Galatasaray’da Taraftarlık Sorunsalına Dair Notlar

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Alp Giray

Türkiye kamuoyu yerel seçimlere odaklanmışken, buna zemin teşkil eden;  ülke gündeminin, son iki yıldır yaşadığı, Gezi’den sonra netleşen, 17 Aralık’tan sonra da alenileşen bir “kaos” nedeni ile, yakın tarihe kadar herkes için önem arz eden çelişkiler, sıkıntılar, maalesef görmezden geliniyor. Düne kadar birbirine düşman kesimler, şimdi kol kola ve ilkesizce bir ittifak halindeler. AKP’yi yıkmanın tek çaresi olarak, TC’yi yıkanlarla, yani Gülen-istlerle aynı yatağa girmekten çekinmeyen “muhalif”ler bir tarafta; yaptıkları her türlü pis işi, şimdilerde moda olduğu üzere, bu, TC’yi yıkanlara ihale edip kendini “ak”lamaya çalışanlar diğer tarafta. Bunlar birlikte aynı gemideler ve temelsizce birbirlerine saldırıyor; halktan bu esnada kendilerine taraf olmasını istiyorlar.

İktidar; bu süreçte, olayları tayin edici mevkide bulunmanın rahatlığı içinde. Düne kadar nefretle andığı ve yaklaştığı kesimlere dahi bir avans, bir şans verme lüksüne sahip ve bunu hep yapıyor. Tam altı yıldır Türkiye’nin baş gündemi olan siyasi davalara bakın, cezası onanalar dışında, mahpusta tek tutuklu kalmadı. Aslında insan haklarına, masumiyet karinesine saygılı olduğunu, bütün bunların müsebbibinin kendileri olmadığını anlatmaya çalışan Akp’nin hoşgörüsünden, Aziz Yıldırım da nasibini aldı elbette. Ancak daha erken, daha zevkle, daha az mağduriyetle aldı. Tutuklandığının birinci yıldönümünde, ceza verilerek; ancak karar Yargıtay’da görüşülene dek serbest kalması sağlanarak tahliye edildi. Bu, az evvel söyledik, şimdi için normal; ama o dönem şaşırtıcıydı; zira Türkiye tarihinin en önemli futbol-şike davasında bu uygulama, bir çifte standarda işaret ediyordu. Tabii, eklemek lazım, normal olanı budur; suçun çeşidine bakılmadan, insanlar uzun tutuklulukla mahkûm edilmemelidir. Ancak tam beş sene hiç yargılanmadan bekleyen insanlara aynı “iyi niyet” neden gösterilmedi?

Aziz Yıldırım, yirmi milyona yakın taraftarı olan bir futbol kulübünün yöneticisidir. Ancak mahkeme kararı ile sabittir, aynı zamanda şike yapmaktan, bunu örgütlü eylemler ile yapmaktan da hükümlüdür. Üstelik bu, Yargıtay’ca üç ay evvel kesin karara bağlanmıştır. Ama bir türlü cezası infaz edilmemekte, başkanlığı düşürülmemekte, hiçbir şey yaşanmamışçasına hayatına devam etmektedir. Şike operasyonunun başladığı 2011 yazından bu yana, sol kamuoyunun ve şimdilerde, komik, sağ kamuoyunun iddialarına dayanarak; kendisinin Gülen cemaatinin gadrine uğradığını, aslında masum, suçsuz bulunduğunu; tek suçunun Atatürk ilke ve inkılaplarına sahip çıkmak olduğunu söylüyor. Kemalettin Şentürk, keşke Aydınlıkçıların oportünistliğine değil de gerçeğe yaslanıp anlatsa bu adamın ilericiliğini; ama nerede?

