ve bölgesel eşitsizlikleri gidermek gibi bir kamusal ve ulusal mantığı olamaz.” (1)

Orhan Bursalı’nın bu görüşlerinden sonra ben de ilk aklıma gelen örneği sorayım. Nerede özelleştirilen şeker fabrikaları? Bulamazsınız. Çünkü özelleştirildikten sonra birçoğu kapandı. Ya da Milli Piyango üzerinden konuşalım. Dağıttığı ikramiyeden kat be kat fazla gelir elde eden kurumun planlanan özelleştirilmesi gerçekleşirse, elde edilen gelirden pay verilen Savunma Sanayi Destekleme Fonu, Tanıtma Fonu, Olimpiyat Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulu, Yüksek Öğrenim.Kredi ve Yurtlar Kurumu ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun bu gelir açığını kim kapatacak?

Eğer 21. yüzyıl dünyasına uyum sağlamak isteniyorsa, yapılması gereken ulus devlet anlayışını terk etmek değil tam tersi ona sıkı sıkı sarılmak ve onu geliştirmektir. Çağımızda dünyada yer edinebilmenin koşulu budur. “Dünya uygarlığına, kültürel, bilimsel, düşünsel ve teknolojik yapılabilen katkılar ölçüsünde ulusal devlet olunabiliniyor.

Ekonomik varoluşunuzu ve ulus olarak mutluluğunuzu ve zenginliğinizi gerçekleştirememişseniz, ulusal devletin en önemli bir içeriğini yerine getirememişsiniz demektir.” (2) diyen Bursalı’ya katılmamak olası değildir. Bunun için de ‘Ekme, biçme, üretme benden al.’ dayatmasına dur denilmelidir.

Tarımı baltalanan, sanayileşmesi engellenen, teknolojiye ulaşmasına izin verilmeyen Türkiye’nin, ulus devlet, şu devlet, bu devlet… Ne devlet olursa olsun yurttaşlarına mutluluk ve zenginlik verebilmesi olanaksızdır. Kendilerinin asla yerine getirmeyecekleri politikaları Türkiye’ye ödev olarak sunan ülkelerin bize ne önerdiklerine değil de kendilerinin ne yaptığına bakmak durumu anlamak için zaten yeterlidir.

En basitinden, Konya kadar yüz ölçüme sahip ve nüfusu Türkiye’nin beşte biri olan Hollanda 'nın yıllık tarım ürünü ihracatının 80 milyar dolar, Türkiye'nin ise 12 milyar dolar olduğunu düşünürsek ülkemize yapılan haksız ve de iyi niyetten yoksun dayatmaların sonuçlarını çok daha rahat anlayabiliriz sanırım.

“Ulusal devlet, bir anlamda ekonomidir, en geniş anlamıyla ise yaratabildiğin değerler bütünüdür ve bu değerler toplamının ülke halkına paylaşımında kişi başına düşen maddi ve manevi mutluluktur, hazdır, güvendir ve ayakta kalma becerisidir.”(3)

Yani onlarda olup da bizde olmayan özelliklerdir. Çünkü onlar ulus devlettir. Biz ise bu yapıya ulaşamaması istenen… Kalkınma deneyimine sırt çeviren Türkiye, ekonomik ve siyasal açıdan Batı’ya sığınmaktan vazgeçmeli, her dünya ülkesi ile olduğu gibi batılı devletlerle de eşit konumda ilişkilerini sürdürmelidir.

“Türkiye, ulusal devlet için ‘yaratma ve üretme iradesini’ eline almalıdır.” (4)

1) Ulus Yıkıcılığı Zamanları, Orhan Bursalı, Cumhuriyet Kitapları, sayfa 167

2) a.g.e sayfa 171

3) a.g.e sayfa 175

4) a.g.e sayfa 180

 

Gökhan CEBECİ

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.