Küreselleşme Sürecinde Ulus-Devletin Dönüşümü

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Mehmet Şükrü Özen
Yazının Yazıldığı Tarih: 
14.01.2014
 
 Giriş
 
 Bu makalenin hazırlanmasındaki amaç, ulus-devlet ve küreselleşme arasındaki etkileşimleri, küreselleşme sürecinde ulus-devletin geçirdiği yapısal dönüşümleri açıklamaktır. Bu bağlam- da yazının konuları olan “devlet”, “ulus”, “ulus-devlet”, “küreselleşme” gibi anahtar kavram- ların tanımları, tarihsel gelişim evreleri ve günümüzü belirleme güçleri üzerinde durulacaktır.
 
 1.Devlet, Devletin Tarihsel Kökenleri, Ulus ve Ulus-Devlet
 
 1.1 Devlet Nedir?
 
 Devlet, genel anlamıyla toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet ve ya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıktır. Devlet, hukuki anlamda ise; “Ülke adı verilen belirli bir toprak üzerinde yaşayan insan topluluklarının bir egemenlik anla- yışı ve hukuku içinde bir siyasi iktidar altında örgütlenmesidir.” Devletin tanımı yapılırken bazı düşünürlerden referans göstermek mümkündür. Mesela Marx’a göre devlet; “Yavaş yavaş yok edilmesi gereken bir yapılanma”, Hegel’e göre; “Tanrı’nın yeryüzündeki yürüyüşü, Weber’e göre ise “güç kullanma yetkisini en üst düzey kullanan bir yapılanma”. Anlaşılacağı gibi birçok filozof, dünya görüşüne, siyasal ve toplumsal düzeni tasavvur ediş biçimindeki farklılıklara göre devlet tanımı yapmakta, bu tanımlamalar da bize devlet izahında çok çeşitli bakış açıları sunmaktadır.
 
 1.2 Devletin Medeniyet Tarihi İçinde Ortaya Çıkışı
 
 Devlet insanlık tarihinde hep var olmuş değildir. Kabile toplumlarında devlet denebilecek düzeyde örgütlü ve kalıcı, şiddete başvurma yetkisini tekeline almış herhangi bir merkezi ku- rumlaşma görülmez. Devletsiz toplumlardan devletli toplumlara, bir başka deyişle uygarlığa geçiş, artık üretiminin gelişmesi ve toplumsal katmanlaşmanın derinleşmesi temelinde, önce Eski Mısır ve Mezopotamya’da, İ.Ö.3000 dolayında gerçekleşti. İlkçağ devletlerinin bu ilk kuşağına, bir tapınak-sarayda yoğunlaşan rahipler aristokrasisi damgasını vurdu. Batı’da ise devletin kökeni Eski Yunan kent-devletine (polis) dayanır. Bu tanımlardan görülebileceği üzere devlet teşkilatlanmasının tarih sahnesine çıkışı yeni bir sosyolojik olay değil; tam aksine son derece eski bir maziye vurgu yapan köklü bir siyasal ve toplumsal realitedir.
 
