Post-Modern Darbe de Yargılanıyor

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

28 ŞUBAT POST-PODERN DARBESİ de nihayet “bağımsız mahkemelerce”, soruşturma ve kovuşturma safhasına dâhil edildi. Yani, 28 Şubat 1997 yılında iktidarda olan REFAH-YOL koalisyon hükümetinin düşmesine neden olan “psikolojik tabanlı” balans ayarı, değişen anayasa normlarına ve mevcut ceza yasalarına göre yargılanacak.

Pek tabii ki, millî egemenliği ve iradeyi hiçe sayarak, vatandaşların sandık başında oylarıyla görevlendikleri bir siyasi iktidarın, yani seçilmişlerin, yani demokratik meşruiyet ve prensip açısından herhangi bir arızası olmayan sivil inisiyatifin, atanmışlarca, yani devletin yüksek bürokrat zümresince alaşağı edilmesi, kimi politikacıların alelacele derdest edilmeleri, milletin iradesinin yok sayılması, evet aradan 14-15 yılda geçse tahkikata uğrayacaktır.

Artık, darbeler dönemi kapanmakta. Beğenmediğimiz veya inanmadığımız bir düşüncenin, ideolojinin, siyasal hareketin, iktidardan veya işbaşından tasfiye edilmesi yolu/yöntemi, bundan böyle askerî darbeler olamaz. Siyaset kurumu içinde kalınarak, muhalif olduğumuz, tasvip etmediğimiz ve hatta ifrit olduğumuz odaklarla mücadele yolu, demokratik parlamenter rejimin kuralları ve kurumlarıdır.

Mevcut siyasi iktidardan hoşnut olunmadığı vakit, başvurulacak mercii, milletin kendisidir. Kendi projelerini ve siyasal vizyonunu, daha iyi ifade edebilecek kanalların açılmasıdır.

Ülkemiz, “darbe ve darbe süreçleriyle” anılacak bir ülke olmaktan çıkmaktadır. Her aklına esenin, vatanperverlik duygusuna sadece kendisini layık görenin, ülkenin battığını, yoldan çıktığını, bölündüğünü, parçalandığını düşünenin, karanlık mahfiller içerisinde millet adına hareket ettiği zannıyla ülkeyi ve devleti kurtarma/kurtardığı hissi de, bundan böyle geçerlilik bulamayacaktır.

ÖNEMLİ OLAN, kanunlara uygun olarak, 28 ŞUBAT sürecinde dahli olanların, o süreçte kudret sahibi olarak, insanları işlerinden ve güçlerinden edenlerin, kendilerinde “anayasadan” ve “kanunlardan” daha fazla güç ve iktidar vehmedenlerin, kısacası demokratik hukuk devletinin dışına çıkanların, olması gerektiği gibi, hukuk devleti prensipleri çerçevesinden tahkikata ve yargılamaya uğramalarıdır.

Kamuoyunun hemen hemen çoğunluğunda oluşan hissiyat, bu mahkeme ve adliyelik süreçlerinin, “kin ve nefret” veya “intikam ve rövanş” altbenlik duygularını kamçılayarak, yeni marazlara ve kutuplaşmalara neden olmamasıdır.

Hakikaten bu hassasiyet önemlidir. Pekâlâ, 28 Şubat döneminde insanlar mağdur edilmiştir. Burada da samimi olmak gerekiyor. Bazı yerlerde rastlıyorum, efendim hadi oradan bu insanlar ne yaşamış, hangi mağduriyetleri tecrübe etmişler...

Gerçekçi yaklaşım mıdır, bu yaklaşımlar?

Eğer, bilmiyorsan, o vakit git ve oku.

Aman işte efendim kendilerini acındırıyorlar, bunların hepsi düzmece demek, olaya yalap şalap bakmaktan başka bir şey değildir.

Geçmişte yaşananları tespit edeceğiz.

Geçmişte yaşananları, en azından tarafsız veya hakkaniyete dayanarak anlatan mecralardan okuyacağız, irdelemeye çabalayacağız, ve daha sonra, ayakları yere basan bir değerlendirme yapacağız.

