Bu Yazılar da İlginizi Çekebilir!
- Geçti Borun Pazarı
- Türkiye Nereye Gidiyor?
- Sanat Bunu Hak Etmiyor
- Baştaki El
- CHP Nereye Gidiyor?
- Normalleşiyoruz (!)
- O Dalgayı Ağzımız Açık, Havaya Bakarak Bekliyoruz
- Buyurun Efendim, Hoş Geldiniz..
- Silivri Fiyaskosundan Çıkarmamız Gereken Dersler
- Her Şeyi Ergenekon'a Bağlama Hastalığı
- Kaçırdıklarımız
- Atatürk Samsun'a Gezmeye mi Gitti?
- Danışıksız Dövüş
- Hepimiz Günahkarız Kardeşim
- Ayıptır
İç Güvenlik Yasası İle Ne Yapılmak İsteniyor?
Kuşkusuz, hükümetin ve kamuoyunun birinci gündem maddesi çözüm sürecidir. Hükümet, 13 yıl boyunca terör örgütü PKK ile Oslo’da, Kandil’de ve İmralı’da görüşmeler yapmaktadır. Bu merkezlerden gelen talepler doğrultusunda Büyük Türk Milleti’ne yeni yasalar yapmaktadır. BDP’nin, Bebek Katili Öcalan’ın ve Kandil Dağı’ndaki canavar Murat Karayılan’ın ifadelerine göre hükümet kendilerine bir takım sözler vermiştir ve şimdi bu sözlerin yerine getirilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde milyonlarca Kürt ayağa kalkacak ve büyük bir iç savaş başlayacaktır. Hükümetin PKK’ya verdiği sözler arasında ‘Özerk Kürdistan’ ve Bebek Katili Öcalan’ın salıverilmesi bulunmaktadır. Hükümetin PKK’ya verdiği bu sözler, yandaş basın ve medya organlarınca yıllarca Türk Milleti’nden saklanmış; hatta hükümet, bu görüşmeyi yapanları da yaptı diyenleri de ‘alçaklıkla’ suçlamıştır. Ancak gerçekler asla gizli kalmayı sevmediğinden, Oslo görüşmeleri hiç umulmadık bir anda ortalığa saçılmış ve hükümet büyük bir şok yaşamıştır. Bu şoku üzerinden atmayı başaran hükümet; artık terör örgütü ve lideriyle görüştüklerini rahatlıkla söylemeye başlamıştır. İmralı, adeta yolgeçen hanına dönmüş; oradan gelen teklifler hükümetin önüne konmuş ve gereğinin yapılması talep edilmiştir ve halen bu durum devam etmektedir. Hükümet yetkilileri ise; gayet pişkin bir eda ile inisiyatifin kendilerinde olduğunu iddia etmektedir. Bu pişkinliğe Türk Milleti olarak artık gülmeye başladık. Nihayet Türk Milleti anladı ki; inisiyatif hükümete değil, Bebek Katili Öcalan’a geçmiştir.
Paralel Devlet söylemleri, hem bu karanlık ve utanç verici süreci ve hem de ‘17-25 Yolsuzluk ve Hırsızlık’ kepazeliğini kapatmak için kullanılmaktadır. Hükümet, CIA’ya, MOSSAD’a ve Vatikan’a gönül bağı ile bağlanmış olan ‘Hoca Efendi’yi ‘vatan haini’ ilan etmiş; bu hoca bozuntusunun inine gireceğini söylemiştir. Ne yazık ki hükümet, bir türlü PKK’nın inine gireceğinden hiçbir zaman bahsedememiştir! ‘Analar ağlamasın’ çığırtkanları meydanlarda, gazetelerde ve televizyonlarda halkımızı efsunlamaya devam ederken ve Muhterem Hoca Efendi (!) Tayyip Erdoğan kavgası alevlenirken; Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’nde gerçek bir paralel devlet kurulmuştur: PKK militanları alenen yol kesiyor, kimlik kontrolü yapıyor, vergi topluyor, elektrik ve su faturası tahsil ediyor; canı sıkıldığında dağa adam kaçırıyor, korucu öldürüyor, direnen korucuları ve aşiretleri tehdit ediyor! Kendi mahkemelerini kurup, kendilerince suçluları mahkemeye çıkartıp infaz dahi edebiliyor. Bu durum, bir devlet görüntüsü vermiyor mu? Çiçeği burnunda Cumhurbaşkanımız, acaba bu gerçeği ne zaman görecek? Bu vahim durumu neden açıklayamıyor? Türk Milleti’ne göre bu bir paralel devlet yapılanmasıdır ve bu bölgelerimizde devlet otoritesi kesinlikle yoktur. Bu paralel devlet, AKP Hükümeti tarafından fiilen kurulmuştur. Büyük şehirler yasası ile özerkliğin alt yapısı hazırlanmıştır. İmralı-Oslo-Kandil şeytan üçgeninde yapılan anlaşmalara göre bu fiili yapı resmiyete dönüşecek ve ‘Özerk Kürdistan’ resmen tanınmış olacaktır. Bu vahim durum; emperyalist batı dünyasının Osmanlı’ya dayattığı Sevr Anlaşması’dır. Bu anlaşmaya göre Türkiye’de hem Kürdistan, hem de Ermenistan mutlaka kurulacaktır! Üstelik İstanbul’da Vatikan modeli bir ‘ekümenlik’ devleti de inşa edilecektir. Görünen o ki; günümüz iktidarı Sevr Anlaşması’nı hayata geçirmeye çalışan bir misyon hükümetidir.
