Uludere, Kürtaj ve Kadın Hakları

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Mehmet ÇAĞIRICI
Yazının Yazıldığı Tarih: 
05.06.2012

26 Mayıs 2012 tarihinde AK Parti Kadın Kolları Kongresi’nde konuşan Başbakan, “Ben sezeryanla doğuma karşı olan bir Başbakanım . Ve ben bunların planlı yapıldığından özellikle planlı yapıldığını biliyorum. Ve bunun bu ülke nüfusunun artmaması için atılan adımlar olduğunu biliyorum.

Bunun bir taraftan da kendilerine mali kaynak teşkil etmesi için atılan adımlar olduğunu biliyorum” dedi.

Başbakan konuşmasına devamla “Bu milleti dünya sahnesinden silmek için sinsice bir plan” olduğunu savunarak, bu yöntemlerle bir ülke nüfusunun "dondurulduğu “nu ifade etmiştir. Başbakan Kongrede sözlerini şöyle sürdürdü:

Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum. Ve bu ifademe karşı çıkan basın mensuplarına sesleniyorum. Yatıyorsunuz, kalkıyorsunuz ‘Uludere’ diyorsunuz. Her Kürtaj bir Uludere'dir diyorum.. Anne karnında bir yavruyu öldürmenin doğumdan sonra öldürmekten ne farkı var soruyorum sizlere. Ve bunun mücadelesini de hep birlikte vermeye mecburuz. Ve bu milleti dünya sahnesinden silmek için sinsice bir plan olduğunu bilmek durumundayız. Bunun için de bu milletin çoğalması için asla bu oyunlara pirim vermemeliyiz. Bu millet muasır medeniyetleri seviyesine çıkmalıdır.

***

Siyaset genellikle sözle, söylemle yapılır. Çünkü toplumda tartışmaya açılan konular, toplumsal konularla ilgili siyasi düşünce ve davranışlar, duruşlar hep kavramlarla, sözlerle ve cümlelerle ifade edilir. Toplumu etkilemek, belli hedeflere doğru toplumu sürüklemek hep etkili söylemlerle olur. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da bu alanda oldukça başarılı ve etkili bir siyasetçidir. Üç dönem iktidar olmasında, anketlere göre hala % 50 civarında oy olmasında başbakanın bu becerisinin büyük payı vardır.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yukarıdaki konuşmasını okuyan dikkatli her okuyucu başbakanın bir taşla nasıl üç kuş vurduğunu hemen fark edeceklerdir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bu konuşmasıyla diyebiliriz ki

1)Uludere tartışmasını kapatıyor,

2)Gündemi değiştiriyor ve

3)Kadınları iş ve sosyal yaşamdan dışlama planları yapıyor.

***

Başbakanın bu konuşmasıyla amaçladığı birinci ve ikinci maddelerdeki hedefleri çok kısa vadeli, taktiksel hedefler olarak değerlendirmeliyiz.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan çok usta bir satranç oyuncusu gibi bu konuşmasıyla birinci derecede sorumluluğu taşıdığı için kendisini çok rahatsız eden, içinde bütün kamuoyunu yakından ilgilendiren aydınlatılmamış birçok soruyu taşıyan Uludere temasını kapatıyor. Üstelik Uludere olayını bir cinayet olarak tanımlayarak! Böylece Uludere olayını bir cinayet olarak nitelemekle Başbakan aynı zamanda olaydan doğrudan etkilenen Kürt kökenli yurttaşların da sempatisini kazanmış oluyor. Üstelik Uludere gibi toplu bir cinayetin gerçek faillerinin ve gerçek nedenlerinin karanlıkta bırakıldığı bir olaydan siyasi rant elde ederek olayın üstü örtülüyor.

Kongredeki konuşmasında Başbakan “Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum." dedikten sonra "Her Kürtaj bir Uludere'dir" diyor. Böylece başbakan Kürtaj konusunu da gündeme taşımış olmaktadır.