 1.3 Ulus Nedir?
 
 Ulusun genel tanımı için Türk Dil Kurumu’ndan alıntı yapmak mümkün olacaktır. T.D.K.’ya göre ulus; “Belli bir sınır içerisinde yaşayan, ortak yaşam, dil, düşünce ve kültür değerlerine sahip geniş insan topluluklarıdır.” Ziya Gökalp’e göre ulusun tanımı; “Ulus, ne ırka, ne kavime, ne coğrafyaya, ne siyasete ne de kişisel isteğe bağlı bir topluluk değildir. Ulus, dilce, dince, ahlâkça üç güzel sanatlarca ortak olan, yani aynı eğitimi almış bireylerden birleşik bulunan bir topluluktur. Ulus tanımı için ayrıca Fransız filozof Ernest Renan’ı referans kabul etmek mümkündür. Renan’a göre ulus; ırk, soy, kan bağıyla değil, subjektif bağlarla birbirine bağlanmış insanların oluşturduğu bir topluluktur. Renan bu bağların, manevi nitelikte olduğunu, belli bir coğrafyada ortak mazi, hatıra, ortak idealler, ülkü birliği gibi değerlerden oluştuğunu ifade eder. Atatürk’ün ulusa bakışı da Renan’ın ulusa bakışıyla ciddi paralellik gösterir. Hatta Atatürk’ün modern Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken “ulus-devlet” yapısına geçişte Ernest Renan’dan ilham aldığını iddia edebiliriz. Atatürk’e göre ulus; “Bir harstan (kültürden) olan insanlardan mürekkep cemiyettir.” Bu tanımı da şöyle açmıştır: “Zengin bir hatıra mirasına sahip bulunan, beraber yaşamak hususunda müşterek arzu ve muvafakatte samimi olan, sahip olunan ortak mirasın muhafazasına devam hususunda iradeleri müşterek olan insanların birleşmesinden meydana gelen cemiyet.”
Görüldüğü gibi ulus nosyonu üzerinde birden fazla tanım yapılmaktadır. Günümüzün siyaset bilimi terminolojisi açısından bakıldığında ulus tanımının kökene, ırka, soya dayalı bir tanım olarak kullanılmadığı, onun daha çok yurttaşlık bağlamında ele alınan birlikte yaşama iradesine, kültürel ortaklığa dayalı bir bütünlük olarak ifade edildiği söylenebilir.
 
 1.4 Ulus-Devlet Nedir?
 
 Ulus-devlet, ulusal egemenlik kavramı çerçevesinde 12. yüzyıla dek uzanır; ancak ulus- devletin uluslar arası düzende kendi yerini belirgin biçimde teşkil etmesi bakımından Westfalya Antlaşması’nın bir dönüm noktası olduğunu kabul edebiliriz. Westfalya’ya göre ulus-devlet modeli devletler arası hukukta eşit özneler olarak yer alır. Ulus-devletin genel tanımında ise insanların kendi kaderlerini milli politik mekanizmalar ve kurumlar çerçeve- sinde belirledikleri bir tür devlet modeli gözümüze çarpmaktadır. Ulus-devlet, aynı zamanda feodal nitelikleri ağır basan bir düzenden, merkeziyetçi özellikleri ağır basan bir düzene geçişi temsil eder. Ek olarak, ulus-devletin aynı dili konuşan, aynı kültürden gelen, ortak bir tarihsel mirasa sahip olan, ortak düşmanı ve ya düşmanları bulunan insanlar topluluğu olarak “ulusun” siyasal anlamdaki geniş örgütleniş biçimi olduğunu da belirtebiliriz. Çağımızda ülkelerin çoğu “ulus-devlet” modeline göre ekonomik ve siyasal kurumlarını oluşturmuşlardır. Ulus-devlet modeli iki dünya savaşının yıkıcı etkilerini en çok hisseden Avrupa kıtası ülkelerinde daha sık görülmektedir. Avrupa’nın söz sahibi ülkelerinden Almanya, Fransa, İtalya birer ulus- devlettir. Türkiye Cumhuriyeti de anti-emperyalist nitelikli bir bağımsızlık savaşından sonra kurulduğu için ulus-devlet özelliği taşır.
 
