TMMOB'a da Saldırıyorlar!

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Mehmet Ali Yazıcı
Yazının Yazıldığı Tarih: 
Haziran 2012
TMMOB, kendisine bağlı 23 Oda ve 400 binin üzerinde üye sayısıyla, bu ülkede verilen demokrasi ve demokratikleşme mücadelesine eş değerde olan mücadele tarihiyle, yasayla kurulmuş yarı-kamu kuruluşu niteliğinde ve kamu hizmeti vermekte olan önemli bir mesleki-demokratik kitle örgütüdür. Birlik ve Bağlı Odalarda, yasayla kurulmuş olmalarına rağmen, temsilcilik atamaları dışında yönetimlerde hiçbir şekilde atama yöntemi geçerli değildir.
Yönetimler seçimle iş başına gelir ve iki yıl için seçilirler. Bundan dolayı devletin ve siyasi iktidarların müdahale etmesi, mali denetim, yasa ve yönetmelik dışında mümkün değildir. TMMOB’nin bu niteliği, egemen güçler ve iş başına gelen hükümetler cephesinde hep sorun olarak görülmüş, bu tür kurum ve kuruluşlara nasıl müdahale etmeleri gerektiğinin yolları aranmıştır.
 
TMMOB tarihi yakından incelendiğinde, kuruluş yasasında, mühendislik ve mimarlık mesleğine mensup üyelerinin genel çıkarlarını egemen iktidarlara karşı korumak ve savunmak dışında, halk ile olan ilişkilerinin de genel bir tarifi yapılmaktadır. Bu durum, 6235 sayılı TMMOB kuruluş kanununda şu şekilde yer almaktadır: “…meslek mensuplarının birbirleriyle ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslek disiplinini ve ahlâkını korumak için gerekli gördüğü bütün teşebbüs ve faaliyetlerde bulunmak…”
 
Egemen güçlere ve onların temsilcisi olan siyasi iktidarlara karşı meslek menfaatlerini korumaya ve mühendis-mimar-şehir plancısı kitlesinin haklarını genişletmeye çalışırken, toplumsal muhalefet ve mücadele içerisinde, halkların hak ve çıkarları doğrultusunda çok önemli görevler üstlenmiş ve birçok kazanıma imza atmıştır. Böylelikle tarihinin her döneminde demokratik hak ve özgürlükler mücadelesinin önemli bir öznesi-bileşeni olmayı başarmıştır.  Örneğin, 1970’lı yılların sonunda, hak ve hukuk tanımayan DGM’lerin kapatılmasında önemli görevler üstlenmiştir. TMMOB, demokratik kimliğiyle demokrasiden yana tavır alarak, kendi ayakları üzerinde bağımsız bir yapı olarak durması, hiçbir güç ve iktidara bağlı hareket etmemesi, kurum olarak onu sürekli hedef haline getirmiş ve çeşitli saldırılara maruz kalmıştır. Bunlardan en önemlisi de, içinden geçtiğimiz dönemde, on yıldır iktidarda olan AKP İktidarının başlattığı saldırılardır.
 
Bilindiği gibi AKP iktidarda üçüncü dönemini yaşamaktadır. Cumhuriyet tarihinin gelmiş geçmiş uzun süreli, en Amerikancı ve emperyalizme bağımlı en işbirlikçi hükümetidir. ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi(BOP) ve Ortadoğu’nun “ılımlı İslamileştirilmesi” ekseninde ülkemizde iktidara getirilmiştir. Geçmiş ve bugünkü icraatlarına bakıldığında, toplumsal bir hegemonyanın ve tek adam diktatörlüğünün peşindedir. Emperyalizmin Ortadoğu’da “ikinci bir İsrail yaratma” projesi, soğuk savaş dönemi ilişkileri kısmen tasfiye ediliyormuş gibi gösterilerek AKP eliyle, yeni konsepte uygun olarak adım adım hayata geçirilmektedir.  Türkiye’nin Suriye ve İran’a karşı kışkırtılması ve bir savaşın eşiğine getirilmesi böyle okunmalıdır.
 
