Ermeni Meselesi Tartışmalarına Dair Notlar

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Doğacan Başaran

Türk Sanat Müziğinden Ermeni bestekarları çıkartsak Türk Sanat Müziğinin ayakları yere basmaz, havada kalırdı. Nubar Tekyan, Artaki Terziyan, Bimen Şen, Madlen Ararardiyan, Tatyos Efendi ve daha niceleri yaptıkları bestelerle bugün içtenlikle söylediğimiz, eşlik ettiğimiz şarkılara can verdiler.

Fransız İhtilali sonrasında ortaya çıkan ulusçuluk akımı tüm imparatorlukları etkilediği gibi Osmanlı İmparatorluğunu da etkilemiş ve azınlıklar isyan etmeye başlayarak bağımsızlıklarını kazanmıştı. Bu dönemin millet-i sadıkası Ermeniler ile Türkler binlerce yıl birlikte yaşamış, birbirlerinden kız alıp vermiş, birbirinin dilini öğrenmiş ve iki kardeş millet haline gelmişti.

Ermeniler; yazarları, ressamları, şairleri ve bilim adamlarıyla insanlık tarihindeki en önemli milletlerden bir tanesidir. Ancak Birinci Cihan Harbinin acılı günlerinde bir milletin bu acının yaratıcısı olan sömürgecilere sığınarak bir gelecek yaratmaya çalışması çok büyük bir yanılgıdır.

Aslında 1915 tehciri sırasında yaşanan olayları Osmanlı topraklarına yapılan emperyalist saldırının bir sonucu olarak değerlendirmek en doğrusu olacaktır.

Ermeni Anayurdu Meselesi:

Son 50 yıllık dönemde ortaya çıkan ve yoğunlaşan Ermeni iddialarının temelinde Ermeni Anayurdu tartışması yatmaktadır. Bu tartışmanın temel tezi Doğu Anadolu bölgesinin Ermenilerin tarihsel anavatanı olduğu üzerinedir. Türkler Anadolu’ya geldiğinde Ermenilerin burada olduğu doğrudur. Lakin Anadolu’da bir Ermeni devleti yoktu. Bugün Ani harabelerinin bulunduğu topraklardaki Ermeni devletini Bizans İmparatorluğu yıkmıştı. Ermeniler ise Bizans İmparatorluğuna ait olan topraklarda yaşıyorlardı. Dolayısıyla Türkler bir Ermeni devletini yıkmamıştı. Ermenilerin bulunduğu yerlerin Osmanlı İmparatorluğuna katılmaları 16.yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman döneminde tamamlanmıştır. Türkler onların dinlerini hoşgörüyle karşılamış ve patrikhanenin varlığını korumasına izin vermiştir. Bu dönemde Osmanlı hoşgörüsüne sığınarak dünyanın çeşitli yerlerinden Ermeniler İstanbul’a göç etmiştir. Tanzimat ve Islahat fermanlarında ve Osmanlı Anayasasında geniş haklara sahip olmuşlardır.

Ermenistan olarak bir bölgeden söz edilmesi ise ilk olarak 93 Harbi sonrasında Rusya’nın panslavist politikasının etkisiyle Ayestefanos ve Berlin Antlaşmalarında olmuştur

Ermeni Nüfusu Tartışmaları:

Ermeniler Anayurt tartışmasından hareketle Ermenilerin 19.yüzyılın ikinci yarısında ki  nüfusu üzerinde yoğunlaşmışlardır. Ermeniler 2.5 milyon Ermeni’nin Anadolu’da yaşadığını iddia ederken farklı tarihsel belgeler bu rakamın 1,4-1,6 milyon civarında olduğunu göstermektedir.