Ülkemizde demokratik teamüllerin dışına çıkan vaka ve eylemleri, olağanmış gibi konuşma alışkanlığından kurtulma süreçlerindeyiz. Gerçekten de adil ve tarafsız bir mahkeme süreci yaşandığı takdirde, insanların adalete ve demokratik parlamenter rejime olan güven ve inançları da artacaktır. Yine bir başka dikkat edilmesi gereken husus da, elinde kalem ve köşe olan aydın/entelektüel/gazeteci titrine sahip kişilerin, “günlük” yazılar neşrederken, “yazının ve o ânın şehvetine” kapılmadan, mahkeme safahatına “halel” getirmeyecek yazı-yorumlara imza atmalarıdır.

Kimilerinin, dönemin “güç ve iktidar” odaklarına “şirin” görünmek adına, geçmişte eza yaşamış, sıkıntı çekmiş, hak ve hukuku yok sayılmış, işinden ve çevresinden edilmiş kişilerden, gruplardan, hattızatında mahkemeyi yönetecek hâkim ve iddianameyi hazırlayacak savcıdan daha “bilirkişi” havasına kapılarak, ucuz kahramanlık payesine tevessül etmesi, bizatihi yapılacak yargılama safahatına gölge düşmesine sebebiyet verecektir. Ve, toplumun yapılan yargılamaya olan güvenini de sarsacaktır. Bu bahsettiğimiz durumlar, şahin köşeyazarlığı yapmaya hevesli “gazeteciler(!)” tarafından da gerçekleştirilmekte. Tutuklanacak veya hakkında dava açılabilecek “kişiler” listelerinin, günlük yazı yazma şehveti altında yayınlanması, bahsettiğimiz negatif durumların vuku bulması için uygun gelişmelerdendir.

DARBE(LER) sorgulanmalı ve soruşturulmalıdır.

Bir daha kimsenin aklına gelemeyecek derecede, yani akıllara mıh gibi kazınmalıdır, siyaset kurumunun ve demokratik parlamenter rejimin, tek iktidar olma yolu olduğu.

Sembolük dahi olsa darbe teşebbüsü, mahkemelerce tahkikata uğratılmalı; 12 Eylül Darbe süreci için söylenen bu, bunun bir sembolük dava girişimi olduğu...

Daha önce de belirttiğimiz gibi, önemli olan hukuksuzca yapılan bu eylemlerin, hukuk çerçevesinde, hukukun emrettiği usullerce mahkeme edilmesidir.

Yaşamadım; ama gördüm darbeler yargılanıyor...  

 

Erhan SALMAN

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Bu yargılamalar samimi değil, istismardır!

 

Erhan Salman bu yazısında 28 Şubat Post modern darbesinin nihayet "bağımsız" mahkemelerce soruşturulmasından dem vuruyor.28 Şubat soruşturmasını yürüten  Özel Yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve onun bağlı olduğu mahkemelerin ne denli bağımsız ve tarafsız olduğu, aynı konuma sahip İstanbul Beşiktaş adliyesine bağlı Özel Yetkili Mahkemelerin 4 seneden beri yürütükleri "Ergenegon", Balyoz" İntenet Andıcı" vb. gibi davalarla iyice ortaya çıkmıştır. Bu davaların amacı darbelerle mücadele etmek değil, darbe bahanesiyle AKP kendi muhalif güçlerini siyasi baskı altına almaktır, korku imparatorluğu yaratmaktır. 
 
Ergenekon ve benzeri davalarını yürüten Özel Yetkili Mahkemeler, davaların daha soruşturma aşamasında, "Masuniyet Karinesine", "Soruşturmanın Gizliliğine", "Tutuklamaların esas değil, istisnai bir önlem Olması" vb. gibi hukuki ilkelere ve Türk ceza Kanunu hükümlerine karşı aykırı davranışlarıyla tarafsız olmadıklarını kanıtlamışlardır. Dava sürecinde sanıkların "Savunma hakkını" hiçe sayan, Avukatların konuşmalarını sınırlayan, bilirkişi raporlarıyla sahte oldukları defalarca rapor edilmesine rağmen, çakma dijital delillere ısrarla itibar eden bu Özel Görevli Mahkemeler, keyfi olarak tutukluluk sürelerini uzatmak için davaları birbirleriyle birleştirerek genişletmekte ve zaman içinde uzatmaktadırlar. Çünkü onların maksadı adalet dağıtmak değil, olabildiğince muhalif güçleri "esir" tutmaktır!
 
