Huzuru ölümde bulun kardeşlerim.
Ramazan Yavuz, Koray Kebabcı, Sabri Özdal, Murat Özbay, Hasan Akbaba, Şeref Akdoğan, Adem Cangel, Serkan Yılman, Samet Aydın, İsmail Fidan, Mustafa Zoroğlu, Ramazan Bakıroğlu, Yunus Ekmekçi, Şahin Ataman, Veli Akyüz, Sadık Kocakaya, Erkan Taşdemir, Erden Alkin, Şahin Tavukçu, İlker Bebek, Ahmet Karabektaşoğlu, Dursun Kartal, Ekrem Akkaya, Engin Düzcük, Erman Çaylıoğlu ,Hüseyin Arslan, Hasan Ersin, Kadir Ötgeç, Tarık Candemir, Volkan Candemir.
Zonguldak’taki madende yitip giden yalnızca 30 işçimiz değil bütün Türkiye işçisidir.
Bu isimlerin hangi birine baksam sadece maden işçilerini değil Türkiye’nin 13 milyon emekçisini görmekteyim. Kimi biraz daha iyi koşullarda kimi daha kötü. Büyük bir istikrarsızlık ve kötü koşullar hakim Türkiye işçi sınıfına. Bütün bunların sebebi ise 13 milyon emekçimizin üzerinde dün olduğu gibi bugün de uygulanmak istenen sömürü politikalarıdır.
Size bir isim tanıtmak istiyorum: Nurullah Ercan.
Kimdir bileniniz var mı?
Kendisi Türkiye sermayesinin mümtaz şahsiyetlerinden birisidir. Türkiye’nin sayılı zenginleri arasında yer almaktadır. Antalya’da ve çeşitli illerde 5 yıldızlı büyük otelleri var. Bunun dışında kendisinin 3 madencilik şirketi var. Kuzey Anadolu Madencilik, Üçpınar Madencilik ve Ercan Madencilik A.Ş’ler. Bursa, Mustafakemalpaşa’daki maden de onundur. Kısa süreliğine de olsa onu bundan 6 ay önce gerçekleşen Mustafakemalpaşa’daki grizu patlamasından ve 19 işçinin hayatını kaybetmesinden sonra tanıdık. Kaza sebebi grizu patlamasıydı. Bu teknik bilgiyi sizinle paylaşmak istiyorum.
Madenlerdeki mesele bir ürünü yerin altından çıkarabilmektir ve bunun için kazılar yapılır. Derinlere inebilmek için ise çeşitli yollar denenir. Lağım atmak bunlardan biridir. Lağım atmak terimi işçilerce kullanılır. Dinamit patlatmaktır. Böylece kömür ya da çıkarılmak istenen herhangi bir maden çıkarılabilir. Fakat dinamik patlatıldıktan sonra ortamda gaz(metan) birikir. Hemen ardından gaz tahliye işlemi başlar ve içeri hava verilir. Ortamda her zaman bir ‘CH4’ cihazı bulunmalıdır çünkü bu cihaz ortamdaki gaz oranını ölçer. Eğer bu alet yoksa gaz oranı yükselir sonuç olarak da zehirlenmeler yaşanabilir ya da bir kıvılcımla dahi patlama olur. Maden ocakları gibi karışık ve karmaşık yapılarda bir taşın yere düşerek kıvılcım çıkarması bile bu gazın patlamasına neden olabilir. İşte buna grizu patlaması diyoruz ve bu patlama büyük bir alev halinde her şeyi yutar, bundan sağ çıkmayı başaran olsa bile ortamda oksijen kalmaz ve ortamda bulunan kişinin ölümü gerçekleşir.
Zonguldak’ta bu CH4 cihazının var olduğu söyleniyor; ancak yine de meseleyi hukuk çözecektir ya da çözmelidir. Ben ise kesin olanı yazacağım.
Mustafakemalpaşa’da CH4 cihazı yoktu ve işçiler gaz oranından bihaber, patlamanın gerçekleşeceğini anlayamadılar bundan dolayı da 19 yiğit adam yitti gitti. Patlamanın ardından Nurullah Ercan 8 gün bulunamadı. 8 gün sonra savcılığa avukatıyla geldi. Tutuksuz yargılanması için avukatı ne dedi biliyor musunuz? ’Müvekkilim ölen işçilerin ailelerine 15’er bin TL yardımda bulunacak, çocuklarına ilerde şirketinde iş verecektir ama tutuklanırsa bunları yapamayabilir.
Sözün bittiği noktadır bu.
Nurullah Ercan, Türkiye sermayesini temsil etmektedir bu hikâyede.
Bakınız daha neler yapmış, Nurullah bey.
Kendisine ait olan Kayaaltı madeninde 2000 yılındaki patlamada 7 işçi hayatını kaybetti. Türkiye sermayesinin son dönem politikasını anlatan en güzel örneğe sahiptir kendileri.
Bolu Gökçesu’da kendisine ait olan madende 400 işçi çalıştırıyorken 228 işçisini bir günde işten çıkardı. Sırf sendikaya girdikleri ya da öyle belirtiler gösterdikleri için.Gökçesu esnafına, sendikalı işçilere aş ve mal satmayın demiş.
İşte Türkiye burjuvazisinin politikası.
Sendika demek yüksek maliyettir, onlara göre.
Bu olursa Dış Ticarette rekabet edemeyeceklerini düşünüyorlar.
Türkiye işçisini harcamaktan çekinmemeleri ve ölsünler efendim anlayışları bu noktadan kaynaklanmaktadır.
Bizler harcanacak meta, mal, ürünüz. Siz seçiniz.
TÜSİAD’ın son ve en büyük amacı esnek istihdam politikalarını siyasi bünyenin yardımıyla uygulatmaktır. Bununla ilgili iş yasası geçtiğimiz yıl meclisten geçti.
Bu yasa ya da politika neyi getiriyor peki?
Esnek istihdam nedir?
Bu yasa ve politika istihdamı piyasa koşullarına bırakıyor. Yani piyasa talep ettiğinde bir meta (mal)’nın üretimi için işçi 24 saat ve geçici süre için çalışacak ama talep bittiğinde ya da azaldığında işçiye güle güle denecek. Fabrikalarda mevsimlik işçi dönemine geçilmiştir.
Taşeronlaşma bu politikanın en önemli aracıdır. Sendikasız, sigortasız, toplu sözleşme hakkı olmadan, eğitimsiz, ucuz emek amacını yerine getirir bu politika ve yasa.
Zonguldak’taki işçilerimiz bir taşeron şirketin günde 30 liraya sendikasız, sigortasız ve yüksek ihtimalle çoğu iş üzerine eğitimi olmayan çalışanlarımızdı.
Bütün bu haksızlıkları, sömürüyü işçi üzerinde uygulayabilmek için ne yapmak gerekir?
İşçiyi bastırmak, coplamak, düzlemek.
Sendikal faaliyete izin vermemek.
Bununla ilgili yasaları Meclise önerge olarak bile getirmemek.
Ve nihayetinde yoğun bir dinsellik gerekir.
Bu tekelci zihniyetin devlete hakim olmasıdır.
Karşı karşıya bulunduğumuz despotizmi umarım aşacağız.
Başka çaremiz bulunmamaktadır, ihtiyacımız budur.
iletisim@politikadergisi.com
Yorumlar
Yeni yorum gönder