Ermeniler ve Diğer Yabancı Kaynaklara Göre Osmanlı Devleti’nde Ermeni Nüfusu:

  • 1917 İngiliz Salnamesine göre; 1.056.000
  • Patrik Ormanyan’a göre; 1.579.000
  • Kevork Aslan’ın “Ermenistan ve Ermeniler isimli kitabında Anadolu’da 920.000, Kilikya (Adana, Sis, Maraş Bölgesi) 180.000, Osmanlıların diğer bölgelerinde 700.000, olmak üzere toplam 1.800.000
  • Alman Papas Johannes Lepsius’a göre; 1.600.000
  • Cuinet’e göre; 1.045.018
  • Fransız Sarı Kitabına göre; 1.475.011
  • Basmacıyan’a göre: 2.280.000
  • Patrik Nerses Varjabedyan’a göre; 1.150.000

 

Osmanlı Devleti kayıtlarına göre ise

  • 1893 Nüfus sayımına göre Ermeni nüfusu 1.001.465′tir.
  • 1906 Nüfus sayımına göre Ermeni nüfusu 1.120.748′dir.
  • 1914 Nüfus istatistiğine göre Ermeni nüfusu 1.221.850′dir

Soykırım İddiaları:

Tüm bu verilerden hareketle soykırım tartışmalarına gelecek olursak 1.Dünya Savaşı sırasında iddia edildiği gibi 1,5 milyon ya da fazla Ermeni’nin hayatını kaybetmiş olması mümkün değildir.

Temel konu 1915 olaylarının ‘soykırım’ olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceğidir.

İlk olarak 1944 yılında Polonyalı bir Yahudi olan Raphael Lemken tarafından ortaya atılan soykırım terimi 1948 yılında BM’nin kabul etmesiyle hukuksal bir terim haline dönüşmüştür.

Hukukçu gözüyle bakılacak olursa 1948’de yasallaşan bir hukuki terim hukukun geri yürümezliği ilkesinden dolayı 1915 olaylarında değerlendirmeye giremez.

Diğer taraftan tehcir sırasında karşılıklı cinayetler, salgın hastalıklar gibi çeşitli nedenlerle hayatını kaybeden Ermenilerin yaşadıklarının soykırım olarak değerlendirilmesi çok sağlıklı görülmemektedir. Türk çetelerin saldırmış olması devletin sistemli olarak Ermenileri katlettiği anlamına gelmez. Devlet yalnızca Ermenileri korumakta yetersiz kalmıştır. Farklı cephelerde savaşan bir devlet için bu imkansızlıklar olağandır. Şunu da belirtmek gerekir ki Ermeni çeteler Türk köylerini basıp, doğmamış çocukları öldürürken, Ruslara yardım ederken halkın galeyana gelip Ermenilere saldırmış olması da maalesef normaldir.

Ermeniler ise İttihat ve Terakki yönetiminin kendilerini sistemli olarak katlettiklerini iddia etmektedir. Bu konuda görmemiz gereken en önemli nokta ise Ermenistan Devleti ilk başbakanı Kançunzi’nin ‘Biz, itilaf devletlerinin kesinlikle galip geleceğini umuyorduk. Onlarla birlikte hareket edip, Türklerin barış elini reddettik.’  sözleridir.

Ermenilerin 4T planın ilk 2 T ‘sinde başarılı olduğunu görerek meseleye yeteri kadar sahip çıkmadığımız konusunda özeleştiri yapma ihtiyacımız da vardır. Ermeniler ilk 2T çerçevesinde dünyaya duyurmak amacıyla ASALA terörünü uygulamış ve diplomatlarımızı şehit etmiştir. Bugün Ermeni diasporası Türkiye Cumhuriyeti tarihinin yok saydığı Sevr Antlaşması’na dayanarak  Doğu Anadolu’da toprak talep etmektedir.

  Peki 1. Dünya Savaşı sırasında Ermeniler neler yaptı?

Özellikle Doğu Anadolu bölgesinde yaşayan Ermeniler Ruslara yardım etmiş, harp ilan edildiğinde askerde olan Ermeniler askerden kaçarak Rus ordularına katılmışlardır. Türk ordusunun geri çekildiği ve asker sevkiyatı yaptığı yerlerdeyse Ermeni çetelerin saldırıları yaşanmıştır. Karadeniz de yaşayan Ermenilerin casusluk faaliyetlerine katılmaları ve Patrikhanenin itilaf kuvvetleriyle yazışarak isyan için yardım talep etmesi ve isyan etmeleri Osmanlı Devletini çok zor durumda bırakmıştır.

