Muhafazakârlık, Emperyalizm ve Türkiye

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Mehmet ÇAĞIRICI
Yazının Yazıldığı Tarih: 
09.02.2012

Önce konuya kavramsal açıdan yaklaşalım: Muhafazakârlık (latince conservare) yeni Türkçede koruma, elde tutma anlamında kullanılan bir sözcüktür. Ancak Muhafazakârlık siyasi ve felsefi olarak liberalizm ve sosyalizm ile birlikte tarihte ve zamanımızda en yaygın olan ideolojilerden biridir.

Muhafazakârlık ideolojisinin en karakteristik özelliği, yönetimde ve teoride toplumun kültüründe biriktirmiş olarak gördüğü tarihi tecrübelere,  geleneksel değerlere, ruhani önsezilere ve bilgeliklere, insan aklının ve mantığının yetersiz olduğu gerekçesiyle, öncelik tanımasıdır. Kültürde birikmiş deneyimler nedeniyle Muhafazakârlık toplumda köklü değişimlere, devrimlere karşı bir görüştür. Muhafazakârlığın önde gelen toplumsal değerleri aile, din, memleket, devlet ve millettir. İleriye yönelik bilimsel görüş ve teorilere her zaman şüpheyle yaklaşan Muhafazakârlık aynı zamanda insan aklının soyut düşünce yeteneğini de küçümsemektedir.

Siyasi anlamda " Muhafazakârlık", liberalizmin "özgürlük" anlayışını "özel mülkiyetin" dokunulmazlığı ile birleştirerek, eşitsizliğin doğal olduğu argümanıyla sosyal eşitlik ve sosyal adalet ilkesine de karşı çıkmaktadır.

 

Muhafazakârlık çağımızda 1970 yıllarının sonlarına doğru NeoConservatizm(NeoCon) = YENİ Muhafazakârlık adıyla ABD devletlerinde yeniden güncelleştirilmiştir. Eski Muhafazakârlık’ tan farklı olarak YENİ Muhafazakârlık özellikle DİN kavramını aile, yurt, devlet, millet vs. gibi bütün diğer Muhafazakârlık kavramlarının üstüne çıkarmasıdır.

 

Özellikle SSCB ve Doğu Avrupa'da reel sosyalizmin yıkılmasıyla "tarihin sona erdiğini" ilan eden YENİ Muhafazakârlık, ekonomi politikada Neoliberalizm ile ittifak kurarak piyasa ekonomisi biçiminde örgütlenmiş olan batı demokrasilerinin (emperyalist-kapitalist sistemin) dünya çapında insanlığın nihai toplumsal düzeni olduğunu kanıtladığını iddia etmektedir. Bu tespit ve iddialardan hareketle YENİ Muhafazakârlık kapitalist-emperyalist sistemi var olan bütün imkân ve araçlarla, gerekirse askeri şiddetle bütün dünyaya yayma (Küreselleşme) ve emperyalizme bağımlı "çevre" ulus devletlerin siyasal yapısını da YENİ Muhafazakârlık konseptine uygun olarak yeniden dizayn etme görevini üstlenmiştir.

 

ABD'nin George Bush yönetimindeki dış politikasında Paul Wolfowitz, Richard Perle gibi muhafazakâr politikacılarla YENİ Muhafazakârlık önemli rol oynamıştır ve hala bu etki devam etmektedir. George Bush’un son Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice 7.8.2003 tarihli Washington Post Gazetesi’nin “Transforming The Middle East–Ortadoğu’yu Dönüştürmek.” başlıklı haberinde  “BOP ile Türkiye dâhil 22 ülkenin sınırları değişecek” olduğunu dünyaya ilan etmiştir. 2001 yılı Aralık ayında Afganistan, 2003 yılı Mart ayında da Irak, bu ideolojinin dünyayı yeniden biçimlendirme planı çerçevesinde işgal edilmişlerdir. Büyük Ortadoğu Projesi(BOP) ile Genişletilmiş Kuzey ve Batı Afrika projelerinin uygulamaları günümüzde  “Arap Baharı” olarak lanse edilmektedir.

Hristiyan Protestan kilisesine dayanan ABD emperyalist YENİ Muhafazakârlık ideolojisinin siyasal konsepti Tunus, Mısır, Libya, Yemen gibi ülkelerde Sünni İslam mezhebine dayanan  “Müslüman Kardeşler”in yolunu açacak biçimde son yıllarda uygulanmaktadır. Bu konseptin düğüm noktası Suriye’dir.  Suriye NeoCon (YENİ Muhafazakârlık ) için Hitler’in Stalingrad’ı gibi olabilir!

