Bu Yazılar da İlginizi Çekebilir!
- Radikal Dönemin Ilımlı Gazetesi
- Normalleşiyoruz (!)
- Bir Devrin Sonu Olarak Soma Katliamı
- Kabahat Kimde?
- Darbe mi? Devrim mi? Demokrasi mi? Siz Karar Verin!
- Barzani Niye Geliyor?
- Savaş Severlerin Tatil Günü; 1 Eylül Dünya Barış Günü
- Bir Kez Daha Cumhuriyetçilik Temel Kimlik Olmalıdır ...!
- Sor, Sorgula!
- Bu Yazıyı Okuduktan Sonrada mı "Mutsuzum" Diyeceksin
- Deniz Gözüyle Bakmak
- Muhafazakârlık, Emperyalizm ve Türkiye
- "Hocam, Bu Terör Kime Hizmet Ediyor?"
- Bilim için "Ulema" Vakti
- 12 Eylül Darbesi ve Mankurtlaşma
Toplum, Siyaset ve Din
Toplumlar, farklı özelliklere sahip insanların bir araya gelmesiyle oluşur. Toplum içindeki her insanın beklenti ve hedefleri başka başka olduğu gibi, karakter ve kişiliğide farklıdır. (1) Farklı hedefleri olmasına karşın insanların ortak temel amacı güvenlik isteğidir. Fakat doğası gereği insan, bencillik ve ego sahibidir. Bencilliğin ve ego’nun gözlenebileceği alan hayatın tamamıdır.
Sözkonusu ‘‘Toplum, Siyaset ve Din” olduğunda en güzel örnek siyasi mücadeledir. İnsanlar kendilerinden farklı, güçlü yada akıllı olduğunu düşündükleri bir liderin ardından gitmiyorlarsa, güven hissi oluşmadığından kendi aralarında liderlik yarışına girerler. Siyasi mücadelede farklı söylem, doktrin ve ideolojileri savunmalarına karşın hepsinin ortak hedefi bütün dünyanın kendi savundukları düşünce etrafında güvenlik, adalet ve mutluluk içinde yaşamasıdır. Yöntemler farklı olmasına karşın hedef aynıdır.
Günümüz dünyasında akıl ve bilim hakim, fakat din hala en güçlü siyaset aracıdır. Türk siyasi tarihinde sıkça sözedilen rahmetli Osman Bölükbaşı‘nın bu konuya dair önemli bir sözü vardır; ‘‘Hayatım boyunca bütün sektörleri tetkik ettim. En kárlısının din ticareti olduğunu gördüm.’’ Bu söz çok önemlidir. Çünkü sayın Bölükbaşı sağ ve muhafazakar görüşlere sahipti. Bu sözden de anlaşıldığı üzere her alanda din hakimiyet aracı olarak kullanılan en basit yöntemdir. Çünkü insanların büyük bölümü sorgulamaksızın dinlerine mutlak sadakat ve bağlılık gösterirler. Dinlerin, doktrinlerin ve ideolojilerin ortak noktası adalet, ahlak, güven ve mutluluktur. İnsanların yazdığı doktrinler ve ideolojiler mevcut dünyada bunları sağlamayı hedeflerken dinler başka bir dünyanın varlığından bahseder ve orada adil, güvenli, ahlaklı ve mutlu yaşamın olduğunu söylerler.
Din ve Laiklik
İslam dinine mensup olan ve teokrasiyi savunan insanların temel yanılgısı din ve devlet işlerinin bir arada yürümesi gerektiği mantığıdır. İslam tarihinde ilk laiklik uygulaması, bize göre, Hz. Peygamber döneminde olmuştur. Hz. Peygamber hicretin 8. yılında, fethettiği Mekke’ye, sabırlı ve akıllı bir genç olan Attan bin Esid’i vali olarak atadı. Onca yaşlı ve yönetim deneyimi olan kişiler dururken 23 yaşındaki bir gencin böylesine önemli bir makama atanmasını nedeni ve hikmeti neydi ? İslam bilginleri bu sorunun yanıtı şöyle veriyorlar:
”Yüksek makamlara erişmek için liyakat yeterlidir, yaş küçüklüğü asla engel oluşturmaz.”
Hz. Peygamber, Attab bin Esid’i vali olarak atadı ama, din işlerini (İslam ve Kuran’ın öğretilmesi),ona değil, bilgili bir sahabe olan Muaz bin Cebel’e bırakarak onu görevlendirdi.
Bu atamaları din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını ilk uygulaması olarak niteleyebiliriz. (2) Bu atamalardanda ortaya çıkan sonuç din ve devlet işlerinin birarada yürümesi dinen de gerekli değildir. Peki o zaman neden teokrasi yanlıları laikliğe karşı çıkar ve din devletinin gerekliliğini savunurlar ? Bu soru üzerine verilecek cevap baştada belirttiğim üzere iktidar mücadelesi, bencillik, ego ve güvensizlik hissidir.
Laiklik uygulamasının ilk örneği ise sanıldığı gibi batı menşeyli değildir. ‘‘ Eski Türk devletlerindeki laik sistem için” Devletler Hukuku yazarlarından Belçikalı Ernest Nys, Devletler Hukuku Kitabı’nın başlangıcında ”laikliğin Turanlı bir kurum olduğunu” yazmaktadır. Ona göre ‘‘laik sistem Türklerden Hıristiyanlara geçmiştir. Nitekim Cengiz Han her çeşit din adamlarına saygı gösterirdi. Cengiz Han’dan önceki Orta Asya Türk devletlerinde de laikliğin geçerli bir ilke olduğunu Cengiz Han’ın bu aşamaya varmış olmasından anlayabiliriz. Türkler tarihin en eski çağlarında din, inanç ve siyaset işlerini birbirinden ayırmışlardı.”(3)
Samet KOCADEMİR
iletisim@politikadergisi.com
Kaynakça:
(1)Yöneticinin Nitelikleri, Şeyhzeri, İlke Yayıncılık, s9
(2)Kartal Gözüyle Laiklik, Cazım Gürbüz, Berfin Yayınları, s:16
(3)Atatürk Araştırma Dergisi, Hüsamettin Ünsal, Sayı 15 Temmuz 1989
Yorumlar
Yeni yorum gönder