28 Şubat sürecinin de soruşturulmasıyla aslında AKP rejimi, bu korku imparatorluğunun devamını sürdürmekle kalmıyor; aynı zamanda o dönemin intikamını da almaktadır. "Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste" diye RT ERdoğan partisinin grup toplantısında bu intikam duygusunu açıkca ifade etmiştir. Ayrıca 28 Şubat Sürecinin soruşturulmasının, bu iki işlevinin yanında, iki siyasi amacı daha vardır. Bu süreçle hem kamuoyunda yeni bir tartışma ile yapay bir gündem yaratılmakta, hem de TSK'ne "siz bizim emrimizdesiniz, bize mutlak itaat edeceksiniz" mesajı verilmektedir. 
 
TSK'ya yönelik bu mesaj AKP'nin Suriye ile ilgili maceraları göz önünde tutulursa olağanüstü büyük bir önem taşımaktadır. Orduya yönelik bu mesaj, AKP'nin "Ortadoğu'daki dönüşümlerin öncüsüyüz" diye formüle ettiği dış politika macerasında orduyu kullanmakta ısrarcı olduğunun bir göstergesidir. 
 
AKP artık tam bir çıkmazdadır. Dış politikası iflas etmiştir. Ekonomi politikası borç ve yabancı sıcak parayla yürümektedir. RT Erdoğan bütün siyasi kaderini ve kariyerini Katar, Bahreyn ve Suudi Arabistandan elde edebildiği petro dolara bağlanmıştır. Bu ülkeler yaptığı sık ziyaretlerin nedeni budur!
 
Kısaca, RT Erdoğan'ın darbelere ve darbeciliğe karşı olması onun samimi bir demokrat olmasından falan değildir. Bütün bunları o, sadece kendi çıkmaza giren siyasetini gizlemek için istismar etmektedir; o kadar! Fakat adaleti siyasete alet etmekle hatası ve çıkmazı daha da büyümektedir. 

 Sayın Salman, darbeleri

 Sayın Salman, darbeleri eleştirmeye başlamadan sönce sizin de sert bir üslupla ifade ettiğiniz gibi gidip okumak (araştırmak) gerekir. Buna sizin neye darbe dediğinizden başlamak gerek. Örneğin TBMM saltanata darbedir. Darbe sadece silahlı güçlerle mi yapılır? Ulus iradesi sömürülerek gasp edildiğinde istenen herşey yapılabilir mi? Darbeleri incelerken darbe süresinceki toplumsal gelişmeleri iyi değerlendirmek gerekir. Cumhuriyet döneminde demokrasiye yapılan tüm müdahaleler birbirinin aynı değildir. 9 Mart'ta istenen yapılmış olsa 12 Mart'la aynı sonuçlar ortaya çıkmayacaktı. Darbeler dış güçlerden aldıkları desteklere bakılmadan da aynı şekilde değerlendirilemez. 24 Ocak kararlarını 12 Eylülden ayıramazsınız.

    Çok açık ki, akp'nin ele geçirdiği yargıyla, kendini yükseltecek toplumsal ortamı hazırlamış olan darbeleri adaletli biçimde yargılamasını beklemek çocukça bir umuttan öteye gidemez. 
    Milli iradeye de değinmişsiniz. Öyleyse şöyle bir sorunun da yanıtını verebilmelisiniz; %50 oy oranına sahip bir iradenin %92 oy almış Kenan Evren'i yargılama hakkı var mı?
    Darbe sadece postalla olmaz darbe 10 yıldır tanık olduğumuz üzere sivil de olur. Türkiye Cumhuriyeti' nin kurucu felsefesine aykırı sivil askeri her hareket Türkiye Cumhuriyeti devletine darbe girişimidir. Demokrasi diyerek insanların dini duygularını sömürenler yapay "millet" iradeleriyle kendilerini sultan zannederlerse Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına da devrimini koruma hakkı düşer. Mustafa Kemal'in de dediği gibi Devrimin kanunu mevcut kanunun üzerindedir.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.