Türkiye; Paralel devlet, çözüm süreci, kadına şiddet, hırsızlık, yolsuzluk ve cinayet olayları ile sarsılırken, Türk Milleti’nin önüne birden bire ‘İç Güvenlik Yasası’ kondu. Çiçeği burnunda Cumhurbaşkanımız ve saz arkadaşları, ısrarla bu yasanın meclisten çıkmasını istemektedir. Çiçeği burnunda Cumhurbaşkanımız, bu yasa şayet meclisten çıkmaz ise seçimlerin silahların gölgesinde yapılacağı uyarısında bulunmaktadır. 13 yıl boyunca Türkiye’yi seçim dahi yapılamaz hale getirdiklerini bu şekilde itiraf ediyorlar. Bu nedenle; söyleyene değil, söyletene bakmamız gerekir!
13 yıllık hükümet icraatlarını akıl ve mantık süzgecinden geçirdiğimizde, bu telaşın ve ısrarın sebeplerini şu şekilde tahmin edebiliriz:
a-) Hükümet, Özerk Kürdistan’ı tanırsa ve Bebek Katili Öcalan’ı serbest bırakırsa Büyük Türk Milleti’nin durdurulamaz demokratik tepkisiyle karşılaşacaktır. Bu durumda hükümetin tahtı da, tacı da, saltanatı da sona erecektir.
b-) Hükümet, Büyük Türk Milleti’nin tepkisinden çekinip PKK’ya verdiği sözleri askıya alırsa; bu sefer PKK’nın kışkırttığı ayrılıkçı Kürtlerin kalkışması ile karşı karşıya kalacaktır. İşte o zaman Türkiye’de bir iç savaş söz konusu olacaktır. Bunu ben değil, BDP ve saz arkadaşlarıyla Bebek Katili Öcalan defalarca dile getirmiştir.
c-) BOP Eşbaşkanı olarak kendisine bir takım vazifeler yüklenmiş olan Çiçeği burnunda Cumhurbaşkanımız, Sevr Anlaşması’nı dayatan AB ülkelerine karşı vazifesini yerine getiremeyen lider durumuna düşecektir. Bu durum, Cumhurbaşkanımızın Batı nezdinde kredisinin tükendiği anlamına gelecektir. Batı nezdinde kredisi tükenen liderlere karşı ABD ve AB ülkeleri ekonomik, siyasi ve kültürel ambargolar uy-gulamaktadır. Bu durum tecrübelerle sabittir. Çiçeği burnunda Cumhurbaşkanımız, böyle bir risk ile karşı karşıya bulunmaktadır.
Cumhurbaşkanımız ve saz arkadaşları mutlaka bu riskleri görmüştür ve atılacak adımları da kurmaylarıyla belirlemiştir. Polise geniş yetkiler veren İç Güvenlik Yasası ile kalkışmaların ve demokratik tepkilerin polis gücüyle durdurulması hedeflenmiştir. Bu yasa çıkar ise şayet; ülkemiz Saddam’ın, Kaddafi’nin, Esat’ın, Mussoloni’nin ve Hitlerin ülkesine dönecektir. Böylece Hükümeti ve yakınlarını koruyan ve kollayan bir ‘Polis Devleti’ inşa edilmiş olacaktır. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın!
