Tek Çözüm Var: Ya Sev, Ya Terk Et!

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Hakan Yavuz

90’lı yılların MHP ile özdeşleşmiş bu meşhur sloganını hatırlatınca, birilerinin aymazlık ve hıyanetle tepki göstereceğini biliyorum. Hiç fark etmez. Ben doğru bildiğimi ve zamanı geldiği için söylenmesi gerekeni, söyleyeceğim.

Hürriyet Gazetesi yazarı, Ertuğrul Özkök, “Birlikte yaşamak zorunda mıyız” başlıklı yazısında şöyle diyor:

”Bu yazıyı yazıp yazmamakta çok tereddüt ettim.

Mayınlı bir araziye girip oramı buramı paramparça etmekten çekindim.

Korktum, ama düşündüm ki; korkunun ecele faydası yok.

Cesaret lazım, bu ülkeye cüretkâr insanlar lazım, kafa göz yarmaktan korkmayacak insanlar lazım.

Türkiye, tarihinde ilk defa Kürt meselesini en çarpıcı ve en gerçekçi biçimde tartışıyor.

Diyorum ki, artık zamanı gelmiştir.

Şarkı söylemenin zamanı da gelmiştir, farklı söylemenin zamanı da...

Haydi gelin ağzımızı alıştırmak için hep birlikte soralım:

“Türklerle Kürtler birlikte yaşamak zorunda mıdır?”

Eğer bu ortak iradeyi gösterip yaşayabileceksek, tabii ki yaşayalım.

Tabii ki hem Türkler, hem Kürtler için en iyisi budur.

Ama yaşayamayacaksak?”

Evet, Özkök kendi açısından cesaret örneği gösteriyor ve “federasyonu, özerkliği tartışalım” diyor. Özkök’ün, dört, beş yıl önceki, “Gitar çalan romantik gerillalar” türünden röportaj ve haberlerle, “açılım” sürecinin hazırlık aşamalarında nasıl bir görev yaptığı halen hatırlardadır. Özkök, “kıyakçının” yaptığını yapıyor… Ortam hazırlıyor.

Benzer bir işlevi, farklı konumda görünse bile, İşçi Partisi de yapıyor. Ulusal Kanal’da izlediğim İP yöneticisi Ferit İlsever, “biz Türkler, Kürtler olarak Türk Milletiyiz. Biz ayrılamayız. Birlikte yaşamak zorundayız” diyor. İlsever aynı konuşmasında, Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına, Türk Milleti denir” sözünü, dayanak olarak gösteriyor.

Atatürk’ün, Türk Milleti kavramını sosyolojik anlamda özetlediği bu dâhiyane ifade, etnikçiliğe basamak olarak kullanılabilir mi? Atatürk’ün de, bir dönem doğu bölgemizdeki bir kısım halkımızı “Kürt” olarak andığı biliniyor. Peki, Atatürk neden yukarıdaki ifade içinde, “Kürt” vurgusu yapmayı gerekli görmedi?

Çünkü Türkiye Cumhuriyeti 30’lu yıllardan itibaren, ırk yapısına bakmaksızın “Ne Mutlu Türk’üm diyene” formülü ile tek millet olarak kaynaşma sürecine girmişti. Kaynaşmayla ortaya çıkan bu “tek millet” olgusu, Tayyip Erdoğan gibi “ümmetçilerin” ya da İP gibi “enternasyonalistlerin” anladıkları şekliyle, “üst kimlikten” farklı bir öz kimlikti. Yani Batı toplumlarından farklı olarak, siyasal bir “millet” değil, kültürel bir millet olgusu ortaya çıkmıştı.

Atatürk’ün yapmadığını, Atatürk’ü başvuru kaynağı aldığını söyleyerek yapmak, bir yere kadar idare edebilir. Sonuçta hayatın gerçekleri kaya gibi önünüze dikilir. Siz sürekli etnik kimlik vurgusu yaparak ancak, etnikçiliğin hortlayacağı zemini biraz daha canlı tutarsınız ve gelinen noktada, durumu “birlikte yaşamak zorundayız” gibi öznel gerekçelerle kurtarmaya çalışırsınız.

Öncelikle şunu kabullenmek gerekir. Eğer kaynaşamamışsak, ayrışmak kaçınılmazdır. Eğer birlikte olmak, bir “zorunluluk” nedeniyleyse, bunun bir ittifaktan öte anlamı yoktur. Bilindiği gibi bütün ittifaklar farklı yapıların, bağlaşması, uyuşması, anlaşmasıdır ve sonuçta bütün ittifaklar geçicidir.

Türkiye Cumhuriyeti, tarih boyunca tüm Türk devletlerinde olduğu gibi, toplulukları ittifak ettirmek üzere değil, kaynaştırmak üzere kurulmuştur. “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına, Türk Milleti denir” formülü, etnik ayrışmayı ortadan kaldırmıştır. “Ne Mutlu Türk’üm diyene” formülü ise, ırksal ayrışmayı ortadan kaldırmıştır. Artık, sosyolojik anlamda, yani kültürel ve toplumsal olarak tek bir doku oluşturmuş bulunuyoruz.