YENİ Muhafazakârlık konsepti çerçevesinde emperyalizmi çevreleyen ulus devletlerin siyasi yapılarının değişimi ise şöyledir: ABD emperyalizmi kendisiyle işbirliği yapacak, kendisine uyumlu ve bağımlı devlet başkanları ve siyasi liderler olarak, artık o eski soğuk savaş döneminden kalmış olan  "laik, seküler, otokratik ve otoriter Örneğin Saddam Hüseyin, Hüsnü Mübarek, Zeynel Bin Ali, Kaddafi vs. gibi liderleri ve siyasiler istemiyor.  Tam tersine dini siyasete ustaca alet edebilen, sahte demokraside mahir olan devlet yöneticilerini ve liderlerini tercih etmektedir.  Bu bağlamda yetişmiş en güzel örnek Türkiye'de AKP’nin lideri R. T. Erdoğan’dır.  Ayrıca, günümüzde dış haberler arasında medyayı en çok meşgul eden Tunus, Libya, Mısır'da ve en son komşumuz Suriye gibi Müslüman Arap dünyasındaki ülkelerde cereyan eden Arap baharı hareketiyle kurulmaya çalışılan siyasi sistemler,  sadece;  Müslüman Kardeşler öncülüğündeki İslami YENİ Muhafazakârlık ideolojisinin bir yansıması, bir uygulamasıdır.  

 

1990 yıllarının ortalarında George Bush yönetimindeki ABD'nin dış politikasını yeniden dizayn eden Paul Wolfowitz, Richard Perle gibi Hristiyan YENİ Muhafazakâr politikacılar, Türkiye’de zamanın İstanbul belediye başkanı ve Refah Partisi üyesi olan R.T Erdoğan ile YENİ Muhafazakârlık ideolojisinin İslami Versiyonu için anlaştılar. Bu harekete de “Ilımlı İslam” adını verdiler.

 

Türkiye Cumhuriyeti’ni koruma ve kollamakla kendisini sorumlu hisseden TSK komuta heyeti, her zaman olduğu gibi, o yıllarda da  “İrtica” hareketlerini T.C. için ana tehdit olarak belirlemişti. O zamanlar “İrtica” hareketini resmen temsil eden Refah Partisi 1996 yılında Sayın rahmetli Erbakan başbakanlığında Sn. Çiller ile koalisyon kurarak iktidara gelmişti. Başbakan Erbakan’ın din motifli bazı siyasi uygulamalarını bahane eden yüksek rütbeli komutanlar Başbakan Erbakan’a 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısında  “İrtica” ile mücadele etmesi için bazı siyasi direktifleri dikte ettiler. Bu baskı ve antidemokratik baskı üzerine Başbakan Erbakan’ın “Refahyol” hükümeti devrildi.

İşte Türkiye’nin siyasi tarihine “28 Şubat” olarak geçen bu olay,  ABD emperyalizminin Türkiye’de YENİ Muhafazakâr ideolojinin İslami versiyonu olan R.T. Erdoğan liderliğinde İslami Muhafazakâr bir partinin yani Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kuruluşunun ön koşullarını hazırlamıştır. Çünkü 28 Şubat, İslam dinini siyasete alet etmede deneyimli ve becerikli olan bir siyasi hareketin belli bazı kesimlerini emperyalizmle işbirliği yapmadan, ABD ve AB’nin tam desteğini almadan ordu tarafından asla iktidar olma şansının bulunmadığı bilincine ve kanaatine ulaşmasına vesile olmuştur. Refah Partisi’nde Paul Wolfowitz, Richard Perle gibi Hristiyan YENİ Muhafazakâr politikacılarla ilk anlaşmayı yapan R.T. Erdoğan liderliğinde ve A. Gül,  B. Arınç, A.L. Şener gibi tanınmış siyasetçilerin de katıldığı bir grup önce “Yenilikçiler” adı altında ayrı bir klik oluşturmuşlar, daha sonra 11 Ağustos 2001 de AKP’yi kurmuşlardır.  AKP’nin liderleri antiemperyalist bir renk taşıyan “Milli Görüş” gömleğini çıkararak emperyalizmle işbirliğine soyunmuşlardır.