Başbakanın kürtaj konusunu gündeme taşıması ilk bakışta her ne kadar gündemi değiştiren bir taktik manevra gibi görünse de kürtaj tartışmasının zamanlaması ve ülkenin gelişmekte olan ekonomik ve siyasi koşulları göz önünde tutulduğunda, bu konunun içerik bakımından orta ve uzun vadeli AKP siyasetinin stratejik bir hedefi olduğu anlaşılmaktadır. Hedef; anlaşıldığına göre, kadınları iş ve toplumsal yaşamdan daha fazla dışlayarak çocuk doğurma makinesi haline getirip, eve hapis etmek; böylece ekonomik krizin yoğunlaşmasıyla artacak olan işsizliğe biraz olsun çare bulmaktır!

Kürtaj konusuna içerik olarak biraz daha yakından bakalım. Kürtaj, istenmeyen bir hamileliğin doğumla sonuçlandırılmadan yapay olarak sona erdirilmesi olayıdır. Bu olay toplumlarda genellikle iki cepheden, iki grup tarafından, iki farklı açıdan tartışılmaktadır. Kürtaj tartışmalarının merkezinde doğmamış ceninin yaşama hakkı ile cenini bedeninde taşıyan kadının kendi yaşamını kendisinin belirleme hakkı arasındaki çatışma yer almaktadır. Yani kürtaj konusu bu anlamda iki açıdan ele alınmaktadır:

1) Muhafazakârlar tarafından Kürtajın Dini ve ahlaki yorumu,

2) İlericiler tarafından Kürtajın Kadınların kendi yaşamlarını belirleme hakkı olduğu yorumu.

Muhafazakârlar dini ve ahlaki argümanlarla ceninin, yani henüz doğmamış insanın yaşamından hareketle, onun da tanrı tarafından yaratılmış bir varlık olduğunu, ceninin yaşama hakkının kutsal olduğunu iddia ediyorlar. Dolayısı ile kürtajın bu kutsal yaşama hakkına son veren bir cinayet olduğunu, bunun da öteki dünya açısından ağır bir günah olduğunu söylüyorlar. Böylece zorunlu nedenlerle bugüne kadar kürtaj yaptırmak zorunda kalmış olan ve gelecekte de yapmak zorunda olan bütün kadınlara katil damgası vuruyorlar, inançlı olan kadınları ise bir de manen katil duygusu travmasına uğratıyorlar. AKP'nin kadın düşmanı çirkin yüzü bu konuda çok daha belirgin ortaya çıkıyor.

Diğer cepheden kürtaj konusu sosyolojik ve kadın hakları açısından değerlendirildiğinde, işin rengi tamamen değişmektedir. Bu görüşe göre, bir defa toplumun bir üyesi olarak her kadının bedeni kendisine aittir; dolayısı ile hamile olan bir kadının çocuğu doğurup doğurmama kararını vermesi de yine doğal olarak kendisine ait bir haktır.  Muhafazakârlarların iddia ettiği gibi, bu hak kadınlara tanınmış bir mülkiyet hakkı değil bedenin ve sağlığın bölünmez bütünlüğü bağlamında temel ve kişisel bir insan hakkıdır.  

Toplumun bir üyesi olarak hamile her kadının sosyolojik konumu, yani meslek, iş, kariyer, mali durum, aile, evlilik vs. bakımından farklıdır. Ayrıca hamile kalma koşullarının da çok farklı olacağı konusunda hem kadınların hem de erkeklerin milyonlarca kez deneyimi olduğu bir gerçektir. Biz; kadınların hamile kalma koşullarını çok genel olarak iki noktada ifade edebiliriz: Kimisi kazayla, kimisi zorla, kimisi tecavüzle; kısaca istemeyerek veya tamamen uygun koşullarda bilerek, planlayarak; kısaca isteyerek oluşan hamilelik!  Bazı durumlarda ise –ister isteyerek, ister istemeyerek oluşan hamileliklerde, hamilelik süreci içinde anne sağlığını tehdit eden sorunlu ve komplikasyonlu durumlar ortaya çıkabilir. Bu durumlarda hamile olan kadının yaşam ve sağlık hakkı, karnındaki ceninden daha fazla öncelik taşımaktadır.