Soğuk Savaş dönemi konseptine uygun Türkiye iç ve dış politikası değiştirilmekte, Emperyalizme bağımlı yeni dönem stratejisi, “asker vesayetine son”, “sivilleşme”, “ileri demokrasi” vb. ambalajları içinde piyasaya sürülmektedir. ABD’nin “Yeni Türkiye” özlemi ve hedefi, Cemaat desteğinde ve AKP iktidarları eliyle on yıldır “devletleşme süreci”ne girmiş durumdadır.  Bu yapılanmaya uygun olarak iç politika alanı ve kurumları da tümüyle AKP’nin elinde toplanmak istenmektedir. Emperyalizm yeni dönemin ordusunu, polisini ve bürokrasisini AKP aracılığıyla oluşturmuş bulunmaktadır. Bugün Silahlı Kuvvetler hükümet ile uyum içerisindedir. Hatırlanacaktır, üç-beş yıl önce sorun edilen Genel Kurmay, YÖK, HSYK, Yargı vb. kurumlar, AKP, dolayısıyla “yeni dönem emperyalizm projeleri”nin denetimin alanına girdikten sonra sorun olmaktan çıkmıştır. Yandaş medya oluşturulmuş, gazete ve televizyonlar denetim altına alınmış, böylelikle merkez medya tamamıyla iktidarın denetimine girmiştir. AKP, Cemaatin de desteğiyle yukarıdan aşağıya tüm toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel alanı; kurum ve kuruluşları ele geçirme sürecini devam ettirmektedir.
 
Rejimin emperyalizme bağımlılığının değişmeden pekişmesi ve yeni ihtiyaçlara göre yeni yapının şekillenmesi, kurumsal ve zihinsel anlamda da bir değişimi ortaya çıkarmıştır. AKP bu zihniyet değişimini toplumsal alanın tümüne yayarak benimsetmek ve kabullendirmek istemektedir. Karşı çıkanlara ve muhalefet edenlere ise vahşice saldırmaktadır.  Ahmet Şık bu durumu, "Türkiye'de rejim kurumsal ve zihniyet anlamında değiştirildi ve değişmeye devam ediyor. Bu değişimi sağlayanlar yıktıkları rejimin yerine kendi zihniyetlerini inşa edecekse, bu fırsatın ellerinden kaçmasını istemiyor. Bu yüzden Türkiye'de her şey vahşi bir şekilde devam ediyor. Ellerinde kaçtıklarını gördükleri anda, şu anki yaşanan hukuksuzluklar onlar için devam edecektir.” şeklinde ifade etmektedir.
 
Bu vahşi saldırı, muhalif görülen ve ele geçirelemeyen tüm kurumlar ve alanlar için geçerlidir. Bu alanlara KHK, yasalar ve yönetmeliklerle saldırarak, içlerini boşaltma, güçten düşürme, ekonomik gelirlerini sınırlama, etki alanlarını daraltma, karalama ve kamuoyu önünde küçük düşürme taktikleri izlemektedir. Bu şekilde kuşatılmaya ve denetim altına alınmaya çalışılan hedeflerden biri de TMMOB ve bağlı odalardır.
 
Hükümet, meslek örgütlerine yönelik saldırının ilk adımını, 2009 yılında Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nu(DDK) harekete geçirerek, Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşları hakkında hazırlattığı raporla attı. Önceleri yerel ve merkezi yönetim temsilcilerinin dillendirdiği Odalara yönelik saldırı ve şikâyetler böylece rapor altına alınıyor ve kuşatma hareketi başlatılıyordu.
 
Raporda, meslek örgütlerine yönelik saldırı ve karalamalar hemen göze çarpıyordu. Bu kuruluşların politize oldukları ve ideolojik davrandıkları, bu nedenle gerçek işlevlerinden koptuklarından tutunda seçimlerin nasıl yapılması gerektiğine (internet ve posta yoluyla oy kullanmaktan sandıkların bir hafta açık tutulması vb.) her şey vardı.
 
DDK raporuyla meslek örgütlerine yönelik start verilmişti ve arkasından KHK’ler geldi. Hükümet tarafından açıklanan Kararnamede, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın ilk görevi olarak "Yerleşmeye, çevreye ve yapılaşmaya dair imar, çevre, yapı ve yapım mevzuatını hazırlamak, uygulamaları izlemek ve denetlemek, Bakanlık'ın görev alanı ile ilgili mesleki hizmetlerin ve bu meslek gruplarının kayıtlı oldukları meslek odalarının mevzuatını, norm ve standartlarını hazırlamak, geliştirmek, uygulanmasını sağlamak, ilgililerin kayıtlarını tutmak"  yer alıyordu. Bu tanımlama açıkça Odaların meslek alanlarına müdahaleydi. TMMOB Bakanlığa bağlı bir Genel Müdürlük gibi görülüyor ve aleni olarak, kuruluş yasasına aykırı hareket ediliyordu.
 