Başka topluluklarla kaynaşma dokusal niteliktedir. Yani sadece biçimsel (siyasal) değildir. Bu kaynaşmayla ortaya; kültür öğeleriyle harmanlanmış, yeni bir dokunun çıkmasından söz ediyoruz. Böylece, Türk toplumunun yapısını betona benzetebiliriz. Kum, su ve çimento birleşmekte ve sonuçta ortaya; hepsinden güçlü ve dayanıklı, beton adını verdiğimiz yeni bir madde çıkmaktadır. Kaynaşmayla oluşan toplumsal yapıda çimento işlevini gören öğe; Türkçedir. [1]

Geçtiğimiz günlerde AKP’li bir bakan, toplumumuzu “aşureye” benzetti. “Hepsi aynı kaptadır ama özelliklerini korurlar” dedi. İşte AKP’nin üst kimlik tanımlaması budur. “Türküz, Kürdüz, Türk Milletiyiz” demek de bundan farklı değildir. Sonuçta yan yana durulur fakat kaynaşıp, bütünleşilmez.

Ya bizim Türk toplumunu tasvirimiz: Yani beton? O artık tek vücut olmuştur. Kum, su, ve çimento… Bir daha asla ayrışamazlar.

Aşure yenir, sindirilir, gider. Beton ise yenemez, yutulamaz ve çürümez. Ama yıkılmaya çalışılır. Ya sert darbelerle, ya da içten içe kemirerek.

Haçlı Seferi BOP ile beton gibi olan Türk Milletine sert darbeler vuruyor. Yandaş liberal yazarlar, “ulusalcı” ama aklı karışık sosyalistler, bu milleti içten içe kemiriyor.

Özetlersek:

Birincisi, yandaş liberal tutum: “Oyuz, buyuz, birlikte yaşamak zorunda değiliz” diyor.

İkincisi, “ulusalcı” sosyalist tutum: “Oyuz, buyuz, birlikte yaşamak zorundayız” diyor.

Üçüncüsü, milliyetçi tutum: “Türk’üz, tekiz, biriz” diyor.

 

Sonuç mu: Ya sev, ya terk et! Ne bölünürüz, ne böldürürüz, ne de bir karış toprak veririz… Bu slogan her söze yetiyor.

 

Hakan YAVUZ
sosyologhakanyavuz@gmail.com
iletisim@PolitikaDergisi.com



 

[1] Hakan Yavuz, Türk’ü Bilmek, Türk’ü Sevmek, s.60, Cem Matbaası, Çorlu, 2008

e-kitap: http://kitap-indir.blogspot.com/2009/08/turku-bilmek-turku-sevmek.html

 

Yorumlar

??

Ya Sev ya Terket bize faşistlerin sloganlarını hatırlatıyor. Aslında o sözle şu denilmek isteniyor. Ya bizim gibi düşün ya terket. O sözün açılımı budur.

İkincisi bir insan ülkeyi,vatanı,milleti sevmese bile o ülkede ikamet edebilir. Örneğin Almanya'daki Türkler ;)

Tebrikler

Özkök misyonunu yerine getiriyor o yüzden çok sallamamak gerek ama yazınız için sizi tebrik ederim Hakan Bey.Bir kaç şey de ben eklemek istiyorum."Ya sev ya terk et" sözü de "Ne mutlu Türküm diyene" sözünün uğradığı anlam çarpıtılmasına maruz kalmıştır.Kimse bu ülkeyi sevmek zorunda değil sevmeyen gitmek zorunda da değil ancak ekmeğini yediği vatana vefa bir insanın karakterini belirler.Ve bu sözde "sev" sözcüğü ihanet etmeme anlamındadır.Bu memlekete ihanet edenlere bugün de söylüyoruz hainlik yapacaksanız,bu ülkeden bu kadar nefret ediyorsanız gidin başka yerde yaşayın.Ayrıca Almanya'da ki Türklerin anavatanı Türkiye'dir ama Alman vatandaşıdır.Hayatını orda sürdürmektedir.Sevmeyebilirler ama Almanya'nın yasalarına ve bütünlüğüne karşı bir faaliyette bulunamazlar.Öyle bir şey yaparlarsa Almanya da onlara "ya sev ya terket" diyecektir.

doğru bile olsa, söylenmesi

doğru bile olsa, söylenmesi yanlış br cümle... tüyleri diken diken ediyor... TERKET! derken... tespitlerinizin çoğuna katılıyorum