Van, Çatak, Gevaş, Erzurum, Erzincan da gizli bir ihtilal örgütü oluşturmuşlardır. Tarihte ilk kez Zeytun’da isyan eden Ermeniler geçmişte Sultan 2. Abdülhamit Han’a suikast de düzenlemişlerdi. Savaş sırasında Samandağ, Adana, Fındıkçık gibi bölgelerde çıkan isyanlar arasında en çok Çatak isyanı Osmanlı Devletini zorlamıştır. Ermeniler Çatak’ı işgal etmiş, vali atamış ve devlet kurma denemesi ya da provası yapmıştır. Tüm bu şartlar içerisinde  Osmanlı Devleti’ni yöneten İttihat ve Terakki yöneticileri Tehcir Kararnamesini yayınlamak zorunda kalmıştır. Şunu belirtmek gerekir ki Van isyanı sonrasında tehcir uygulaması yapılabilecek en sağlıklı ve en insani olan çözümdü.

Osmanlı Devleti savaş şartlarında olmasına rağmen tehciri uygulamak adına bütçe oluşturmuş, ve tehcir kararnamesinde iyi niyetini göstermiştir.

1.Dünya Savaşı bittikten sonra Çarlık Rusya’sı yıkılmış ve Sovyet devrimi gerçekleşmişti. Sovyetlerle Batum Antlaşması yapılarak sorun bir aşama çözülmüş olsa da Ermeniler savaş sonrasında da bulundukları yerlerde Mondros Antlaşmasının 24.maddesi ve Wilson Prensipleri çerçevesinde isyan etmişlerdir.

Diğer taraftan Kuzey Kafkasya’da kurdukları Ermenistan topraklarında da azınlık durumundaydılar. Bu yüzden sistemli olarak Türkleri ve Azerileri katlettiler.

Gümrü Antlaşması Ermeni meselesinde bizim için esas olsa da Ermeniler bu antlaşmayı SSCB döneminde imzalandığı gerekçesiyle  Bağımsız Ermenistan imzalamamıştır, diyerek reddetmektedir. Oysa Kançunzi antlaşmayı yorumlarken  Ermeni şiddetini itiraf etmiş, Hadisyan sorumlu olarak Taşnaksutyun örgütünü göstermiştir.

Ermenilerin tüm çabalarına rağmen engel olamadıkları Lozan Barış Antlaşmasıyla 24 Temmuz 1923 tarihinde Türkiye için Ermeni sınır meselesi kapanmıştır.

Gündeme Dair:

Bugün gelinen nokta da şunu söyleyebiliriz ki Türkler ve Ermeniler bölgedeki en mazlum iki millet durumundadır. Aralarındaki mesele barışla noktalanmalı kardeşler barışmalıdır. Ancak bu mesele AB hedefleri için Brüksel’den, Washington’dan ya da Moskova’dan üretilen politikalarla çözülemez. Mesele ancak Ankara- Erivan arasında iki devletin bağımsızlığına ve egemenliğine saygı duyularak çözülür. Sınır kapısının açılması, iki komşu devletin ticaret yapması bir ihtiyaç ve iki devletinde çıkarınadır. Ancak soykırım meselesini tarihçilere, arşivlere yani belgelere bırakarak tarihsel yalanları ortadan kaldırarak çözebiliriz.

Diğer taraftan iki devlet, tek millet dediğimiz Azeri kardeşlerimizi karşımıza almamalıyız. Bu aynı zamanda Kafkasya politikası açısından da önemlidir. Karabağ’da ki Ermeni işgalinin son bulması kırmızı çizgi olmalıdır.

Hocalı’da yapılan katliamın kanı bile kurumamışken bu açıklamalar Azeri kardeşlerimizi de derinden yaralayacaktır. Diplomasi boyutundaysa şu gerçekle karşılaşacağız Erivan açıklamalara ‘Evet’, Diaspora ise ‘Yetmez Ama Evet’ diyecektir.

 

Kaynakça:

HALAÇOĞLU, Yusuf,  Ermeni Tehciri ve Gerçekler, TTK Yayını, Ankara 2001

ÖZKAN, Tuncay, Yaraya Tuz Bastım, Detay Yayınları, 2007

TAŞKIRAN, Cemalettin, Van’da Ermeni Devleti Denemesi, Platin Yayınları, Ankara 2006

PERİNÇEK, Mehmet, 150 Belgede Ermeni Meselesi. Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul,2013

 

Doğacan BAŞARAN

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.