Ayrıca, yine Bakanlık bünyesinde Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü oluşturularak, görevleri arasında “"mesleki yeterlilikleri ile kuruluş yeterliliklerini değerlendirerek bunlara tescil ve yeterlik belgeleri vermek, Bakanlığın görev alanına giren konularla ilgili olarak mimarlık ve mühendislik meslek kuruluşlarına ilişkin mevzuat düzenlemelerini yapmak ve denetlemek" yer alıyordu.
 
AKP Hükümeti’nin amacı, bu uygulamalar ile TMMOB ve bağlı Odaların gücünü kırmak, işlevsizleştirmek ve siyasi iktidarların kuklası haline getirmekten başka bir şey değildir. Merkezi ve yerel yönetimlerin en rahatsız oldukları konuların başında, meslek odalarının kamu adına açtıkları davalar ve mahkemelerin verdiği “yürütmeyi durdurma” kararlarıdır. Bu durum Kararnameye yansımış ve  “Meslektaşlarının haklarına zarar verilmesi dışındaki konularda dava açamaz” şeklinde sınırlama getirilmiştir.
 
AKP ve Cemaatin zihniyetinin meslek örgütlerinde, özellikle TMMOB ve TTB’de seçimler yoluyla yönetime gelmesi mümkün değildir. Bu zihniyetlerin Mühendis ve Mimar kitlesi içerisinde kadrolaşma girişimleri her dönemde başarısız olmuş ve demokratik yollardan meslek örgütleri yönetimlerine gelemeyeceklerini anlamışlardır. Bu nedenle, TMMOB ve bağlı Odalarda seçim sisteminin nisbi temsile dönüştürülerek bu örgütleri güçten düşürmek, parçalanmak istenmektedir.
 
AKP Hükümeti, meslek odalarını yasa ve yönetmeliklerle kuşatma ve teslim alma planının medya ayağını da oluşturmaktadır. Bugün gazetesinde yer alan 7 Mayıs 2012 tarihli haberden bunu anlamaktayız. "Odalara da Reform Şart" başlıklı haber esasta AKP Hükümetinin TMMOB’yi kuşatma planının medya ayağını oluşturmaya başlama hareketidir. Siyasi iktidarın gönüllü borazanlığını yapan Bugün Gazetesi,  daha sonraki günlerde de aynı içerikte yayınlara devam etmiştir. TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı,  “Bugün Gazetesi‘nin TMMOB‘ye ilgisi nereden geliyor?” diye sorarak, yanıtını şöyle veriyordu: “Bergama‘daki altın arama ve çıkarma faaliyetleri nedeniyle davalık olduğumuz Koza Grubunun sahibi olduğu Bugün gazetesinde bu tür haberlerin yayınlanması bizim açımızdan çok da şaşırtıcı olmamıştır. Bugün Gazetesi‘nin sahibi, Koza Davetiye işi ile başlayıp, Eti-Gümüş ihalesine giren, ardından Bergama Altın Madenlerini Normandy Madencilik‘ten devralan kişidir. Yani kâğıtla başlayıp, gümüş ve 50 milyon dolarla 820 milyon dolarlık altın madeni sahibi olmuştur.”  Şirket, TMMOB‘ye ve ilgili Odalara, “ticari itibarlarını sarstığı” iddiasıyla tazminat davası açar ama mahkemeler bu davaları reddeder.  
 
TMMOB, AKP Hükümeti ve Cemaat tarafından çevresinde oluşturulmaya çalışılan kuşatmanın ve saldırıların farkındadır. 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbelerinin bile düşünmediği bir kuşatma hareketidir bu. AKP ve Cemaat yandaş TMMOB istemektedir. Bunu durdurmanın ve kuşatmayı dağıtmanın yolu, başta 400 bin üye sahip, nerden baksak iki-iki buçuk milyon insana tekabül eden TMMOB camiası ve devrimci-demokrat kesimin duyarlılığından geçmektedir.  
 
 
 
Mehmet Ali Yazıcı
 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.