İpten Adam Alma Sanatı

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Halit DURUCAN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
13.06.2012

“Bir İftiranın Anatomisi”

PKK Terör Örgütü’nün ortadan kaldırılması amacıyla bir takım açılımlar sergilendi; ancak 11 yıllık icraatlar ne acıdır ki boşa çıktı. Bu çabaların boşa çıkacağını söyleyen siyasiler olmuştu. Onlar haklı çıktı. Zira gizli bir şekilde PKK’nın elebaşları ile yüzlerce defa görüşülmüş; özellikle Oslo’da yapılan bu görüşmeler tüm ayrıntılarıyla milletin önüne dökülmüştü. Halktan gizlenerek yapılan bu sinsi görüşmelerin ortaya çıkmasıyla birlikte siyasi iktidar, büyük bir şaşkınlık yaşamıştır. En nihayetinde kurtuluşu yolu olarak “Devlet Yaptı” demek zorunda kalmıştır! Bu millet, devletin de, hükümetin de ne anlama geldiğini ve devleti kimlerin yönettiğini de gayet iyi biliyor!

Seçim meydanlarında halka seslenen AKP Lideri, Abdullah Öcalan’ın yakalandığı halde MHP tarafından ipten kurtarıldığını söyleyerek halkın oylarına talip olmuştu. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise, Abdullah Öcalan’ın idamını kendilerinin engellemediğini defalarca açıklamıştı. Bu konuyu daha iyi anlayabilmek için Refah Yol Hükümeti’nden başlayıp, DSP-MHP-ANAP’tan oluşan koalisyon Hükümeti’ne ve özellikle AKP iktidarı dönemlerine çok dikkatle bakmamız gerekiyor.

Bebek Katilinin Kurtuluş Serüveni

15 Şubat 1999 yılında Kenya’da yakalandı ve Türkiye’ye getirildi.·31 Mayıs199 yılında Ankara 2 No’lu DGM tarafından yargılanmaya başlandı.·29 Haziran1999 yılında TCK’nin 125. maddesine göre ölüm cezasına çarptırıldı.·25 Kasım 1999 yılında Yargıtay 9. Ceza Dairesi, verilen ölüm cezasını oy birliği ile onaylayarak APO’nun idamına ilişkin iç hukuk sürecini tamamladı. Ancak APO, 25 Kasım 1999 yılında AİHM’ne başvuruda bulundu. Başvuru hakkı; AİHM’nin daimi olması ve bireysel başvuru hakkı tanınması AİHM İnsan Hakları sözleşmesinin 11numaralı protokolünün 1997 yılında kabul edilmesiyle sağlanmıştır. 1997 yılında kabul edilen bu protokolle AİHM’nin yargı yetkisi daimi olarak kabul edilmiştir. Apo, bu protokollere dayanarak AİHM’e başvurma hakkına kavuşmuştur. İmzalanan bu protokoller 20.06.1997 tarihli ve 23025 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu protokolü hayata geçiren hükümet, Refah Yol Hükümetidir. Yani; Refah Partisi ve DYP! Bu protokolde kimlerin imzası varmış diye merak edip baktığımızda; Devlet Bakanı Abdullah Gül ile Maliye Bakanı Abdullatif Şener’in imzalarını görürüz! Bebek Katili Apo, siyasilerimizin sunduğu bu imkândan faydalanarak AİHM’e tekrar başvurarak dava sonuçlanana kadar infazın ertelenmesi talebinde bulunmuştur. AİHM ise; 30 Kasım 1999 tarihinde başvuruyu incelemeye aldığını ve mahkeme iç tüzüğünün 39’uncu maddesi uyarınca ihtiyati tedbire karar vermiştir.

Şimdi, ister istemez akıllara şu sorular gelecektir: Alınan bu kararlar karşısında Apo’yu Kenya’da enseleyip Türkiye’ye getiren DSP-MHP-ANAP’tan oluşan 57. koalisyon hükümeti ne yapmıştı?

AİHM’nin aldığı bu karar üzerine DSP-MHP-ANAP şu tavrı benimsemişti:

15 Ocak 2000 tarihinde liderler zirvesi yapılmıştır: Başbakanlıkta yapılan toplantıda, AİHM’nin Öcalan hakkındaki kesinleşmiş idam cezasının infazının bir süre ertelenmesine ilişkin ihtiyati tedbir kararı ayrıntıları ile değerlendirilmiştir. Bilindiği üzere AİHM’in, Türk yargısının verdiği idam cezasını değiştirmesi hiçbir şekilde söz konusu değildir. Anayasamızdan ve uluslararası taahhütlerimizden kaynaklanan süreç tamamlandığında dosya, gereği için ivedilikle TBMM’ne yollanacaktır. Toplantıda, genel başkanlar, hukuka saygı içinde aldıkları bu kararın terör örgütü ve yandaş çevrelerce milleti ve devleti ile Türkiye’nin yüksek menfaatleri aleyhine kullanılmak istenmesi halinde, erteleme süreci kesilerek infaz sürecine derhal geçilmesi hususunda görüş birliğine varmışlardır.