 2. Küreselleşme, Küreselleşme Süreci ve Küreselleşme Sürecinin Ulus-Devlete Etkileri
 
 2.1 Küreselleşmenin Tanımı ve Küreselleşmenin Tarihsel Gelişimi
 
 Küreselleşme en basit anlamıyla bakacak olursak içinde yaşadığımız yerkürenin farklı bölgelerinde yaşayan insan, toplum ve devletler arasındaki iletişim ve etkileşim derecesinin “karşılıklı bağımlılık” kavramı çerçevesinde giderek artması olarak tanımlanabilir. Küresel- leşme kendini sürekli güncelleyen bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun sebebi, küreselleşme olgusunun her geçen gün dünyanın farklı alanlarını nüfuzu altına alması ve bu sayede bünyesine yeni açılımlar katarak yapısını düzenli olarak uyarlamasıdır. Bu tanımların ışığında küreselleşmenin çok boyutlu bir kavram olduğunu rahatlıkla anlaya- biliriz. Küreselleşmenin nüfuz alanı insan ve insan toplulukları arasındaki ilişkiler olduğu için o bu itibarla ekonomik, siyasi/güvenlik, teknolojik/iletişimsel, çevresel/demografik ve kültürel boyutlara sahiptir. Küreselleşmenin kısa tarihçesine baktığımız zaman ise onun kesinlikle yeni bir olgu olmadığını söyleyebiliriz. Aslında küreselleşme farklı coğrafyalardaki insan topluluklarının arasındaki ilişkilerin tesis edildiği döneme kadar uzanmaktadır. Bugün sahip olduğu anlam itibariyle ise küreselleşmenin üç evreden geçerek günümüzdeki halini aldığını söyleyebiliriz. Bu evreler şöyledir: 19. yüzyılın sonlarından 1914’lere kadar olan dönem, 1914’lerden 1945-50’lere kadar olan dönem ve 1945-50 sonrası dönem. 19. yüzyılın sonlarından 1914’lere kadar geçen dönemde küreselleşmenin iktisadi açıdan bir sıçrama yaptığını söyleyebiliriz. Bu dönemde, uluslar arası ticaretin önündeki engel ve tarifeler yok denecek seviyelere gerilemiş, küresel piyasaların entegrasyonu derinleşmiş, ulaşım maliyetleri ve uluslararası alanda kişilerin serbest dolaşımı önündeki bariyerler asgariye çekilmiştir. 1914’ten, 1945-50’lere kadar süren evrede ise yukarıda belirttiğim küreselleşme lehine gelişen pozitif hava tam tersine dönmüş, önce I.Dünya Savaşı, hemen ardından Büyük Ekonomik Buhran ve sonrasında II.Dünya Savaşı global entegrasyon akımlarına ciddi biçimde sekte vurmuştur. Küreselleşme adına yaşanan bu durağanlığın temel sebebi o dönem başta Avrupa’da olmak üzere dünyada aşırı milliyetçiliğin giderek yükselmesi ve iktisadi anlamda korumacılığın ön plana çıkmasıydı.
 
 2.2 Küreselleşme Sürecinin Tanımı ve Günümüze Yansımaları
 
 Küreselleşme süreci çağdaş bir olguyu ifade etmektedir. Öyle ki küreselleşme süreci birtakım temel aktörleri olan bir süreci işaret etmektedir. Bu süreç, çok-aktörlü bir yapı içerisinde gelişmektedir. Bu çerçevede dört ana aktörden bahsedebiliriz. Bunlar; ulus-devlet, uluslararası kuruluşlar ve devletler-üstü kurumlar, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları. İşte küreselleşme süreci, bu aktörlerin karşılıklı etkileşimi ve iletişimi sonucunda şekillenmektedir. Küreselleşme süreci bu açıdan baktığımızda günümüzün enternasyonal yapısını derinden etkilemektedir. Öyle ki küreselleşme süreci sayesinde insan toplulukları ve ülkeler arasındaki iktisadi, siyasi ve ticari etkileşim gittikçe daha ileri bir standarda dönüşmüş durumdadır. Bölgesel kuruluşların bu yolla etkinlik sahaları genişlemiş, ekonomik ve siyasi konularda nitelikli kararlar almaya başlamışlardır. Üstelik bu kararların etkileri bazen bölgesel etkilerin ötesine de geçerek küresel etkilere dahi neden olmuştur. Avrupa Birliği, global ölçekte görüşleri, raporları dikkate alınan bölgesel organizasyonlardan biri olarak örnek gösterilebilir. Küreselleşme sürecinin günümüze yansıyan en önemli etkilerini moda ve teknoloji alanlarında da yakından görmekteyiz. Giyim, kişisel bakım ve bilişim sektörleri küreselleşme süreciyle birlikte daha çok gelişme imkanı buldu. Neredeyse her gün yeni bir imaj ve ya elektronik cihaz piyasaya sürülüyor, küreselleşme süreci sayesinde kendisine reklam sahası buluyor. Kısacası küreselleşme sürecinin insan yaşamını seyahat özgürlüğü, teknolojik yeniliklere anında erişme gibi yönlerden daha zengin bir duruma sürüklediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
 