İç Güvenlik Yasası’nda neler var?
TBMM’inde görüşülmesi iki haftadır ertelenen 132 maddelik İç Güvenlik Yasası’nı, Emekli Emniyet Müdürü GÜSAM Başkanı Ercan Taştekin 27 madde halinde analiz etmiştir. Noktasına, virgülüne dokunmadan bu değerlendirmeyi aynen aktarmakta fayda görüyorum.
1. Valilere adli kolluk yetkisi verilmektedir. Aynı kapsamda polise hâkim kararı ol-maksızın ve yazılı emir olmadan durdurma ve arama yetkisi verilmektedir. Bu kapsamda mülki amirin görevlendireceği polise ve onun emrindekilere vatandaşların üzerini veya aracını arama yetkisi verilmektedir (Madde 1 İlgili diğer makaleler: 2).
2. Polise 'tehlike yakalaması' uygulaması ihdas edilmektedir. Bu kapsamda polise 'koruma altına alma' ve 'uzaklaştırma' gibi muğlak ifadeler ile farklı bir gözaltına alma çeşidi yetkisi verilmektedir (Madde 2).
3. Polisin silah kullanma yetkisi genişletilmektedir. Bu yetki ile polise veya başkalarına, her türlü araç, mesken veya işyerlerine veya herhangi bir açık alana molotof vb. atanlara ya da atmaya teşebbüs edenlere silah kullanma yetkisi verilmektedir (Madde 4).
4. Polisin zor kullanma yetkisine boyalı su kullanma yetkisi eklenmektedir (Madde 4).
5. Basın açıklaması, toplantı veya gösteri yürüyüşleri veya siyasi partilerin mitingleri gibi etkinlikler öncesi havai fişek atılması veya demir bilye ve sapan gibi araçlar ile bu toplantılara katılımların olması ile bu faaliyetlerin kanuna aykırı toplantı ve gösteriler sayılmasının önü açılmaktadır (Madde 7).
6. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerine;
a) Havai fişek, her türlü bıçak (küçük bıçaklar dâhil) gibi kesici aletler veya taş, sopa, demir bilye ve sapan gibi aletler ile her türlü zehirler veya her türlü gaz (çakmak gazı dâhil) ve benzeri maddeler taşıyarak girenlere,
b) Kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerinin bir kısmını veya tamamını örterek (çarşaf, peçe, kaşkol kıyafetler veya gözlük vb. dahil) katılanlara,
c) Yasadışı (muğlak bir kavram) örgüt ve topluluklara ait amblem, işaret, afiş, pankart, döviz vb. taşıyarak katılanlara,
d) Veya bu nitelikte sloganlar söyleyerek katılanlara üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılabilme getirilmektedir. (Madde 8)
7. Telefon dinleme kararlarının hâkim onayına sunulma süresi uzatılmaktadır. (Madde 6).
8. Polisin müşteki, mağdur veya tanıkların ikamet ettikleri yerlere veya işyerlerine girerek ifade almalarının önü açılmaktadır (Madde 3).
9. Zorunlu emeklilik adı altında devletin güvenlik hafızası sıfırlanmaktadır. Bu kap-samda herhangi bir kriter/ölçüt olmadan 3200 emniyet müdürü anayasa mahkeme-sinin benzer iptal kararlarına rağmen zorla emekli edilmektedir (Madde 32).
10. Emniyette personele ceza verme kolaylaştırılmaktadır. (Madde 24).
11. Genel bir hukuk kuralı olan ceza verme zaman aşımı müessesesinin sadece Emniyet Teşkilatı personeli yönünden ortadan kaldırılmakta ve disiplin yönünden bu kapsamda olan personel başka sivil kurumlara araştırmacı ya da memur olarak gönderilmektedir (Madde 33).
12. Personelin cezalandırma amaçlı araştırma, inceleme ve denetleme gibi görevlerde istihdam edilmesinin ve idarenin istediği personeli istediği zaman sürgün olarak başka illere gönderebilmesinin önü açılmaktadır (Madde 21).
13. Polislerin terfilerine sübjektif değerlendirmelerle mülakat getirilmektedir. Ayrıca polis memurluğundan komiserliğe geçişlere de mülakat getirilmektedir (Madde 21).
14. Terfi sistemi bozulmaktadır. Bu kapsamda mevcut (B) grubu polis amirleri (B) grubu bırakılarak önleri kapatılırken, 3 üncü bir sitem ihdas edilerek mülakatla alı-nanlar (A) grubu yapılmaktadır (Madde 31).