Sayın Hakan YAVUZ, Bu söz ile

Sayın Hakan YAVUZ,

Bu söz ile anlatılmak istenen, Türkiye Cumhuriyeti Vatndaşlarının içinde bulunduğu durum ile alakalı değildir.
Sevmeyenlerin halkı Kimlik/Ümmet için birbirine düşürdüğünü ve iç çatışmanın başlaması ile de Ülkeyi Terk edeceğini herkes biliyor.
Sorun Bu Ülkeyi seven insanların, Ümmet adına veya kimlik adına bu Ülkeye sahip çıkmaya çalışarak birbirine düşman edilmesidir.
İşte bu düşman edenler SEVMEYEN TERK edecek olanlardır.
Onlar zaten kaçış planlarını yaptı. Hepsinin ikinci vatandaşlığı ve ABD de evleri var zaten,
Sorun kalanların bu oyuna gelip güzelim vatanımda Devletin varlığı ve Bütünlüğü adına elele verebilmesi ve Bu Vatanımı nefret ile yönetenlerin oyununa gelmemesi...
HERKES GİDER BİZ KALIRIZ!
Siz rahat olunuz...

KENDİNİZE GÖRE ULUSALCI

KENDİNİZE GÖRE ULUSALCI SOSYALİST YANDAŞ LİBERAL, MİLLİYETÇİ TUTUM DİYE KİMLİK TANIMLAMALARI YAPMIŞSSINIZ VE ŞUNU DİYOR DEMİŞSSİNİZ ANCAK YA SEV YA TERKET SÖZÜNÜN DE FAŞİSTLERİN TESCİLLİ SÖZLERİ OLDUĞUNU DÜNYA ALEM BİLİYOR.BU SÖZDEN FAŞİSTLİĞİN ABİDESİ ANLAMINDAN BAŞKA BİR ANLAMDA ÇIKMIYOR MAALESEF.

SEN FAŞİZMİN NE OLDUĞUNU BİLİYOR MUSUN?

Evet "Mustafaa" adlı yorumcu, sen faşizmin ne demek olduğunu biliyor musunuz? Örneğin bu kavramı ilk kullanan Dimitrov'dan ve Komüntern belgelerinden konu hakkında ne okudun?

"Ya sev Ya Terket sözünün faşistlerin tescilli sözü olduğunu" yazmışsın. Yani sence faşizm bir Pirelli, Vestel ya da Arçelik gibi marka ve Türkiye'de bu markanın sahibi bir siyasi akım var, öyle mi?

Bak be ey cahil, bak be ey gafil, Dimitrov'un en temel tanımlaması,faşizmi "emperyalizmin en saldırgan kesimlerin iktidarı" olarak ifade eder. Bu tanıma göre Türkiye'de faşizmi kim temsil etmektedir? AKP ve Gülen tarikatı ve hatta PKK değil mi? Amerika'nın en işbirlikçileri onlar değil mi? Referandumda "evet" oyu çıkması için her kesimi tehdit eden, bu güçler değil mi? Aydınları, siyasetçileri, yazarları, subayları düşüncelerinden dolayı cezaevlerinde kanunu aşan sürelerde tutanlar bunlar değil mi?

Peki bu faşistler "Ya sev ya terket" mi diyorlar yoksa Türk Milletini sevmeyi "ırkçılık" olarak mı değerlendiriyorlar?

Yani be ey cahil "Mustafaa", sen aslında ABD'ye hizmet eden ve ülkemizi tam sömürge yapmak üzere emperyalizmle işbirliği yapan faşistlerle aynı safta olduğunun farkında değil misin? Bugün milli devletimizi ve milli birliğimizi savunmanın anti emperyalizm yani anti-küreselcilik olduğunu anlamıyor musun?

Cevabı ben vereyim: Anlamıyorsun... Anlamanı da beklemiyorum. Çünkü sen adını bile cesaretle ve doğru olarak yazamayan birisin.

Hakan bey, yazınızın

Hakan bey, yazınızın içeriğine hiç girmeyi düşünmüyorum. kendinizce haklı nedenler ortaya koyuyorsunuz ve bunları temellendirmeye çalışıyorsunuz. benim politik tavrım ise sizinkinden çok uzak, bunu belirtmeliyim. benim soracağım şey varılan sonucun nasıl gerçekleştirileceğidir. yani, diyosunuz ki 'ya sev ya terk et' pekala. sevmeyeceklerini düşünüp 'terk et' kısmı üzerine konuşalım. bu nasıl olacak? benim aklıma iki yol geliyor, ilki terk edenlere terk etmeleri için toprak vermek, ki bu sizin yazınıza göre açıkça söz konusu olamayacak bir şey. (ayrıca yazınızda katıldığım tek nokta budur)diğer seçenek ise 'terk ettirmek' yani zorunlu göç. peki bu insanlar zorunlulukla gitmek istemezlerse, direnirlerse ne olacak? soykırım, etnik temizlik.

şimdi, sizin bahsettiğiniz de tam olarak buysa eğer bu noktadan sonra konuşabileceğimiz bir şey kalmıyor. yok eğer bu değilse, terk etme meselesi nasıl gerçekleşecek? bunun üzerine de bir teori ortaya konulması gerekiyor sanırım, çünkü bu eksiklik sonuçları çok vahim çağrışımlar yaratan bir eksiklik bu haliyle.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.