 2.3 Küreselleşme Sürecinin Ulus-Devlete Etkileri
 
 II.Dünya Savaşı’nın ardından Amerika ve Sovyet Rusya’nın başını çektiği “çift kutuplu” dünya konjonktürü, bu iki hegemon devlet ve onların arka bahçesi olan ülkeler arasındaki “Soğuk Savaş” döneminin kapanmasıyla birlikte yerini “çok kutuplu” bir küresel nizama bıraktı. Aynı zamanda “yeni dünya düzeni” olarak adlandırılan bu dönem, özellikle 90’lı yılların başından itibaren tüm dünyayı etkisi altına almış ve “ulus-devlet” yapılanmalarını “ekonomik ve politik egemenlik” temelinde ciddi şekilde aşındırmış ve onları bu yönden
oldukça zor bir pozisyona sürüklemiştir. IMF, GATT, OECD, Dünya Bankası, DTÖ gibi global özellikli kurumların ve serbest piyasa ekonomisinin yapıtaşlarından sayılan “çok uluslu şirketlerin” küreselleşme süreciyle beraber iktisadi hususlarda büyük oranda yaptırım kuvvetine sahip bulunmaları ulus-devletin hakimiyet karizmasına sekte vurmuştur. Küreselleşme periyodunun demokrasi, hukuk, insan hakları ve temel özgürlükler olgularına kazandırdığı güncel bakış açıları bu yönden de ulus-devletleri demokratik dönüşümlere itmektedir. Bunun en temel sebebi ulus-devletlerin tarih sahnesinde ayakta kalıp varlıklarını devam ettirebilmek için küreselleşmenin dayattığı bu tip kurallara boyun eğme mecburiyetidir.
 
 Makalenin Kısa Analizi ve Sonuç
 
 Küreselleşme süreci her ne kadar gerek global gerekse lokal ölçekte ele alındığında ulus devletin yetki alanını sınırlandırsa bile hem küreselleşme hem de ulus-devlet kavramları çıkış noktası itibariyle kapitalist sermaye birikimine dayandıklarından sürekli etkileşim içindedir. Ulus-devletin bölgesel işbirlikleri ve uluslar arası kurumlar yüzünden ekonomik anlamdaki yetkileri aşındırılmakta, yerel yönetimlerin güçlenmesi ulus-devletin merkezi otoritesini sarsmakta, mikro milliyetçilikler ulus-devletin kültürel uyumunu zora sokmaktadır. Ulus-devlet aleyhine gelişen tüm bu olumsuzluklara rağmen kapitalist sermayenin küresel anlamda serbestçe dolaşması için ulus-devlete halen ihtiyaç vardır. Ayrıca “milli kimlikler”, “milliyetçilik akımları” ve ulus-devletlerin “bayrak, marş vb.” sembolik değerleri popülarite- lerini koruyabildikleri için yakın gelecekte ulus-devlet modelinin tam anlamıyla ortadan kalkacağını, küreselleşme rüzgarının ulus-devleti ebediyen tarihe gömeceğini iddia etmek pek tutarlı olmayacaktır. Fukuyama’nın “Devlet İnşası” tezi bu görüşü doğrulayacak mahiyettedir.
 
 Mehmet Şükrü ÖZEN
 
 
Alıntı Yapılan, Faydalanılan Kaynaklar ve Makaleler
 
 *Küreselleşme Sürecinde Ulus Devletin Akıbeti: Ulus Devlet Sonda mı, Vizyonda mı?  (HakanÖzdemir) 
 *Küreselleşme Bağlamında Ulus Devletin Egemenlik Gücünün Dönüşümü (Kemal Cebeci)    *Küreselleşme Sürecinde Devletin Yapısal ve İşlevsel Dönüşümü (Dr. H. Ömer Köse/Sayıştay Başdenetçisi) *Küreselleşme Kavramı ve Küreselleşme Sürecinde Türkiye (Fırat Bayar)  *Küreselleşme ve Ulus Devlet (Hurigül Eken)
 *http://www.milliyet.com.tr/default.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=1084084
 *http://romanozetleri.org/francis-fukuyama-devlet-insasi-kitabi-romani-ozeti.html

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.