Özetle ilerici, kadın haklarını temel olan kürtaj sorununa bakış açısı; kürtajın yapılmasını zorunlu kılan belli somut koşulların oluşmasında onu gerekli gördüğü gibi bu konuda varsa eşinin veya partnerinin ve uzman hekimlerin eşliğinde kürtaja veya doğuma karar verme hakkının sadece hamile kadına ait olduğu yönündedir.

Genel olarak kürtaj ile hamileliğe son verme kararı, bütün Avrupa'da hamileliğin ilk üç ayı, ülkemiz Türkiye’de ise ilk on haftası içinde verilmektedir. Türkiye dâhil bütün Avrupa’da hamileliklerinin sadece % 20 si Kürtajla yarıda kesilmektedir. Avrupa ülkelerinde kürtaj için son karar merci, uzman danışmanlık alma koşuluyla kadınlardır.

***

Başbakan'ın muhafazakârlık açısından Kürtaj konusunu gündeme taşıması onun ülkemizdeki bütün kadınlara önce üç çocuk, daha sonra Kazakistan gezisinde beş çocuk tavsiyesinden ayrı düşünülemez.

Başbakanın bütün bu fikirleri kadınları doğum makinesi düzeyine indirgeyerek onları iş ve sosyal yaşamdan uzaklaştırmaktır. Peki, neden şimdi? Hâlbuki AKP 10 senedir iktidarda değil mi? Bu konu başbakanın aklına yeni mi geldi?

Kürtaj konusunun muhafazakârlık açısından tartışılmaya açılmasının zamanlaması aslında çok manidardır. Çünkü artık yavaş yavaş AKP iktidarında yaşanan o “Yalancı Cennet” in sonu yaklaşmaktadır. Yani yağlı güzel günler geride kalıyor artık. Ekonomi teklemeye başladı.  AKP işçiye memura az zam verirken, asgari ücreti açlık sınırının altında tutarken, durmadan vergilere ve enerjiye zam yapmak zorunda kalıyor. AKP'nin iç ve dış politikası tamamen çıkmaza girmiş durumda.

Kısaca, ülkede ekonomik ve sosyal koşullar giderek kötüleşiyor, enflasyon yükseliyor, işsizlik artıyor!

İşsizliği az göstermenin en ucuz fakat emin yolu, kadınları iş ve sosyal yaşamından uzaklaştırarak onları eve hapis etmektir. İşte Başbakan ve hükümetinin orta vadede yapmak istediği budur. Yani kadınları eve kapatarak, onların işsiz olarak sayılmasını önlemektir. Elbette Başbakan bu politikasını açıkça, dürüstçe ve mertçe yapmamaktadır. Her zaman olduğu gibi bu konuda da Recep Tayyip Erdoğan gerçek niyetini gizlemekte, takkeye yaparak halkın dini ve muhafazakârlık duygularını sömürerek ustaca asıl amacı olan, kadın haklarını gasp ederek işsizliğe kendince çare aramaktadır.

Görüldüğü gibi muhafazakâr bir lider olan Recep Tayyip Erdoğan ve partisi esasen Kürtaj tartışmasıyla, orta vadede işsizlik sorununu kendince yumuşatmak için kadın haklarına tam cepheden saldırmaktadır. Üstelik bu saldırıyı yaparken, büyük bir devletin, büyük bir milletin lideri olma gibi "Ne oldum delisi" bir tutkusunu da ele vermektedir: "...Ve bu milleti dünya sahnesinden silmek için sinsice bir plan olduğunu bilmek durumundayız." Breh! Breh! Kim ola bu sinsice planı yapanlar?  Ve büyük lider tavsiyesini veriyor: "Bunun için de bu milletin çoğalması için asla bu oyunlara pirim vermemeliyiz."

İlerici ve aydın insanlar olarak Kürtaj konusunda Başbakan ve onun şahsında bütün muhafazakârlara vere bilinecek en iyi ders; kadınlar olarak temel haklarımızı her şeye rağmen sonuna kadar savunmak,  erkekler olarak ta Kürtaj bağlamında ve hamilelik konusunda kadınların temel haklarına saygı duyarak onlarla bu konuda dürüst bir dayanışma içinde olmaktır!

 

Mehmet ÇAĞIRICI

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.