  

Türkiye’deki 2001 ekonomik ve mali krizi ustaca kullanan IMF ve ABD, Türkiye’de Neoliberal ekonomi politikaların emrettiği küresel finans sermayenin Türkiye’ye serbest giriş çıkışını engelleyen tüm ulusal önlemlerin ve yasaların değiştirilmesini sağlayarak, büyük bir maddi ve propaganda desteği ile 2002 Kasım seçimlerinde AKP’yi doğrudan iktidara taşımışlardır. AKP dokuz buçuk yıldır iktidardadır. Bu arada 2007 yılında kapatılma tehlikesini de emperyalist muhafazakârlar sayesinde ucuz atlatmıştır.  

AKP kendisini açıkça da Liberal- Muhafazakâr bir parti olarak tanıtmaktadır. En büyük siyasi iddiası ise Demokrasi ile İslami İlkeleri birleştirmesidir. 9,5 Yıllık iktidar döneminde AKP devletin üç temel erkini(meclis, hükümet ve yargı) tamamen kendi kontrolü altına almıştır. Basın ezici çoğunlukla çeşitli yöntemlerle AKP yandaşı yapılmıştır. AKP;  YÖK, TÜİK, TÜBA, RTÜK vb. kuruluşları aracılığı ile üniversite, yüksekokulları, TRT’yi de siyasi olarak kontrol altına almıştır. Özel Yetkili Mahkemeler üzerinden milletvekillerini, gazetecileri, parti liderlerini, subayları vs. gibi ülkenin etkin muhalif güçlerini susturma ve sindirme yolunu izlemektedir. AKP, tam denetim altına aldığı Milli Eğitim’de “dini” eğitime giderek öncelik vermekte, toplumsal yaşamın muhafazakâr ve dini kurallara uygun biçimlenmesi için özel önem vermektedir.  En son örneği; Türkiye’nin hala yürürlükte olan Anayasa’sının 2. Maddesine alenen aykırı olmasına rağmen, Başbakan R.T. Erdoğan’ın “Dindar nesil yetiştirmek istiyoruz.” açık ilanıdır.

Türkiye’yi 9,5 yıldır yöneten AKP, ABD emperyalizminin Hristiyan Protestan mezhebine dayanan YENİ Muhafazakârlık ideolojisinin İslami versiyonudur. Bu ideoloji temelden seküler ve laik bir siyasi düzene karşıdır. AKP, temsilde adalete, hukukun üstünlüğüne ve kuvvetler ayrılığına dayanan,  katılımcı, çoğulcu,  özgürlükçü, fırsat eşitliği ve sosyal adalet sağlayan bir demokrasiye değil, yargının siyasallaştığı, basının susturulduğu veya tek taraflı yayın yaptığı, korku, baskı, şantajın egemen olduğu çakma bir demokrasiyi savunmaktadır.

AKP’nin tarihsel görevi, İslam dinini siyasete alet ederek ABD emperyalizminin çıkarlarına hizmet eden Hristiyan Protestan mezhebine dayanan YENİ Muhafazakârlık ideolojisinin Türkiye şubesi, acentesi olmaktır. AKP, Hristiyan Haçlı Ordularının Ortadoğu’daki ileri Müslüman birlikleridir, siyasi taşeronlarıdır.

Türkiye Cumhuriyeti, M. Kemal’in liderliğinde Kuvayı Milliye güçlerinin antiemperyalist ulusal kurtuluş mücadelesi ile ve 1917 Rus sosyalist işçi devrimin desteğinde kurulmuş laik, demokratik, hukuki ve sosyal bir devlettir. Rus sosyalist devrimi iç büyük hataları, dış kuşatma nedeniyle 1991 yılında iflas etmiş, tarihe gömülmüş iken tarihin ilk ulusal kurtuluşun eseri olan M. Kemal'in Türkiye Cumhuriyeti hala ayaktadır. Ancak 2002 yılından itibaren dünya emperyalizminin yeniden güncellenen YENİ Muhafazakârlık ideolojisinin İslami versiyonu olan AKP iktidarı tarafından adım adım bu karakterinden ve özelliklerinden uzaklaştırılmakta, Türkiye ABD’nin BOP planını gerçekleştiren bir ileri karakolu haline getirilmektedir. Şanlı tarihiyle övünen, bağımsızlığı en yüce ulusal erdem sayan bir ulusun Muhafazakârlık ideolojisi aracılığı ile bu acıklı hale düşmesi; trajik, fakat aynı zamanda düşündürücüdür.

Mehmet ÇAĞIRICI

iletisim@politikadergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.