Egemenliğin Kayıtsız Şartsız Sahibi Türkiye Cumhuriyeti'ni Kuran Halk

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Serhat KUŞDOĞAN

İslami kökleri olan bir partinin resmen laik bir siyasi sistemde yetki mercilerini elinde toplaması, Evrensel değerlere sahip demokrasiyi özümsemiş ülkeler için, “HİTLER’in intikamı” anlamına geliyor.
Siyaset eliyle demokrasi katliamlarının ve hukuk devleti ihlallerinin engellenmesi adına kurulan Anayasa Mahkemeleri, HİTLER döneminde var olsaydı;
HİTLER, Anayasa Mahkemesine kendi adamlarını atayarak, vahşeti yasallaştırabilir, böylece İnsanlık suçu işlemiş olmaz, İnsanlığa hizmet etmiş sayılabilirdi.

 
Yorum yazarak belki kendi kendime deşarj oluyorum.
Ama biliyorum ki; bugün yaşananları 20–25 yıl önce Uğur MUMCU’nun bir yazısını kopyala/yapıştır ile eleştirsem, bu Ülkede %90 çok doğru teşhis diye beni alkışlayacaktır. Gerçekte yazının Uğur MUMCU’ya ait olduğunu anlayabilen üç-beş kişi bana gülecektir.
Adına BOP denilen bir proje için Kuzey Afrika’da insanlar ölüyor.
PKK terörüne karşı duruşum, masum insanların bir hiç uğruna ölümü değil miydi?
Hitler’i yaptığı vahşetten dolayı, tarih sahnesinde utanç duvarına yazmadık mı?
Saddam’ı insanları öldürdüğü, toplu katliama sebep olacak Nükleer silahı ürettiği için suçlayıp, asılmasına seyirci kalmadık mı?
Saddam’ın yaptığı katliam da ölenlerin sayısı, bugün Kuzey Irak’ta aşiret kavgasında ölenlerin sayısının %1’i bile değil!
Yazacak ne kaldı, anlat anlat nereye kadar?

Onlar anlayamazlar;
Önlerinden bir set ve arkalarından bir set çekildi, onlar artık göremezler
Boyunların da bir halka vardır. O halkalar çenelere kadar dayanmaktadır. Bu yüzden kafaları yukarı kalkıktır. Böbürlenerek dolaşırlar...
Onları uyandırmaya çalışsanda, anlatsan da anlayamazlar...
 
Graham Fuller’in, Sülün Osman’ın papucunu dama atan, Türkiye’ye Ilımlı İslam pazarlama Kitabı, herşeyi anlamamıza yetmiyor mu?
Sayın Ahmet DAVUTOĞLU’nun, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün dış politika stratejisini Güç Dengesi adı altında kendi projeksiyonuymuş gibi anlatması;
bu yeni gibi gösterilen projeyi anlatırken “Türkiye’yi Küçük Amerika yapacağız” diyenlerin dış politika hatalarını, Kemalizm’e mal etmesi;
Kemalistleri bilgisiz kabul edenlerin, Düşman İmkân Kabiliyetleri Kabul İhtimal Derecesinin hatalı tahlili mi?
Yoksa gerçekten ATATÜRKÇÜLER, Atatürk’ü tanımıyor mu?
Atatürk’ün Tam Bağımsızlık idealini Batılılaşma hevesi olarak açıklayan Graham Fuller: “Türkiye’yi Küçük Amerika yapacağız.” söyleminde yatan batı hayranlığını sümen altına koymayı tercih etmesini;
Ilımlı İslam’ı Türkiye’ye pazarlarken, Bağımsız Dış Politikayı övmesini,
kendi çelişkisi olarak mı?
Türk insanını aptal yerine koyan “Koyunlar arasındaki bilgeliği” olarak mı?
Algılamalıyım?
Temel İlkelere sahip çıkan Kemalistleri, LOBOTOMİ (Beyinsiz manasında hakaret) olarak açıklayan FULLER,
Wilson ilkelerine mutlak itaat etme yemini etmedi mi?
Türkiye’yi çok iyi tanıdığını iddia eden Sayın Graham FULLER’e bir Karadeniz fıkrasını hatırlatmak isterim;
Bir bilim adamı insan beynini araştırmaya karar vermiş. Karadenizli bir denek bulmuş ve yavaş yavaş beyninden kısım kısım parça alarak etkilerini gözlemlemeye başlamış.
Karadenizliğe önce;
Çayeli’nden öteye gidelum yali yali
Sırtındaki sepetun ben olayim hamali
Sepetumun ipleri keseyi omuzumi
Aç beyaz peştamali bir göreyim yuzuni
Şarkısını söyletmiş,
Beyninin yarısı alınınca Karadenizli,
Çayeli’nden öteye gidelum yali yali
Çayeli’nden öteye gidelum yali yali, diye tekrarlamaya başlamış, şarkının geri kalanı yok.
Her bir kısım eksilttiğinde hatırlamasının ve tepkisinin yavaşladığını görmüş. Beynin en son kalan kısmını alınca, Karadenizli ;
Start spreading the news, I`m leaving today
I want to be a part of it - New York, New York
These vagabond shoes, are longing to stray
Right through the very heart of it - New York, New York
diye şarkı söylemeye başlamış...
Türkiye’yi iyi tanıdığını iddia eden, CIA Türkiye masası şefi Graham FULLER’in bu fıkrayı bilmediğine ihtimal vermiyorum.
 