Türkiye’deki sahte Atatürkçü tipini herkes bilir. Medyada, iş dünyasında, siyasetteki Atatürkçüleri kastediyorum. Bunların idealizmi parayla, şöhretle maluldür. Aziz Yıldırım ve Fb yönetimine çöreklenip orada yirmi senedir kalabilen bir ekip de bu tipolojiye mensup. Keşke bir delikanlı; sağlam bir kalem çıkıp, bir senesini ayırıp bunların akçeli işlerini deşifre etse, zaten deşifre de, oturup derlese toplasa kitap yazsa. Ahmet Hakan’ın programında dedi ki Aziz Bey, ben askere yakındım, o yüzden beni bitirmek istiyorlar; doğru yakındın, Nihat Özdemir’inle beraber Oyak’tan aldığınız ihaleler, silah ihracı taşeronlukları sayesinde oldukça yakındın. Eski Türkiye’nin makul simasıydın, para, mevkii söz konusu ise, anında Atatürkçü anında askerciydin. Ve tabii eski Türkiye’nin Atatürkçü ve askercileri gibi de hukuk tanımadın, senden olmayanı tasfiye ettin, sevmediğini ittin, ezdin, otoriterlikte Saracoğlu’nu aratmadın… Ama nihayetinde benzerlerin gibi tasfiye edildin; ama benzerlerin gibi haybeye, suçsuzca komploya uğrayarak değil; bütün suçların ortaya dökülüp saçılarak…

Bir geleneği var bu tipolojinin, başlarını bir iş geldiğinde, sokağa, halka koşmuyor, eylemli direnişe geçmiyor; Anıtkabir’e gidiyorlar. Aziz Bey tersini yaptı; Cemaat sizi tasfiye etmek istiyor, tezini ortaya atan solcuların tavsiyesiyle belki de, önce Kadıköy’de eylem, sonra Ata’nın huzuruna gitme. Her fırsatta Mustafa Kemal’in askeri olduğunu ilan etme. Heyhat! Sporcunun ahlaklısını seven Mustafa Kemal’i ahlaksızlığa paravan olarak kullanan bu adama neden kimse ses etmiyor? Evet, Tayyip Bey, bunu hep korudu, esirgedi, ne için; Aziz Bey’in anlaşmaya hazır, pazarlıkçı karakterini bildiği ve Cemaat ile beraber kendisini linç etmenin anlamsızlığını gördüğü için. Nitekim istediğini almıştır; Fb camiası, Gülen’e haksızca, duygusalca, saçma biçimde cephe almış; hukuksuzluğun baş üreticisi Akp’yi ikinci plana atmıştır. (Peki, hakkı, hukuku, adaleti, eşitliği, dürüstlüğü savunduğunu söyleyen sol partiler; bu suskunluk, aymazlık ve desteklerinizden dolayı, hiç utanmayacak mısınız? Aziz Bey’e verdiğiniz ilkesizce destekler, sanıyor musunuz ki size oy olarak dönecek?) Seçimden sonra bir iki yasa değişikliğine bakar her şey; göreceksiniz, o zaman da söyledik, Aziz Bey bu işin içinden yara almadan ve güçlenerek sıyrılacak. Koskoca şike davası çöpe atılacak. Fenerbahçe “Yeni Türkiye”nin futboldaki sembolü yapılacak. Ak futbol lobisi şu an bu projeyi pişiriyor.

Bütün bu süreçte, şike lobisinin en önemli meşruiyet kaynağı ise, Fb taratftarı oldu; bu da açıkça ortadadır. Zaten yukarıda anlattıklarımızı yaratan da bir anlamda budur. Milyonlarca Fb’li, açıkça olmasa bile, ama çoğu zaman açıkça, Aziz Yıldırım’ın arkasında durdu. Şikeciyse bile bizim şikecimiz mantığı ile kendisine sahip çıktı. Oysa bu operasyon bizce bir fırsattı; bu lobi kulüpten tasfiye edilebilir, Fb, hak ettiği, şeffaf, demokratik bir yönetime sahip olabilirdi. Ama olmadı.

Tam da burada işte, ülkemiz futbolunda sorgulanması lazım gelen konuya değinmek gerekiyor.

Akp’nin, Galatasaray kulübüne yönelik baskı, taciz, operasyon ve darbe planlarını, önceki yazılarda, yine burada anlattık. Tayyip Bey’in önünde eğilmeyen, el etek öpmeyen Gs yönetimini tasfiye uğraşları ortadadır. Fatih Terim’in takımdan alınıp ihaleyi Ünal Aysal’a yıkmak en şiddetli saldırıydı. Bununla beraber, TT Arena’nın eksikleri nedeniyle kulübü ceza ile tehdit, taraftarın stada rahat ulaşımını engelleme, havuz medyasında oyuncuları sürekli eleştirtme, yabancı oyuncu kotası da dâhil bir dizi bela altı eylemle; ak futbol lobisi’nin, Usta’nın ıslıklanma olayının intikamını alma çabaları sürüyor. Tüm bu dış müdahaleler önümüzdeki günlerde de artarak sürecektir.

