Kimliksel Hareketler ve Türkiye Cumhuriyeti

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Aziz Karayel
Yazının Yazıldığı Tarih: 
14.08.2010

 

 
Daha önceki yazımda bahsettiğim gibi Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan itibaren kendisine iki düşman belirlemişti. Bunlar Siyasal İslamcılık ve Kürtçülüktü. Dönemsel olarak komünizm ve sol da bu düşmanlar arasında girdiyse de Sovyetlerin yıkılışıyla gündemden düşmüştür.
 
Devlet, Siyasal İslamcılıkla inişli çıkışlı bir ilişki yaşamış, zaman zaman sarmaş dolaş olmuş, zaman zaman da tokatlamıştır. (Ör:12 Eylül,28 Şubat). Ancak Kürtçü akımlara karşı devletin tavrı her zaman netti ve bu akımları şiddetle bastırma yoluna gitti. Komünizm ve sol gibi sınıfsal hareketlere de aynı şekilde her zaman şiddetle bastırma yoluna gitmiştir. Ancak günümüzdeki tabloya bakınca karşımıza çıkan şuydu:Kimlikse hareketler gerek siyasal İslamcılık, gerek Kürtçülük bu tür şiddetle bastırma yolları karşısında bitmemiş, aksine daha da büyüyüp radikalleşmiştir. Sınıfsal bir hareket olan komünizm karşısında devletin bu yöntemi başarılı olmuştur.

 

 

 
Artık günümüzde görünen şudur ki kimliksel hareketler sınıfsal hareketler gibi şiddetle bastırılamaz. Çünkü sosyal bir gerçekliktir. İnsanlar var oldukça bu akımlar da varolacaktır. Devletin en büyük yanlışlarından biri olmuştur ve bu da en sonunda bugünkü tabloyu oluşturmuştur.27 Mayıs’da DP’nin devrilmesi ve Menderes’in idamı özellikle mütedeyyin kitlelerin devlete şüpheyle bakmasına neden olmuş ve bu kitleleri devletten uzaklaştırmıştır. 28 Şubat’ta İslamcıların üstüne şiddetle giden devlet İslamcılığı ortadan kaldıramamış, aksine daha da büyümesine neden olmuş hatta daha da radikalleştirmiştir. Böylece devlete ve askere her zaman ılımlı yaklaşan Erbakan’ın yerini Erdoğan almıştır. Aynı şey Kürtçü akımlar için de geçerlidir. Devlet Kürtçülüğün üstüne de şiddetle gitmiştir, kurdukları partileri kapatmıştır. Çok yakın bir zaman da devlet DTP’yi kapatmış ve Ahmet Türk’ü yasaklamıştır. Oysaki yerine hemen bir parti kurulmuş ılımlı Ahmet Türk’ün önü kapandığı için daha radikal ve militan isimlerin önünü bizzat devlet açmıştır.
 
Oysa devlet bu tür kimliksel dalgaların üstüne şiddetle gitmeseydi, aksine onlarla diyalog içine girseydi bugünkü gibi radikalleşmelerinin önünü kesebilirdi. Toplumsal dalgaların önünü kesemezsiniz ancak üstlerine binip istediğiniz yöne çekebilirsiniz. Umarız bugünkü varılan gerilimli noktadan daha iyi bir yere dönebiliriz.
 
iletisim@politikadergisi.com

 

Yorumlar

Yazıda bir nokta gözden

Yazıda bir nokta gözden kaçırılmış. Dünya konjonktürü. Gerek sosyal, gerek ekonomik, gerekse siyasi olarak merkezde ne olduysa, bir çevre ülke olan bizde de aynı şey olmuştur.

Komünizmi bitiren esas unsur, neo-liberalizmdir. ABD müdahale edebildiği ülkelerde radikal sol hareketleri bitirme yoluna gitmiştir. Şili ve Türkiye gibi. Bitiremediği ülkeler de olmuştur; Küba, Vietnam.

Kürtçülük hareketi, ilk Şeyh Sait isyanıyla ortaya çıkmıştır. Bir de bu PKK isyanı. Diğer Kürt isyanları, Kürtçülük imajına sahip değillerdir.

Bu kimlik meselesi de, 1968 hareketlerinden sonra şekil kazanmaya başlamıştır. 1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla zaten ideolojiler ve jeo-politik, yerini kültürel farklılıklar ve jeo-kültüre bırakmıştır.

Zaten bu noktadan sonra iki tane tez vardı önemli. Birisi Fukuyama'nın tarihin sonunun geldiği, artık liberal demokrasiyle insanlığın altın çağının başlayacağını öne süren (ki bu tez çürüdü), ötekisi Huntington'ın medeniyetler çatışması tezi.

ABD'nin sürekli bir ötekine ihtiyacı vardır, kamu oyunu yönlendirebilmesi için. Bu öteki,15'lere kadar Japon Faşizmi idi, 90'lara kadar Komünizm iken, Sosyalist Blok'un yıkılacağını öngöre ABD zaten SSCB- Afganistan Savaşı'ndan itibaren bir yeşil kuşağı pompalamıştı. Hatta bu yeşil kuşağı başlamaya, Stalin döneminden başlanmıştı; dine dayalı soğuk savaş kuramı ile, William C. Bullitt'in ''The Great Globe Itself'' adlı kitabı, SSCB'ye karşı dini ve milliyetçiliği kullanan bir soğuk savaş stratejisi öngörmekteydi ve bu teori, bugünkü durumun oluşmasında en etkili faktördür denilebilir, çünkü bilfiil uygulama alanı bulmuştur bu teori.

Dünyada olan bitenler arasında, Türkiye'ye bir rol biçtiğimizde, bu meseleler daha kolay yerine oturur. Çünkü 1000 parçalık bir yap-boz içerisinde, yazınız sadece 3-4 parçayı vermektedir.

Saygılarımla

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.