Tanrımız Rab’ın ölülerin tanrısı olmadığını iyi bilen Graham FULLER’e;
Türkiye’yi anlamak için, Menderes döneminin Arap dünyasına sırt çeviren dış politikalarını, Atatürk’ün dış politika stratejisiymiş gibi anlatan Sayın Ahmet DAVUTOĞLU’nun kitabında bulamayacağı bir geçeği belirtmek isterim;
Kemalizm’in hedefi geri dönmek değildir.
Kemalizm sürekli devrimciliktir. İngilizler neden Protestan oldular, Amerikalılar daha da geriye gitmek isteyerek neden Avengelist oldular; Türkiye bu gerekçeleri ortak konsensüs adına geri dönüş olarak gördüğü için, değişim ve süreklilik adına LAİKLİĞİ tercih etti.
 
Avangelizm’in gericilik olduğunu Amerikalıların anlayamaması normal,
Amerika’da ki zencilerin doğduğu topraklarda ılımlı İslam’ı yaygınlaştırma politikanızın, tamamen Amerikan iç politika menfaatleri için gerekli olduğunu göremeyen Türkiye’de ki gericilerin, Türklük adına büyük yatırım olarak değerlendirmesi de gayet doğal...
 
Sınır komşumuz İran’da yaşayan Türkmenlerin mevcut İran yönetimini desteklemesi, İran yönetiminin anti-emperyalist duruşundan kaynaklanmaktadır. İran ile Türkiye’yi AB-ABD mücadelesinin arenasına çevirmeye çalışan, bu mücadeleyi seyretmek ve bahisleri şimdiden başlatmak adına, LOCALARDA tarafların nereye oturacağını belirlemeye çalışan batı;
Yeni bir insanlık suçuna zemin hazırlıyorken,
İhraç ürünü “Ilımlı İslam”, Amerikanın ihraç fazlası “Stratejik derinlik”,
anlamsızlaşmıyor mu?
Kemalizm’in ana hedefi;
Kapitalizmin en üst seviyesi olan, Çağdaş Medeniyet seviyesinin üzerine çıkarak,
Sosyalizmi tam ve ideal şekli ile uygulamaktır.
Kemalizm, batılılaşmayı değil;
Egemenliğin Kayıtsız şartsız sahibi Türkiye Cumhuriyetini kuran halkın, ortak mülkü olan topraklarda geleneksel, yerel, etnik ve dini kimliklerinin üstünde olan YURTSEVGİSİNİ esas alır.
Dış Politika’da din ihraç etmeden, hiçbir ikili anlaşmayı imzalamayan Amerikanın Vatandaşı olan Sayın Graham FULLER’in,
Zihinleri Fethetme Sanatı olarak bilinen satış ve pazarlama yöntemini, Sülün Osman’ı kıskandırırcasına uyguladığı kitabını;
Sayın Ahmet DAVUTOĞLU’nun, Soğuk Savaş Amerikan politikalarına mutlak itaat edenlerin hatalarını silmeye, Kemalizm’i günah keçsi ilan etmeye çalışan kitabına dayandırması hatadır.
Turgut ÖZAKMAN’ın “ŞU ÇILGIN TÜRKLER” kitabını tavsiye ederim...
Fikri hür, vicdanı hür bireyler, özgür iradeleriyle gerçekleri görmektedir,
onlara anlatmak yerine tünelin sonundaki ışığı yorumlamalısınız!
İnandığım değerleri doğrulamak adına okumaya devam edeceğim.
Kimseye bir şeyler anlatmaya çalışmadan, Tünelin sonundaki ışığı yorumlayacağım.
NOT: Sayın Graham FULLER'in Kitabına, "Gizli bir kanaldan ABD politikasına yardım etmek gibi bir amacım yok" diye başlamasına, Herkesçe bilinen bir Türk fıkrası ile cevap vermek isterim.

Evde yalnız kalan çocuk, annesi eve gelince, kapıyı açar açmaz,
ilk olarak;
"Dolaptaki yaş pastayı ben yemedim"
der.
 
Serhat KUŞDOĞAN
iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.