Alınan kararlar şu anlama gelmektedir:

a-) İdam cezasının kaldırılması imkânsızdır.

b-) Süreç tamamlandığında dosya ivedilikle idamın infazı için meclise gönderilecektir.

c-)Bu karar, terör örgütünce Türkiye aleyhine kullanılırsa, AİHM’nin kararı beklenmeden derhal infaz sürecine geçilecektir.

d-) MHP, hükümet ortağı olduğu dönemde terör, savaş ve yakın savaş suçlarına ölüm cezasının verilmesi hükmünü getirdi. MHP’nin bu teklifi, 03 Ekim 2001 tarih ve 4709 sayılı kanunla yasalaştırıldı. Ancak idam cezasının AB önünde bir engel olduğunu söyleyerek kaldırılması ile ana dilde eğitim ve televizyon yayınını içeren Cumhurbaşkanının başkanlığında liderlerin katıldığı bir AB zirvesi yapılmıştır. Zirve sonrasında Devlet Bahçeli, 07 Haziran 2002 tarihinde bir basın toplantısı düzenleyerek aynen şunları söylemiştir: “Geldiğimiz bu noktada, 10 ile 12 yıl sürecek bir müzakere sürecinin başlatılması için bir tarih verilmesinin bile, ulusal programın çerçevesinin dışında kalan bazı konularda ilave adımlar şartına bağlandığı görülmektedir. Ön şart olarak dayatılan bu talepler, idam cezasının bu safhada terör suçlarını da kapsayacak şekilde kaldırılması ve ana dilde eğitim-öğretim ile TV yayını yapılmasına imkân verilmesidir. Bugün dayatılmak istenen üç konu ile Kıbrıs konusunda karşımıza çıkartılan denklemi MHP’nin kabul etmesi hiçbir şart altında mümkün değildir.” Bahçeli bunları söylerken, 03 Ağustos 2002 tarihinde gazetelerde ilan yayınlatan Avrupa Hareketi-2002, kendilerine AB’ye üye olmak için her türlü çalışmayı yapacaklarının sözünü veren Genel başkanların sözlerini kamuoyuna duyuruyordu. Bu sözleri veren genel başkanlar; R.T.Erdoğan, İsmail Cem, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller ve Recai Kutan’dı.

Seçim meydanlarında gerçekleri ters yüz etme ahlaksızlığını gösterip, halkın oylarını alan siyasiler, sanki gerçekler ortaya çıkmayacakmış gibi aynı söylemlerde ve iftiralarda bulunmaya devam ediyorlar. Şimdi, APO canavarını ipten kurtaran imzaların kimlere ait olduğuna dikkatle bakalım.

TBMM Tutanaklarından:

AKP Grubu adına Bülent ARINÇ:” Ölüm cezasının kaldırılması konusu, geldiğimiz noktada bir zaruret ifade etmektedir.” Tarih: 01 Ağustos 2002.

AKP Grubu adına Mehmet Ali Şahin: “Ölüm cezasının kaldırılmasını parti olarak, grup olarak biz de istiyoruz.” 01. Ağustos2002

Böylece 03Ağustos 2002 tarihinde idam cezasının kaldırılması için yapılan oylamalarda 320 milletvekili ‘EVET’ oyu verince, 4771 numaralı kanun ile idam cezası kaldırılmış oldu.

"EVET” oyunun Partilere göre dağılımı ise şöyle gerçekleşmiştir:

AKP: 41, ANAP: 76, DSP: 55, DYP: 65, SP: 22, YTP: 50, Bağımsızlar:11. Bu partilerden “EVET” oyu çıkınca AKP Genel Başkanı Erdoğan, Hürriyet Gazetesi’ne bir demeç vererek aynen şunları söylemiştir: “Bu çok büyük bir başarıdır. Ben burada özellikle TBMM’ni takdir ediyorum, alkışlıyorum.”

TBMM Tutanaklarından da anlaşılıyor ki; idam cezasının kaldırılmasına MHP “HAYIR” demiştir. Kanunun tamamının oylanmasında da MHP blok halinde “HAYIR” oyu kullanarak tarihi bir rol üstlenmiştir

e-)Bu gelişmelerin ardından, idam cezasının kaldırılmasına ilişkin AİHM sözleşmesinin 6 numaralı protokolü AKP Hükümet’i tarafından imzalanmış ve 17 Eylül 2003 tarih ve 25232 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Ayrıca AKP Hükümeti, 07 Mayıs 2004 tarihinde 5170 sayılı kanunla “Terör, savaş ve çok yakın savaş suçlarına idam cezası verilmesi” hükmünü kaldırarak tarihi misyonunu yerine getirmiştir! Yukarıda da belirttiğim gibi bu hüküm, 57. hükümetin koalisyon ortağı MHP tarafından konulmuştu!

Araştırarak yazmaya çalıştığım bu makalemde, kesinlikle herhangi bir partiyi övmek ve herhangi bir partiyi de kötülemek niyetinde değilim. Amacım; siyasetin kirli yüzünü ortaya koyabilmek, insanların oy uğruna nasıl kandırıldığını belgelemek istedim. Aynı zamanda bu belgeler, rakip partilere iftiralar atılarak ahlaki değerlerin nasıl ayaklar altına alındığını da ortaya koymaktadır. İftira ve yalan üzerine geliştirilen politikalar, kimileri için birkaç dönemlik iktidar şansı verebilir, ancak halka rağmen bu yalan ve iftira furyası bir bumerang gibi dönüp, iftiracıların ve yalancıların paçalarına dolanacaktır. Siyasi ahlaksızlık dün de vardı, bugün de aynı hızıyla devam ediyor ve yarın da olmaya devam edecektir.

Türk Milleti'nin bir ferdi olarak bizlere düşen tek görev; siyasilerin söylediği sözlerin doğru olup olmadığına dikkat etmektir. Her söylenen süslü, tempolu ve vurgulu sözlere inanıp, ardına düşer isek, o zaman kaval sesine koşan sürülerden bir farkımız kalmaz. Eleştiren, araştıran, düşünen kimliğimizi ortaya koyduğumuzda hiç kimse bizi yanıltamaz, kandıramaz.

Son söz olarak derim ki; İnsan yığını olmayalım. Nitelikli insanların oluşturduğu bilinçli bir toplum haline gelelim…

Yalansız, iftirasız, tertemiz bir siyaset temennisiyle,

 

Halit DURUCAN

iletisim@politikadergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.