Buna çözüm ve direniş yöntemi olarak ise, taraftarın takıma desteğini ve Ünal Bey’i, Tugay Hoca’yı, Mancini’yi sahiplenmesidir, demiştik kısa bir süre evvel. Bu vurgu ve çağrımız boşuna değildi elbette ve boşuna olmadığı, Chelsea ve Kayseri maçlarının ardından görülmüştür. Kulübü ayakta tutan maddi güç, maddi gücü getiren de sportif başarıdır. Takımın bunca baskı altında tekleyeceği aşikârdı. Ak futbol lobisi’nin Fenerbahçe’yi şampiyon yapma ve şike sürecindeki gönül kırgınlığını telafi etme çabası ile, Fb’nin sezon başından beri yarışı önde götürmesi; aylar öncesinden şampiyon ilan edilmesi, hakemleri tehditler vs. işi buraya kadar getirdi ve Galatasaray şimdiden ilk ikinin dışına itildi. Elbette her şey bitmedi. Kalan haftalardaki mücadele, umarız ki güzel ve umutlu geçer.

Avrupa’da elendi Gs; ancak, Şampiyonlar Ligi’nin ikinci turunda elendi; Uefa Ligi 3. Ön elemesinde değil! Havuz medyası ise böyle bir hava yarattı. Evet, futbol kötüydü; ama takım bu sezonki Avrupa başarısı ile 20 milyon Euro gelir elde etti. Kötü değildir. Ama ak futbol lobisi için bulunmaz fırsat ele geçti. Bunu bir tek futbolcular engelleyebilirdi; ama o da olmadı. Ve işte asıl konu; Akp, Galatasaray’a darbenin ikinci ve asıl tehlikeli sürecini başlattı; ultrAslan denilen taşeron örgüt devreye girdi.

uA; Chelsea maçının ardından bir bildiri yayınladı ve kendince takıma, teknik ekibe, yönetime ayar verdi. Oyuncular ruhsuzlukla suçlandı. Akıllarını başlarına almaları gerektiğine dair uyarıldı. Çok saf niyetlerle yapılmış görülebilecek bu eylem ise, bir gerçeği tekrar ortaya döktü ki, o da, bu grubu yönetenlerin bir taraftar derneği gibi değil bir örgütmüşçesine davrandığıdır. Taraftarın topçuya ayar vermesi gerçekten anlaşılır değil. Siz kimsiniz? Sahiden ama kimsiniz?

Galatasaray’ın kitlesel manadaki tek taraftar oluşumu Ua, 2001’de kuruldu. O günden bu yana, milliyetçi, sonra Nizam-ı Âlemci kişi ve ekiplerin kontrolünde olduğu söyleniyor. Bu yüzden pek çok kez ve yerde, diğer takımların sol görüşlü taraftarlarınca eleştirildi. Fakat, bizzat bu oluşumun içinde olanlar ifade ediyor ki, solcular da uA içinde yer aldılar. Bunu geçelim, her uA üyesi sağcı olacak diye bir şey asla yok. Ancak sağ eğilim bariz. Türkiye’nin hemen her yerinde örgütlü olan Ua, gerçekten de büyük bir güç. Geçmişte, kulübün başkanına, Özhan Canaydın’a, sen kötü bir yöneticisin, bu işi bırak diyecek kadar da hadsiz ve etkin. Arda Turan’a kız arkadaşları üzerinden eleştiri yapacak kadar ahlakçı. Çok şey sayılabilir daha.

Bugün ise, dediğimiz gibi, takıma ayar verme misyonuna sahip! Tam da buna dair konuşacakken, daha vahim bir boyuta taşındı mevzu. Arena’da kaybedilen Kayseri maçı biter bitmez, uA, Mancini ve Ünal Aysal’ı istifaya davet etti; üstelik de çok ağır laflarla. Örgütün tümünü bağlayacak bu açıklamaları yapabilmekse, hadsizlik ve tez canlılıktan ziyade, bir teşvike dayanıyor olmalı. Teşvikin sahibi mi; ak futbol lobisi, Ünal Aysal’ı devirdikten sonra yerine kimi düşünüyorsa onlardır. Ki muhtemel görünen, Ali Dürüst, Adnan Polat tayfasıdır. Bunlar, Fatih Terim gittiği andan itibaren bu günleri beklemekteydi ve maalesef işler onların istediği gibi gitmeye başladı. Şu an elleri kuvvetli. 

