Tabandan Yükselen İslami Toplumsal Hareketler Emperyalizmi Sevindiriyor mu?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Serhat KUŞDOĞAN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
04.06.2020

Radikal/militan/cihadcı/aktif dindar/inançlı/sıradan İslamcı kesimlerin, İslami dilde ortaklaşmasına çalışılmaktadır. Yaşam şanslarını ve kalitesini arttırmanın yolunu İslamcı akımlarda bulan yoksul kesim bilinçli, erdemli ve tevazu sahibi değildir. Ülkem, haklar kavramının tamamen arka plana itildiği, aşırı dindarlık adına otoriter dayatmaların hayata geçmek üzere olduğu bir döneme girmiştir.

Emperyalizm karşıtı mücadelenin adı “İslam” olarak belirlenmekte, İslamcı kesim “uluslararası tekelci sermayenin piyonu” haline gelmektedir.

Ortadoğu’da yıllarca emperyalizm karşıtı laik hareketlere karşı omuz omuza mücadele veren İslamcılar ile batı; bu sefer batıdaki halk hareketleri ve sınıf savaşlarını hegemonyası altına almak için emperyalizm karşıtlığını İslamcı kesim ile projelendirmektedir.

İslamcıların mücadelesi batıyı sevindiriyor, Batının stratejik ve maddi çıkarlarına hizmet ediyor. Emperyalizm İslamcılar sayesinde, demokrasi adına bağımsız sesleri susturma imkanı yakalamıştır.

Örnek gösterebilecek, eşitlik ve adaletin sağlandığı, yaşam kalitesinin yüksek olduğu bir İslam devletini bulmakta zorlanan İslamcılar; şeriat yasalarını ve ahlak kurallarını savunup buna dayalı bir din devletinin kurulmasını amaçlamaya devam etmektedirler. İslam ve sosyalizm bu yüzden aynı eksende hareket edemez. Sosyalizm, emperyalizmi İslamcılardan daha az sömüren bir yapı olarak algılamaya devam edecektir. Yok aslında birbirlerinden farkları, ikisi de sömürüyor. İslamcıların emperyalizm karşıtı mücadelesi, karşıtlık değil rakipliktir. İkisi de aynı amaca ulaşmaya çalışan iki vahşi sömürgen olarak algılanmalıdır.

Temel değerlerimizi, sosyalist-laik-ulusalcı bir anlayış ile doğru tanımlamalıyız.

Çünkü İslamcılar; kültürel gelişimi ve kültürel gelenekleri, siyasi gelişimi, ahlak değerlerini reddetmektedirler.

Eşitlik ve adalet uğruna, sevgi temel değerini savunan toplumsal dayanışmanın sağlanması, katılım ve işbirliğinin arttırılması şarttır.

İslamcıların emperyalizme alternartif geçerli bir tezleri yoktur. Emperyalizmden beslenirler. Bölüşümcü ve yardıma dayanan anlayışları seçimlerle sınırlı kalmaktadır. Cemaatçilik, tarikatçılık, mezhepçilik İslamcılığın ülke yönetiminde ivme kazanması ile gün yüzüne çıkmış; ulusal ve uluslararası düzeyde bölünmelere ve husumete yol açmıştır. Ekonomik kalkınma için somut veri ortaya koyamayan, otoriter yönetim anlayışını baskı ile kabul ettirmeye çalışan, diğer İslamcı guruplar ile demokratik olmayan icraatlara imza atan, radikal İslamcı teröre kayırmacı davranan yapı, Türk halkının tepkisi ile karşılaşmıştır. Sıradan Müslümanlar mağdur edilmektedir.

İnsanlığın sömürgenlerden kurtulma zamanı gelmiştir.

İnsanların koruyucu hami gördükleri devlet kurumları ile direkt bağlantılı hale gelen tarikat yapılanmaları, kamu mallarını yeni hakim sınıf için bölüştürerek yeni sektör ve sektör temsilcileri yaratmıştır.

Kayırmacı ilişki ağlarına dayalı siyasi kadrolaşma, kendi kadroları ile devlet organlarını tamamen denetimi altına alan, güç ve katılım dengesini yeni feodal bir diktatörlüğe sürüklerken; ekonomi neoliberal çizgide yeniden yapılandırıldı.

AB’nin mazlum sınıfları ile Türkiye Cumhuriyeti’nin mazlum sınıfları aynı baskıcı otorite ile karşı karşıyadır. Sömürgenlere karşı mazlum kesimlerin hak ve eşitlik mücadelesi ortak paydadır.

Dindarlık kisvesi altında kişisel çıkarlar peşinde koşanları ayırt etmekte zorlanan var mı?

Hukuku toplumun belli bir kesimini baskı altında tutmak için deforme etmek, hakkaniyet mi?

Kişisel erdem, toplumsal sorumluluk bilinci ile kişisel özgürlüklerin başarıyı getireceği korkusu, kişisel özgürlükleri kısıtlama gerekçesi değil mi?

Anayasa değişiklik paketinin TBMM’de yapılan oylaması nasıl bir baskı altında gerçekleştiyse, demokrasi kavramı da o kadar daralmış ve mikrometrik bir küpün içine sıkıştırılmıştır.

Gelir dağılımındaki eşitsizlik her geçen gün artmakta, aktif dindarların ahlaki sabrı zorlanmaktadır. Neoliberalizmin yarattığı sömürüye olan kitlesel küskünlük, sosyalizme olan kitlesel desteği arttırmaktadır. Sosyalistler bu desteği bilinçlendirmeye mecburdur. Küresel tekelci sermayenin yukarıdan müdahaleleri inançlı küskünleri susturmaya yetmemektedir. İslami hareketin örgütlenmesi ile oluşan sivil toplum örgütleri üzerindeki hegemonya kırılmalıdır.

Tabandan yükselen toplumsal hareketlere öncülük edebilecek sivil toplum örgütleri sosyalist kalkınma ve istikrar programları ile halkın feryadına tercüman olabilmelidir.

Küresel kapitalizme karşı yeni bir halk hareketi kıpırdanmalarının başladığını, bu halk hareketinin yeni bir hegemonyaya dönüşmeden bilinçli erdemli ve tevazu içinde örgütlenmesinin sağlanması, sosyalizmin yardımlaşma ve dayanışma anlayışı ile sevgi temel değerinde birleşmeyi gerekli kılmaktadır.

Toplumsal hareketlilik ile siyasi yapılar arasında gizli bir mücadele yaşanmaktadır. Toplumsal hareketlerin İHH’nın Gazze hamlesi ile radikal dinci hegemonyanın kucağına düşmesine müsaade edilmemelidir.

Unutulmamalıdır ki:

Sıradan Müslümanlar ile radikal İslamcılar arasındaki çizgi kesik kesik ve geçirgendir.

Serhat KUŞDOĞAN
iletisim@PolitikaDergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.