Görmek İstediklerin, Muhalefet Boşluğu ve Alternatifsizlik(!)

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Türkiye’de iktidar olmak da mesele...

Anamuhalefet olmak da mesele...

Gerçi, kendisini Anamuhalefet konumundan daha öteye güdülemeyen partiler için, siyasal durumu ve ülkedeki gelişmeleri idare ettirmek daha kolay olabilir.

Sonuç olarak, her genel seçim döneminde parlamentoya kendinizi ifade edecek kadar milletvekili sokmanız, ve yine tabanınızı hoşnut edecek demeçler vererek, durumu “idare” ettirmeniz, yeterlidir.

Fakat, siyasi iktidarı elinde bulunduranlar açısından ise, durum daha meşakkatlidir. Bir kere, her dönem siyasal performansınızı attırmak zorundasınızdır.

Seçmen kitlenizin sorunlarını çözmek, halkın taleplerine cevap verebilmek; pekâlâ somut şeyler sunabilmek, sizin ileride hâsıl olacak seçimlerde “kredibiliteniz” açısından ehemmiyet arz eder.

Bu doğrultuda, Adalet ve Kalkınma Partisi, artık merkez sağ mı denir, muhafazakâr sağ mı denir, bu eksende “rakipsiz ve alternatifsiz” şekilde icraatlarını sürdürmektedir.

Hatta, geleceğe yönelik politik tasavvurlarını rahatlıkla dillendirebilmektedirler. Her şeyden önce, AK Partinin karşısında güçlü bir siyasal hareket yoktur.

Dikkat edilirse de güçlü ve etkili bir muhalefet boşluğundan ötürü, bu boşluğu sanki sivil toplum kuruluşları, aydınlar, entelektüeller ama özellikle köşeyazarları doldurma yoluna gitmekteler.

Özellikle, bazı basın yayın organlarıyla siyasi iktidar arasında; demokratik rejimlerde görülebilecek siyasi iktidar ve muhalefet etkileşimi veya diyalogu yaşanmakta. Nasıl ki, iktidardan rahatsız olanların ileri sürdükleri, medyanın büyük çoğunluğu siyasi iktidarla organik ilişki içindeyse, siyasi iktidarla didişmeyi ve siyasi iktidara muhalefet yapmayı, kendisinin varlık nedeni addeden mecralar da vakidir.

Şimdi yazının bundan sonraki bölümünde, Sabah gazetesi Başyazarı Sayın Mehmet Barlas’ın, “Erdoğan’ın medya ile polemikleri ona oy kazandırır” başlıklı makalesinden paylaşımlar yapacağım...

***

Güçlü muhalefet özlemi 
Artık Türkiye'de iktidarların rakibi, iktidar alternatifi olabilecek güçteki muhalefet partileridir.
Bunu Başbakan Erdoğan da bildiği için ve ne yazık ki iktidara alternatif olacak güçte bir muhalefet partisi şu anda görünürde bulunmadığı için, başbakan kendisinin ne alternatifi ne de rakibi olan köşe yazarları ile bir nevi gölge boksu yapıyor.
Bu da doğaldır ve kaçınılmazdır.
Siyasi liderler kitlelerin önünde kendi doğrularını anlatmak için, kendilerine karşıt olan söylemlerin sahipleriyle polemiğe girerler.
Bu polemikler kendi tabanını bilinçlendirmeye ve kilitlemeye de yarar. 
Köşe yazarı oy almaz ki 
Bunlar muhalefet partileri ile yapıldığında, iki taraf da polemiklerden seçmen katında prim yapar.
Ama köşe yazarları ile iktidar sahiplerinin polemikleri sadece iktidar sahibine oy kazandırır. Çünkü köşe yazarının oy almak ve iktidar olmak gibi bir konumu yoktur.
Ayrıca sadece Başbakanın sinirlenmesine ve tepki göstermesine neden olan türdeki yazılar, gerçekten eleştirilmesi gerekli yönetim hatalarını unutturur.
İcraattaki hatalara değil kişiliklere dönük söylemlerin belleklerde kalma süreleri, kuma yazılan yazılarınki kadardır. 
Sinir bozmak siyaseti 
Köşe yazarı bu tür polemiklerden olsa olsa "Başbakanın asabını bozdum" diyerek bir pay çıkartabilir kendisine.
Benim görebildiğim tablo böyle...
Oyunu yüzde 50'nin üzerine çıkartabilmiş, üç dönem tek başına iktidar olmayı başarmış, çalışkanlığı inkar edilemeyen ve ekonomiyi istikrarlı büyüme çizgisine oturtabilen bir siyasetçi olarak Başbakan Erdoğan'ın şu andaki rakipleri, dış konjonktürdeki dalgalanmalar veya demokratikleşme yolunda atılabilecek yanlış adımlar olabilir. 
Nakıs teşebbüsler 
Basın tabii ki özgür olmalı ve hukukumuzda "Düşünce suçu" gibi bir kavram bulunmamalı.
Ama muhalefet partileri güçsüz olduğu için bu açığı gidermek maksadıyla başbakanın sinirini bozmayı amaçlayarak yazı yazmak, siyasi sonuç almak açısından nakıs teşebbüstür.
Hele bütün meslek yaşamınızı militarizme ve siyasi vesayete karşı durarak geçirdikten sonra bunlar buharlaştığı için, şimdi bu buharlaşmanın mimarı olan siyasetçiyi yerden yere vurmayı adaletli bir davranış olarak görüyorsanız, bu da psiko-patolojik bir sorun değil midir?” (Sabah/internet baskısı, 10.05.2012)

***

Sayın Barlas’ı okumaya çabalarım, beğendiğim de olur, tasvip etmediğim de olur. Muhalefet ve muhalefet boşluğundan ötürü, bazı köşeyazarlarının, bire bir başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile giriştikleri polemikler, bence de iktidar partisinin hanesine “+ puan” olarak yazılmakta. Öyle değilse, iktidar partisi, neden sürekli yapılan kamuoyunun nabzını ölçmeye yarayan anketlerde uzak ara birinci parti çıkıyor? Toplumumuz, Ak Parti, 2002 yılında iktidara geldiğinden beri, hakkı ve hukuku yenen oluşumların yanında oldu ki, bunların başında ve sadece AK Parti gelmektedir, dersek hata etmemiş oluruz. Fakat, üç seçimde de uzak ara birinci parti olan AK Partinin, artık mağdur olma gibi bir durumu var mıdır? İyi hoş da Sayın Barlas, sürekli iyimser olduğunu ifade ediyor ve siyasi iktidarın olumlu taraflarını görmeye ve göstermeye çabalıyor. Ama, hiç mi kusurlu tarafları yok?

 

Erhan SALMAN

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.