"Muhtevalı Şiirler Yazın Gençler " (Mustafa Kemal)

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

1921 Kışı...

Dönemin hece ile yazan dört şairi (Nazım- Vala- Faruk Nafiz- Yusuf Ziya) İstanbul'dan Ankara'ya geçmek istiyor. İnebolu'ya kadar geliyorlar... 10 gündür İnebolu'da Ankara'dan "gelebilirler" vizesi bekliyorlar...

Ankara, İstanbul'da kalan dönemin aydınlarına, "Anadolu'ya gelin" çağrısı yapıyor. Bu çağrıyla, Yunus Nadi ve Halide Edip Hanım Ankara'ya gelmiş... Yunus Nadi gazetesinin başında... Halide Edip Hanım, "Hilal-i Ahmer" de Ankara kadınlarını Kurtuluş Savaşı'na desteğe çalışıyor. Yanında ona büyük destek veren o dönemde kendisine "Gazi Paşa'nın gözdesi" denilen Fikriye Hanım...

Nazım ve Vala'nın İnebolu'da onuncu günden sonra paraları bitiyor. Faruk ya da Yusuf'tan "borç istesek mi" diye düşünüyorlar. Ama onların da Nazım ve Vala'dan kalır yanları yok... Körfezde "Yüksek Kahve" ye takılıyorlar.

Kimler yok ki kahvede... Ankara'ya geçmek isteyen bolşevik "Sapartakistler", Ankara'nın Sovyetlere sıcak ilişkisine katlanamayan, bu nedenle Ankara'ya geçip anti-Sovyetik faliyet yürütmek isteyen beyaz Ruslar, takalarıyla Anadolu'ya silah kaçıran bol bıyıklı iri burunlu Karadeniz kaptanları ve bizim dört genç şair...

İnebolu bekleyişinin on beşinci günü cumasında, Nazım ve Vala karakola gidip Ankara'dan bir haber öğrenmek peşinde... Komiser yok. Cuma'ya gitmiş. Kapı önünde abdest alan bekçiye soruyorlar merakla Ankara haberini... Gelmemiş...

Nazım ve Vala, umutlarını yitiriyor... Ya Ankara onlara "gelin" vizesi vermezse...

Tekrar Yüksek Kahve'ye doğru yollanıyorlar. Müthiş bir poyraz... Vala kalıpsız kalpağını, Nazım buruşmuş fesini eliyle tutarak rüzgârdan koruyor... Bir börekçi önünden geçtiklerinde Vala, Nazım'ın böreklere bakmak için geride kaldığını görüyor... Gülüyor. Kendisi zayıf, çelimsiz pek açıkmaz... Ama Nazım öyle mi?

Yüksek Kahve, bol gürültü, feci cigara dumanı; ama sıcak bir havayla karşılıyor onları. Bolşevikler köşedeki bir masada bıyıklarını yiye yola fısır fısır konuşuyor, arada pis pis de beyaz Ruslara bakıyorlar. Elbet beyaz Ruslar da onlara...

Nazım ve Vala gözleriyle Yusuf ve Faruk'u arıyor... Sobanın yanına tünemişler... Umutsuzluk onların da üzerlerine çökmüş... İki sandalye çekip yanlarına oturuyorlar...

Vala, soba sıcaklığını, ardından içtiği sıcak çayın boğazından indiğini hissettiğinde aklında "Dersaadet'i Terk" şiirinin son dizeleri :

"... istanbul ben artık istemem seni

benim öz vatanım Anadolu'dur"

............................

İnebolu bekleyişinin yirminci gününde Beyaz Ruslar'ın masasında, onların Bolşeviklere atıp tutmalarını dinleyen Nazım ve Vala, soba başında tüneyen Faruk ve Yusuf'un yanına karakol bekçisinin geldiğini görüyor... Daha doğrusu önce Vala görüyor, sonra Nazım'ı dürtüp gösteriyor. Faruk ve Yusuf kahveden çıkarken, Faruk pek anlam veremedikleri bir "omuz silkme" işareti yapıyor...

Bu işaret ne anlamda? Onlar Ankara'ya kabul edildiler de kendileri red mi edildiler yoksa?

İş sonra anlaşıyor...

Yusuf Ziya ve Faruk Nafiz Ankara tarafından reddedilmişler....

Yusuf Ziya, Kuvayi Milliye düşmanı ve İngiliz mandası savunan "ALEMDAR" gazetesi yazarı olmasından; Faruk Nafiz de Damat Ferit'ten Osmanlı nişanı almasından, Ankara'ya uygun görülmemişler....

Nazım ve Vala'nın Ankara'ya gelmelerine izin çıkmış...

Bu iki genç şair, Ankara'ya gidecek Gazi Paşa ile görüşecek ve Gazi Paşa onlara şu önemli öğütte bulunacak :

"Muhtevalı şiirler yazın gençler."

(Kulaklarınız çınlasın, Türk şiirini bir bulmacaya çeviren şairler...)

 

 

Ufuk KESİCİ

 

ufuk.kesici@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.