El-Kaide Madrabazlığı

 11 Eylül saldırıları bazı tarihçi ve yorumcularca yeni bir çağın açılışı oldu.

Gerçekten de 11 Eylül saldırılarının küresel boyuttaki etkileri dünyanın kültürel, biçimsel, dinsel hayatında radikal değişimler şeklinde vücut buldu.

Bin Ladin'in kimin palazlandırdığı, arkasında kimlerin olduğunu anlamak için falcı olmaya gerek yok. Çoğu insan da artık ABD ve Bin Ladin arasındaki nefretli yaşanan aşkı artık biliyor.

Bin Ladin'in ölümünün ardından El-Kaide'den gelen açıklamalar intikamın alınacağı ve şiddetin artırılacağı yönünde. Bir soru olarak akla şu gelebilir: Terör örgütü şiddet düğmesine başlamak için Bin Ladin'in ölmesini mi bekledi?

Komplo teorilerini bir kenara bırakıp salt gerçeğe yoğunlaşacak olursak; Obama ülkesinde prestijini artırdı ve güvenilirliğini tazeledi. Ortadoğu'da güdülen ABD politikalarının meşru temele dayandırılma sıkıntısını Bin Ladin'in ölümüyle zora sokulması da tesadüf değil bu noktada. "Artık Afganistan'da işimiz bitti." söylemiyle bu hareketi de meşru bir tabana oturtabilir.

Peki, Türkiye bu işin neresinde? Bu sorunun yanıtı karmaşık değil. Her zamanki gibi edilgen tarafında. "Yüksek siyaset" seviyesi yükseldikçe Türkiye'nin etkinliği bizim burdan baktığımız şekliyle çok küçülür. Yüksek siyaset dengeleri siyasi tekellerin arasında geçer.

Bin Ladin'in ölümüyle herkes televizyonlarda bir şeyler söylüyor. Köşe yazarları, araştırmacılar, gazeteciler değme politik bilimcilere taş çıkartıyor. Ve bunun sonucunda bilgi kirliliği ve komplo teorilerinin havada uçuştuğu bir ortam doğuyor.

Sağlıklı olan sağlıklı temeller üzerinde inşa edilen tartışmalardır.
Politika ve uluslararası sistemin analizini oturduğumuz yerden örnek bir olayla değil süreçler silsilesi sonucu çıkarılacak çıkarımlar sonucu yapabiliriz.
Sağlıklı olan budur.

Bugün Irak Halkı'nı ABD'ye savaş tazminatına mahkûm eden ABD'nin Bin Ladin'i öldürmesinin zamanlaması işte böyle sağlıklı bir zeminde ancak anlaşılabilir.

Koray CANSES

iletisim@politikadergisi.com