Galatasaray yönetimi, üç yılda kulübü büyüttü, çok başarılar kazandırdı, önümüzdeki beş yılın takımını kurdu, yeni sponsorluk, tesis anlaşmaları yaptı. Dünyanın en zengin, prestijli kulüplerine yakışır bir üslupla bugünlere gelindi. İktidar yanlısı tüm kifayetsiz muhteris yöneticileri kapı dışarı etti. Fakat medyada örgütlenemedi. Daha doğrusu bunun zorunluluğunu göremedi. uA ile iyi geçinmesini bildi; ama bu yeter zannetti. Bu teşkilatı idare edenlerin nasıl kuklalar olduğunu anlayamadı. Anlasa da umursamadı. Bugün Gs yönetimini, Gs yönetiminden başka savunacak hiç kimse yok. Ve Arena’daki Fb maçı, üç yıllık rüyayı sonlandırabilecek bir niteliğe büründü, çok acıdır.  

Kulübü bir borç batağından çıkarıp takıma iki şampiyonluk, iki Tff süper kupası kazandıran, takımı Avrupa’da iki sene üst tura taşıyan Ünal Aysal; kendisine karşı yürüyen darbe girişimlerinin farkında ve buna binaen radikal açıklamalardan kaçınıyor. Fakat görüldüğü üzere, bıçak kemiğe dayandı. Artık geri dönüş yok ve bu saldırıları atlatmak zorunda. Burada bizim için önemli olan elbette Gs’dir. Gs içinse Ünal Aysal’ın orada olması, bugünün koşullarında elzemdir. Gezi’ye cesurca destek sunan, Berkin Elvan’ın cenazesine çelenk gönderen, futbolcularını twitter yasağına gönderme yapan tişörtlerle sahaya çıkartan, kulübün resmi sitesinden de olayı kınayan bildiri yayınlatan bir başkanın, bu darbeyi göğüslemesi gerekiyor, kendisine yakışacak budur.

Chelsea maçının ardından, yine kulübün resmi sitesinden yapılan açıklamada, mealen, zor günler geçirdiğimiz; ama yöneticilerin, topçuların, antrenörlerin ve taraftarın birbirine kızmadan, küsmeden takımını desteklemesi gerektiği söylenmişti. Evet, özet budur ve biz bu çağrıyı, çok önceden, evvelki yazılarda yaptık. Yinelemiş olalım.

Takıma harikulade katkı sunan, her yerde örgütlü, özverili ve saf, iyi niyetli on binlerce üyesi olan, yaptıkları inkâr edilemeyecek; ancak muhteris yöneticilerin ve şimdilerde ak futbol lobisi’nin taşeron örgütü gibi davranmaya başlayan uA’yı ise, bu vesile ile tartışmaya başlamak gerekiyor. Kulübüne fayda getirmeyecek, saçma sapan işlerin faili olabilecek önderliği ile bir karşı örgüte dönüşme potansiyeli bulunan bu ekip, artık eleştirilmeyi fazlasıyla hak ediyor. 

Peki, uA’nın bu denli acemice, bir iç mihraka dönüşmesinin nedeni mi; geçtiğimiz ay, Gs yönetimi, Gs Spor Kompleksi TT Arena’da, Galatasaray Aş dışında herhangi bir kuruma, derneğe yer vermeyeceğini, toplantı ile karara bağladı. Ekim ayında söylemiştik, Ünal Bey, yönetiminde gerici unsurların bulunduğu uA’yı etkisizleştirerek, iktidara, Gs’yi el atmaya kalkmayın, mesajı verecektir, demiştik. Bu hamlenin anlamı budur. uA yönetimi de, menfaat, rant devşirme döneminin sonuna gelindiğini anladı ve canhıraş vaziyette istifa çağrılarına başladı. Kayseri maçı bittiği dakika yaptı bunu; önceden hazırlanıldığı aşikâr ve bu da çok manidar.

Söylenmesi gereken ve temennimiz; Galatasaray direniştir ve Usta’ya teslim olmayacaktır.

Yine ve aynıyla; “Bir de saman sarısı / Bir de özlem kırmızısı…"

                                           Alp GİRAY

iletisim@politikadergisi.com

 

 

 

Alp Giray

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.