15. Bir yanda Emniyet Müdürü fazla denirken emniyetin üst yönetimine GİH personel atamanın önü açılmaktadır (Madde 23).
16. Bunun yanında Emniyet Müdürlerinin rütbelerde bekleme süreleri kısaltılarak daha hızlı terfi etmelerinin önü açılmaktadır (Madde 22).
17. Ülkemizin tek Güvenlik Bilimleri Fakültesi kapatılarak, polis yöneticisi eğitimi lisans seviyesinden kurs seviyesine düşürülmektedir (Madde 49).
18. Polis Akademisinin güvenlik alanında tecrübeli ve yetişmiş öğretim görevlileri YÖK’e bağlı sivil üniversitelere gönderilmektedir (Madde 44).
19. Polis Koleji kapatılmakta ve öğrencilerin müktesep hakları göz ardı edilerek, öğ-renciler Milli Eğitim Bakanlığına bağlı orta öğretim kurumlarına aktarılmaktadır (Madde 29).
20. Polis Akademisi Başkanı, Enstitü Müdürü ve Enstitü Sekreteri, Polis Meslek Yüksek Okulu Müdürleri, Polis Meslek Eğitim Merkezi Müdürleri ile diğer bütün idari personelin görevlerine son verilmektedir (Madde 43).
21. Polis amiri olmak için 7,5 yıldır Polis Akademisi ve Polis Koleji bünyesinde okuyan öğrenciler; kanunen verilmiş atanma hakları ellerinden alınarak güvenlik ile ilgisi olmayan üniversitelere gönderilmektedir (Madde 44).
22. Emniyet Teşkilatına mülakatla ve kısa süreli eğitimlerle çok sayıda yandaş yöneticilerin alınmasının önü açılmaktadır (Madde 49).
23. Hukuksuz soruşturma ve mobbing uygulamalarına dokunulmazlık zırhı getirilmektedir (Madde 126).
24. Pasaport ve tescil hizmetleri Nüfus İşleri Genel Müdürlüğünce yerine getirilecektir (Madde 119).
25. Pasaport veya tescil işleri olmasına bakılmaksızın bütün nüfus memurlarına bütçe kanununda belirlenen ücretin beş katı olmak üzere her ay 50 saat fazla çalışma ücreti ödenecektir (Madde 107).
26. Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlığı personelinin atama, değerlendirme, açığa alma, denetleme hükümleri İçişleri Bakanlığı ve valilere verilmektedir (Madde 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 59, 61, 62, 63, 64 ve 66).
27. Zorunlu olarak emekli edilecek emniyet müdürlerine tasarının TBMM’ye sevk edilen halinde olan tazminat içişleri komisyonunda çıkartılmıştır (Madde 32)
İç Güvenlik Yasası’nın iç yüzünü böylelikle görmüş olduk; ancak Hükümet, bu yasayı yangından mal kaçırırcasına meclisten çıkarmak ve halkın desteğini de almak için bazı maddeleri özellikle öne çıkarmaya çalışmaktadır. Bu maddelerin başında molotof kokteyli, bilyeli sapan ve yüzü peçe ile kapamak gelmektedir. Ayrıca bu yasanın terörle mücadele yasası olduğunu ileri sürmektedir. Oysa hükümetin terörle mücadele gibi bir derdi yok; hükümet mücadeleyi bırakmış, 13 yıl boyunca PKK ile müzakere etmektedir! Bu yasaya karşı çıkan muhalefeti de molotofu ve bonzaiyi savunmakla suçlamaktadır(!) Muhalefet, çıkarılmaya çalışılan yasadaki maddelerin bazılarının zaten yasalarımızda mevcut olduğunu; aynı maddelerin makyajlanarak kamuoyuna sunulduğunu söylemektedir. Sorun; yasaların yetersizliği değil, yasaların yeteri kadar uygulanmıyor olmasıdır. Bu durum; trajikomik bir süreçten geçtiğimizim resmidir vesselam.
Son söz olarak; ‘Üç Maymunu’ oynayanlara karşı millet olarak uyanık olmak zorundayız. Bu nedenle; “Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete” Yüce Allah (c.c.) yardımcımız olsun, diyelim.
21.02.2015
Meçhul Yolcu
iletisim@politikadergisi.com
Yorumlar
Yeni yorum gönder